Kudüs sadece Filistinlilerin sorunu değil
`Filistin meselesinin sadece Filistinlilerin değil, tüm İslam âleminin `öncelikli` meselesi olduğu hiçbir zaman unutulmamalıdır. Meselenin siyasi boyutu bir tarafa, yaşanan insanlık işgalinin ne derece olduğu da gözden çıkarılmaz ise o vakit İsrail bilecektir ki, işgal ettiği sadece karşılarında bulunan 11 milyon Filistinli değil, aynı zamanda 1,5 milyar nüfusa sahip Müslümanları da işgal girişimidir ki, artık geri dönüşümü zor ve galibiyeti muhal bir savaştır.`
1948 yılında işgal edilmiş olan Filistin topraklarındaki İslamî Hareket lideri olan ve Kudüs’ün yılmaz müdafii olarak anılan Şeyh Raid Salah, Müslümanların ilk kıblesi olan Kudüs için tehlike çanlarının çaldığını söyledi. Bu hafta Siyonist bir mahkeme tarafından 9 ay hapis cezasına çarptırılan Şeyh Salah, geçen hafta bir konferans için geldiği Türkiye’de timeturk.com’u ziyaret etti.
Timeturk’ü ziyaretinde sorularımızı cevaplayan Raid Salah, işgal altındaki Kudüs’ün ancak tüm Müslümanların ortak cühdüyle kurtulabileceğini söyledi. Kudüs’ün sadece Filistinlilerin sorunu olmadığını ve tüm ümmetin bir meselesi olduğunu ifade eden Salah, Mescid-i Aksa’da “İsrail işgal devleti Mescid-i Aksa’nın yanı başında en büyük Sinagogun açılışına hazırlanıyor” dedi.İşte, yıllardır tek başına bir ümmet gibi Kudüs’ün yılmaz müdafiliğini yapan Raid Salah ile gerçekleştirilen röportaj:
Filistin davasının Filistin topraklarında yaşayan halkın meselesi olmadığı ve siyasi sorun olmaktan çıkarak insani boyut kazandığı söylenmektedir, bu meseleye yaklaşımınız nedir?
Öncelikle siz değerli kardeşlerimle beraber olmaktan büyük bir şeref duyduğumu belirterek meseleye yaklaşmak isterim. Çünkü sizler; kalem ve fikir sahibi olmakla şuan ki süreçte çok önemli bir konumda bulunmaktasınız.
İSLAM BAŞKENTLERİ ANCAK KUDÜS İLE ÖZGÜRLÜĞÜNE KAVUŞABİLİR
Kudüs ve Mescid-i Aksa sorununa gelirsek, burada tedirgin olduğum bir konuya vurgu da bulunmak istiyorum. O konu da, İsraillilerin Filistin işgalini sadece kendileri ile Filistinliler arasındaki bir meseleymiş gibi lanse etmeleridir. Oysaki Filistin meselesinin sadece Filistinlilerin değil, tüm İslam âleminin 'öncelikli' meselesi olduğu hiçbir zaman unutulmamalıdır. Meselenin siyasi boyutu bir tarafa, yaşanan insanlık işgalinin ne derece olduğu da gözden çıkarılmaz ise o vakit İsrail bilecektir ki, işgal ettiği sadece karşılarında bulunan 11 milyon Filistinli değil, aynı zamanda 1,5 milyar nüfusa sahip Müslümanları da işgal girişimidir ki, artık geri dönüşümü zor ve galibiyeti muhal bir savaştır.
Filistin sorunu büyük ve ağır bir meseledir. Bu ağır yükü Filistinlilerin yalnız kaldırmaları mümkün değildir, Mescid-i Aksa tutsak olduğu sürece tüm dünya tutsaktır. İstanbul, Bağdat, Karaçi ve tüm İslam başkentlerinin bağımsızlığı Mescid-i Aksa’nın bağımsızlığına bağlıdır. Çünkü Mekke, Medine ve Kudüs Müslümanların sadece yeryüzü değil aynı zamanda semavi medeniyetlerinin de kutsal başkentleridir. Ruhu işgal edilen bir medeniyetin maddi yönü ne kadar güçlü olursa olsun büyük çöküşten asla kurtulamayacaktır. Eğer Müslümanların destekleri kuru bir destek olmaktan öteye geçmez ise, Mescid-i Aksa yok olma tehlikesi ile yüz yüze kalacaktır. Zira Müslüman salt bir destekleyici değil, bağımsızlık yolunda ve mücadelesinde zafere giden çizgide aktif rol alandır.
Ümmetin Filistin’e yeterli yardım ve destek de bulunduğuna inanıyor musunuz?
Yardım denilince akla ilk olarak hemen tabii olarak insani boyut gelmektedir. Bu çok önemli bir konu olmak birlikte, unutulmaması gereken bir mevzu da Filistin ve işgal edilmiş topraklara sahip çıkıp-çıkmama meselesidir. Bazen bu unutulmaya yüz tutuyor ki, bu da çok tehlikeli bir durumdur. Müslümanlar, bu konudaki bilinçlerini yitirmemelidirler.
İSRAİL DÜNYA MÜSLÜMANLARININ TEPKİSİNİ ÖLÇÜYOR
İsrail’in Filistin’i işgal etme hazırlığı çerçevesinde yaptığı saldırıların, Müslümanları Yahudi yerleşimcilerine karşı tepkisiz hale getirme girişimi ya da taktiği diyebilir miyiz?
Bu soru ciddi bir önem taşımaktadır. Şöyle ki; İsrail 40 yıl'dan bu yana gerçekleştirmiş olduğu saldırılarda birçok işgal ve baskı yöntemi uygulamıştır. Bu saldırı yöntemlerinden biri de son zamanlarda hızlandırmakta olduğu Mescid-i Aksa altındaki kazı çalışmalarıdır. Bu işgal süreci içerisinde Mescidi- Aksa’da bazı bölümleri işgal ederek uzun zamandır bölmeye çalışmaktadır. Örneğin, mescidin bazı namazgâh bölümleri İsrail askerleri tarafından polis kontrol merkezi haline getirildi.
İsrail’in Mescid-i Aksa’yı bölmeye götürecek kadar hırslı olması ve işgalinin 40 yıldan bu yana devam etmesi Filistinlilere karşı düşmanlığın ne derecede olduğunu ortaya çıkarmaktadır… Fakat İsrail saldırılarını aşama aşama gerçekleştirerek dünya Müslümanlarının da tepkisini ölçmeye çalışmaktadır. Müslümanların bu duruma tepkisiz kalması elbette ki meseleyi farklılaştırır. Devlet adamları, hâkimler, siyasetçiler, medya ve diğer etkili kimlikler ile özellikle ilim ehlinin son derece bu konu üzerinde ihtimam göstermesi gerekmektedir.
BOYKOT BİR DÖNEM DEĞİL ÖMÜR BOYU SÜRMELİ
Meselenin siyasi boyutu aştığını, vakıanın sadece Filistin halkının derdi olmadığını, tüm dünya Müslümanları ile vicdan sahiplerinin de sorumluluğunu gerektiren bir dava olduğunu vurguladınız. Peki, bu işlenen insanlık suçunun gerek tüm Müslümanlarca, gerekse zulme razı olmayan tüm insanlarca kanıksanmadan sonuna kadar götürülebilmesi için ne yapılması gerekmektedir?
Öncelikle bu noktada temas edilmesi gerekip de uygulamaya başlamamız gereken bir nokta vardır ki, o da kendi kimliğimizdir. Filistin’in ümmetin sonunu belirleyici bir niteliğe sahip olduğunu önceden belirtmiştik. Bu sonun Müslümanların lehine işleyerek zafere ulaştırması için ise tüm Müslümanların adımlarını sonuna kadar mütemadiyen devam ettirmeleri gerekmektedir. Ve bunu sadece mitinglerde gösterilerle göstermek, gazetelerde yazılar ile gündeme getirmek, konferanslarda dillendirerek değil de, -ki bunlarda çok önemli olmakla birlikte yeterli değildir- İsrail’i ve İsrail’i destekleyen tüm kurum ve kuruluşların ürünlerini sadece bazı dönemler değil ömrümüzün sonuna kadar boykot etmeliyiz.
KUDÜS ANCAK ÜMMETİN BİRLİĞİNİ KURTULUR
Yine unutulmamalı ki, Filistin ve Kudüs ancak tüm ümmetin birliği ile özgürlüğüne kavuşabilir. Filistinliler bu konuda ne yaparlarsa yapsınlar asla Kudüs’ün kurtuluşuna tek başlarına güç yetiremezler. Tarih bize bunu bizi bir çok kez göstermiştir. Hz. Ömer ki Kudüs’ü ilk feth eden kişidir ve Arap asıllıdır tüm ümmetin desteğini arkasına alarak Mescd-i Aksa’yı özgürlüğüne kavuşturmuştur. Selahaddin Eyyubi de bir Kürd olmasına rağmen Arap, Afrikalı, Fars, Türk ve Kürd tüm ümmetin desteğini alarak Kudüs’ü fethetmiştir. Bir Türk sultan olan Yavuz Sultan Selim de ümmetin desteğini alarak ancak buralara girmiştir. Ayrıca son olarak Sultan 2. Abdülhamid’in ortaya koyduğu tavır da ortadır. O da Kudüs’ün tüm ümmetin malı ve mülkü olduğunun altını altın harflerle çizmiştir.
Eğer bugün Kudüs’ün özgürlüğünü istiyor isek, önümüzdeki bu örnekleri iyi incelemeliyiz. Selahaddin Eyyubi, sadece sözüyle değil eylemi ile de Mescid-i Aksa’ya verdiği önemi göstermiştir. Selahhadin Kudüs’ü fethe koyulduğunda tüm Müslüman ırkları ve kabileleri bir çatı altında toplamış ve hepsine bir sorumluluk vermiştir. Kudüs’ü sadece tek bir şemsiye altında tutmamış bilakis her bir ırka bir sorumluluk vererek bu toprakların özgürlüğüne kavuşmasını sağlamıştır. O halde, Kudüs’ün özgürlüğüne kavuşmasını istiyor isek, tüm ümmet olarak hareket etmeliyiz...
TÜNELLER KUDÜS’A AĞ GİBİ SARMIŞ DURUMDA
Mescidi Aksa’nın altında kazıların devam ettiğini biliyoruz hatta son zamanlarda ise çökme riskinin arttığı da malum. Bize tüneller hakkında biraz bilgi verebilir misiniz?
Mescid-i Aksa altındaki kazı çalışmaları Kudüs’ün 1967 yılında İsrail tarafından işgal edildiği günden beri devam etmektedir. Bu tüneller Mescidi Aksa’ya Kudüs farklı mahallelerin de yer altında yapılan kazılarla gelmektedir. Bu tünellerin hepsi Mescid-i Aksa altında birleşmektedir. Kısacası Mescid-i Aksa’nın altının sıçan ya da fare deliğine döndüğünü söyleyebiliriz. Şuan kazılmış olan tüneller ağ gibi her bölgeyi sarmış durumda. Eski Kudüs’ün altında, Doğu Kudüs kapısı ile birleşen tüneller bulunmaktadır. Yine aynı şekilden Silvan mahallesinde Mescidi Aksa’nın kuzeyindeki duvarla birleşen tünellerde var. İsrail bugün tüm dünyanın gözü önünde Mescid-i Aksa’nın altına bir Sinagog ve bir müze kurdu. Bunu ilk kez biz kamera görüntüleri ile ortaya çıkardık. Kazı çalışmaları hâlâ devam etmektedir.
MESCİD-İ AKSA İÇİN TEHLİKE ÇANLARI ÇALIYOR
Peki, tünellerin Mescidi Aksa’ya ne kadar zarar verdikleri söylenebilir?
Üzücüdür ki bu tüneller gerek mescidin altında, gerekse mescide yakın olan bölgelerde birtakım çöküntülere sebep oluşturarak mescidin etrafındaki sakinlerinin de hayatını tehlikeye atmaktadır. 2006 yılında mescide yakın bir bölgede büyük bir çöküntü meydana getirerek, geniş bir bölgenin yıkımına sebep oldu. Mescidin doğu kapısına 50 metre uzaklığında bulunan hamam çöktü. Yine aynı şekilde bir kız medresesinde çöküntü meydana geldi fakat elhamdülillah kimseye bir şey olmadı. Bununla birlikte tüm tüneller İsrailliler tarafından “ÖNCE KUDÜS” denilerek gururla anlatılmaktadır...
Kudüs’te meydana gelen göçükler, devam eden kazılar ve Mescidi Aksa’nın altında yapılan tünellerin bir sonucudur. Bu kazılar ve tüneller Mescidi Aksa’yı ciddi bir biçimde tehdit ediyor. Müslümanların ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa için tehlike çanları çoktan çalmaya başladı. İşgal yönetiminin Burak Duvarı’na yakın bir yerde bir sinagogun yapımına başlaması bu kirli planın bir parçasıdır. Hâlbuki burası Mescidi Aksa’nın batı duvarının bir bölümüdür. Siyonistler ayrıca 16 Mart 2010 tarihinde Mescdi-i Aksa’ya yakın bir yerde el-Harab Sinagogunun açılışını yapacaklarını da duyurdular. Ümmet, artık Kudüs meselesini yakından takibe almalı…
KUDÜS MÜSLÜMANLARIN EBEDİ BAŞKENTİDİR
Kudüs’ün Filistin ve İsrail için ikiye ayrılmış bir başkent olma girişimlerine karşı görüşleriniz nedir?
Öncelikle Filistin halkının böyle bir girişime evet demesi beklenmemelidir. Zira böyle bir şeyin kabulü, geri dönüşümü olmayan birtakım zorluklara dâhil olmak anlamına gelir ki, bu da hiçbir şekilde gerçekleştirilemeyecek bir plandır. Unutulmamalı ki, Kudüs, Mekke ve Medine Müslümanların ebedi manevi ve kutsal başkentleridir…(Röportaj: Hülya Şahit / Timeturk)