Seyyid KUTUB
İSLÂM’I YA BİR BÜTÜN OLARAK ALIN YA DA BIRAKIN
Her nizamın kendine özgü bir felsefesi ve hayata dair bir bakışı vardır. Yine her nizamın uygulamadan doğan bir takım müşkilleri, pratik âlemdeki yapısı ve eserleriyle uyumlu çeşitli problemleri mevcuttur. Aynı şekilde her nizamın gerek yapısından, gerekse uygulamasından doğan, problemlere karşı getirdiği türlü çözümler vardır.
O hâlde doğmasına neden olmadığı, aksine yapıda ve uygulamada tamamen ayrı başka bir düzenden kaynaklanan problemler için belli bir düzenden çözüm istemek ne mantık ölçüleriyle bağdaşır, ne de insafla!
Ma’kul mantık şu gerçeği haykırır: Belli bir düzenden hayatın problemlerini çözmesini bekleyen kişi, önce onu günlük hayata uygulasın, sonra baksın; söz konusu problemler ne durumdadır, varlığını sürdürüyor mu, yoksa silinip gitmiş midir veya yapısında ve gerekçelerinde bir değişiklik mi meydana gelmiştir? İşte ancak o vakit bu düzenden uygulaması sırasında meydana gelen problemler konusunda çözüm bekleyebilir.
İslâm kendi içinde uyumlu, tutarlı mükemmel bir sosyal düzendir. Yapısı, hayata bakışı ve hayatı biçimlendirişi itibariyle öbür düzenlerden tamamen ayrılır. Bütün bu alanlarda Batılı düzenlerden ve bugün ülkelerimizde uygulanan düzenlerden her konuda farklıdır. Evet bu düzenlerden tamamen ve her konuda ayrılır. Günümüz toplumlarını kasıp kavuran problemlerin meydana gelmesinde İslâm’ın en ufak bir payının olmadığı bilinen bir gerçektir. Şüphesiz bu problemler yürürlükteki düzenlerin yapısından ve İslâm’ın hayat alanından uzaklaştırılmasından kaynaklanmaktadır.
Hâl bu iken, şaşılacak şeydir ki, bu problemler konusunda sık sık İslâm’ın görüşüne başvurulur, bu problemlere İslâm’ın çözüm getirmesi beklenir, nedeni olmadığı, meydana gelmesinde payının bulunmadığı problemler hakkında görüşü alınmak istenir. İslâm düzeninin uygulanmadığı ülkelerdeki “Kadın ve parlemento”, “Kadın ve iş”, “Kadın ve erkek ihtilatı”, “Gençliğin cinsel problemleri” ve benzeri türden konular hakkında İslâm’ın ne gibi çözümler önerdiği sorulur. Bu ve benzeri soruları soranlar da kimi zaman İslâm egemenliğini istemeyenlerdir hatta İslâm’ın egemen olacağı günü düşünmekten dahî ürken kişilerdir.
Bu tip kişilerin sorularından daha şaşırtıcı olanı; din adamlarının cevap vermeye kalkışmaları, İslâm düzeninin uygulanmadığı bir toplumda bu tür ayrıntılar ve problemler konusunda bu adamlarla İslâm’ın görüşü/hükmü çerçevesinde münakaşaya girmeleridir.
Günümüzde kadının parlementoya girip girmemesinden İslâm’a ne? Kadın-erkek bir arada karışık bir şekilde yaşarmış veya yaşamazmış, kadın çalışırmış ya da çalışmazmış İslâm’ın neyine? İslâm’a bağlanmayan, İslâm yönetimini istemeyen bir toplumda yürürlükteki düzenin problemlerinden hiç biri İslâm’ı ilgilendirmez.
İslâm düzeni bütünüyle yönetimden ve sosyal düzenden kovulduğu, toplumdan, halkın hayatından uzaklaştırıldığı hâlde ne diye bu ve benzeri cüz’i meselelerin İslâm düzenine uygunluğu istenir?
Şüphesiz İslâm bir bütündür, parçalara ayrılmaz. Ya bir bütün olarak alınır yada bir bütün olarak bırakılır! Hayat ve toplumun temelini teşkil eden genel esasları bir yana itilecek ve yalnızca birtakım ufak meselelerde görüşü istenecek! Bu, din âlimi bir yana, sıradan bir müslümanın bile İslâm adına asla kabul edemeyeceği bir küçüklüktür/zillettir!
İslâm’a bağlanmayan, İslâm şeriatını tanımayan toplumların gündeme getirdiği cüz’i problemlere ilişkin olarak verilecek cevap şudur: Siz, hele öncelikle hayatın tümüne İslâm’ı hâkim kılın. Ondan sonra da onun eliyle biçimlenen hayatın problemleri hakkında görüşünü isteyin. Yoksa, ona tamamıyla zıt başka düzenlerin doğurduğu problemlerin hesabını gidin o düzenlerden sorun!
Şüphesiz İslâm, insanları özel bir eğitim metoduyla terbiye eder, özen bir düzen çerçevesinde hükmeder insanlara! İşlerini özel esaslara göre düzenler. Sosyal ve ekonomik yapıyla, şuurla ilgili özel esaslar, ilkeler va’zeder. O hâlde öncelikle bir bütün olarak İslâm’ı gündeme getirin; yönetimde, teşrî esaslarında, eğitim kurallarında tam anlamıyla onu uygulayın. Sonra da durup bakın; çözüm aradığınız bu problemler hâlâ ortada duruyor mu yoksa kendiliğinden silinip gidiyor mu? Öncelikle yapılması gerekli olan budur. Bu aşamadan önce gerçek anlamdaki bir İslâm toplumunun tanımadığı bu problemlerle İslâm’ın en ufak bir ilişkisi olamaz.
Evet önce İslâm şerîatının, İslâm ilkelerinin egemen olduğu bir İslâm toplumu çıkarın ortaya! Kadınları, erkekleri İslâmî eğitimle yetiştirin; evde, okulda, toplumda bu eğitim sürecinden geçirin. İslâm’ın herkes için garanti ettiği hayat güvencelerini ortaya koyun, İslâm herkesi içine alan sosyal adaletini gerçekleştirin! Bütün bunlardan sonra sorun bakalım kadına; parlamentoya girmek isteyecek midir yoksa bu güvenceler karşısında böyle bir teşebbüse gerek duymayacak mıdır? Sorun kadına; genel işyerlerinde çalışmak isteyecek midir yoksa zorlayıcı bir etken bulunmadığı gerekçesiyle çalışma isteği duymadığını mı belirtecektir? Yine sorun kadına; makyaj yapıp albenili tavırlar içinde erkeklerle karışık bir şekilde yaşamayı ister mi yoksa aldığı eğitim onu böylesi hayvanî tavır ve şehvet gösterilerinden korur mu? Hiç şüphesiz Allah’tan utandığı için duyguları onu iffetli olmaya zorlayacaktır.
Kimileri bazen sorarlar: İslâm şerîatını uygulayarak her yıl binlerce hırsızın elini kesmemiz gerekir mi, ne dersin? Bu soruyu soranlar tam anlamıyla bir hata içindedirler. İslâm fıkhının görüşüyle onlara cevap verenler de tam iki hata işliyorlar.
Bir kere her yıl binlerce kişinin hırsızlık yapması, böyle bir olay ne İslâm toplumunun ne de İslâm düzeninin ürünüdür. Bu doğrudan doğruya İslâm’ı hayatından kovan İslâm’ın tanımadığı bir düzeni uygulayan başka bir toplumun ürünüdür. Onca hırsız, açlık ve yoksulluk problemini çözümlemeyen, açları ve yoksulları kendi hâllerine bırakan toplumun eseridir. O toplum ki, milyonlarca insanın geçimini garanti altına almaz, insan kişiliğini terbiye etmez, hayatı bütünüyle Allah’a ve şerîatına bağlamaz, sonunda da başına işte bu belâlar gelir.
İslâm toplumu ise bambaşka bir toplumdur. Çalışsın veya çalışmasın, işi gücü olsun ya da olmasın, ister sağlıklı olsun ister hasta; her ferdin rızkı bu toplumda garanti altındadır. Ayrıca bu toplumda her yıl kârdan değil de ana paradan ortalama 10/1’in yarısı tutarındaki bir miktar, Beytulmâl için zorunlu olarak alınır. Bundan başka devlet toplumu âfetlerden korumak amacıyla gerekli gördüğü bir miktarı ana maldan kayıtsız şartsız alabilir. İslâm toplumu işte böyle bir toplumdur!
Önce bu nizamı uygulayın sonra da durup bakın ortada kaç yoksul kalacak! Kalbi iman dolu ve karnı tok olduğu hâlde hırsızlığa tevessül eden kaç kişi gösterilebilir!
Aynı şekilde bazı kişiler İslâm ilkelerine uyulması hâlinde “Gençliğin cinsel problemleri” nin nasıl çözümleneceğini sorar.
Oysa onlar bu gençliğin İslâmî olmayan bir toplumda yaşadığını, duygu ve heyecanlarını tahrik eden şartların her türlüsüyle sarılmış bulunduklarını görüp durmaktadır. Sonra da kalkıp bu gençliğin problemleri hakkında İslâm’ın görüşünü istiyorlar!
Şüphesiz İslâm toplumunda vücut hatlarını dışa vuran elbiseler içinde albenili edalarla dolaşan, çevrede şehevî ilgiler uyandıran, her yerde rahatça gezip eğlenen ve şeytan hesabına fitne yayan çıplak kadınlar yoktur. Aynı zamanda ahlâk dışı filmler, şarkılar vb. yoktur. Yine İslâm toplumunda gezici sirkler örneği çıplak resimler, müstehcen söz ve nükteler yayınlayan gazeteler, dergiler de elbette yer almaz. Aynı şekilde insanlara kötülükleri güzel gösteren, irade ve düşüncelerini ellerinden alan içkiler de mevcut değildir. Son olarak şunu da ekleyelim ki, İslâm toplumu gençlere erken evlenme imkânları hazırlar. Çünkü Beytulmâl evlenerek iffetini korumak isteyen herkese yardım etmekle yükümlüdür.
Eğer İslâm’ın gençliğin cinsel problemleri konusundaki görüşünü istiyorsanız önce bir bütün hâlinde uygulayın onu. Uygulamadan önce değil uyguladıktan sonra bakın; ortada gençliğin problemleri diye bir şey kalmayacaktır!
Günümüz toplumlarında İslâm bütünüyle saf dışı edilmişken, bu gerçek ortada dururken bazı uç meselelerde onun görüşüne başvurulmasının bir anlamı olmadığı kanaatindeyim. Hatta bu tür başvuruları İslâm’la alay etmek şeklinde anlıyorum. Fetva ehli olan kişilerin cevap verme gayretlerini de bu alaya ortak olmak diye yorumladığımı belirtmeliyim.
Bugün çığlık çığlığa ortaya çıkıp, İslâm adına kadının seçilmemesi gerektiğini, işten alıkonması, açık saçık dolaşmasına engel olunmasını haykıran kişiler izin versinler böyle düşünmelerine neden olan erdemli duygularını takdir ettiğimi belirterek şunu söyleyeyim; Bu tür çıkışlar, istekte bulunmalar İslâm’ı basite ve alaya almaktan başka bir şey değildir. Çünkü bu durumda problemlerin odak noktasını bu uç meseleler teşkil ediyormuş, bu uç meselelerin dışında üstüne varılacak başka bir şey yokmuş gibi bir hava estirilmiş oluyor.
Oysa olanca gücün, İslâm düzeninin, şeriatının hayatı her yönüyle kapsayacak şekilde uygulanmasına harcanması gerekir. İslâm’ın toplum düzenine, değerler bütününe egemen olmasına çalışmaktır gerekli olan. Aynı şekilde eğitim düzenine de; okula, eve, hayata hâkim olarak. O hâlde İslâm’ı bir bütün olarak alsınlar, hayata her yönüyle egemen olmasını sağlasınlar. İslâm’ın yüceliğine olduğu kadar İslâm davetçilerinin şerefine de en layık olanı budur!
Eğer davalarında samimi, davetlerinde de ihlaslı iseler bu böyle! Ancak maksat dikkat çekecek bazı gürültüler koparmaksa o takdirde bir diyeceğim olmaz, tehlikesi olmayan bu güvenceli konumlarını hiç bozmasınlar. Ne var ki, en azından bazı grup ve cemaatleri bundan tenzih etmek isterim!