12-02-2022 09:57

İnanç esaslarını Kur’an belirler

İtikadın neleri kapsadığını belirleyen, yalnızca Allah’ın sözleri olduğundan en küçük bir endişe (şüphe) bulunmayan Kur’an’ın dışındaki bilgiler (ne olursa olsun) itikadı belirleyen ya da ona dahil olan bilgiler olamaz. Kur’an’ın ifadeleri buna engeldir…

İnanç esaslarını Kur’an belirler
İtikad, İslâm ıstılahında, Allah ile akitleşme anlamında kullanılmaktadır. Akitleşenlerden bir taraf Allah, diğer taraf ise O’nun kullarından her biridir. Allah kuluna, Kendisi ile akitleşmeyi önermekte ve ona akdin (aralarındaki akitleşmenin) neleri kapsadığını, kapsayacağını, Kitab’ı olan Kur’an’da belirtmektedir. Ayrıca da yine Kitab’ında, itikadda zann (şüphe) bulunmaması gerektiğini, kesinliğe gerek olduğunu vurgulamaktadır. Meselâ Kendisi’nin bir (tek) yani ortaksız olduğunu belirtmektedir. Varlığının başlangıcı ve sonu bulunmadığını belirtmektedir. Oğlu, kızı, karısı (eşi), ortağı bulunmadığını, yemeye, içmeye, evlenmeye, uyumaya, dinlenmeye velhâsıl kullarının her biri için gerekli hiçbir şeyin Kendi zâtı için gereği bulunmadığına açıklık getirmektedir. Kendisi’nden başka her varlığın mutlaka ihtiyaç sahibi bulunmasına rağmen Kendisi’nin ihtiyaçtan müstağni olduğunu belirtmektedir. Gaybı yalnız Kendisi’nin bildiğini belirtmekte ve peygamberine, “Sana kıyametten sorarlar, ‘Gelip çatması ne zamandır?’ derler. Onu hatırlamak, ne zaman geleceğini bilmek nerede, sen nerede! En son vaktine kadar onun ilmi (bilgisi) Rabbine aittir.” (79/42-44) buyurmaktadır.
 
İtikadın neleri kapsadığını belirleyen, yalnızca Allah’ın sözleri olduğundan en küçük bir endişe (şüphe) bulunmayan Kur’an’ın dışındaki bilgiler (ne olursa olsun) itikadı belirleyen ya da ona dahil olan bilgiler olamaz. Kur’an’ın ifadeleri buna engeldir. Bu itibarla Kur’an itikadla ilgili olarak nelerden bahsediyorsa ancak onlar itikadın çerçevesi içine girebilirler. Aksi caiz ve makbul değildir.
 
İtikada müteallik ayetler de iki şekilde vârit olmuşlardır: Birincisi Delâlet-i Kat’î. Yani neye delâlet ettiği hususunda kesinlik bulunan; tefsire, açıklamaya ya da başka türlü anlamaya elvermeyen ifadelerle gelmiş ayetler demektir. İkincisi ise, Delâlet-i Zannî ayetlerdir. Birinci tür ayetler, açık açık nelere tealluk ediyorlarsa bunların tümüne delâletleri istikametinde inanılır. İkinci tür ayetlerin itikada teallukları kesin olmakla birlikte, delâletleri zannî (kesin olmayışları) sebebiyle, ancak bulundukları hâl üzere itikad olunur ve tefsire, tafsile gidilmez. Zira itikada dahil hususların hepsi gayba mütealliktirler. Gaybı ise yalnız Rabbimiz Allah bilir. Bildiklerinin bilgisini de kendi Zâtına hasretmiştir, ifadelerden anlaşıldığı gibi. Bunlardan bir kısmını, Elçisi olarak gönderdiklerine de bildirmiş, onlar da diğer insanlara bildirmişlerdir. Yani sır olmaktan çıkmıştır bu bildirilenler. Bunların dışında ise GAYB (bilinmeyen) yalnız Allah’ın bilgisi içindedir. Hiçbir vesile ile de bilinemezler. Zira gayb, akıl ile araştırılarak bilinebilecek, bulunabilecek şeyler olma özelliği taşımamaktadır. Akıl ancak beş duyu ile algılayabildiği şeyler üzerinde fikir yürütebilir ve doğru-yanlış sonuçlar çıkarabilir. Algılayamadığı, bu imkândan mahrum olduğu hususlarda (ki bütün gayb bu hususları kapsar) hiçbir şey yapamaz, kuruntudan başka. Bu itibarla mutlaka müslüman itikadını Kur’an’dan almak, itikadında Kur’an’la sınırlı kalmak zorundadır. Zaten sorumluluğu da Allah’ın kendisine Kitabı’nda bildirdikleriyle sınırlıdır. Bu sınırı aşması, itikad konusunda Allah’ın koyduğu haddi aşması demektir ki bundan men edilmiştir. Men edildiği işi yapması ise kulun felaketine kendisinin yol açması demektir.
 
