13-11-2007 11:21

İslamsız Kürtler ve İslamsız Türkler

Türkler ve Kürtler ancak İslam ortak paydasında birleşebilirler. Dil ayrı, örf ayrı, etnisite ayrı. Sadece din ve inanç bir. Bu sosyolojik gerçeği artık görmek ve kabul etmek lazım.

İslamsız Kürtler ve İslamsız Türkler

İslamveHayat

 

DTP'li Hasip Kaplan'ın dün basında yer alan "Askerle laikliğe bakışımız aynı... Biz olmasak bölgeye İslam hakim olur... Başörtüsü yasağını destekliyoruz" şeklindeki açıklamaları üzerine yazar Akif Çarkçı, "Tezgah Altında Pişirilen Politik Zehir:  İslamsız Kürtler ve İslamsız Türkler" başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yegane çözümün İslam kardeşliğinde olduğunu vurguladığı yazısında Çarkçı'nın, İslam'ı Kürtler ve Türkler arasındaki birliği gerçekleştirecek "çimento" olarak nitelemesi son derece yanlış ve cihanşumül bir hayat nizamı olan İslam'ı adeta bir dolgu malzemesi gibi algılamaya yol açacak bir ifade şekli olarak yazının değerini azaltan bir husus olmuş. Bununla birlikte yazının bütünlüğü, İslam'ı sorunlarımızın yegane çözüm kaynağı olarak işlaret etmekte ve Kürt sorununda tek çözümün de İslam kardeşliği olduğunu vurgulamaktadır. İşte "İslamsız Kürtler ve İslamsız Türkler"e dair Akif Çarkçı'nın çarpıcı tesbitleri:   

 

Tezgah Altında Pişirilen Politik Zehir:  İslamsız Kürtler ve İslamsız Türkler 

 

DTP çizgisindeki siyasilerin ve aydınların din konusundaki resmi yaklaşımı neyse, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin resmi ideolojisine Jakoben bir üslupla sahip çıkan kalabalığın din konusunda geliştirdiği tez de odur. Tuhaflığı şüphe götürmeyen bu fikri birliktelik nereye kadar devam eder bilinmez, ancak, hem DTP’nin hem de resmi tezi kendi emellerine göre kullanan güruhun ülkenin başına ne belalar saracağı ortadadır. Bu topraklarda İslam paydasında birleşerek yüz yıllarca kardeşçe yaşamış iki toplumun arasına nifak tohumları ekmenin diğer adı bu fikri birlikteliği devam ettirmektir.

Büyük bir musibetle sonuçlanması kaçınılmaz olan din karşıtı bu görüşten ya resmi tezi jakoben bir üslupla dayatanlar vazgeçecekler ya da DTP bölge gerçeğinden haberdar bir siyaset güderek Kürtlerin Müslümanlığı üzerinden kendisine siyasetin merkezinde meşruiyet sağlamaktan vazgeçecektir. DTP’nin meşruiyet kaynağı, dini değerleri hafife alarak siyasetin merkezinde kendine alan açmak değil, terörist örgütle bağını tamamıyla koparmak, sonra da gerçek insan hak ve özgürlükleri paydasında ülkenin diğer sağduyulu kesimleri ile barışmaktır. Kürt ya da Güneydoğu sorununun çözümüne barışçıl, hakkaniyetli katkı sağlamak isteyen DTP’nin ilk atacağı adım bu olmalıdır. Ancak DTP bilerek ve isteyerek sanki başka bir arayışın içerisindeymişçesine dini ve toplumsal değerleri karşısına alarak kendi üzerindeki şaibeleri savmak istiyor. Bu şaibelerin neler olduğu ise gün gibi ortada.

Hatırlanacağı üzere silahlı kuvvetlerin yetkili ağızlarından geçmiş zamanda sadır ve vaki olan Türkiye’deki iki ana tehlikeden birisi irtica, diğeri ise bölücü Kürt terörüydü. Şimdi aynı ağızdan terör örgütünün meclisteki siyasi ayağı olarak nitelenen DTP bu iki tehlikeden birisi olan “kendisini” (silahlı kuvvetlerin görüşüne göre) irticadan ayırarak tek gerçek iç tehlikenin irtica olduğu konseptini güçlendirmeye çalışıyor. Hem de resmi söylemle ağız birliği yaparak. Şimdi bu paragraf üzerinde düşünün ve acı gerçeği siz yakalayın.

Vakit Gazetesi'nin haberine göre bir dönem Abdullah Öcalan'ın avukatlığını yapan DTP milletvekili Hasip Kaplan, DTP'nin laiklik konusunda bir sigorta olduğunu ve kendilerinin olmadığında Güneydoğu'da şeriatin öne çıkacağını öne sürdü. Üstüne üstlük Kaplan, DTP'nin kapatılması ve etkisizleştirilmesi durumunda bölgede dindarlığın hakim olacağını da söylemekten çekinmedi.

