Şükrü HÜSEYİNOĞLU
İSLAM İHTİLALCİ DEĞİL İNKILABCIDIR
Bir toplumsal/siyasal düzenin yerine başka bir toplumsal/siyasal düzen kurmayı amaçlayan tüm hareketler için temelde iki yöntem söz konusudur: İnkılabcılık ve ihtilalcilik. Kullanılan araçlar, uygulanan taktikler, izlenen stratejiler farklı olsa da, neticede tüm toplumsal/siyasal hareketler için bu iki yöntemden biri geçerli olmaktadır. Kısacası bir toplumsal/siyasal hareket, izlediği yöntem açısından ya inkılabcıdır ya da ihtilalci... Peki, inkılabcılık nedir, ihtilalcilik nedir? İnkılabcılıkla ihtilaciliği farklı kılan, birbirinden ayıran özellikler nelerdir? İnkılabcılığın temel karakteristiği, toplumsal/siyasal değişimi öncelikle ve asıl olarak tabandan başlayan bir süreç olarak ele alması, fertlerden başlayıp toplumsal organizasyonlara ve nihayet siyasi erke yönelen bir dönüşümü öngörmesidir. İhtilalcilik ise, inkılabcılıktan tamamen farklı olarak tepeden aşağıya doğru bir toplumsal/siyasal değişimi öngörür. Bunun içindir ki ihtilalcilik için öncelikli olan, bir şekilde siyasi erki ele geçirmektir. Toplumsal/siyasal değişim, öncelikle, bu değişimi gerçekleştirmeyi amaçlayan kadroların siyasi erki elde etmesine bağlıdır. Toplumsal/siyasal yapıyı bir binaya benzetirsek, inkılabcılık, bu binayı sahip olunan ilke ve ölçülere göre temelden çatıya yeniden kurmayı, tepeden tırnağa yanlış malzemeyle kurulan eskisinin yerine, kendi harcı ve tuğlasıyla sapasağlam yepyeni bir bina inşa etmeyi amaçlar. Bunun için de enerjisini sadece mevcudu yıkmaya harcamak yerine, öncelikle kendi binasını kurmaya, sabırla, ince bir işçilikle kendi binasının temelini atmaya koyulur. İhtilalci yaklaşıma gelince, o, ya kuruluş felsefesi ne olursa olsun, hangi malzemeyle yapılmış olursa olsun öncelikle mevcut yapıyı elde etmeye ve bunu başarırsa o yapıya kendi rengini vermeye çalışır, ya da kendine ait bir yapı inşa etme gibi bir kaygı duymadan, böyle bir amaç gütmeden salt mevcut yapının yıkım işiyle meşgul olur. Mevcut yapı yıkılırsa her şeyin kendiliğinden yola gireceğini, elde edilen iktidar gücüyle yeni bir toplumsal/siyasal yapı inşa etmenin işten bile olmadığını düşünür. Rabbimizin Kitab-ı Keriminde bildirdiği ölçü ve ilkeler ve bu ölçü ve ilkeleri en güzel şekilde pratize etmiş olan Hz. Peygamber'in örnekliği, İslam'ın bizlere yol ve yöntem olarak inkılabcılığı vaz ettiğini göstermektedir. Kur'an'da yer alan peygamber kıssaları da bu gerçeği teyid eder niteliktedir. Rabbimiz, toplumsal/siyasal değişimin yasası olarak, temelde toplumların kendilerinde olanı değiştirmesinin gereğini beyan etmektedir. (Bkz. Ra'd 13/11) Zaten tepeden inme yöntemlerle sahici bir toplumsal/siyasal değişimin gerçekleştirilemeyeceği, yukarıdan aşağıya doğru bir değişimin sağlıklı sonuçlar doğurmadığı/doğurmayacağı ortadadır. Bir binanın yapımı temelden başlar/başlamalıdır. Temel kurmadan çatı yapmaya kalkışmak akıl kârı olamaz. İslam, temelden çatıya bütüncül bir toplumsal/siyasal değişimi, yani inkılabı öngörmektedir. Bu arada şunu ifade etmek gerekir ki, İslam'ın temelde toplumsal değişimi esas almasını, siyasal alanı ikinci plana attığı şeklinde algılamak son derece yanlış olacaktır. Zira İslam, kapısından ancak siyasi bilinçle girilebilen bir tavır, bir duruş dinidir. Yüce Allah'ın ölçülerine tabi olmayan tağuti otoritelere, zulme ve sömürüye "lâ" demeden bırakalım toplumsal değişimi Müslüman olmak bile söz konusu olamamaktadır. İhtilalci yöntemlerin öncelik olarak ya mevcut yapıyı ele geçirmeyi yahut da kendine ait bir yapı inşa etme gibi bir kaygı duymadan salt mevcut yapının yıkım işiyle meşgul olduğunu ifade etmiştik. Amaç, siyasi erkin elde edilmesiyle yukarıdan aşağı bir değişimi gerçekleştirmektir. Bugün bu tür bir yaklaşımın diğer ideolojik grupların yanı sıra kendilerini İslam'a nisbet eden çeşitli oluşumlar tarafından da benimsendiği görülmektedir. Varını yoğunu bir şekilde mevcut siyasi erki elde etme yoluna harcayan birçok oluşum söz konusudur. Oysa bu tür bir yaklaşım, yukarıda izah etmeye çalıştığımız gibi İslam'ın hedeflerine de, ölçü ve ilklerine de aykırıdır. İslam, tepeden inmecilik yerine, fertten topluma ve oradan da toplumsal organizasyonlara yönelen temelli bir toplumsal/siyasal değişimden yanadır. Bunun için de, ihtilalci yaklaşımların gerektirdiği ve getirdiği uzlaşmacılık, takiyyecilik, gizlilik gibi yaklaşımlar yerine, Rabbani ilke ve ölçülerin şahitleri olmamızı istemektedir bizlerden. İslam, şahitlik ve davet eksenli bir mücadeleyi öngörmektedir. Davet, bâtıl olandan kopup ayrılma, cahiliyeden ayrışma ve temelden çatıya yeni bir toplumsal/siyasal yapının inşası için Müslümanların temel yükümlülüğüdür. Hz. Peygamber ihtilalci yöntemlere hiç tevessül etmedi. Şehid Seyyid Kutub'un Yoldaki İşaretler'de vurguladığı gibi, işe öncelikle siyasi erki elde ederek başlayabilirdi, bunun için fırsatlar da vardı. Fakat o, zor olanı, meşakkatli olanı seçti. İşe hafriyat almakla başladı, ardından temel atıp, ince bir işçilikle yeni bir binanın inşasına koyuldu. Zor fakat doğru olana talip oldu. Cahiliyeyle uzlaşmak yerine ondan yüz çevirmeyi tercih etti ve sıfırdan yeni toplumsal/siyasal yapı kurma çabasına girişti. Cahiliyenin Darun Nedve'sine karşı Darul Erkam'ı, ardından da cahiliyenin Mekke'sine karşı Medine'yi inşa etti. Bugün bizlere düşen de, bugünün Darul Erkamlarını ve Medinelerini inşa etmek olsa gerektir.