Şükrü HÜSEYİNOĞLU
“ILIMLI MÜSLÜMAN” KİMDİR?
“ILIMLI MÜSLÜMAN” KİMDİR?
Her iki haber geçtiğimiz hafta üst üste düştü ajanslara: İlki, ABD'nin etkili düşünce kuruluşu Rand Corporatinon’un, yayınladığı yeni raporda Amerikan yönetimine, “ılımlı Müslümanlar”a maddi destek sağlayarak “onlarla” yeni işbirliği içine girmesini önerdiği yönündeydi.
"Building Moderate Muslim Networks" (Ilımlı Müslüman Ağı Oluşturmak) başlıklı 217 sayfalık analitik raporda, ABD yönetimine, bu konuda atılabilecek adımlara ilişkin çeşitli tavsiyelerde bulunuluyordu. ABD'nin “radikal İslam”ın etkilerini yok etmek için, İslam dünyasının “ılımlı Müslümanlar” olarak nitelendirilen bazı isimleriyle ve kuruluşlarıyla işbirliği yapması gerektiği ve de bu isimlerin, kuruluşların özellikle maddi olarak desteklenmesi gerektiği vurgulanıyordu söz konusu raporda.
Rapor daha ilk cümlesinde doğrudan hükmünü veriyordu: "Soğuk Savaş döneminde Sovyet yayılmacılığıyla mücadele edildiği gibi, ABD, aşırılık yanlılığına karşı ılımlı Müslümanlar ağını daha fazla desteklemeli."
Bu haberin ajanslara düşmesinden iki-üç gün sonra yeni bir haber daha çıkageldi: ABD’den sonra Rusya da “ılımlı Müslümanlar”a yatırım kararı almıştı. Bu yeni habere göre Rusya, Kuzey Kafkasya’da “radikal İslâm”ın önüne, merkezi programla çalışacak “İslam üniversiteleri”yle set çekmeyi planlıyordu.
Habere göre, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Güney Federal Bölge temsilcisi Dmitri Kozak, “Kuzey Kafkasya’daki ‘radikaller’in etkisinin kırılmasında, kurulacak “İslam üniversiteleri”nin büyük rol oynayabileceğini” söylüyordu.
Rusya’da yayın yapan Rossiskaya gazetesinin haberinde, Rusya’daki Müslüman örgütlerin temsilcileriyle bir görüşme yapan Kozak’ın, bu üniversitelerin kapılarını geleceğin din adamlarına önümüzdeki eylül ayından itibaren açacağını söylediği belirtiliyordu. “İslam dinini” öğretecek bu kurumların merkezlerinin, Mohaçkale ve Nalçik kentlerinde olacağını, buralarda açılacak eğitim kurumlarında Rusya’daki Müslümanların iki dinî mezhebiyle ilgili dersler verileceğini ve ders programlarının bütün “İslam üniversiteleri”nde aynı olacağını da söz konusu haberden öğreniyorduk.
İslam’ın tüm dünyada önlenemeyen yükselişi karşısında paniğe kapılan işgalci emperyalist güçlerin böyle bir adım atması şaşılacak bir şey değildi şüphesiz. Hiç eskimeyen bir siyasal mücadele yöntemiydi zira; Bir yönelimin karşısında durulamıyorsa, onu dizginlemeye güç yetirilemiyorsa, yatağından saptırmaya ve sahtesini piyasaya sürerek onu zayıflatmaya çalışmak.
İnsanlık tarihi ve bu tarihin odağında yer alan Peygamberler tarihi, alemlerin Rabbi’ne karşı tuğyan eden şeytani güçlerin bu saptırma çabalarına şahidlik etmiştir sürekli. Üstad Ali Şeriati’nin “Dine Karşı Din” olarak tanımladığı şeytani strateji etrafında şekillenen bu girişimler, bugün de çağın şeytanileri tarafından sürdürülmektedir/sürdürülecektir.
İşte ABD’nin ve Rusya’nın “ılımlı Müslüman”a yatırım yapma yönündeki kararlarının ardında yatan strateji, mevzu bahis “Dine karşı din” stratejisinden başka bir şey değil. Zaten bu stratejinin kurucusu da, bizzat tüm tağutların, müstekbirlerin, zalim güçlerin efendisi olan İblis değil miydi? Cennet’ten kovulması karşısında, alemlerin Rabbi yüce Allah’a “…and içerim ki, ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım” (A’raf 7/16) dememiş miydi?
Dolayısıyla bu son raporlar, haberler aslında yeni bir duruma işaret ediyor değildi, sadece şeytan ve dostlarının “Dine karşı din” stratejisinden vazgeçmediklerini/vazgeçmeyeceklerini bir kere daha vurgulamaktaydı, o kadar.
Bizim bu raporlardan, bu haberlerden yola çıkarak asıl üzerinde durmak istediğimiz husus, “ılımlı Müslüman”ın kim olduğu, bu tanımlamayla neyin, hangi anlayışın ve kimlerin kastedildiğidir.
Bu “ılımlı Müslüman” kimdir ki, nasıl bir “Müslüman”dır ki, tağutlar, bilumum zalimler, işgalci emperyalist güçler kendisini bu kadar sevmekte, güçlenmesi, sayısının artması için bu kadar gayret göstermektedir?
Hani derler ya, en son söyleyeceğimizi baştan söyleyelim diye, biz de bu sefer öyle yapalım: Yapılan tanımlardan, kendisine yüklenen misyondan, tağuti güçlerden aldığı övgülerden filan anladığım kadarıyla, bu “ılımlı Müslüman” dedikleri; “lailahe” demeden, “illaAllah” demeye kalkışan, böyle tersyüz edilmiş, parçalanmış bir din algısını, Allah’ın dini diye benimsemiş, “suya sabuna dokunmayan”, zalimlerle, tağutlarla çok fazla sorunu olmayan, “kıl beşini yap işini” anlayışındaki kimseler olsa gerek.
Sahte ilahları, yeryüzünde ilahlık iddiası güden ve Allah’ın kulları üzerinde kendi batıl otoritelerini kurma davası peşine düşen tiranları, tağutları reddetmeden, onlara gerçek manada “la” demeden, sadece lafzen kelime-i tevhidi dillendirmekle Allah’a iman ettiğini zanneden, bunun sonucu olarak da, siz zulümden, tağuttan bahsettiğinizde, “Camiler sonuna kadar açık canım. Namazımıza karışan mı var” deyip işin içinden çıkan, ama fuhuşhanelerin, faizhanelerin, ifsadhanelerin sonuna kadar açık oluşuyla hiç mi hiç ilgilemeyen, oralarla ve oraları kurup yaşatan tağuti sistemlerle hiç alıp veremediği olmayan kimselere deniliyor olmalı “ılımlı Müslüman”.
Öyle ya, tağutlarla, zalimlerle, bilumum şeytanilerle alıp veremediği olmayan, zulümlere, işgal ve sömürülere karşı söyleyecek sözü olmayan, yeryüzünü ifsad eden müfsidlerle sorunu bulunmayan, görülecek hesabı olmayan bir “Müslüman”, tağutları, zalimleri rahatsız etmez ve onlar da ondan rahatsız olmaz tabii olarak.
Rahatsızlık ne kelime, onu “ılımlı” diye taltif edip “Dine karşı din” stratejisinde aktör (piyon mu demeliydik?) olarak görmek isterler. Ne de olsa Coni’yle, Boris’le vs Müslümanlara karşı “Dine karşı din” strateji uygulamak imkanı yoktur. İşin içinde adı Ahmet olan, Ömer olan “ılımlı Müslümanlar” olmalı ki, strateji işleyebilsin, inandırıcı olup hedefine ulaşabilsin.
Kısacası, zalimlerin öve öve bitiremedikleri, üzerine hesaplar yapıp stratejiler kurdukları “ılımlı Müslüman”, “lailahe” demeden “illaAllah” demeye kalkıştığı için, bu şekilde temelde yanlış kurgulanmış bir din anlayışına sahip olduğu için zalimlerin, şeytanilerin kendisinden rahatsızlık duymadığı, hatta “Dine karşı din” stratejisinde istihdam edebilecekleri potansiyel bir asker olarak gördükleri prototipin adıdır.
Küresel tuğyanın hesaplarını alt üst edecek olan ise; şeytanilerin, emperyalist zalimlerin üzerinden hesaplar yaptığı, İslami direnişi kırmak için partner (daha doğrusu uygun piyon) olarak gördüğü “ılımlı Müslüman” prototipine meydanı bırakmayıp, zalimlerin haklı olarak tehdit olarak gördüğü, bunun için de radikal, köktenci gibi sıfatlarla niteleyip mahkum etmeye çalıştığı, “Muhammed Allah'ın elçisidir. Onun yanında bulunanlar, kafirlere karşı şiddetli, birbirlerine karşı merhametlidirler. Onların, rüku' ve secde ederek Allah'ın lutuf ve rızasını aradıklarını görürsün. Yüzlerinde secde izinden nişanları vardır. Onların Tevrat'taki vasıfları ve İncil’deki vasıfları da şöyle bir ekin gibidir ki, filizini çıkardı, onu güçlendirdi, kalınlaştı, derken gövdesinin üstüne dikildi, ekincilerin hoşuna gider, onlara karşı kafirleri de öfkelendirir bir duruma geldi. Allah onlardan iman edip salih amel işleyenlere mağfiret ve büyük mükafat vadetmiştir.” (Fetih 48/29) ayet-i kerimesinde bildirildiği gibi, kafirlere, zalimlere karşı çetin, iman kardeşlerine karşı şefkatli olan, yeryüzünde hakkı, adaleti hakim kılma davasından ödün vermeyen “Müslümanlar”ın insiyatifi ele alması, seslerini daha da gürleştirmeleridir.