Öcalan'ın laiklik konusundaki görüşlerinin belli olduğunu da ifade eden Kaplan bu görüşlerin Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş felsefesiyle ve cari uygulamalarıyla örtüştüğünü belirterek hem laikliğin hem de sosyal devletin teminatı olduğunu da söyledi.

Kaplan başörtüsünün serbest bırakılmasına karşı olduklarını da belirterek şunları söylüyor: "21. yüzyılda bunlarla mı uğraşacağız? Bunların dayanağı istismardır. Bakın anayasa hazırlıyorlar, bunu da serbest bırakmak isteyecekler. Türban simge olarak kullanılmamalıdır. Başörtülü savcı, avukat olmaz. Başörtülü hakim olamaz.”

Ezelden beri sağduyulu aydınların, namuslu, Türkiye gerçeğinden haberdar bilim adamlarının Kürt sorununun çözümünde İslam faktörünü önemli bir çimento olarak görmelerine karşılık İslamsız bir toplum hayali ile yanıp tutuşan ve aslında küresel güçlerin makro planlarına bilerek ya da bilmeyerek alet olan, payandalık eden, etnik kimliği ne olursa olsun her kendini bilmez sözde aydın ve siyasetçiler Türkiye’yi bir bataklığın içine doğru sürüklüyorlar.

Eğer bugün son günlerde yaşanan müessif terör olaylarının etnik bir çatışmaya dönüştürülme ihtimali varsa bu ihtimali körükleyecek en kötü tavır, profan ve değerden arındırılmış toplum üretmeye dayalı politika gütmektir. Halkların kardeşliği gibi görünürde masum ancak özde sorunlu bir yaklaşımı benimseyen Marksist ideoloji ne yazık ki sosyolojik gerçeklikten uzak durarak iki ayrı etnik kökene mensup toplumun biribine düşürülmesi sürecine bilinçli ya da bilinçsiz olarak katkı sağlıyor.

Oysa İslam, “ancak mü’minler kardeştir” düsturunu insanlığa hediye ederek, gerçek kardeşliğin etnik mensubiyette olmadığını, inanç birliğinin kardeşliğin temeli olduğunu vaaz ediyor.

İslam kardeşliğinin tesis edilmesinden korkan dış ve iç mihraklar bölgede oynanan kirli oyunlarının bozulmaması için İslamsız Kürtleri ve İslamsız Türkleri kullanarak hem bir etnik çatışmanın hem de sonu parçalanmaya gidecek çözümsüz bir sorunu iyice pekiştirmenin temellerini atıyorlar maalesef. İşte oyun budur. Bu oyuna gelmemesi beklenen, bu ülkenin vazgeçilmez iki gerçeği Türkler ve Kürtler ancak İslam ortak paydasında birleşebilirler. Dil ayrı, örf ayrı, etnisite ayrı. Sadece din ve inanç bir. Bu sosyolojik gerçeği artık görmek ve kabul etmek lazım.

“Kart- kurt” tezinden sonra “Kürt kökenli vatandaş” söylemine evrilen ulusalcı cephe siyasetçi ve aydınları Kürt’e Kürt, Türk’e Türk diyebilmenin dayanılmaz hafifliğini yaşamadıkça, DTP, dini politikasına alet etmekten vazgeçmedikçe, Kürt sorunu ile terör sorunu birbirinden ayrı tutulup bölgede siyasi ve ekonomik tedbirler alınmadıkça, herşeyden önemlisi İslam kardeşliği vurgusu sorunun çözümü için yegane anahtar olarak görülmedikçe bölgedeki sıkıntılar sona ermeyecektir.

ABD’nin ve ekseninde duran emperyalist güçlerin kirli emellerinin depreştiği bölgede İslamsız bir Kürt toplumu ve İslamsız bir Türk toplumu oluşturarak iki toplumun kardeşlik bağlarını çözmek oyununa gelinmesi demek Irak’tan sonra Türkiyenin parçalanması, gücünün azaltılması demektir. Bu acı sonuç ayan beyan ortada durmaktır. İslami duyarlılıkları azaltılmış iki toplumun etnik gerekçelerle birbirine nasıl kolay düşürebileceğini hayal etmek bile kötü. Kuzey Irak’ta fiilen kurulan Kürt devleti de eğer İslamsız, İsrail’e entegre bir Kürt toplumu özlemi içerisindeler ise vay bölge insanlarının haline vay!

Din karşıtlığını esas edinmiş zevata ise söyleyecek sözümüz şudur: Bu ağır vebalin altından nasıl kalkacağınızı şimdiden düşünseniz iyi olur değil mi beyler!

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !