İnsanların kulaklarına hitap etmek kolay bir iş değil
Radyo programcısı Alper Tuna, Yeni Akit gazetesine Radyo Denge olarak izledikleri yayın politikasını ve Başkent’teki radyoculuğun değerlendirmesini yaptı.
Alper Bey, Radyo Denge nasıl kuruldu, ne gibi sıkıntılar çektiniz?
Radyomuz 1994 yılında, Radyo Denge isminde Ankara merkezli olarak kuruldu. Radyomuz 1994'ten bu güne yayın politikası ile Türkiye'de birçok radyoya da örnek oldu aslında. Ankaralılar bizi çok iyi biliyorlar. Daha önce Radyo Umut olarak faaliyet göstermiştik. Malum 28 Şubat sürecinde sıkıntılar yaşayan bir radyo olmamız dolayısıyla Radyo Denge olarak isim değişikliği yaptık. İsmin değişmesi içeriğin değişmesi anlamına gelmiyor. Hamdolsun 28 Şubat öncesi de sonrası da o zihniyetin karşısında duran bir yapı ile ayaktayız. Ve İstanbul'dan Diyarbakır'a, Urfa'ya kadar birçok radyoya ön ayak olmuş bir yapımız var.
İNSANLARIN KULAKLARINA HİTAP ETMEK KOLAY DEĞİL
Alper Bey, radyoculuğun geçmişi hakkında konuşmak istersek neler söylemek istersiniz, eskiden bugüne radyoculuğun geçirdiği aşamalardan biraz bahsedebilir miyiz?
Radyo olarak bölgesel bir radyoyuz. Radyoculuğun geçmişi çok uzun değil. Özel radyoculuğun geçmişini toplasanız 25 yılı bulmaz. Birçok kurum bu işe büyük iddialarla başladı ve çok önemli işler yapacağını söyledi ama radyonun daha çok eğlence kültürüne hizmet eden daha çok arabalarda evlerde yemek yapılırken dinlenen seviyesinden daha öteye gidemediler. İnsanların sadece kulaklarına hitap etmek kolay bir iş değil.
RADYOCULUK BİTMİŞ DEĞİL, BİTMEYECEK
Alper Bey, malum internetin her alana olduğu gibi radyoculuğa da olumsuz etkileri olmuştur. Bu konuda sizin görüşlerinizi de alabilir miyiz?
Bir tarafta görsel medya var, bir tarafta internet var, onlar harula gürele devam ederken sizin sadece kulaklara hitap edipte bir noktaya gelmeniz çok zor. Eskiden 20 yıl önceden radyoculuk çok iyi bir seviyedeydi. Hem Ankara'da hemde Türkiye'de radyoculuk şu anda çok iyi bir yerde değil. Fakat şu da var. Bunu bir elek olarak kabul edecek olursak, televizyon olmasıyla internetin çıkmasıyla internette tv'lerin, basılı yayınların bile ekarte olduğu bir dönemde radyoların halen ayakta olduğunu görüyoruz. Radyo'da da elenerek taşlar yerine oturdu. Bizim samimi bir kitlemiz var. Bizi canı gönülden destekleyen, seven yaptığımız programlara değer veren samimi bir kitlemiz oluştu. Böyle orjinal tarafları var radyoculuğun. Bir tv'de komple 24 saat yayını izleyen bir izleyici bulamazsınız. Radyo Denge'yi 24 saat dinleyen bir kitlemiz var. Bunlar sevindirici şeyler. Bunlar elenerek oturması gereken yere oturdu. İnternet ve tv'nin olmasıyla birlikte eski güncelliği yok tabiki. Kitap okumakta eski seviyesinde değil ama bitmişte değil. Radyoculukta aynı bitmiş değil, bitmeyecek. 1990'lı yıllarda ilk zamanlarda radyoculuk tv'lerin yerini sallayacak bir konuma gelmişti şimdi onu beklemek mümkün değil. Şimdi iyi bir yerdeyiz, yaşam mücadelesi veriyoruz. 20 yıldır doğruyu söylemek, hakkı söylemek noktasında önemli işlere imza atmakla birlikte, bunun ekonomik boyutu da çok önemli. Radyoculuk kolay olmuyor. Doğruyu söyleyeceksiniz, Hakkın tarafında olacaksınız, hem de ekonomik olarak özgürlüğünüz olacak bu ikisi bir yerde olmuyor. O yüzden ikisi bir arada yapmaya çalışıyoruz, inşallah başarılı oluruz Allah'ın izniyle.
Alper Bey, radyonuzda yayınlanan programlar hakkında kısa bilgiler alabilir miyiz?
Bizler hanımlara yönelik kadınlara yönelik programlar, aile programları, sağlık programları, üniversite gençliğine yönelik özellikle yaz sezonunda yapmayı planladığımız programlarımız var. Onları daha çok işin içine hem radyocu yetiştirmek anlamında düşündüğümüz programlarımız var. Bunlar hem var hemde var olmaya devam edecek, yenileri de eklenecek. Hedef kitle olarak nitelendirdiğimiz kitle, toplumun hepsidir. Toplumu hiçbir şekilde ayırmadan hepsine hitap etmek istiyoruz. Biz vahye bağlı kalmak bağlamında net şeyler söylüyoruz. Biz vahye bağlıyız, biz müslümanız, müslüman olmamızın gerekleri buysa biz bunları icra edeceğiz. Bu ne olur sa olsa siz bizi böyle kabul ediyorsanız edin, etmeyeceksiniz siz bilirsiniz yaklaşımı hakimdir. Bu iş başta sert bir yaklaşım olarak gelebilir, aksine doğal bir yaklaşımdır. Her müslümanın topluma deklare edeceği bir şey. Benim namazım, ibadetim, herşey Allah' içindir demesi lazım. Bir gazete içinde aynı şey geçerli. Bu hepimiz için geçerli. Bu ifademiz çoğu zaman sert olarak anlaşıldı, aslında olması gerkeken bir yaklaşım, kırmaya dökmeye niyetli değiliz. Rabbimizin gönderdiği dini en iyi şekilde aktaralım diye düşünüyoruz, bu yapılması gereken en doğru iştir diye düşünüyoruz. Yoksa kıralım, dökelim, sövelim, şunu yapalım bunu yapalım derdinde değiliz ve hiçte olmadık.
SESİN BİR SAMİMİYETİ VAR
İnsanların aslında şu tabiki söyleyeceğimiz şeylerin hepsi onların yaralarına belki merhem ama o merhemi kullanmaları onlara ait. Ne yaparsanız yapın o yaraya merhem sunabiliyorsunuz. Buyrun bunu alın diyorsunuz ama kullanmak yine dinleyicilerimize ait. Ama şu bir gerçek ki, şurdan şunu çıkarabiliriz, demek ki insanımız hani bu görsel medyanın gelmiş olduğu yer itibariyle bir güven sorunu var. Radyolar biraz daha bundan az etkilendi. Bu alanda daha çok güveniyorlar diyebiliriz. Okuyucular içlerini rahatlıkla açabiliyorlar. Demekki sesin bir samimiyeti var. Görüntünün bir samimiyeti yok. Sizin sesinizin tonundan karşı taraf sizin samimi mi değil mi, bu adam iş yapar mı, bu abla iş yapar mı diye düşünüyor ve cümlelerinizden sizi samimi buluyor ve dertlerini sizlerle paylaşıyor.
Efendim, gelelim biraz da gençliğe, gençlere. Gençlerimizin radyoculuk mesleğine ilgisini nasıl buluyorsunuz?
Eskiden gençlerin radyoculuğa ilgisi daha fazlaydı. Şimdi internet ortamının yaygınlaşması ile insanlar artık kendisini açtıkları sitelerde ifade ediyorlar. Tabi bunun bize yansıması kötü oluyor. Çünkü radyoculuk bu anlamda bir ifade yeteneği. Gençlerimizi radyoya kazandırmak için görüşmelerimiz devamlı oluyor. Bizim onlardan, onlarında bizlerden faydalanması için bazı kardeşlerimizi yayınlarımıza katmayı düşünüyoruz. Bizleri çok uzaklarda olanlar bilirken, çok yakınımızdaki insanların birçoğu bizi tanımıyor. Örneğin Erzurum'dan, Avustralya'dan birçok dinleyicimiz varken, aynı bina içerisinde bizleri tanımayan bilmeyen insanlar ne yazık ki var. Bunlar yeni iletişim çağında tartışılması gereken şeyler olsa gerek.
Ramazan Alkan / Habervaktim