Ahirette, tekrar dirildikten sonra Allah’ın sorgulamasında itikadla (O’nunla yaptığı sözleşme ile) ilgili sorulara verilecek cevapların mutlaka Allah’ın Kitabı’nda yazılı olarak bulunuyor olması gerekir. Kitab’ta bulunanların eksik olmaması gerektiği gibi, fazlalaştırılmış da olmaması gerekir. İşte buna riayet edildiği takdirde müslümanın ahiretteki sorgulamayı Rabb’ini razı edecek şekilde geçireceği gerçeği ile karşı karşıya kalıyoruz.
 
Sakının Kur’an dışında itikad edinmekten. Çekinin Rabbiniz Allah’ın azabından.
 
İslam toplumunun birlikte düşünmesi, birlikte hareket etmesi velhasıl sağlam bir yapı oluşturabilmesi için nelerin yapılması gerekir? Zaten sorunun içinde bir bakıma cevaplarına da değiniliyor. Zira müslümanım diyenlerin önce gerçekten müslüman olmaları, yani Allah’ın gönderdiklerine (O’na) teslim olmaları gerekir. Müslümanım demek bir genel kabuldür. Güzel, lâkin bu genel kabulü özelleştirmek, açıklığa kavuşturmak gerekiyor. Allah, yukarıda da açıklamaya çalıştığımız gibi, hangi hususlar üzerinde Kendisi’yle akitleşenlere (itikad edenlere) müslüman dediğini Kitabı’nda açıklıyor. Demek ki müslüman önce akitleşmesinde bunları ön plana alması gereken insan demektir. Bunu takiben de, itikad ettiklerinin gereğini yerine getirmeyi, kendisi için yaşama sebebi haline getiren insan demektir. Bunları yapanların ise kendiliğinden bir cemaat olması kaçınılmazdır. Belli bir özelliğe, İslâmi özelliğe sahip olmasıyla bir topluluk, belirsiz bir topluluk olmaktan çıkar ve özel (özellikleri belli) bir topluluk hâline gelir. İslâm topluluğu da elbette İslâm’ın özelliklerini bünyesinde bulunduran bir topluluk olabilir. Genel ifadelerle değil, özellikle belirlenmiş ifadelerle açıklığa kavuşturulmuş esasları benimseyen ve gereğini yapma yolunu tutan insanlar artık keyfiyeti belirmiş bir topluluktur, cemaattir.
 
Bu konularla ilgili şimdilik bu kadar yazıyoruz. İnşallah üzerinde uzun uzun durur, anlamaya çalışır, anlayamadıklarınızı sorar ve açıklığa kavuşturursunuz kendi beyninizde. İslâm, anlaşılmasın diye gönderilmiş bir din değildir. Allah, kullarına merhametini esirgemeyen, rahim bir Allah’tır. Bu sebeble kullarının işini asân (kolay) kılmak isteyen bir Allah’tır. Bu kolaylığı sağlamak için başından beri, kendi başlarına kalsalar işleri zor olacak kullarına, işlerini kolaylaştırmak için peygamberler (yol göstericiler) göndermiştir.
 
Rabbimiz Allah’ın bize gönderdiğini anlamaya çalışalım. Uğraşalım, didinelim. Bir daha, bir daha uğraşalım. Hayatımız boyunca çalışalım. Gün geçtikçe, emek verir halde iken günler geçtikçe daha çok anladığımızı göreceğiz. Anladıklarımızı içimize sindirmeye, hazmederek kanımıza karıştırmaya bakalım. İşte öğrendiklerimiz bu süreci yaşadıkça bize güç vermeye, bizi şekillendirmeye başlayacak; bize onu kazanmakla her şeyi kazanacağımız İslâmi kişiliğimizi kazanmamızı kolaylaştıracaktır. Allah’ın kuluna en çok yardımcı olacağı şeylerin başında mutlaka Kendi dinini, gereği gibi öğrenmek ve yaşamak isteyenlere yapacağı yardım gelir. O’nun yardımını da temin edince önünde hiçbir şey duramaz insanın, müslümanın. Buna dikkat ediniz, sabırlı olunuz. Her şeyin bir kanunu vardır, öğrenmenin ve amel etmenin de. Buna riayet ediniz. Sabırla koruk helva olur demek, çalıştıkça, çalışmaya devam olundukça öğrenilir demektir. Murad ettikçe, benimsendikçe de, öğrenilenler amel haline gelmeye başlar. Tabii ki kendiliğinden olmaz bu, isteyeceksiniz, gereğini yapacaksınız ki olsun. Peygamberimiz nasıl Kur’an’ı ahlâk (tüm davranışlar bütünü) hâline getirdi ve bu hâli ile bize örnek gösterildi ise, yapılacak iş de açıklığa kavuşturulmuş demektir. Bütün bunları yaparken hevânıza kapılmayınız. Bir şeyler oluyorum demeyiniz. Olgunlaştıkça başınız daha mütevâzı olsun, daha da havaya kalkmasın. Kendinizi zorlamayınız illâ da şunları geçeceğim, bunları aşacağım diye. Zorlama ile değil, kendiliğinden olur, eğer kaabiliyetiniz var ve bunu işletiyorsanız. Bazıları kendilerini zorluyor, motorlarını patlatıyorlar. Anlıyor musunuz bizi, ne demek istediğimizi? Düşününüz, yine düşününüz. İstikrarlı olmaya çalışınız. Hız (sür’at) bu tür işlerde de felaket getiriyor, yalnız trafikte değil..
 
Evet çokça düşününüz, sorunuz, tartınız, tartışınız. Değişik görüş sahipleriyle tartışınız anladıklarınızı ve anlamadıklarınızı. Değişik kitaplar okuyunuz. Alternatiflerinizi çoğaltınız ve en doğruyu içlerinden seçme yeteneğinizi geliştirmeye çalışınız. Sağlıklı bir yol tutmuş olursunuz.Yalnız siz mi, hayır, hepimiz için yol budur. Mikrop tanımamış vücud mu daha sağlıklıdır yoksa mikrop tanımış ve onlarla başedebilmiş bir vücud mu daha sağlıklıdır? Elbette ikincisi sağlıklıdır. Dayanıklılık kazanmıştır ikinci tür vücud. Birincisinde ise dayanıklılık yoktur, dayanıksızdır. Siz öyle olmayınız, dikkat ediniz.
 
Bu ve benzeri konularda kafa yorunuz, bize de, başkalarına da sorunuz. Kitab’ı sürekli okuyunuz. Sünnet’i sürekli okuyunuz, doğru bulduklarınızı alınız, gerisini atınız. Peygamberimiz (s.a) de “Bendendir diye size bir söz geldiğinde Kur’an’a vurunuz, tutanları alıp tutmayanları atınız” buyurmamış mıdır? Hadis toplayanlar da buna uygun olarak böyle yapmamışlar mıdır? Örneğin Buhâri’yi okursanız (öncelikle mukaddimesini) orada -Allah mağfiret etsin- Buhâri, Peygamber’in sözüdür diye kendisinde toplanan 600.000 (altı yüz bin) sözden, yuvarlak hesap 596.000 (beş yüz doksan altı bin)’ini attığını söylüyor. Elimizdeki kitabında (Sahih-i Buhâri) yuvarlak hesap 4.000 (dört bin) civarında hadis (peygamber sözü) olduğu galib zannı taşıyarak aldığı hadis bulunduğunu bildiğimize göre, yine bu imamın bu miktar hadisi 1 milyon ‘peygamber sözü denilen söz’ içinden seçerek kitabına aldığı gerçeği ile karşı karşıya kaldığımızı görüyoruz. Diğer hadis imamlarının da (Allah hepsine ve hepimize mağfiret etsin) aynı şekilde davrandıkları yüzyıllardır bilinen gerçekler olmasına rağmen, bu gerçeklerden habersiz kalmış insanlar, ipe sapa gelmez şeyleri rahatlıkla söyleyebilmektedirler.
 
Bu konularda daha ileride inşaallah yine yazacağız. Allah hepimize yardımcı olsun. O’nun yardımını hak edebilmek için gayret sarf ediyoruz. Ve insanımızın dinini gereği gibi öğrenebilmesine yardımcı olmaya çalışıyoruz. Sizler de ulaştığınız doğruları bize ulaştırarak bizim de bilgilerimizi gözden geçirmemize, sağlamasını bir daha, bir daha yapmamıza yardımcı olunuz. Daha doğru olanları öğrenmemize yardımcı olunuz ki biz de insanımızın daha doğru bilgilerle mücehhez olmalarına yardımcı olabilelim.
 
Allah, dininin öğrenilmesinde yardımcı olarak elbette yeter. Bizler O’na (dinine) yardımcı olalım ki O da kendisine vâcib kıldığı, kullarına yardımcı olmayı gerçekleştirsin.
 
(Ercümend Özkan / İktibas, Sayı 133, Mektuplara Cevaplar)
YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !