Nihat GÜÇ
20 Eylül 2022
İSİM VE KİMLİK
İsim ve kimlik; Müslümanın benliğini ve şahsiyetini şekillendiren, düşüncesini yoğuran, diğer dinlere mensup insanlardan ayıran iki ana etmendir. Kişiliği oluşturan isim ve kimlik davranışlar üzerinde, yol ve yordam belirlemede de son derece etkilidir. Bir başka ifadeyle Müslüman, isminin ve kimliğinin dışa yansımasıdır. Kişinin dışarıdan görünen kısmı, isim ve kimlikten başkası değildir. Bu iki etmenin doğru kodlanması, doğru konumlandırılması ve doğru anlamlandırılması davranışların İslami olması açısından son derece önemlidir.İsimler unutuldukça, kimlikten uzaklaşıldıkça dine yabancılaşır insan.Müslümanların taşıyacakları isim de takınacakları kimlik de Allah tarafından belirlenmelidir. Beşeri olan hiçbir isim ve beşeri olan hiçbir kimlik yakışmaz Müslümana. Yanında taşıyamaz böyle bir zilleti. Şu ayeti bilmeyenimiz yoktur sanırım. “… Allah, sizi hem daha önce, hem de bu Kur’an’da Müslüman diye isimlendirdi ki, Peygamber size şahit (ve örnek) olsun, siz de insanlara şahit (ve örnek) olasınız…” (Hac/78) diyerek üzerimizde taşıyacağımız isim belirlenmiş durumda. İnsanlara karşı şahitliğimiz ve örnekliğimiz ismimizle başlar. İsmini Kur'an'dan alan Müslümanların kimliklerini de Kur'an'a göre şekillendirmeleri bir başka gerekliliktir, zorunluluktur.Gitmeyi istediğimiz cennet, kaçındığımız cehennem isim ve kimlik çerçevesinde şekilleneceğini unutmamak gerek. İsim ve kimlik aslında bizim yaşam biçimimizdir. Yukarıda zikrettiğimiz ayette ismimizi belirten Yüce Allah kimliğimizi de şöyle vurgulamaktadır: “Ey Muhammed! De ki: “Şüphesiz benim namazım da, diğer ibadetlerim de, yaşamam da, ölümüm de alemlerin Rabbi Allah içindir.” (Enam/162) Her çeşit ibadeti, namazı, yaşamı ve ölümü Allah için olan bir insanın kimliği Allah tarafından şekillenmiş demektir. Allah için düzenlenmeyecek bir alan, Allah için sergilenmeyecek bir davranış yoktur bu dünyada. Dünyaya ait iş ve işlemler bu minvalde düzenlenmezse başıboşluk kaplar ortalığı, zillet ve meskenet sirayet eder kalplere. Ayrıca kafirlerin ve münafıkların birer oyuncağı olmaktan da kurtulamaz insan.İsmini Allah’tan alan, kimliğini de Kur’an’a göre şekillendiren her Müslüman hangi ortama girerse girsin, kiminle veya kimlerle karşılaşırsa karşılaşsın, hangi şartlar altında bulunursa bulunsun İslami bir varoluş, İslami bir tavır, İslami bir söz ve İslami bir fiil sergilemek zorundadır. Ancak isimleri ve kimlikleri işe yaramayan veya değişime uğramış olan insanların değil küçük iş ve işlemleri başarmaları büyük işlerin altından bir ömür boyu inleyip dururlar. Ya da girişecekleri her kocaman işin altında ezilir ve yok olurlar.Her Müslümanın yaşamını sürdürdüğü ortamda isimlerini koruyabilmesi için evvela kimliğinin farkına varması kaçınılmaz bir görevdir. Kim olduğunu bilmeyen insanlar ne yapacaklarını da bilemezler, farkına varamazlar ve kavrayamazlar iş ve işlemleri. Mesela girdikleri mekanın kapısının eşiğine ismini ve kimliğini bırakarak giren her insan, birer bukalemun gibi ortama ayak uydurmakla meşgul olur. Ortamı aydınlatan isimlerinden ve olaylara yol ve istikamet çizen kimliklerinden eser kalmaz o zaman. Bu vesileyle esameleri okunmaz ortalıkta, ağırlıklarından da bahsetmek komik olmaktan başka bir işe yaramaz.Bu konuyu müsaadenizle mini bir örnek vererek daha anlaşılır kılmak istiyorum. Müslümanım diyen insanların girdikleri ortamlara isimleriyle girmeleri, kimliklerini rahatlıkla ifade etmelerinin birinci göstergesi Allah'ın selamıyla selam vermeleri olduğunu düşünüyorum. Allah’ın selamıyla selam vermek kimlik oluşturmanın ilk basamağıdır. Allah’ın selamıyla Allah’ın kullarını selamlamanın, Allah’ın adını yüksek bir sesle dile getirmenin basit ve sıradan olduğunu düşünmeyin. Basit ve sıradan bir iş olduğunu düşünen insanlar, bundan böyle girdikleri her ortama Allah’ın selamını dile getirerek girmelerini tavsiye ediyorum. Allah’ın selamıyla selam vermekten üşenen veya korkan bir insandan İslami bir isim, İslami bir kimlik beklemek yazın ortasında kar yağmasını beklemekten farksızdır.Selam; kişinin