İslami mücadelenin ekseni
Aslında tevhid - şirk çatışmasının alt birimlerini ifade eden mücadele zeminlerinin temel eksen haline getirilmesi, tevhid - şirk çatışması perspektifinin zayıflaması sonucunu doğurmaktadır. Bu da, şirke dayalı düzen, kurum ve oluşumlarla ilgili yaklaşımlarda ve onlarla ilişkilerde zaafiyetlere yol açmakta, `zulme ve sömürüye karşı mücadele` söylemleri, en büyük zulmün şirk olduğu gerçeğinden kopabilmektedir.
İslami mücadelenin ekseni
Şükrü Hüseyinoğlu
Yeryüzünde fitnenin ortadan kaldırılması ve âlemlerin rabbi yüce Allah'ın sözünün hâkim kılınması hedefi çerçevesinde ortaya konulan çabalar bütününü ifade eden İslami mücadelenin ana ekseni, tevhid-şirk çatışmasıdır. Şirk en büyük zulümdür (Bkz. Lokman 31 / 13) ve dolayısıyla yeryüzünde hakkın ve adaletin ikame edilmesi, ancak şirkin iktidarına son vermekle mümkündür.
İslami mücadele, tevhid-şirk çatışması temel ekseninde ve Ali Şeriati'nin veciz şekilde ifade ettiği şu bütünlük içerisinde yürütülmelidir:
“Firavun’u vur ki: “Hüküm yalnız Allah’a aittir...”(Enam 6/57),
Karun’u vur ki: “Mülk Allah’ındır...” (Hadid57/5),
Belam’ıvur ki: “Halis din yalnız Allah’ındır…” (Zümer 39/73)” (Ali Şeraiti, Ayet Yorumları 1, Sh. 115, Kıyam Yayınları)
Evet, İslami mücadele, Allah'ın hükmünü tanımayıp tuğyan ederek yeryüzünde ilahlık taslayan Firavunlara, Allah'ın kulları için var ettiği ve adil şekilde paylaşımını öngördüğü mülkü çeşitli sömürü mekanizmaları aracılığıyla gasbedip tekelleştiren ve insanları rızklarından mahrum eden Karunlara ve Allah'ın dinini asli yapısından uzaklaştırarak Firavun ve Karunlara payanda kılma işlevi gören Belamlara karşı, birini diğerinden ayırmadan verilen bütüncül mücadelenin adıdır.
Tarih boyunca olduğu gibi bugün de müesses şirkin temel sacayaklarını oluşturan bu üç alandan herhangi birinin ihmal edilmesi, mücadelenin daha başından yanlış kurgulanması anlamına gelir. Firavunlara karşı çıkıp Karunlara itiraz etmemek veya bunlara karşı çıkıp Belamlara söz söylememek yahut da bunun tersini yapmak, şirki bütüncül şekilde algılayamamanın sonucudur. İslami mücadele, şirki tüm boyutlarıyla reddetmeyi ve bu alanlarda eşzamanlı ve eşgüdümlü bir çaba ortaya koymayı gerektirir. Bu bütüncül perspektifin yakalanması ise, tevhidi ve şirki doğru anlamakla ve yeryüzündeki temel çatışmanın tevhid - şirk mücadelesi olduğu gerçeğini kavramakla mümkündür.
İşte son dönemlerde yaşanan eksen kaymalarının temelinde bu gerçeğin ıskalanması yatmaktadır. İslami mücadelenin ana ekseninin tevhid - şirk çatışması olduğu ve siyasi, iktisadi, hukuki tüm zulümlere ve zulüm mekanizmalarına karşı mücadelenin ancak bu eksen çerçevesinde anlam kazanacağı gerçeği ihmal edilerek, çeşitli tâli yollara girilmekte ve bu tâli yollar ana eksen haline getirilmektedir. Bunun neticesinde de tevhid - şirk çatışması perspektifi zayıflatılmakta, hatta bu konuda çeşitli zaaflı yaklaşımlar geliştirilmektedir.
Söylediklerimizi daha somut şekilde ifade edecek olursak, bugün tevhid - şirk çatışması temel ekseni yerine bazı kesimlerin aslında bu temel çatışmanın alt birimlerini ifade eden despotizmle mücadeleyi, bazı kesimlerin ahlaki yozlaşmaya karşı mücadeleyi, bazı kesimlerin hurafe ve bidatlarla mücadeleyi, bazı kesimlerin de sosyal adaletsizlik ve kapitalist sömürüye karşı mücadeleyi ana eksen haline getirdiğini görmekteyiz.
Bu şekilde aslında tevhid - şirk çatışmasının alt birimlerini ifade eden mücadele zeminlerinin temel eksen haline getirilmesi, tevhid - şirk çatışması perspektifinin zayıflaması sonucunu doğurmaktadır. Bu da, şirke dayalı düzen, kurum ve oluşumlarla ilgili yaklaşımlarda ve onlarla ilişkilerde zaafiyetlere yol açmakta, "zulme ve sömürüye karşı mücadele" söylemleri, en büyük zulmün şirk olduğu gerçeğinden kopabilmektedir.
Her türlü haksızlığa, sömürüye karşı mücadele, ancak tevhid - şirk çatışması ekseninde yürütüldüğü takdirde sahici bir anlama kavuşur. Aksi tutum sivrisinek avlamaktan çok öteye geçmez. Aslolan şirk bataklığını kurutmaya çalışmaktır. Bir mücadele çizgisinin İslami mücadele olarak adlandırılabilmesi için, tevhid - şirk çatışması ana eksenine sadık kalması şarttır.