Şükrü HÜSEYİNOĞLU

15 Mayıs 2010

İLİŞTİRİLMİŞ DUYARLILIKLAR VE AFGANİSTAN

Bizatihi ümmetin kendisinin yetim olduğu, daha ötesinde bir ümmet yapısından ziyade ancak Müslümanların ümmet idealinden söz edebileceğimiz bir vasatta Afganistan'ı “ümmetin yetimi” olarak niteleyecek olmamız garip karşılanabilir.

 

Doğrudur, Hablullah’a topluca sarılma bilincinden çoktan uzaklaşmış, birliğini ve dirliğini kaybetmiş, nihayetinde hiç değilse küffara karşı ortak duruşu temsil eden siyasî ve askerî gücünü de kaybederek tamamıyla buharlaşmış olan bir kayıp ümmetten söz ediyoruz. Onun içindir ki bugün için ümmet değil ancak ümmeti yeniden inşa çabaları mevzu bahis olabiliyor. Bununla birlikte “yetimlik içinde yetimlik” yaşayan Müslüman coğrafyalardan ve toplumlardan söz etmek mümkün. İşte Afganistan, böylesi bir yetimliği yaşayan coğrafyalarımızın başında geliyor.

 

Fehmi Şinnavi yıllar önce kaleme aldığı “Ümmetin Yetimleri: Kürtler” adlı kitabında parçalanmış ümmetin azalarından biri olan Kürtlerin maruz kaldığı zulümleri, yaşadığı mahrumiyetleri dile getirmişti. Bu bapta “Ümmetin yetimi Çeçenler”, “Ümmetin yetimi Keşmirliler” ve hatta “Ümmetin yetimi Türkler”den ve “Ümmetin yetimi Araplar”dan dahi söz edilebilir. Zira tüm bu halkların yaşadığı yabancılaşmanın, mazlumiyet ve mahrumiyetlerin temelinde ümmet diriliğinin kaybedilmiş olması yatmaktadır.

 

Afganistan, 2001 yılından bu yana ABD ve müttefiklerinin (Türkiye de bu müttefikler içerisinde) işgali altında. Hâlâ aydınlatıl(a)mayan 11 Eylül saldırıları bahane edilerek ağır bombardımanlara tâbi tutulup işgal edilen Afganistan’da 10 yıldır oluk oluk Müslüman kanı akıtılıyor. Emperyalizmin savaş ve işgal örgütü NATO çatısı altında bir araya gelen yedi düvel, tüm güçleriyle bu mazlum coğrafyaya saldırıyor, işgale teslim olmayan, imanı ve onuru için direnen herkesi terörist olarak yaftalayıp hedefe koyuyor, çocuk, kadın, yaşlı demeden insanları acımasızca katlediyor.

 

Amerikan emperyalizmin son numarası Obama’nın Af-Pak projesi adı altında Afganistan ve Pakistan’ı ana hedef olarak belirleyen stratejisi çerçevesinde Pakistan’ı da kapsayan şekilde yoğunlaşan saldırıların uzun yıllar devam edeceği anlaşılıyor.

 

Aradan geçen 10 yıllık dönemde ellerindeki tüm ağır silahları kullanmış olmalarına ve her türlü savaş suçunu işlemiş olmalarına rağmen Afganistan’daki direnişe diz çöktüremeyen işgal güçleri son dönemlerde daha fazla artan oranda köylere yönelik hava ve füze saldırılarında bulunmaya başladı. Afganistan’ın yanı sıra, Afganistan sınırına yakın Pakistan köyleri de işgal ordularının insansız uçaklarla gerçekleştirdiği saldırılara maruz kalıyor, aileler yok ediliyor, köyler haritadan siliniyor.

 

Türkiye, Afganistan ve Pakistan’a yönelik işgal ve katliam politikalarının doğrudan ortağı durumunda. Afganistan’daki işgal gücü ISAF’a asker desteği vermesinin yanı sıra, geçen yılın Haziran ayından bu yana NATO’nun Awacs uçaklarına Konya Hava Üssü’nü açmış olan Türkiye, Afganistan ve Pakistan’da çiğnenen hürmetlerin, akıtılan kanların suç işbirlikçiliğini boynunda taşıyor.

 

Afganistan’da ve Pakistan’a yönelik devam eden emperyalist işgal ve katliam politikalarının ortağı olan bir ülkede yaşayan Müslümanlar olarak bizler de söz konusu İslam coğrafyalarına yönelik işgal ve katliam politikalarına yeterli tepkiyi göstermeyerek bir anlamda suça iştirak etmiş oluyoruz. Yeterli tepki göstermemenin ötesinde bazı Müslümanların bu konuda bir gündem sahibi bile olmadıkları, hatta konuyu gündemleştirmeye çalışan Müslümanların bu çabalarını iç politikaya yönelik çeşitli mülahazalarla mahkûm etmeye bile yöneldikleri biliniyor. Bir süre önce Ankara’da NATO ve işbirlikçilerinin Afganistan’daki işgal ve katliamlarını protesto eden İslami kuruluşların, bazı Müslümanlarca, Hükümet’in askerî vesayete karşı oluşturduğu gündemi gölgelemekle itham edilmesi, İslami duyarlılığı Misak-ı Milli sınırlarına mahkûm eden bu ufuksuzluğun zirvesini oluşturmuştur.

 

Bugünlerde birçok şehirde ve semtte Filistin’le ilgili takdire şayan etkinlikler düzenleyen Türkiyeli Müslümanların, üstelik artık neredeyse bölgeden her gün yeni bir katliam haberi geldiği halde Afganistan ve Pakistan konusunda duyarsız ve sessiz kalması düşündürücüdür. İnsan bu durumda şöyle düşünmeden edemiyor: Filistin konusundaki takdire şayan duyarlılıklarını Afganistan’dan esirgeyen Türkiyeli Müslümanların bu tutumu, zihinlerin giderek artan oranda mevcut iktidara iliştirilmesinden ve duyarlılıkların bile embedded hale gelmesinden mi kaynaklanıyor?

 

Türkiyeli Müslümanlar olarak içerisine düştüğümüz bu anlaşılmaz çelişkinin farkına varmak ve duyarlılıklarımızı bağımsız İslami kimlik ve duruşumuzla yeniden belirginleştirmek zorundayız. Afganistan ve Pakistanlı kardeşlerimize, en azından katil işgalci ve işbirlikçilerinden beri olduğumuzu bildirme borcumuz var.