Kur`an`ı anlamanın yolu, onun hükümlerini yaşamaktan geçer
Faruk Beşer: Bazıları Batı biliminin etkisiyle Kuranıkerim`in laboratuvara sokulacak bir nesne gibi anlaşılmaya zorlanabileceğini sanıyor olabilirler. Yatırırsın masaya, uygularsın hermeneutiğin kurallarını, o da anlaşılmak zorunda kalır. Hala direnen ayetler olursa onları da tarihsel diye geçmişe gömersin olur biter diyebilirler, ya da böyle demiş gibi olurlar. Oysa o bize anlaşılmasının yolunu da kendisi gösteriyor. Kısaca onu yaşadığımız kadar anlarız. Nasıl mı?...
Kuran-ı Kerim anlaşılmak zorunda mıdır?
Faruk Beşer / Yeni Şafak
Allah şöyle buyurur: 'Biz peygambere şiir öğretmedik, zaten ona yakışmaz da. Bu sadece bir hatırlamadır, apaçık bir Kur'an'dır. Canlı olanları uyarsın ve inkârcılar için söylenen söz de gerçekleşsin diye (Yâ-sîn: 69-70)'.
Demek ki, Kuranıkerim ölüleri değil, hayatta olanları uyarmak için gönderilmiştir. O bir zikirdir. Zikir anma ve hatırlama demektir. Yani olay, aslında insanın fıtratında var olan bilgileri Kuranıkerim'le duyup tekrar hatırlamasından ibarettir.
'Gerçekten biz Kuranıkerim'i hatırlamak için çok kolay kıldık. Yok mu bir düşünen?' (Kamer: 17).
Demek ki, eğer insan canlı ise, hayatta ise Kuranıkerim'i anlamak onun için bilineni hatırlamak kadar kolaydır. Ama duyguları ölmüş ise ve yanlış bilgileri iman ve ideoloji edinip onlarla şartlanmış ise anlaması zorlaşır.
Bazıları Batı biliminin etkisiyle Kuranıkerim'in laboratuvara sokulacak bir nesne gibi anlaşılmaya zorlanabileceğini sanıyor olabilirler. Yatırırsın masaya, uygularsın hermeneutiğin kurallarını, o da anlaşılmak zorunda kalır. Hala direnen ayetler olursa onları da tarihsel diye geçmişe gömersin olur biter diyebilirler, ya da böyle demiş gibi olurlar. Oysa o bize anlaşılmasının yolunu da kendisi gösteriyor. Kısaca onu yaşadığımız kadar anlarız. Nasıl mı?
Kuranıkerim'in anlaşılması onun bütün insanlar için hidayet olması, hattıhareketlerini onunla belirlemeleri demektir. Yanlış bilgilerle şartlanmış ve önyargılı olmadıktan sonra mümin de kâfir de onu fıtratına uygun bulur ve kabulde zorlanmaz. Ama madem ki o Allah'ın, denizler ve bir o kadarı daha mürekkep olsa yazılıp bitirilemeyecek mübarek sözleridir o halde ona inanıp onunla amel ettikçe insan onu anlamaya devam edecektir.
Anlamanın ilk kademesi insan olmaktır. Aklını kullanan bir insan olmak, kâfir de olsa, onu anlamaya başlamaya yeter. Onun için Kuranıkerim kendisinin önce insanlara hidayet olduğunu söyler:
“Kuranıkerim; insanlar için safi bir hidayet ve doğruyu yanlıştan ayıran açık belgeler olarak Ramazanda indirildi” (Bakara: 185).
İkinci kademede mümin olma vardır. Sadece ona iman bile mümini onu anlamada, ona inanmayan insanın önüne geçirir. Çünkü iman etme de onunla bir ameldir.
“Ey insanlar, artık size rabbinizden bir öğüt, kalplerdeki dertler için bir şifa, müminler için bir hidayet ve bir rahmet geldi (Yunus: 57)." Başka ayetlerde onun müminler için öğüt, rahmet, müjde ve anlaşılmayı sağlayacak ayetler olduğu söylenir. Demek ki iman, anlamada derinleşmenin ikinci kademesidir.
Üçüncü kademede takva vardır. Takva kişinin, Allah'ın emir ve yasaklarına riayet etmekle kendisini korumasıdır. Yani takva emir ve yasakların fiilen uygulanmasıdır. Takva ölçüsünde anlama derinleşir.
“Ey iman edenler, Allah'a karşı takvalı olup korunursanız O size bir Furkan verir, kötülüklerinizi örter, günahlarınızı bağışlayıp siler. Büyük lütfun sahibi Allah'tır” (Enfal: 29).
Furkan, sözlükte fark etme, ayırma demektir. Bu surede çokça sözü edilen Bedir Savaşı için de Furkan Günü denmiştir (bkz. Enfal: 41). Çünkü o müminlerin zaferiyle sonuçlanmış ve artık hak ile batıl birbirinden ayrılmıştır. Kuranıkerim'in de bir adı Furkan'dır. Çünkü hakla batılı ayıran asıl ölçü odur. Bu ayetten anlaşıldığına göre eğer mümin takvalı olursa ona Furkan verilir yani o basiret ve daha derin bir anlayış kazanır, Kuranıkerim'i de, hakla batılı da doğru anlar. Bakara suresinin ikinci ayeti de aynı şeye vurgu yapar. “Bu öyle bir kitaptır ki, bunda kuşku olmaz, takvalı olanlara bir hidayettir”. Demek ki hidayetin artması takva, yani onun mucibince amel etmeye bağlıdır. “Allah'a karşı takvalı olun, Allah size öğretir” (Bakara: 282)'de de buna işaret vardır. 'Bildiğiyle amel edene Allah bilmediği şeylerin bilgisini de verir' anlamındaki tecrübeye dayalı söz de bunu anlatır.
Anlamanın dördüncü kademesi ihsandır. İhsan amelden de öte yaptığı her işi Allah'ı görüyor gibi, O'nun nezaretinde, O'na beğendirmek için mükemmel ve en güzel şekliyle yapmaktır. Böyle olan insana muhsin denir. Bu noktaya ulaşan insan anlamada daha derinlere dalabilecek ve istinbat edebilenlerden, yani derin manaları çıkarabilenlerden olabilecektir.
“Bunlar hikmet dolu kitabın ayetleridirler. Muhsin olanlara bir hidayet ve rahmet olarak” (Lokman: 2,3).
O halde Kuranıkerim bize anlaşılmak zorunda olan bir nesne değildir, anlamak isteyen onunla barışık olmalı ve ümmetle kavgayı bırakmalıdır.
YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !