Hızır YILDIRIM
“KORONAVİRÜS” MÜ? “ŞİRKVİRÜS” MÜ?
Çin'in Wuhan kentinde ortaya çıkan koronavirüs dünyayı sardı sarmaladı.
İnsanların tek gündemi koronavirüs oldu. Koronayla yatıyorlar, koronayla kalkıyorlar. Ve insanlar tüm dertlerini unuttu, bu virüsten nasıl korunurum derdine düştü. Ülkelerin birçoğu karantinaya alınmış vaziyette.
Belki de insanların hiç gündeminde olmayan bu beklenmedik vaka, insanlarda birçok değişikliğe neden oldu. Bunların başında izolasyon, temizlik, sarılmamak, selamı uzaktan almak, eve hapsolmak, eğlenceye ara vermek, zinayı ertelemek, şatafatlı düğünler yerine sade düğünleri tercih etmek ve daha bir çok şey, insanın hayatında değişikliklere yol açtı.
Ebetteki insanın yaşamı önemlidir. Tedbir alacak tabi ki. Ancak tedbir alırken geçmişini ve geleceğini gözden geçirecek. O güne kadar nasıl yaşadığının bir muhasebesini yapacak. Yaratılış fıtratına uygun mu yaşadı? Helâl ve temiz mi yedi? Etrafına ve çevresine karşı duyarlı oldu mu? İnsanlara ve hayvanlara karşı şefkatli ve merhametli oldu mu? Ekini ve nesli ifsat etti mi? Zulüm yaptı mı? Haramlardan uzak durdu mu? Günah olan işlerden beri oldu mu? Akıl nimetini vahiy istikametinde kullandı mı? İşte tüm bu sorularda, temiz akıl sahipleri için ve aklını vahiy istikametinde kullananlar için dolu dolu ibretler vardır.
“Size isabet eden her musibet ellerinizle kazandığınız (kötülükler) sebebi iledir, birçoğunu da affederiz”. (Şura Suresi 30)
Ülkeler, bir anda ne yapacaklarını bilemedikleri, tam kavrayamadıkları, tedavi edemedikleri bir virüs ile karşı karşıyalar. Allah'sız bir hayat programı, işte “Şekil A”da görüldüğü gibi, insanı bir anda çaresiz bırakabilir. Çaresi pek tabi ki fıtrata uygun, Sünnetüllah’ı kabul edecek şekilde, sınırları aşmadan yaşamakla mümkündür. Hududullah çerçevesinde bir yaşam, her daim kazançlıdır. Hem bu dünyada hem de Ahirette.
Dünya, bu musibeti atlatma noktasında mücadele veriyor. Veriyor vermesine de, Afrika’daki açları hiç görmüyor. Yemen’deki açlığa, sözüm ona Müslüman körfez ülkeleri oralı dahi olmuyor. Zalim tağutlar, emperyalist kan içiciler, yerli diktatörler, Myammar’ı, Hindistan’ı, Çin’i, Afganistan’ı, Irak’ı, Suriye’yi ve dahi birçok beldede ki zulmü, tecavüzü, açlığı, tecridi, hapishaneleri, sürgünleri ve toplanma kamplarını hiç görmedi, daha doğrusu işlerine gelmediği için görmek istemiyor.
O kadar mazlumun feryatları, çığlıkları duyulmadı, ama duyan biri vardı..!
Kâinatın "Tek ve Yegane Sahibi Allah Azze ve Celle…"
Arşta bu çığlıklara yer kalmadı. Bir kez daha gördük ki, insanlık ne kadar aciz. Gözle görülmeyen bir virüse yenik düştü. Yemen’de, Suriye’de, Afrika’da, Myanmar’da çocuklar açlıktan kıvranırken, öldürülürken, çocuklarının cansız bedenlerini toprağa verirken, insanlığı Allah'a şikâyet eden annelerin ve babaların çığlıklarının elbette ki karşılığı olacaktı.
Zülüm arşta yankılanınca tüm görünen ve görünmeyen varlıklar adeta dile geldi. "Yeter ey insanoğlu, yeter bu kadar zulüm" diye haykırmaya başladı. Cennet ve cehennem niye var sorusuna işte El-Cevap:"Yaşâsın zalimler için cehennem."
Yeryüzünün imkânları, insanlar arasında adil bir şekilde taksim edilse, 1 kişinin dahi açlıktan ölmeyeceği şu dünyada, günde binlerce çocuk ve insan açlıktan ölüyor. Adaletsiz paylaşım, israf, cimrilik, gözleri bir türlü doymak bilmeyen bencil ve egoist insan, obeziteden ölüyor.
Nasıl bir virüs ki, çocukları öldürmüyor. Gözle görülemeyen bir virüs insanlığı tehdit ediyor. İnsanlar can korkusundan, her türlü tedbiri alıyor da, sonsuz Ahiret hayatını dikkate almadan, hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyor.
Basit bir sudan yaratılan insan, nasıl bu kadar canavarlaşıyor, anlamak gerçekten çok zor.
Bugün ise kendileri evlere hapsolmuş, ülkeleri karantinaya alınmış vaziyette.
Bundan sonra hiç bir şey eskisi gibi olmayacak. Tüm ülkelerin ve insanların, hem ekonomik olarak hem de psikolojik korku olarak çok sıkıntı yaşayacakları kaçınılmaz bir gerçek. Bundan sonra birileri çok zengin olacak, birileri dibe vuracak. Olan yine asgari ücretle çalışan garibanlara olacak. Ancak, bunları sorgulayanlar, Allah'ın kitabına uygun yaşamayı tercih edenler, tövbe ile O’na yönelenler kazançlı çıkacak.
Allah'ın evi Kâbe, Mescidi Haram mahzun kaldı.
Müslümanlar, Kâbe’de tavaf ederken bile, yanı başındaki Yemen ve Suriye’de, 10 yıldır süren trajediyi, açlıktan ölen bebeleri göremedi. Kâbe bile Müslümanlardan yüz çevirdi. Adeta, hiçbir sorun yokmuş gibi davranan Müslümanların, kızarmayan yüzlerine haykırıyordu!
"Ey Müslümanlar! zulme duyarsız kaldınız. Kardeşleriniz her gün bombaların altında can verirken, insanlık Yemen’de, Suriye’de ölürken, siz umarsız davrandınız, duyarsız Müslüman oldunuz ve kendimi size kapatıyorum. Dönün ve kendinizi düzeltin” diyordu.
Kâbe’yi insanlar yerine Ebabîl kuşları tavaf etmeye başladı. Niye acaba?
Tefekkür etmenin tam zamanı.Camiler ve mescitler de Müslümanların yüzüne kapandı. Camiler de aynı Kâbe gibi dile geldi. Adeta biz Müslümanlara; "dönün ve Allah'ın kitabı olan Kur’an'ı ve Allah’ın peygamberini bir daha, bir daha anlayarak okuyun, okuyun ki ölü kalpleriniz dirilsin, dirilsin ki insanlığın kurtuluşu olasınız” diyordu.
Allah'ın hükümlerinin uygulanmadığı bu topraklarda, Allah’ın ahkâmını, hükümlerini, kanunlarını bu topraklara hâkim kılacaktık. Hangi şart ve ortamda olursa olsun, İ’lâ-yı Kelimetullah misyonunu yürütecek, canımızla ve malımızla cihad edecektik.
Hani biz insanlar arasından çıkarılmış en hayırlı ümmettik!
Öyle demiyor muydu Allah Azze ve Celle:
“Siz, insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz: İyiliği emreder, kötülüğü men edersiniz. Ve Allah’a iman edersiniz.” (Al-i İmran Suresi 110)
“Bir musibet bin nasihatten hayırlıdır” bilinciyle; bu musibetten birçok hayır sonuç çıkarmamız gerekiyor Allah’ın izniyle. Bu virüs aşısını İnşaAllah mü'min bir doktor bulur da insanlığa faydası dokunur. Zalimler de utanır, tabi utanacak yüzleri ve vicdanları varsa. Tabi küresel ilaç firmaları rahat bırakırsa. Çünkü çok büyük rant ve para var işin ucunda.
Elbet bu musibet de gün gelecek bitecek. Bitecek bitmesine de, koronavirüsten daha tehlikeli bir virüs daha var. Şirk Virüsü. Asıl şirkvirüsü’nden bu insanlık nasıl temizlenecek? Koronavirüs belki öldürür ve bu dünyadan eder. Peki ya şirkvirüsü ne yapar? Bunu düşünen oldu mu? Şirkvirüsü’nden ölen kişi sonsuz mutluluk yurdu olan cennetten mahrum olur. Sonsuz ceza yurdu olan cehenneme yakıt olur. Bu ise, bir insan için yıkımların en büyüğüdür.
Nasıl ki görmediğimiz bir virüs vücuda girip insanı hasta ederse, tedavi edilmediği taktirde ölümle sonuçlanırsa, şirk de aynı şekilde, görünmeyen bir virüs gibi hissettirmeden insanın vücuduna yerleşir. Şirk virüsü işte o zaman, fıtrata aykırı yaşamı, yani haramı helal yapar ve insanın beynini, düşüncesini, ruhunu oradan da vücudun diğer azalarını esir alır. Şeytan ve şeytanlaşmış insanlar da bu salgına destek verip umutsuzluk aşılarlar. Ölüm anında da sıvışıp giderler ve insanı bir başına bırakırlar. Bu şekilde ölen kişi artık cehennemi boylamıştır.
“Şüphesiz ki Allah, kendisine ortak (şirk) koşulmasını affetmez. Bunun dışında dilediği kimseyi affeder. Kim Allah’a ortak koşarsa, şüphesiz ki büyük bir günah iftira etmiş olur.” (Nisa Suresi 48)
Peki şirkvirüsü’nün ve hiç ölmeyecekmiş gibi dünyevileşmenin tedavisi yok mu? Var elbette. Tövbe edip Allah’ın dinini istismar edenlerden uzak durursak, Allah’ın rızasını öncelemiş âlimlerden Resulullah’ın (sav) ahlâkını öğrenirsek ve O’nun ahlakı ile ahlaklanırsak, Tevhid’i iyi kavrar, Rab, İlah, Tağut kavramlarını iyi anlarsak, şirkin, küfrün ve fitnenin yeryüzünde yok olması için cihad edip din yalnız Allah’ın oluncaya kadar canımızla ve malımızla mücadele edersek, işte o zaman, Allah nurunu bizim ellerimizle tamamlayacaktır. Yok eğer biz bunları yapmaz, davet ve tebliğ görevimizi savsaklarsak, işte o zaman, Rabbimiz bizi helak edecek, bizim yerimize Allah’ı çok seven ve Allah’ın da kendilerini çok sevdiği bir topluluk yaratacaktır.
İşte bu alt yapı ve zihin dünyası bizde oluştuğu zaman yapacağımız tüm ameller değer kazanacak ve yaptıklarımız salih amel olacaktır. Eğer bu altyapıyı ve gönül dünyasını oluşturamazsak, amellerimiz sadece dünyaya yönelik olacak, ancak, ahirette bize hiçbir faydası olmayacaktır.
“Yemin olsun ki sana da, senden öncekilere de vahyolundu ki: “Eğer Allah’a ortak koşarsanız, muhakkak ameliniz boşa gider ve mutlaka hüsrana uğrayanlardan olursunuz” (Zümer Suresi, 65)
Pekâlâ, şimdi soruyorum: Hangisi daha tehlikeli sizce? “Koronavirüs” mü, yoksa ebedi hayatımızı kaybetmemize vesile olacak “Şirkvirüs” mü?
İstediğini yalnızca Allah'tan iste, dostun ve vekilin Allah olsun.
Dost ve vekilin Allah olursa sırtın yere gelir mi?“(Ey Muhammed!) Eğer kullarım beni senden sorarlarsa, şüphesiz ki ben, çok yakınım. Bana dua ettiğinde, dua edenin duasına cevap veririm. O halde benim davetimi kabul etsinler ve bana iman etsinler ki, doğru yolu bulmuş olsunlar.” (Bakara Suresi 186)
Dikkat edilirse bu ayet kul ile Allah arasında. Aracı yok, şeyh yok, mürşid yok, ayetin başında Resulullah’a hitaben “De ki” kelimesi bile yok, sadece kul ve Allah var.
Kul istiyor, Allah azze ve celle ise duasına icabet ediyor.Ey Rabbimiz yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz,
Bizi affeyle, bize mağfiret eyle, bize merhamet eyle,
Ve bizi kâfirler güruhuna karşı mansur ve muzaffer eyle.
Âmin.