Şükrü HÜSEYİNOĞLU

27 Kasım 2010

KAPİTALİST KUŞATMAYA KARŞI ÇARESİZ MİYİZ?

Satılamayacak ve satın alınamayacak hiçbir değer tanımayan, yağma ve yığmanın ideolojisi olan kapitalizm her yanımızı kuşattı. Banka-borsa-faiz eksenine oturtulan ranta dayalı işleyişe son yıllarda küresel sermayenin önünün alabildiğine açılması da eklenince, yağma ve yığmanın haddi hesabı yapılamaz oldu.

Emek yoğun işletmeler zorlukla ayakta durmaya çalışırken, bankalar ve holdingler her yıl devasa kârlar açıklıyor, borsa rekor üstüne rekor kırıyor. Onbinlerce işletmenin kapısına kilit vurmasına sebep olan ve yüz binlerce işçiyi işsizliğe mahkûm eden ekonomik kriz, banka ve holdinglere kâr patlaması gerçekleştiriyor.

Sermayesi olanın sermayesini kat kat artırırken, buna karşılık yoksulların daha da yoksullaştığı, büyük balığın küçük balığı yutup un ufak ettiği bir ekonomik işleyişe muhatabız. 

Milyonlarca insan, tüketici kredileri adı altında tefeciliğin kurumsallaştırılmış hali olan bankaların kölesi haline getirilmiş durumda. İnsanlar, geleceklerini modern tefecilere ipotek ederek ev, araba sahibi olmanın peşinde koşuyor.

Birkaç yıl önce kaleme aldığım “Eskiden bakkallarımız vardı” başlıklı yazıda da ifade etmeye çalıştığım gibi, artık en ücra semtlerde bile hipermarket zincirlerinin şubelerine rastlıyoruz. Artık ailenin rızkını temin amacıyla kıt kanaat imkânlarla kurulan ve zorluklarla işletilmeye çalışılan mahalle bakkalları, manavlar, kırtasiyeler… ayakta durmakta zorlanıyor. Zira hipermarket zincirleri onlara rekabet imkânı bırakmıyor.

Geçtiğimiz yaz, ikamet etmekte olduğum semtte bulunan Çağrı Hipermarket adlı market zincirinin şubesi bir haftalığına onarıma girince, etrafta bulunan esnafın bir haftalık da olsa işlerinin açıldığına tanık olmuştuk.

Peki bizler tüm toplumu köleleştirmeye dayalı bu büyük yağma ve yığma sürecine karşı sadece kapitalizme lânet okuyup homurdanmakla yahut da İslam devrimi yaptığımızda bu zalim işleyişi nasıl yerle bir edeceğimizi dillendirmekle mi yetineceğiz?

Kapitalist sömürü ve köleleştirme karşısında, topluma dayatılan devasa zenginlik-yoksulluk uçurumu karşısında somut bir şeyler yapamaz mıyız? Bu konuda gerçekten çaresiz miyiz?

Bana kalırsa İslam devriminden önce de yapabileceğimiz çok şey var. Âlemlerin Rabbi’nin rızası için ihtiyaç sahiplerine borç verme (Karz-ı hasen) müessesesini aramızda yeniden canlandırabilir, bu konuda dayanışma amaçlı birliktelikler, oluşumlar vücuda getirebilir; hipermarketler yerine mahallemizdeki bakkaldan, manavdan, kırtasiyeden alışveriş yapmayı tercih etmeye çalışabilir, bu konuda da yaşadığımız semtlerdeki duyarlılık sahipleriyle işbirliği içerisine girebiliriz.

Bu alanda bir taraftan toplumu bilinçlendirmeye çalışırken, diğer taraftan da esnaf arasında dayanışma kurmaya çalışabiliriz. Yağmacılığın modern araçları bankaların ve nihayetinde kapitalizmin mabedleri olarak işlev gören AVM’ler ve kapitalist üretim-tüketim süreçlerini en ücra köşelere taşıyan hipermarketlerin topluma ve esnafa nefes aldırmayan kuşatmasını bu tür çabalarla bir nebze de olsa yarma imkânına kavuşabiliriz.

Birer modern köleler haline gelmemek, içinde yaşadığımız toplum ve insanlığın köleleştirilmesi karşısında lânet okumaktan öte çare üretmek adına kapitalist kuşatmaya karşı somut bir şeyler yapmamız gerektiği açık.

Yukarıda dile getirdiğimiz öneriler bunun için bir başlangıç olabilir diye düşünüyorum.