04-04-2020 10:14

Kadim bir hafıza taşıyıcısı olarak din

Dünya basını Peygamberimizin 1400 yıl önceki temizlik çağrısını manşetlerine taşırken, bizler bu virüsü kimin hak edip etmediği tartışmasında kalmamalıyız.

Kadim bir hafıza taşıyıcısı olarak din

Eyüp Elkoca/Dünya Bizim

Çin’de ortaya çıkıp kısa sürede bütün yerküreyi kuşatan COVID-19 adlı salgına yönelik yaklaşımlarımızın süreç içerisinde çeşitli evreler geçirerek şekillendiği söylenebilir. Bizden uzak bir coğrafyada çıkan bu virüse ilk günlerde Müslümanlara yaptıkları zulümlerden dolayı Çin’e musallat edilen bir hastalık olarak bakıldı. Zamanla tüm dünyaya yayılınca sadece onlarla kalmayıp hepimizi ilgilendiren dini bir mahiyet kazandı ve günahkâr toplumlar için bir gazap olabileceği akıllara geldi. Ancak başta Kâbe olmak üzere dünyadaki ibadet mekânları da kapatılınca COVID-19’un bilimsel mahiyeti üzerine yeniden odaklanıldı.

Bu serüven, gitgide geniş bir coğrafyaya yayılan salgının, insanların bakışlarını da değiştirebileceğini gösterdi. Koronavirüs, önce siyasi ve dini bir anlam kazanırken en nihayetinde bilimsel bir çözüm arayışına evrilmiştir. Dolayısıyla bir imtihanın etki sınırlarının, o imtihana yönelik anlam arayışını daha kapsamlı kıldığı söylenebilir.

Öte yandan biyolojik bir olgu olan virüs, salgına dönüşmesiyle birlikte din ve bilim arasında bazı sentezlerin yapılmasına kapı araladı. Bu süreçte bilimin “nasıl” sorusu, dinin “niçin” sorusuyla harmanlanarak din ve bilim temelli bir anlamlandırma sürecine gidildi. Diğer taraftan ise böyle bir senteze karşı çıkıp din ile bilimin ayrı anlam kümeleri içerisinde olduğu söylendi ve bunların farklı kategorilerde ele alınması gerektiği ifade edildi. Akla gelen soru şu oluyor: Gerçekten din ve bilim bu kadar ayrı dünyalara mı aitler? Son günlerde de sosyal medyada yırtıcı hayvanları yemenin haram olduğuna dair bazı ayet ve hadisler paylaşılarak yeni bir anlam arayışına gidiliyor.

Fıkıh, kişinin lehine ve aleyhine olan şeyleri bilmesidir

İmam-ı Azam Ebu Hanife fıkhın tanımını yaparken “kişinin lehine ve aleyhine olan şeyleri bilmesidir” diyerek merkeze insanı oturtmuş, bilinçli bir şekilde başka kayıt koymamıştır. Nitekim insana zararlı olan şeyleri din de zararlı kabul etmiştir. Tarih boyunca dinler, ya ilahi bir ikazla ya da insana dair bir tecrübeyle mazarrâtı haram kılmıştır. Bu sebeple insanın tecrübe ettiği zararlı unsurlar, fıkhî kıyaslamalar ile haram kapsamına alınmaktadır.

Şöyle bir misal getirmek daha açıklayıcı olabilir: Bugün sigara içmek ile alakalı dini bir nas olmadığı halde bilimsel olarak zararlı olduğu biliniyor. Bu tespit, belirli kıyaslamalar ile öncelikle dini alana taşınıp haram/mekruh kategorisine konuluyor, sonraki nesillere dini bir çıkarım ve bağlayıcı bir tavır olarak aktarılıyor. Bu örnekte olduğu gibi önceki asırların kendilerine zarar veren şeyleri örfen de olsa haram kategorisine alıp sonrakilere aktarması mümkündür. Dolayısıyla dinler, insan hayatına ilişkin bazı bilimsel verilerin taşınması ve bağlayıcılığı noktasında önemli bir rol oynamaktadır. Dinlerin bu yönünden hareketle İngiliz tarihçi Arnold J. Toynbee günümüz Batı medeniyeti ile Helen medeniyeti arasında Hıristiyanlığın önemli bir köprü rolü üstlendiğini ifade eder.

İnsanlara iyiliği, doğruluğu ve güzelliği emreden dinler, asırlara uzanan yegâne kurumsal yapılar olarak, tarih boyunca insanlığın tecrübesini aktarma görevini de üstlenmişlerdir. Bu noktada felsefi öğretiler de toplumların birikimlerini aktarıyor olsa da felsefenin dini hükümler kadar detayı kapsamadığı ve bağlayıcılığı olmadığı bilinmektedir.

Konumuza dönecek olursak bugün tüm dünyayı etkisi altına alan salgının ilk olarak stres altındaki vahşi hayvanlardan bulaştığı iddia edilmektedir (eLife). İnsanların ne yiyecekleri konusunda belirgin sınırlar çizen din, bazı hayvanları yemeyi de yasaklamıştır. Peki bu yasaklar sadece dini bir nas olarak mı görülmelidir?

Dini yasakların bazıları faydaya odaklıdır

Tarihin belirli bir döneminde yırtıcı hayvan etini yemiş bir toplum, daha sonra bundan zarar görünce bu tecrübesini dine emanet etmiş olabilir. Temel anlamda iyi olanı emredip kötü olanı nehyeden önceki dinler bu konuda -İslam kadar net ve ayrıntılı olmasa da- bir görüşe sahiptir. Dolayısıyla kadim bir tecrübeye sahip olan dinlerin getirdiği bazı yasaklar, tahmin ettiğimizden daha büyük referanslara dayanmaktadır.

Bu yönüyle din ve bilim iki ayrı anlam kümesi olmaktan çok insanlığın faydası noktasında aynı paydada yer almaktadır. Dinin, dünya hayatının yanı sıra dile getirdiği ahiret hayatı, bu faydayı sonsuzluğa taşımayı hedeflemektedir. Dolayısıyla din-bilim veya din-hukuk üzerine konuşurken dinin taşıyıcılık rolünü ve ahirete uzanan kutsal amacını ihmal etmemek gerekir.

Maalesef, inancın toplumları medeni kılan bu boyutları göz ardı edilerek getirilen yorumlar, insanları din ve bilim arasında taraf tutmaya zorlamaktadır. Küresel anlamda dünya, bu virüsün siyasi, iktisadi ve toplumsal etkilerine yönelerek hepimiz adına endişe ederken, dini yaklaşım daha sığ bir alana indirgenmektedir.

Yaratıcının mesajını ve insanlığın hafızasını aynı anda taşıyan dini gelenekten istifade yolları aranması gerekirken bu kadim bütünlükten din-bilim çatışması çıkarmak doğru olmaz. Yaşanan sürece yaklaşım tarzımız daha hassas olmalı, insanların kendileriyle baş başa kalıp çaresizce bir anlam arayışında olduğu bu günlerde, manevi duygular azap tartışmalarına konu edilmemelidir.

Dünya basını Peygamberimizin 1400 yıl önceki temizlik çağrısını manşetlerine taşırken, bizler bu virüsü kimin hak edip etmediği tartışmasında kalmamalıyız.

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !