Komple özgürlüğün siyasal riskine katlanmak
Hayrettin Karaman’ın Yeni Şafak’taki yazısında ifade ettiği gibi acaba Ak Parti bu konuya hiç mi el atmasaydı? Ya da el atılacaksa komple bir özgürleşmenin sağlanması için mi çaba sarf etmeliydi? Neden sınırlı bir özgürlük için bu kadar büyük bir gerginlik üretiliyor?
Akif Çarkçı / Fikri Takip
Liberal düşünür ve yazarlar, başörtüsüne üniversitede özgürlüğe birey hak ve özgürlükleri açısından evet derken, kamuda hizmet veren konumunda bulunanların başörtüsü kullanamayacağını ifade ederek kısmi ve arızalı bir özgürlükten yana olduklarını açıkça ortaya koyuyorlar.
“Liberallerle Yola Yürümek”
Gazeteci Ruhat Mengi’nin programında konuşan Eser Karakaş Hoca laiklik konusunda kendisinin de tereddütleri olduğunu, bu yüzden kamuda hizmet verenlerin başörtüsü kullanmamaları gerektiğini ifade etti. Üniversitede başörtüsüne özgürlüğe imza veren Eser Hoca ve benzerleri komple bir özgürlüğü savunmaktan neden geri duruyor? Yoksa liberalizmin özgürlük anlayışında gerektiğinde totalitarizmle iş tutulabileceğine dair bir kayıt mı var?
Sabih Kanadoğlu totalitarizme çanak açarak, laikliğin ülkeden ülkeye değişen yerel versiyonları olabileceğini ifade ederken, laikliğin evrensel asgari şartları olduğundan dem vuran Eser Hoca bu asgari koşulların “tümden kılık kıyafet özgürlüğü” konusunda geçerli olabileceğini neden özgürce söyleyemiyor?
Aslında kendisi de şunu çok iyi biliyor ki kamu hizmeti veren başörtülü bayanlar laiklik için bir endişe unsuru olmaktan çok, kamuda başörtüsü ile çalıştıklarında; İslam hazımsızlığı olanların gönüllerini daraltacaklardır. Küçücük bir laikçi azınlığın gönlü hoş olsun diye başörtülü bayanlar, adına kamusal alan denen garabet sahasında farz olan dini vecibelerinden mahrum bırakılmış olacaklardır.
İşin kötü tarafı liberal akademisyenler ve yazarlar İslami duyarlılığa sahip TV kanallarında sık sık boy gösteriyor, bu arızalı fikirleri ekranlarda dile getirme fırsatı buluyorlar. Bu kanalları izleyen dindar kesim ise liberal yazarları yürekten alkışlıyor, özgürlük savaşçısı birer kahraman ilan ediyor. Oysa gerçek böyle değil.
“Kısmi Özgürlük Çözüm Olamaz”
Bir defa İslam’ın özgürlük anlayışı liberalizmin özgürlük anlayışından oldukça farklı temellere dayanıyor. İslam insanı doğuştan özgürleştirerek ontolojik bir yaklaşım sergiliyor. İslam’a göre insan doğuştan kazanılmış haklarla hayatın içerisine dahil oluyor. İslam’ın özgürlük anlayışı vahyi ve ilahi temellere dayanırken, liberalizmin özgürlük anlayışı akli ve beşeri parametrelerden besleniyor. Onun için arızalı ve nakıs bir özgürlük anlayışıyla başörtüsü sorunu çözülemez.
Dünyevi bir düşünce sistemi dini ve siyasi bir soruna ancak arızi-siyasi çözüm yolları-teklifler getirebilir. Dindarların bu çelişkiye düşmemeleri beklenir. Ama dindar kimlikli kimi TV kanalları ağırlıklı olarak İslam ilahiyatçılarını ve İslamcı yazarları bu konuda konuşturmaktan öte liberallerin görüşlerine öncelik tanıyor. Kimi TV kanalları İslamcı yazarları radikal bularak bırakın program yaptırmayı görüş bile almaya yanaşmıyor.
Çünkü bahse konu medya organları iktidara koşulsuz itaat etmenin ve cemaat desteği sağlamanın dayanılmaz hafifliği içindeler. Cemaat menşeli kanallar bağımsız duruşlarına gölge düşürerek adaletin ve tarafsızlığın sesi olma hüviyetini kaybediyorlar. Kusura bakmasınlar. Müslümanların sorunları başka düşünce sistemlerine sahip kimseler eliyle çözülemez. Özgürlüğe insani destek vermek başkadır, kurgulanmış bir günlük siyasetin parçası olmak bambaşka!
“Ak Parti’nin Yanılgısı”
Hükümet ve Ak Parti çevresi ise-her türlü iyi niyetlerinin hakkını vermekle birlikte-gerek anayasa çalışmalarında gerekse başörtüsü meselesinde bu arızalı özgürlük anlayışına sahip liberallerle iş tutarak büyük bir yanlışa imza atıyor. Samimi olduklarından, ülkede bir değişim gerçekleştirmek istediklerinden şüphe duyulamaz. Ancak samimiyet bazen tek başına yeterli olmuyor.
Başörtüsüne üniversitede özgürlüğe “evet” demekle birlikte bu özgürlüğün hayatın tüm alanlarını kapsaması gerektiğini düşünüyorum. Ak Parti’nin kısmi özgürlük girişimini iyi niyetli bir çaba olarak görmekle birlikte bu girişimin komple özgürlüğün getirilmesi için iyi bir başlangıç sayılamayacağını ifade etmekte beis görmüyorum. Okullarda sağlanacak özgürlükle birlikte, kamuda hizmet alan ve veren ayrımı da ortadan kaldırılmalı, bir başörtülü bayan hem hizmet almalı hem de hizmet verebilmelidir. Bu özgürlük anayasal güvence altına alınmalıdır. Bu ancak anayasanın temel hak ve özgürlükler kısmına konulacak genel bir ifade ile mümkün olabilir.
Birçok sağduyulu aydının ifade ettiği gibi anayasaya “hiç kimse kılık kıyafetinden dolayı kamu hizmeti verme ve alma, eğitim öğretimin her düzeyinde eğitim öğretim olanaklarından yararlanma hakkından mahrum edilemez” benzeri bir ifade ile kesin hüküm getirilmeli, zaten kanunen ve anayasal olarak dayanağı olmayan bir zulmün önüne geçilmesi sağlanmalıdır. Bu yapılamayacaksa siyasi irade arızi çözümü de terk etmelidir. Zira çözüm olarak önümüze konulanın yarın daha büyük arızalar açması kaçınılmazdır.
“Karaman Haklı Aslında”
Hayrettin Karaman’ın Yeni Şafak’taki yazısında ifade ettiği gibi acaba Ak Parti bu konuya hiç mi el atmasaydı? Ya da el atılacaksa komple bir özgürleşmenin sağlanması için mi çaba sarf etmeliydi? Neden sınırlı bir özgürlük için bu kadar büyük bir gerginlik üretiliyor?
Başörtüsünü sadece yüksek öğrenimde özgürleştirmekle, ortaöğretim düzeyindeki başörtülülerin önü kapatılmış olmayacak mı? Özellikle İmam-Hatip liselerinde okuyan kız çocukları başörtüsünden vaz mı geçecekler? Ya da İmam-Hatiplerin kapısına kilit mi vurulacak? O zaman imam hatipleri istisna tutan bir düzenlemenin ayriyeten getirilmesi gerekecektir. Peki bu başarılabilecek mi?
“Önce kapat, sonra aç, sonra kapat, sonra yine aç!”
Diğer taraftan kişinin pedagojik açıdan dindarlaşma serüvenine bakılırsa; dindar aileler buluğ çağına ermiş çocuklarının başını örtmesine izin vermeyen okullarda çocuklarını okutmak zorunda bırakılacaklar. O çağa kadar başörtüsü bilinci aşılanan çocuk birinci ikilemi ortaöğretimde yaşayacak. Alternatif teşkil eden İmam-Hatiplerin kapısına kilit vurulursa bu aileler çocuklarını nereye yollayacaklar? Sonra ikinci ikilem meslek hayatına atıldığında yaşanacak.
Çocuk lise son sınıfa kadar başörtüsü takamayacak. Üniversiteye geldiğinde başını örtecek, okulu bitirip meslek sahibi olunca birileri “başını yine aç, açmazsan çalışamazsın” diyecek! Kamu hizmeti vermeyi tercih eden genç kız 6 yıl tıp fakültesinde dirsek çürütecek, birileri kalkıp “sen doktor olamazsın” diyecek. O zaman bu kızımız tıbbiyeyi kişisel anatomi merakını gidermek için mi okuyacak?
Yakın zamanda buna benzer bir kazık da kesintisiz ortaöğretim yasası ile atılmıştı. Dindar aileler çocuklarını imam hatiplerin ancak lise kısmına yollayabilmişlerdi. Oysa imam-hatip liseleri orta ve lise kısımlarıyla, bütünsel bir eğitim sistemiyle anlam kazanıyordu. Lise çağına gelmiş bir gence dini eğitim ve terbiye anlamında ne verebilirsiniz? Oysa ilkokuldan yeni mezun olmuş, ergenliğe yeni yeni adım atan bir gence dini eğitim ve terbiye vermek çok daha kolaydır. Çünkü ağaç yaşken eğilir.
“Kamuda Hizmet Veren ve Alan Ayrımı”
Kamuda hizmet alan ve hizmet veren ayrımının yapılması ve yeni düzenlemelerin bu ayrıma teşne olması ayrı bir garabet olarak karşımızda duruyor. Bir başörtülü bayanın hastanede doktor olarak hastalarına bakmasını laiklik açısından mahzurlu görmek oldukça mantıksız bir yaklaşımdır. Devletten maaş almak ve devlete bağlı bir memur olmak laik devlet açısından sorunun ana gövdesini teşkil ediyorsa o zaman, kamuya din hizmeti veren sakallı imam, müezzin ve başörtülü Kur’an Kursu öğretmenlerini nereye koyacaksınız?
Bir hasta hastanede başörtüsü ile kamu hizmeti alırken, hastayla aynı mekanı paylaşan ve sayıları hastalarından oldukça az olan başörtülü doktorların hangi açıdan bu hizmeti vermekten men edildiğinin mantıklı bir açıklaması olamaz. Mahsurlu bulunan şey İslami kimlikle kamu hizmeti vermekse İslami kimlikle kamusal hizmet verenler en temel insani hakları olan din ve vicdan özgürlüğünden niçin mahrum bırakılacaklardır? Laikliğin din ve vicdan özgürlüğü ile pekiştirileceğini ifade edenler bu durumu neyle açıklayacaklardır?
“Bıyığı da Yasaklayın”
Mesele dini ve ideolojik simge meselesi ise o zaman erkekler de İslami ve sosyalist tipi sakallarını, milliyetçi tipi hilal bıyıklarını, komünist-solcu tipi dudaktan sarkan bıyıklarını kesmek zorunda mı bırakılmalılar?
Yüzde 99’unun Müslüman olduğu iddia edilen bir ülkede başörtüsünü laik düzen açısından tehlike olarak göstermeye çalışmak laiklikle değil ancak hainlikle açıklanabilir. Dinine diyanetine ihanet içerisinde olanlar, Müslüman millete karşı da nasıl büyük bir ihanet batağı içerinde olduklarını anlayacak akli melekelere sahip değildirler. Onlar için dua etmek ve hidayetlerini Hak’tan niyaz etmekten başka çare yoktur.
Son Birkaç Söz
Ancak başörtüsünü yalnızca üniversitede özgürleştirme girişiminde bulunan siyasetçi bir yanılgı içerisindedir. Yanlış kişilerle, yanlış bir anlayışla doğru sonuca ulaşmak güçtür. “Laikçilerin kamusal alanında” liberallerle iş tutmak, liberal söylem üzerinden soruna çözüm bulmak, liberalleri konuşturup İslamcıları arka bahçede tutmak, başörtüsüne anayasal güvence getireyim derken anayasanın hiç olmadık yerine olmadık ifade koymak sorunun daha da derinleştirilmesinden başka bir işe yaramayacaktır. Ergun Özbudun ve ekibi bu sorunun cevabı ile ilgilenmelidir. Yapılacak anayasal değişiklikte bu husus dikkate alınmalıdır.
Yıllarca lise kapıları önünde polis copu yemiş kızlar bugün birer diploma birer meslek sahibi birey olarak mesleklerini icra edememenin derin kumpası içinde kıvranmaktadırlar. Bu insanların vebali kimlerin üzerindedir?
Öte yandan ilk ve ortaöğretimi kapsamayan bir düzenleme neticesinde; örtünme yükümlülüğü ile mükellef durumda olan çocukların içinde bulundukları ikilemden ötürü yaşadıkları psikolojik yıkıntının yaralarını neyle saracaksınız? Dindar bir şekilde yaşamak isteyen gençler bu psikolojik travmayı nasıl kaldıracaklar?
Ak Parti, MHP, sivil toplum, BBP ve tabanının da desteğini alarak, başörtüsü konusunda önce bir referandum yapabilir, sonrasında çıkan sonuca göre anayasaya yukarıda ifade edildiği biçimde bir genel ifade koyarak başörtüsü sorununa kökten çözüm getirebilirdi. Böylece milli iradeyi arkasına alan siyasetçi itiraz merkezleri karşısında haklı konuma geçerdi. MHP yalnızlaşmamak ve milleti karşısına almamak adına böyle bir düzenlemeye sahip çıkabilirdi. Her şeye rağmen bu siyasal riske katlanan iktidar Türkiye’de büyük bir değişimi gerçekleştirmiş olur, bir değil iki dönem daha iktidarda kalmayı garantileyebilirdi. Türkiye’de özgürlüklerin önü açılır “toplum odaklı anlayışa evet” diyen devlet vatandaşıyla barışmış olurdu. Türkiye’de devlet ve milleti barıştırmanın yollarından birisi başörtüsünü tamamıyla yasak kapsamından çıkarmaktır.
Zira herkes Sayın Erdoğan’ın sert çıkışlarının ardından toptan bir özgürlüğün getirileceği düşüncesine kapılmıştı. Çünkü Sayın Erdoğan’dan sadır olan üslup kimilerine göre Erdoğan’ın milli görüş gömleğini yeniden giydiğini ima ediyordu. Yoksa Sayın Erdoğan bu sivri çıkışları bir başka konuyu perdelemek için mi yapmıştı? Kamuoyunda bu konuda ileri sürülen farklı kanaatler varsa da biz o konuları şimdilik es geçelim. Zira siyasetin çekmecede duran ajandasında neler olduğunu ancak tahmin edebiliyoruz. Kesin bir bilgiye ulaşmamız zaman alabiliyor. Biraz daha bekleyelim bakalım bu tartışma ve gerginliğin arkasından ne çıkacak?
Ancak tekraren ifade etmek isterim ki Ak Parti biraz daha cesur davranarak başörtüsüne toptan özgürlüğü gündemine alabilirdi. Çünkü başka bir yazımda ifade ettiğim gibi tedrici değişim beklentisi sadra şifa değil! Siyaset gömleğini giyenler bu gömleğin riskine katlanmak durumundalar. Bu kadar gürültünün ardından başörtüsünü sadece üniversitede serbest bırakmak dindarların başörtüsü kaynaklı yaralarını sarmaya yetmeyecektir.