Kur`an Dışı Vahiy Üzerine
Böyle bir şeyi iddia ederken insanın en azından Kur’an’ı okuması gerekmez midir? Hiç olmazsa Kur’an’ı okuyan bir insan bu ayetleri görür de, bu ayetler üzerinde düşünür de, bilmeden Peygamberimiz için iftiralarda bulunmaz.
KURAN DIŞI VAHY ÜZERİNE
Kuran’ın dışında bir vahiy olmadığını akli ve nakli delillerle ortaya koyan bir yazı.
Aslında, İslam tarihi olarak adlandırılan müslümanların tarihlerini incelediğimiz zaman, İslam anlayışındaki birçok çarpıklığın temelinde, ‘Kur’an dışı Vahy’ anlayışı yatmaktadır. Bu yanlış anlayış; inancımıza Kur’an dışı düşünce ve pratiklerin girmesine davetiye çıkarmıştır. Her zaman olduğu gibi minareyi çalan kılıfını da hazırlamıştır. Veya daha sonraları çalacağı minareye kılıflar aramaya başlamıştır.
‘Kur’an dışı Vahiy’ anlayışı bunun güzel örneklerindendir. Bektaşî mantığı dediğimiz mantık da bu insanlar için biçilmiş kaftandır. Çünkü konuya destek arama gayretleri ve ileri sürdükleri mazeretler kendilerini ele vermiştir. Savundukları anlayışların Kur’anî delili sorulduğunda, böyle bir gayret içine girmişlerdir. Konu ile ilgili ileri sürdükleri ayetler bunu açıkça ortaya koymaktadır.
Aslında bu anlayışı savunanlar arasında, ileri sürülen deliller konusunda da bir ittifak yoktur. Zaten konunun tarihi ve mantıkî bir mesnedi de yoktur. Boyutları fazlaca düşünülmeden ortaya atılmış bir iddiadır bu. Kimisi bunu Hikmet kelimesiyle izah etmeye kalkmış. Allah; Kur’an’da ‘kitap ve hikmet verdik’ diyor ya, bu anlayışta olanlar da Kitap’tan kastedilen Kur’an olduğuna göre, Hikmetten murad ise sünnet/ hadistir diyerek işin içinden çıkmışlardır.
Kitab’ın ve hikmetin Kur’an’da nasıl kullanıldığını incelemeden hükümlerini verivermişlerdir. Kimisi de; ayetlerin siyak ve sibakını, Kur’an’ın üslubunu, anlatım tekniğini göz önünde bulundurmadan Necm; 3-4, Nisa; 113, Bakara; 151, Tahrim; 3 gibi ayetlerle gûya anlayışlarını pekiştirmişlerdir.
Ancak, Bektaşî’nin ‘namaza yaklaşmayın’ mantığıyla Kur’an’a yönelemeyeceğimizi, anlatılmak istenenin o konu içerisinde bir anlama sahip olabileceğini söyleyebiliriz. Iddia edildiği gibi bu ayetler; Resulullah’a Kur’an dışında vahy geldiğinin değil, gelmediğinin delilidir. Özellikle ‘o hevasından konuşmaz’ (53/3) ayeti Resulullah’a Kur’an’ın Allah’tan geldiğinin isbatı içindir. Eğer Kur’an dışında bir vahy olsaydı, yukarıda numarasını verdiğimiz ve benzeri bir çok ayetin Kur’an’da yer almaması gerekirdi. Çünkü ayrıntı kabilinden, hatta Resulullah’ın şahsı ve ailesiyle ilgili bilgiler, yazılmayan(Kur’an’da olmayan) vahyle de anlatılabilirdi.
Tabii; bu arada ‘Kur’an dışı vahyi’ kabul edenlerin Hz. Peygamberin hadislerinin niçin Kur’an gibi tutulmadığını, yazılmadığını, hatta bizzat Peygamberimizin yazılmasını yasakladığının açıklamasını da yapmalıdırlar. ‘Hadislerin Kur’an’la karışır’ endişesidir gibi cevapların onları daha da zora soktuğunu da belirtelim.
