Şükrü HÜSEYİNOĞLU

15 Nisan 2011

İSLAM TOPRAKLARI NİÇİN KOLAY BOMBALANIYOR?

2. Dünya Savaşı galiplerinin, savaş galipleri olarak dünyaya nizamat vermek amacıyla kurduğu mevcut Birleşmiş Milletler (BM) örgütünün aldığı karar sonrasında ABD, Fransa ve İngiltere üçlüsünce bir oldu-bitti sonucu başlatılan Libya bombardımanı sonrası Türkiye medyasında çeşitli yorumlar yapıldı. Bunlar arasında kanımca üzerinde en çok durulması gereken tesbitlerden biri Star Gazetesi Yayın Yönetmeni Mustafa Karaalioğlu’nun İslam coğrafyasını “Kolaylıkla bombalanan topraklar” olarak vasfettiği yazısıydı.

Karaalioğlu, emperyalizmin Libya’ya yönelik saldırılarını “Kim ne söylerse söylesin, operasyonun ilk sonucu tablo İslam topraklarının her defasında kolaylıkla bombalanabilir oluşudur” cümlesiyle yorumluyordu.[1]

Bu tesbitin, İslam coğrafyasının hal-i pürmelalini özetler nitelikte olduğunu söylemek mümkün. Evet, Müslümanlar olarak ilk önce, dünyanın en kolay ve sıkça bombalanan topraklarının bizim coğrafyamız dahilinde olduğu gerçeğiyle yüzleşmek zorundayız. İçinde bulunduğumuz bu zillet halinin sebeplerini tesbit etmek ve bu zilletten kurtuluş yollarını aramak öncelikle bu durum tesbitiyle mümkündür.

Aslında bu konuda İslam coğrafyasını üç kısma ayırmak zorundayız. Birincisi, emperyalist güçlerce kolaylıkla bombalanan toprakları teşkil eden ülkeler; ikincisi, emperyalizme bu bombalama eylemlerinde yardım ve yataklık eden ülkeler; üçüncüsü ise bombalanmak istendiği halde buna cesaret edilemeyen ülkeler.

Filistin, Irak, Afganistan, Pakistan, Çeçenistan, Sudan, Somali, Lübnan, Libya kolay bombalanan ülkeler sınıfında yer alırken; Türkiye, S. Arabistan, Kuveyt, Katar ve Bahreyn bombacı emperyalistlerin yardım ve yatakçısı ülkeler sınıfında; İran ise bombalamaya cesaret edilemeyen bağımsız ülke sınıfında yer alıyor.

İslam coğrafyasının bazen “kimyasal silah” yalanıyla, bazen de “demokrasi ve insan hakları” yalanlarıyla kolaylıkla bombalanıyor olmasında, işte bu üç kısma ayrılmış olmanın temel sebebi teşkil ettiğini söyleyebiliriz. Emperyalizmin hedefinde olan ülkelerin yanında, kendi doğal coğrafyasına karşı emperyalizmle işbirliği yapan, emperyalizmin savaş makinalarına üs olmayı kabul eden ve zaman zaman da emperyalist güçlerin yedeğinde işgal operasyonlarının parçası olan ülkelerin bulunduğu bir coğrafyanın kolay bombalanıyor olması şaşırtıcı olmasa gerektir.

ABD’nin 1991 ve 2003’te Irak’a yönelik gerçekleştirdiği ve yüz binlerce Iraklı’nın ölümüyle neticelenen ağır bombardımanları, S. Arabistan, Türkiye, Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkeler üzerinden yapılmıştı. Bu ülkelerde yer alan ABD üslerinden havalanan Amerikan ölüm makinaları Irak halkına ölüm yağdırmıştı.

Bugün Afganistan ve Pakistan’a yönelik saldırılarda da durum farklı değil. ABD ve onun savaş ve işgal örgütü NATO, söz konusu ülkelerdeki üslerini kullanarak Afganistan ve Pakistan’da Müslüman kanı akıtmayı sürdürüyor.

Türkiye emperyalist işgallerin ana üssü

Adana’da bulunan İncirlik Üssü’nün, ABD’nin İslam coğrafyasına yönelik işgal ve savaş politikalarında oynadığı merkezi rol biliniyor. Irak’a yönelik saldırılar ve işgalin lojistik ihtiyaçlarının giderilmesinde İncirlik ABD açısından hayati bir işlev gördü her defasında.

Şu rakamlar İncirlik Üssü’nün ABD işgal politikaları açısından işlevselliğini ortaya koymaya yetmektedir: “İncirlik Üssü’nden 2005’ten geçen ayın sonlarına kadar nakliye uçaklarıyla 39 bin 90 sorti yapıldı. Irak ve Afganistan’a, bu ülkelerdeki ABD’liler için gıda ağırlıklı ve kullanım olmak üzere 302 bin 734 ton eşya taşındı. Dev nakliye uçaklarıyla İncirlik’e getirilen eşyalar, buradan da Irak’a ve Afganistan’a nakledildi.”[2]

Türkiye’nin ABD / NATO saldırganlığına desteği, İslam coğrafyasına yönelik her bombardıman ve işgal girişiminde İncirlik’in yanı sıra NATO’ya bağlı İzmir Hava üssü, Konya 3. Ana Jet Üssü, Balıkesir 9. Hava Jet Üssü, Muğla Aksaz Deniz Üssü ve çeşitli şehirlerdeki Birleştirilmiş Hava Harekat Merkezleri’nin kullandırılmasıyla da kendini göstermektedir.

