Şükrü HÜSEYİNOĞLU
KAVMİYETÇİLİK, EMPERYALİZME KUSURSUZ HİZMETİNİ SÜRDÜRÜYOR
KAVMİYETÇİLİK, EMPERYALİZME KUSURSUZ HİZMETİNİ SÜRDÜRÜYOR
Emperyalizmin İslam dünyasındaki truva atı işlevi görmekten başka bir anlam taşımayan Türkçülük, Kürtçülük, Arapçılık gibi kavmiyetçi-ulusçu ideolojiler ve bu ideolojiler ekseninde örgütlenen güç odakları, efendilerine hizmette kusur etmemeyi sürdürüyor.
Şimdilerde Kerkük eksenli yapılan tartışmalar ve karşılıklı yapılan çıkışlar, Müslüman halklar arasına sokulmuş olan kavmiyetçi-ulusçu fitnenin ne derece etkin ve etkili olduğunu ve bir asırdan fazladır kullanılmasına rağmen emperyalist hesaplar açısından kullanışlılığından bir şey kaybetmediğini göstermektedir.
Türkmen, Kürt ve Arap kavminden Müslümanların asırlardır bir arada yaşadığı bir İslam şehri olan Kerkük üzerine yapılan kavmiyet ve ulus eksenli hesaplar ve bu hesaplar ekseninde yapılan açıklamalar, atılan adımlar, özellikle miladi 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren kavmiyetçi-ulusçu ideolojilerin yüksel(til)mesi sonucu birbirinden kopma sürecine giren ve 20. asrı birbirine düşmanlaştırılmış olarak geçiren Müslüman halklar arasında kanlı çatışmalara yol açacak yeni husumetler oluşturma yolundadır.
“Kerkük’ü Kürtler’e yar etmeyiz” diye esip gürleyen Türkçü’yle, “Kerkük’ü Türkler’e bırakmayız” şeklinde meydan okuyan Kürtçü’nün, geçtiğimiz aylarda Haksöz’de yayınlanan bir makalede isabetle değinildiği gibi şu an Kerkük’ün emperyalist ABD ve şürekasının işgalinde olduğu gerçeğini söz konusu bile etmemeleri ilginç değil mi? Bir tarafın Kürd’e yar etmemek, diğerinin de Türk’e yar etmemek için savaş naraları atmaktan çekinmediği İslam şehri Kerkük, taa 10 bin kilometre ötelerden gelip İslam toprağı Irak’ı işgal eden insanlık düşmanı ABD’nin işgalinde ve ne “Kerkük Türk şehridir” diyen Türkçü, ne de “Kerkük Kürt şehridir” diyen Kürtçü bundan rahatsız. Tek başına bu durum bile, kavmiyetçi-ulusçu ideolojilerin emperyalizmle bir sorunu olmadığını, tek hesaplarının, emperyalizme hizmet edip, bu hizmet karşılığında onun artıklarına konmak olduğunu ortaya koymaktadır.
İslam şehri Kerkük’ü birbirlerine yar etmemek için and içen, savaş naraları atan kavmiyetçilerin/ulusçuların Amerikan işgalinden rahatsız olmamaları, bunu bir savaş nedeni filan saymamaları, bana, İngilizce şarkı dinlemekten rahatsız olmayan kavmiyetçilerin, Kürtçe bir şarkı duyduklarında rahatsız olmalarını, hatta bazılarının küplere binmesini hatırlattı.
Şimdilerde Kerkük’te referandumun yaklaşmasıyla, kavmiyetçilerin karşılıklı kışkırtmaları ve meydan okumaları da artmış görünüyor. Geçtiğimiz günlerde Irak Kürdistan Bölge Başkanı Mesud Barzani’nin El Arabiya Televizyonu'na verdiği demeçte, Kerkük’ün bir Kürt kenti olduğunu söyledikten sonra “Türkiye Kerkük'ün içişine karışırsa bizim de Diyarbakır’a karışma hakkımız olur” şeklinde konuşması tansiyonu bir anda yükseltti.
Müslüman halkların ortak şehri olan Kerkük’ün Barzani tarafından “Kürt kimlikli bir kent” olarak tanımlanması ve Diyarbakır göndermesiyle Türkiye’ye meydan okuması şeklindeki açık kışkırtmaya karşılık, Kerkük sorunu konusunda bölge halklarının kardeşliğine vurgu yapmayı tercih eden ve tansiyonu düşürmeye yönelik bir politika izleyen AKP Hükümeti diplomatik bir dil kullanmayı tercih etse de, kavmiyetçi/ulusçu kesimler aynı kışkırtıcılıkla karşılık vermekten geri durmadılar.
MHP’nin daha devletçi bir tutum takınmasıyla, son zamanlarda militan Tükçü siyasetin öncülüğüne soyunmuş görünen BBP’nin Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, “Son zamanlarda iktidar konuya umursamaz yaklaşsa da Kerkük sorunu Türk milletinin sorunudur” diyerek dahil olduğu Kerkük tartışmasında, Kürtçü Barzani’nin kışkırtmasını aratmayan sözler sarfetti: “Canımız, kanımız, iffetimiz olarak gördüğümüz Kerkük Türk’tür, Türk kalacaktır. Kerkük, Telafer bizim Çanakkalemiz’dir. Türk milleti Çanakkale’de Anadolu’yu korumak için nasıl bir direniş ortaya koyduysa Türkmenler de asla yalnız değildir.”
Hem Barzani’nin açıklamaları, hem de ona karşılık Yazıcıoğlu’nun sözleri, Amerikan emperyalizminin Büyük Ortadoğu Projesi’ni hayata geçirme sürecinde asker toplama konusunda hiç mi hiç sıkıntı yaşamayacağının göstergeleri durumundadır. Kerkük’ün ABD işgali altında geçirdiği dört yıl boyunca ve halen, ABD işgaline karşı Çanakkale’den filan söz etmeyen Yazıcıoğlu da, ABD emperyalizminin işgaline bizzat iştirak ederek emperyalistlerin himayesinde siyaset yapan Barzani de, Müslüman halklar arasındaki ayrılıkları kışkırtarak emperyalizmin İslam dünyası üzerindeki hesaplarına hizmet etmektedirler.
Oysa “Kerkük İslam şehridir ve Müslümanlar kardeştir” şeklinde yapılacak açıklamalar ve bu eksende takınılacak bir tutumun emperyalizmin tüm hesaplarını nasıl da alt üst edeceği gün gibi ortadadır.
Bu arada Yazıcıoğlu’nun “Kerkük bizim Çanakkalemiz’dir” sözleri üzerinde durup biraz düşünmekte fayda vardır. Çanakkale, İttihat ve Terakki’nin Osmanlı’yı dahil ettiği, Alman emperyalizminin güdümünde Osmanlı’nın insan kaynaklarının, dolayısıyla geleceğinin tüketildiği 1. emperyalist paylaşım savaşını sembolize etmekte malum. Şimdi de ABD emperyalizminin işgalindeki Kerkük, Müslüman halkların piyon olarak cepheye sürülmek ve birbirine kırdırılmak istendiği yeni bir emperyalist paylaşım savaşına sahne kılınmak isteniyor ve şimdiden bu emperyalist savaşın gönüllü askerleri sıraya girmiş görünüyor.
Ayrıca, söz konusu röportajda El Arabiya televizyonu muhabirinin, Kürtler'in İsrail ile ilişkileri konusundaki sorusu üzerine Barzani’nin “İsrail ile ilişkiler ne haramdır ne de suçtur. Bağdat’ta İsrail büyükelçiliği açıldığında Erbil’de de İsrail Konsolosluğu açılabilir” şeklinde cevap vermesini de, yazımızın başlığına tekabül eden bir diğer yaklaşım olarak not edebiliriz.