Çünkü; madem ikisi de Allah’dan kuluna gelen vahiylerdir o halde Resulullah hepsine aynı hassasiyeti, aynı özeni göstermiştir. Madem ikisi de vahiydir; Resulullah niçin vahyler karışır diye böyle bir endişe duysun ki.. Tersine böyle bir olay; (Peygamber efendimizin hadislerin yazılmasını yasaklaması) Peygamber efendimizin Kur’an’daki ayetlerden başka vahy olmadığına, Peygamber efendimiz tarafından verilmiş güzel bir cevaptır. Yoksa buna rağmen Peygamberin Kur’an dışındaki sözlerinin vahy olduğu iddiası büyük bir sorum-suzluğu gerektirir.
Şöyle ki; Şimdi Allah’ın kitabı’ndan konu ile ilgili ayetlere bakalım:
Az daha seni sana vahyettiğmizden ayırarak ondan başkasını bize iftira etmen için fitneye düşüreceklerdi. Işte o zaman seni dost edinecekler-di. Eğer biz seni sağlamlaştımasaydık onlara bir parça meyledecektin. O takdirde sana hayatın da kat kat ölümün de kat kat(acısını) taddırırdık. Sonra bize karşı bir yardımcı da bulamazdın.’(17/73)
‘ Biz o(Kur’an)nu hak olarak indirdik ve o hak olarak inmiştir. Seni de ancak bir müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. O’nu bir Kur’an olarak ayırdık ki onu insanlara dura dura okuyasın. Ve onu parça parça indirdik’(17/105,106)
‘ Yemin ederim gördüklerinize ve görmediklerinize ki; o mutlaka şerefli bir elçinin sözüdür. O bir şairin sözü değildir, ne az inanıyorsunuz. Bir kahin sözü de değildir, ne de az düşünüyorsu-nuz.Alemlerin Rabbından indirilmiştir. Eğer o bazı sözler uydurup bize iftira etseydi elbette onun gücünü alırdık. Sonra onun can damarını keserdik. Sizden hiç kimse buna engel olamazdı. O korunanlar için bir öğüttür. Ve biz içinizde yalanlayıcıların olduğunu elbette biliyoruz.’(69/39-49)
‘ Dikkat et. O bir tezkire(uyarı)dir. Dileyen onu düşünür. Onurlandırılmış sayfalarda… Yüceltilmiş temizlenmiş… Elçilerin ellerinde. Saygı değer, dürüst. Canıçıkası insan ne kadar nankördür.’(80/11-17)
‘ Ey elçi Rabbından sana indirileni duyur. Eğer bunu yapmazsan, onun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan korur. Doğrusu Allah kafir toplumu yola iletmez.’(5/67) (Ayrıca bknz:56/75-84; 11/12).
Yukarıdaki ayetleri okuduktan sonra, eğer Kur’an dışında bir vahy varsa, üstelik bu vahyler insanlar için bağlayıcı oluyorsa ve Resulullah da bu vahyi, Kur’an’ı yazdırmadığı gib yazdırmıyor, hatta yasaklıyor, bu ayetleri sadece bir kaç kişiye bildirerek topluma saklıyor, başka bir deyişle insanlara duyurma görevini yerine getirmiyorsa, o peygamberin dünyada ve ahirette yerinin olması mümküm müdür?
Böyle bir şeyi iddia ederken insanın en azından Kur’an’ı okuması gerekmez midir? Hiç olmazsa Kur’an’ı okuyan bir insan bu ayetleri görür de, bu ayetler üzerinde düşünür de, bilmeden Peygamberimiz için iftiralarda bulunmaz. Biz bu konuyu bağlarken diyoruz ki; eğer Resulullah’a Kur’an dışında bir vahy gelseydi, aynen bunu da Kur’an’ı koruduğu gibi korur, onu yazdırdığı gibi yazdırırdı.
Yine biz diyoruz ki Resulullah’a Kur’an dışında bir vahy gelseydi O’nun güzide ashapları Kur’an için gösterdikleri gayreti ve titizliği bunlar için de gösterirlerdi. Hadislerin toplanmaya başladığı dönem ortadadır. Bu dönemin zalim Emevi Hanedanlığı ve sonrasına denk gelmesi hep onların iyi niyeti ve samimiyetlerini mi göstermektedir? Iddia sahipleri bunları da düşünsünler lütfen…
(İktibas Dergisi, M. Yaşar Soyalan, Sayı: 146)