kimliğini ortaya koyması, rengini belli etmesi, ben buyum, sizden ayrıyım, farklı düşünüyorum, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’den yanayım demesidir. Şu hadisi dikkatlice okumanızı ve kısa bir süre de olsa üzerinde derin bir düşünceye dalmanızı istirham ediyorum. Bu hadisi daha iyi anlamak adına bir de sondan başa doğru bir kez daha okumanın gerekliliğini dile getirmekte fayda var. Ebu Hüreyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre Resulüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayınız!” (Müslim, İman 93-94) Selam sevgiyi geliştirecek, gelişen bu sevgi imanı güçlendirecek, güçlenen iman insanı cennete götürecek. Yavaş yavaş büyüyen bir kar topu misali…“Günaydın, tünaydın, ehlen ve sehlen veya merhaba” gibi beşere ait sözcükler kullanarak içeri giren veya işe başlayan bir Müslüman ağzıyla kuş da yakalasa; varlığı kale alınmayacağı gibi etkinliğini ve yetkinliğini ispat etmeye çalışması da boşuna bir çaba olmaktan öteye gitmeyecektir. Çünkü ismini ve kimliğini dışarıda bıraktı bu zatı muhterem.Kültürel işgal birer fiili işgaldir. Her kültürel işgal aslında bir isim ve kimlik değişimidir de. Müslümanlar ne zaman, kültürel işgalin de birer işgal olduğunu, düşmana benzemenin farklı bir versiyonu olduğunu fark etseler işte o zaman kendilerine gelecekler ve olması gerektiği gibi kükreyecekler. Kültürel değişime uğrayan Müslümanlar isim ve kimliklerini Allah’a adamaktan da vazgeçerler. Çünkü teslim olma ve ortama ayak uydurma gibi bir dinin bayrağını peşinen kaldırmış, ulu orta sallamış olmaktadırlar. “… Sana geldiklerinde Allah’ın seni selamlamadığı selamla selamlıyorlar. İçlerinden de, “Söylediklerimizden dolayı Allah bize azap etse ya!” diyorlar. Cehennem onlara yeter! Oraya girecekler. Ne kötü varış yeridir orası!” (Mücadele/8)Laik ve seküler ortamlarda bulunacak olsalar dahi İslami değerlerini, Nebevi kimliklerini muhafaza etmek gibi bir dertleri olmalı Müslümanın. “Ortama uygun bir selam verdim” demekten ziyade “Ben nasıl bir selam verdim?”, “Nasıl bir ortama hangi kimliğimle giriş yaptım”, “İsmimi ve kimliğimi ne kadar muhafaza edebildim?” demek son derece önemli bir konudur. Kendi isimlerinden feragat eden insanlar, taşımaları gereken kimliklerinden de feragat etmeleri an meselesidir.Varsın ters ters baksınlar bana, varsın yanlış anlasınlar bizi, varsın ağızlarına gelen sözcükleri kullansınlar bizler için... Allah ve Resulü bize ters bakmasın, “tavsiyelerime uymadın” demesin bize, bu yeter.Müslümanlar ortama göre isim ve kimlik değiştirmezler ve geliştirmezler. İsim ve kimliklerine göre ortamı düzenlerler. Hangi kapıyı tıklatırlarsa Allah’ın verdiği isimle tıklatırlar. Hangi ortama girecek olurlarsa Allah’ın kendilerinden istediği kimlikle girerler. Her konuda Peygamber (s.a.v.)’e benzemeye çalışırlar.Bu konuda Musa (a.s.)’yı unutmamak gerek. İlahlık taslayan Firavun’un karşısına Allah’ın kendisi için biçtiği kimlikle çıktığını getirelim gözlerimizin önüne. İçinde yaşadığı sarayı unutan Musa (a.s.) su içtiği ve yemek yediği Firavun’un ellerini bir tarafa itti. Yepyeni bir isim ve yepyeni bir kimlikle girdi içeri. Yumuşak söz kullanmak ayrıdır, kimliğini yansıtmayan sözcükler kullanmak apayrıdır.Daha girişte kapının eşiğine bırakılan bir kimlik; laik, demokrat ve seküler kesim dışında hiçbir Müslümana hiçbir fayda sağlamaz.Beşer tarafından oluşturulan kısır bir bilginin içinde ismini ve kimliğini araması ve kendisini tanımaya çalışması akıntıya kürek çekmekten farksızdır.Ortama göre değişen isimler ve mekana göre şekillenen kimlikler yepyeni bir din anlayışı geliştirmekten kurtaramaz yakasını: “Bizim sosyal yaşantımıza, milliyetçi ve laik düzenimize, faizle katmerlenmiş kazancımıza, putlarla bezenmiş hayatımıza, Avrupa'dan ithal ettiğimiz eğitimimize, hukukumuza ve kültürümüze, plajlarda cesaretle sergilediğimiz zevkimize ve keyfimize, içkiyle döşenmiş masalarımıza uygun olan her çeşit dini emirler ve yasaklar el-hak doğrudur, gerisi yanlıştır, uydurmadır hatta birer akıl tutulmasıdır.” demeye başlar isim ve kimliği değişen insanlar.