Afganistan ve Pakistan’a yönelik ABD / NATO saldırganlığına bizzat müttefik olarak iştirak eden Türkiye, zaten her defasında tepe tepe kullanılan İncirlik’in yanı sıra, 2009 yılı Haziranında NATO’dan gelen talep üzerine Konya Hava Üssü’nü işgalcilerin hizmetine vermekte hiçbir beis görmedi. Üstelik de TBMM’den karar almaya bile gerek duymadan. Verilen izin çerçevesinde Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Burak Özügergin’in, NATO makamlarının Afganistan'daki "operasyonlar" çerçevesinde Türkiye'den Awacsuçaklarının Konya Hava Üssü'nden geçici olarak yararlanması isteğinde bulunduklarını, kendilerinin de buna "ISAF operasyonuna yaptıklarıkapsamlı katkılar çerçevesinde" olumlu cevap verdiklerini açıklaması Türkiye Hükümeti’nin işbirlikçilik karnesi açısından mânidardı.[3]

Son olarak Libya’ya yönelik önce ABD, Fransa, İngiltere üçlüsünün bombardımanlarıyla başlayan ve ardından Türkiye’nin yoğun diplomatic çabasıyla NATO şemsiyesi altında sürdürülme kararı alınan emperyalist saldırganlık ve işgal planları kapsamında İzmir’de bulunan NATO Üssü’nün kullanımına izin verilmesi, Türkiye’nin İslam coğrafyasının kolaylıkla bombalanmasındaki rolünün kesintisiz olarak sürdüğünün göstergesidir.

Dolayısıyla, İslam coğrafyasının kolaylıkla bombalanıyor olmasından yakınan birisinin, öncelikle Türkiye ve S. Arabistan, Kuveyt, Katar, BAE, Bahreyn, Ürdün gibi ülkelerin, bombardıman ve işgal politikasında emperyalizme sundukları yardım ve yataklık hizmetini sorgulaması ve bu alçakça işbirliğine karşı çıkması gerekir. Yoksa bir gazetenin yayın yönetmeni olarak, Afganistan işgalinde Türkiye’nin oynadığı işbirlikçilik rolünü destekleyen yayınlar yaparken, aynı şekilde Libya konusunda Hükümet’in savaş ve işgal örgütü NATO’yu Fransa’nın öncülüğüne karşı devreye koyma çabasını ve Batı ittifakına omuz veren politikasını olumlayan haberler yaparken, köşenizde “kolaylıkla bombalanan topraklar” deyip İslam coğrafyası için gözyaşı dökmeniz bir anlam ifade etmez.

İslam coğrafyasının kolaylıkla bombalanan topraklar olmaktan çıkması, öncelikle bu coğrafya içerisinde yer alıp da Batının Truva atı olarak işlev gören, topraklarını ve hava sahasını emperyalizmin ölüm makinalarına kullandırarak İslam coğrafyasının kolaylıkla bombalanmasında aktif rol alan ülkelerin bu rolünün sonlandırılmasına bağlıdır.

Bu da, bir taraftan halkın değerleriyle barışma adına mesajlar veren ve çeşitli açılımlar yapan, diğer taraftan da “komşularla sıfır sorun” ve İslam dünyasıyla yeniden kucaklaşma” iddialarında bulunduğu halde, her defasında İslam coğrafyasına yönelik emperyalist saldırganlığa iştirak etmekten ve ülkenin üslerini ve havasahasını açmaktan geri durmayan işbirlikçi zihniyetler yerine, İslam’ın istikbara baş kaldıran devrimci mesajını yükseltmeyi ve gerçek toplumsal ve siyasal dönüşümleri hedeflemeyi gerektirir.

“Lâ’sız İslam” anlayışının, “dindar” kadroları ulaştırdığı ibretlik netice gözlerimizin önündedir. Emperyalizmle birlikte Afganistan’da, Pakistan’da, Libya’da Müslüman halkların üzerine bomba yağdırmak muhtemelen vicdanalrını rahatsız etse de, her defasında danışmanların “reel politiğin bunu gerektirdiği” telkinleriyle teskin edilmeye çalışılan vicdanlar, bir yerden sonra devre dışı kalabilmektedir.

İslam coğrafyasının kolaylıkla bombalanıyor olması zilletinden bizi kurtaracak olan, zalimlerle bırakalım işbirliği yapmayı, onlara meyletmenin bile acı bir akıbetle neticeleneceğini haber veren[4]Kur’an’ın bildirdiği yoldaki işaretlere tâbi olarak istikbârı inkılaba uğratma mücadelesini sürdürmektir.  


[1]Star Gazetesi, 22 Mart 2001

[2]İncirlik lojistik üs oldu, 21 Eylül 2010, Vatan Gazetesi

[3]Bkz. “Awacs Uçaklarına Susmak, Şükrü Hüseyinoğlu, 22 Haziran 2009, Haksöz Haber

[4]11/Hûd, 113

(Not: Bu yazı Basiret Dergisi'nin Nisan sayısı için kaleme alınmıştır.)