Nihat GÜÇ
22 Haziran 2020
İSLAMİ DÜŞÜNCE VE İNSANIN ÇEVRESİ -I-
Bizler insanız. İnsanı diğer varlıklardan ayıran birçok unsur vardır. Düşünmek ve konuşmak bu unsurların başında gelir. İnsana ait olan her şey imtihana tabi olması hasebiyle, düşünmesi ve konuşması da bu tarifeye dahildir.Hayata yön veren ve değer katan asıl etmen düşüncedir. Düşünce; insanın yaşadığı çevreden hali değildir. Bu nokta-i nazardan baktığımız zaman düşünce çevre şartlarıyla doğru orantılıdır. İstisnalar elbette vardır.İnsan için düşüncenin doğruluğu su gibi, hava gibi hayati bir öneme sahiptir. Düşüncenin doğruluğunu ve yanlışlığını anlayabilmenin birçok yolu vardır. En kestirme yolu sözdür. Düşünce sözü, söz de düşünceyi şekillendirir.Gerek davranışla, gerek sözle şekillenen düşünce doğru olabileceği gibi yanlış olma ihtimali de vardır. Doğru olan ve olmayan düşünceyi birbirinden ayırabilmeliyiz. Bunun için elimizde bir ilke, bir ölçüt, bir mikyas olmalıdır.Doğruluk ve yanlışlık insanlara, bölgelere ve ülkelere has değildir. Doğru her yerde doğru, yanlış her yerde yanlıştır. Asıl önemli olan doğru ve yanlışı neye göre değerlendirdiğimizdir. Kur'an'ın ve hadislerin müdahale etmediği, insanlarda zuhur eden 'doğru ve yanlış' farklı anlamlar ve yüklemler kazanabilir.Bir düşünceye sahip olmak önemlidir. Bu düşünce çevre şartlarına bağlı olarak gelişir ve değişir. İnsanlar çevrede olup bitenlere bakarak ya da yazılanları veya öğretileri içselleştirerek bir fikir sahibi olur. “Aklı gözünde” diye bir deyimimiz var. Bu deyim tam da bu durumu ifade eder.Yanlış düşüncelerin en büyük müsebbibi kuşkusuz kişinin yaşadığı ortamlardır. Ortamın temiz, nezih ve kötülüklerden arındırılmış olması düşüncenin berraklığı açısından son derece önemlidir. Şu ayetler bu konuda en önemli delilimizdir:"Sizin içinizden (insanları) hayra çağıran, iyiliği emreden, kötülükten alıkoyan bir topluluk olsun. Bunlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir." (Âl-i İmran/104)"Münafık erkekler ve münafık kadınlar birbirlerindendirler. Kötülüğü emreder, iyilikten alıkoyar ve ellerini sıkar (cimrilik ederler). Allah’ı unuttular, Allah da (onları yardımsız ve nefisleriyle başbaşa bırakarak) unuttu. Şüphesiz ki münafıklar, fasıkların ta kendileridirler." (Tevbe/67)Rasulullah'tan rivayet edilen “Bir kötülük gördüğünüz zaman elinizle, gücünüz yetmezse dilinizle değiştirin, ona da gücünüz yetmezse kalben buğz ediniz.” (Müslim, İman 78) hadisi, çevrenin kötülüklerden arındırılması açısından son derece önemlidir. Alışkanlık kazanmamak adına, tanık olunan kötülüklere karşı buğz etmek ve kin tutmak gerek.Zararlı otların yetiştiği ve her tarafı kapladığı ortamlarda faydalı bitkilerin yetişmesi neredeyse imkansızdır. Bu durum dünyanın her yerinde aynıdır. Yanlış fikirlerin ve davranışların serdedildiği ortamlardan uzaklaşmayanlar er ya da geç yanlış düşünceye kapılmaktan ya da yanlışı icra etmekten kendilerini alıkoyamazlar. İnsanı sarıp sarmalaması gereken ana kaynaktan tam manasıyla beslenmemesi de ilave edilirse durum daha da vahimleşir.Ortamın bozulması düşüncenin bozulmasına sebep olacağı gibi, düşüncenin bozulması da ortamın bozulmasına sebebiyet verebilir.İnsanların bir araya geldiği, konuştuğu ve bilgi alışverişlerinde bulundukları sohbet ve muhabbet ortamları vardır. Bu meclisler insanın düşünce yapısının şekillenmesi açısından son derece mühimdir. Buralar insanın düşünce yapısını geliştirdiği ve şekillendirdiği mekanlardır. Bu mekanların doğru kullanılması söz konusu olabileceği gibi, kötü kullanılmaya da müsaittir.Adabına ve usulüne uygun olmak kaydıyla her şeyin konuşulması gereken sohbet ve muhabbet ortamları; Müslümanların hayat menbaıdır. Hayat damarından yoksun yaşamak imkânsızdır. Her Müslümanın durumuna göre bu ortamlara haftada bir, iki veya üç sefer katılması düşüncenin gelişmesi ve şekillenmesi açısından gereklidir.Allah (c.c.)'ın kelamıyla ve Peygamber (s.a.v.)'in sözleriyle başlanması gereken sohbet ve muhabbet ortamlarının son dönemlerde değişikliğe uğradığı, rayından çıktığı ve mecrasından uzaklaştığı aşikardır. Sadece İlahi mesajın konuşulması gereken bu ortamlarda gayri İslami birçok unsur egemen oldu. Hatta kimi sohbet ve muhabbet ortamı, İslami olmayan unsurun istilasına uğradı. Dini konuşmak üzere kurgulanan bu ortamlarda dini konuşmak neredeyse imkansızlaştı.“Kim Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsa ya hayır söylesin, yahut sussun” (Buhari, Kitabu’l Edeb, 10/373) hadisi, bir araya gelişimizi düzenleyen belirgin bir ölçüt olması gerek.Evet! Ya hayır konuşmak ya da susmak gerek.Konuşmayı düzeltmek, bir yönüyle düşünceyi düzeltmektir. Düşünceyi düzeltmek de yaşantıyı düzeltmektir. Güzel şeylerin konuşulduğu nadide ortamlarda filizlenecek olan düşünceler insanın ruhu üzerinde etkilidir. İslami konuların konuşulduğu ve içselleştirildiği mekânlarda doğru ve güvenilir fikirler zuhur eder.Bir Müslüman olarak nerede, ne zaman, nasıl ve kiminle oturursak oturalım, olmazsa olmazlarımız olmalı. Olmazlarımız, Allah'ın hudutları dahilinde şekillenmelidir. Sohbet ve muhabbetlerimizde ayetler ve hadislerinden damlalar neşvünema bulmalıdır. Yapılacak konuşmalara Allah’ın (c.c.) kelamıyla başlanmalı, Allah’ın (c.c.) kelamıyla devam edilmeli ve Allah’ın (c.c.) kelamıyla nihayete erdirilmelidir. Allah'ın (c.c.) kelamının konuşulmadığı ortamlar Allah’ın (c.c.) istemediği ortamlardır."Artık siz beni anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin, bana nankörlük etmeyin." (Bakara/152)Allah’ın (c.c.) adının anıldığı, emir ve yasaklarının dile getirildiği, gönderdiği Peygamberin hadislerinin serdedildiği ortamlar şükrün ifa edildiği mekanlardır. Bu ortamlarda nefsin arzu ve istekleri frenlenir. Bu gibi yerlerde Şeytanın cirit atmasına müsaade edilmez.Doğru düşünmek ve karşıdaki insana doğru düşünceyi aktarmak ne kadar önemli ise; yanlış düşünceler sonucunda muhatabı yanlış davranmaya ve düşünmeye sevk etmek de o kadar şeniyettir.İnsanların fikirlerinden yararlanmamız elbette önemlidir. Düşler ve fikirler Kur'an ve Sünnete ters olmadığı sürece kabul edilebilir.Selam ve dua ile...