04-02-2014 10:01

İslami mücadele yöntemi ictihadi midir?

Kur`an kıssalarını ve Siyer`i doğru okuyan her Müslüman, mücadelenin ilkeleri konusunda konjonktürel farklılıkların belirleyici olmadığını, araçlar ve öncelikler değişse de ilkelerin, tevhidi tutumun değişmediğini görecektir.

İslami mücadele yöntemi ictihadi midir?

Post-modern dönemde yaşıyoruz. Post-modernizmin temel öngörüsü olan "hakikatin çokluğu" algısı Müslümanların zihnini de etkiliyor. Bu da sabiteleri unutturabiliyor ve her şeyin ictihadi bağlamda değerlendirilmesine yol açıyor ve "Sen de haklısın, sen de" ölçüsüzlüğünü yaygınlaştırıyor.

Son dönemlerde İslami mücadele metodu konusunda bu tür bir sabitesizlik söylemi yaygınlaşmakta. Bu konuda söylenecek her sözün, ortaya konulacak her yaklaşımın ictihadi olacağı iddiası ortaya atılıyor ve bu düşünceyle makaleler kaleme alınıyor. Söz konusu makalelerde "merhale fıkhı" gibi kavramsallaştırmalarla, cahili sistemler bünyesindeki değişim süreçlerine eklemlenen yaklaşımlara meşruiyet kazandırılmaya çalışılıyor.

Oysa konu İslam olduğunda şunu herkes bilmelidir ki, bu dinin her alanda değişmeyen sabiteleri vardır ve mücadele metodu konusunda da bu böyledir. Tek başlarına Müzzemmil 10, Müddessir 4-5, Kalem 8-9 ayetleri, bu sabitelere dair fikir sahibi olmak için yeterlidir.

Mücadele araçları zaman ve zemine göre değişebilir, ancak mücadele ilkeleri değişken değildir ve biz bunu Kur'an'daki Peygamber ve öncü muvahhidlerin kıssalarından çok açık olarak anlayabiliyoruz. "Ashab-ı Kehf" (Bkz.: Kehf, 18/9-26) ve "Firavunun sarayındaki mü'min" (Bkz.: Mü'min, 40/28-45) kıssalarını bile doğru kavramaktan uzak bir yaklaşımla kaleme alınan bu tür makalelerle, mevcut savrulmalara meşruiyet kazandırılmaya çalışıldığını görüyoruz. Ki sitemizde daha önce yayınlanmış çeşitli yazı ve söyleşilerde bu konular üzerinde durulmuştu.

Burada eleştiri konusu yaptığımız makalelerde, Allah Rasulü'nün (s), Mekke'deki eman, ilaf gibi uygulamalardan faydalanması söz konusu edilerek, bugün şirk sistemlerinin kurum ve kuruluşlarının teşkiline ve dönüşümüne aktif destek verilmesine İslami bir referans oluşturulmaya çalışılıyor. Oysa Allah Rasulü'nün hiçbir şartta cahili kurum ve kuruluşlara bu tür bir desteği söz konusu olmamıştır. O ve beraberindeki ilk nesil, en temelde cahili düzenden ve onun işleyişinden ilkesel olarak teberri etmişlerdi ve eman ve ilaf gibi imkanları, ilkelerinden asla ayrılmadan davet için bir araç olarak kullanmaktaydılar. Şimdi ise, en temelde şirk düzeninin kurumlarından ve işleyişinden teberri etme tercihi yerine, onun anayasa ve Meclis gibi kurum ve kuruluşlarının oluşumuna aktif destek verilmesi söz konusu.

Şimdilik bunları ifade etmekle yetiniyor ve bu eleştirimize konu olan ibretlik bir makalenin linkini ve onunla birlikte tevhidi mücadele çizgisine vurgu yapan bir söyleşi ve makalenin linkini paylaşmak istiyoruz:

http://www.haksozhaber.net/islami-mucadele-ve-metot-konusunda-muhasebe-44640h.htm

http://islamvehayat.com/9127_gunumuz-muslumanlari-saraylari-hedefliyor.html

http://islamvehayat.com/yazar_1125_2_peygamber-kissalarinda-islami-mucdelenin-ilkeleri.html

YORUMLAR
  • Halil   09-02-2014 14:17

    BU haberde atıf yapılan Haksöz yazarının yazısını çok daha iyi bir konumda bırakan yeni yazısı ibretlik bir içerikle sistem içi siyasete destekte kendi rekorunu kırmış bulunuyor. Yeni yazısı, "Seçimler Arifesinde Operasyonlar, Seçim ve Oy Sorunu" başlığıyla Haksöz Dergisinin Şubat 2014 sayısında yayınlanmış bulunuyor. İnsan "Bu Gidiş Nereye?" diye sormadan edemiyor.

  • Mevlüt   05-02-2014 08:35

    Bu duyarlılıkları yaşattığınız için Rabbim razı olsun kardeşler

  • Adem   04-02-2014 19:12

    Aynı konuda okunması gereken bir başka bölüm http://www.islamvehayat.com/9161_pamak-la-soylesi-vasat-ummeti-nicin-insa-edemedik-.html