Şükrü HÜSEYİNOĞLU

02 Eylül 2012

K. ALPAY VE A. DURSUNOĞLU: GERÇEĞİN İKİ YARISI

"Yarım hakikat, en büyük yalandır!" sözü, sanki tam da konumuz için söylenmiş... Kimi çevrelerin Suriye ve bağlantılı konularda takındıkları tutumları ve ortaya koydukları söylem ve eylemleri bu çerçevede değerlendirmek pekâla mümkün.

Bu yazıda, büyük acı ve dramların yaşandığı Suriye meselemiz ve bağlantılı konularda Türkiyeli Müslümanlar arasında iki uç tutum olarak beliren farklı iki yaklaşımı, bu yaklaşımların kamuoyu önünde öne çıkan iki temsilcisi üzerinden değerlendirmek istiyoruz.

Kenan Alpay; Haksöz dergisi, Haksöz Haber sitesi ve Yeni Akit gazetesi yazarı... Alptekin Dursunoğlu ise; Yakın Doğu Haber sitesi editörü ve yazarı...

Bu iki yazarın, Suriye ve İslam coğrafyasının bütününde yaşanan sorun ve krizler karşısındaki tavır alışlarını ve bu konulardaki yazılarını göz önüne aldığımızda, tam anlamıyla gerçeğin iki yarısıyla muhatap oluverdiğimizi görmekteyiz.

Matematiksel olarak birbirine eklemek mümkün olsa, iki yazarımızın yazdıklarından hakikatin tanıklığına ulaşmak mümkün olacak, fakat malum ki böyle bir şey mümkün değil!

Kenan Alpay, Yeni Akit gazetesinde Suriye konusunda birçok yazılar kaleme aldı. Aynı yazılar Haksöz Haber sitesinde de yer aldı. Alpay, "Suriye’deki Katliamlarda İran’ın Rolü", "Şebbiha Teslisi: Baba, Oğul ve Rehber" gibi başlıklar taşıyan yazılarla İran'ın Suriye konusundaki tutumuyla ilgili bizce de haklı eleştirilere yer verdi.

Alptekin Dursunoğlu ise, Yakın Doğu Haber sitesinde kaleme aldığı yazılarda ve bu yazıların biraraya getirildiği "Suriye'de Elde Var Sıfır" kitabında, Suriye ve bağlantılı konularda Türkiye'ye yönelik bizim de katıldığımız eleştirilerde bulundu.

Kenan Alpay'ın yazılarını okuyan bir okuyucu, İran'ın çelişkilerinin, çifte standartlarının, çıkmazlarının gayet başarıyla ortaya konulduğunu görürken, Alptekin Dursunoğlu'nun yazılarını (ve şimdi kitabını) okuyanlar ise çifte standartın, çelişkilerin ve çıkmazların "TSE" belgeli olanlarının nasıl da ikna edici örnek ve argümanlarla sıralandığına tanıklık ediyorlar.

İran'ın Libya, Tunus ve Mısır'daki halk ayaklanmalarını desteklerken Suriye'deki halk ayaklanmasına daha ilk günden karşı çıkması, Libya, Tunus ve Mısır sürecinde aklına getirmediği "siyonist ve emperyalist kuşatma" argümanlarını aklına getirivermesi gibi çelişki ve çıkmazlarını K. Alpay'ın yazılarında; Suriye konusunda insan hakları ve demokrasi bayraktarlığı yapan Türkiye'nin Bahreyn, Yemen, Katar, Kuveyt ve Suudi Arabistan gibi dikta yönetimleri ve krallıklar söz konusu olduğunda dut yemiş bülbüle dönmesi gibi çelişki ve çıkmazlarını ise A. Dursunoğlu'nun yazılarında / kitabında uzun uzadıya okumak mümkün.

Ne var ki, her iki yazar da hakikatin diğer yönüyle yüzleşmekten ve okuyucularını gerçeğin bütünüyle muhatap kılmaktan özenle kaçınmaktalar. Ne K. Alpay çelişki, çifte standart ve çıkmazın Türkiye tarafıyla ilgilenmeye yanaşmakta, ne de A. Dursunoğlu Türkiye söz konusu olunca çok da başarılı argümanlarla dile getirdiği çelişki ve çifte standartların İran cephesindeki yansımalarına değinmektedir...

Oysa ne Türkiye'nin çelişki ve çıkmazları sıralanarak İran'ın yanlışları yanlış olmaktan çıkarılabilir, ne de İran'ın çelişkileri, çifte standart uygulamaları gündeme getirilerek ABD-NATO ekseninde hareket eden Türkiye'nin çelişkileri ve çıkmazları görünmez kılınabilir...

Gerçeğin bütünü, görmek ve ona göre tavır alıp duruş sergilemek isteyenler için apaçık ortada durmaktadır...