Kur’an ayı Ramazan’da Kur’an’ı nasıl okumalıyız?
Sadece bilgi elde etmeye ayarlı entelektüel çaba da tilavet değildir. Çünkü Kur`an onu doğru anlayıp yaşamakla doğru anlaşılabilir; gerçek tilavet de budur. Muttakiler için hidayet garantisi verilmiştir; o halde kalbinde takvanın tesirlerini taşımaksızın yapılan bir okuma, gerçek bir kıraat ve tilavet sayılmaz. Gerçek bir kıraat ve tilavet kalbinde takva tohumları taşıyan erdemliler tarafından yapılabilir. Bu bağlamda okuyucunun ahlaki, manevi tutumu çok önemlidir.
"(Ey Muhammed! )Sana indirdiğimiz bu kutsal ilahi kelamda her şeyi açıkladık ki, insanlar onun mesajı üzerinde iyice düşünsünler ve akıl-iz'an sahipleri ondan ders alsınlar. " (Sâd, 38/29)
"Ey insanlar! İşte Rabbinizden size bir öğüt, kalplerde olabilecek her türlü (darlık ve hastalık) için bir şifa ve (O'na) inanan herkes için hidayet ve rahmet gelmiş bulunmaktadır. " (Yunus, 10/57)
Ayette açıkça beyan edildiği gibi, Kur'an manevi şifadır. Ancak bir şifa kaynağı olarak Kur'an'ın hayatımıza yön verebilmesi okunup anlaşılması, bir başucu kitabı haline gelmesiyle mümkündür.
Bir gecenin -Kadir Gecesi'nin- bin aydan hayırlı olabilmesi, Kur'an'la mümkün olabilmektedir. Öyleyse kısa bir ömrü Kur'an ile anlamlandırdığımızda binlerce aydan daha bereketli amellere zemin teşkil edebilecektir. Tabii ki bu bereket ve hayrın hasıl olabilmesi için muhtevası boşaltılmış, formu yüceltilmiş bir tilavetten ötesi gerekir. Hem lafzına hem de muhtevasına/mesajına değer verip hayata Kur'an'la yeniden çekidüzen verdiğimizde salih amellerimizin bereketlenip verimliliği kat kat artacaktır. Bu bağlamda Ramazanlar, Kur'an'ın öğrettiği mesajla geçen yılın muhasebe, murakabe, tefekkürle değerlendirildiği ve önümüzdeki yılın da planlandığı aylar olarak hayatımızda mutena bir yere sahiptir.
Kur'an ile haşir-neşir olmak, sadece mushafı kendi dilinden okumaya indirgenmemeli. Onun mesajını anlamak ana gayelerimiz arasında bulunmalı. Öte yandan ilahî kelamı aslından okumanın sağlayacağı manevi yararlar da göz ardı edilmemeli, küçümsenmemelidir. Vasat ümmete yakışan Ramazan ayı vesilesiyle Kur'an'ı tilavet ve kıraatin gerçek anlamına dair itidalli bir tutumun şahitliğini yapabilmektir.
1. Resulullah'ın Ramazan'da Kur'an'ı Arzı ve Ümmetin Mukabele Geleneği
"(Bu vahyi) Biz sana öğreteceğiz ve (öğrendiklerinden hiç birini) kesinlikle unutmayacaksın, Allah'ın (unutmanı) diledikleri hariç. Çünkü (O'nun denetimi altındasın, yalnız) O'dur cehrî olanı/görünen âlemdekileri de, gaybî-hafî olanı/görünmez âlemdekileri de bilen." (A'lâ, 87/6-7)
"(Vahyin sözlerini tekrarlarken) dilini hızla oynatıp durma: Çünkü onu (senin kalbine) yerleştirmek ve (gerektiğinde) okutturmak bizim işimizdir. Böylece onu telaffuz ettiğimiz zaman, kelimelerini (bütün zihni vererek) takip et! Sonra onun anlamını açıklamak da Bize düşer. " (Kıyâme, 75/16-19)
Yukarıdaki ayetlerin açık beyanlarından anladığımıza göre, Kur'an, Peygamberimizin kalbinde -mutlak ilahi bir denetim ile- korunmuştur. Tüm Kur'an vahyi, güvenilir, seçkin bir "insan elçi" olan Muhammed (s)'in zihninde eksiksiz bir şekilde cem edilmiş/toplanıp tasnif edilmiş, unutması -Allah'ın diledikleri hariç- tamamıyla engellenmiştir. Unutup unutmama konusunda dileme yetkisinin Allah'a ait olması, indirilen vahiylerin korunmasına beşerî bir inisiyatif kurmanın imkansız olduğunu ifade etmektedir. Zaten Kur'an'ın indirildiği şekilde tebliğ edilmesi de, tam bir ilahi kontrolle teminat altına alınmıştır.1
Resulullah kendisine Rabbimizin eksiksiz olarak ezberletip kalbinde topladığı Kur'an'ı -yine vahiy meleğinin denetimi altında- vahiy katiplerine, hafızlara ve tüm Müslümanlara okumuştur.
Rivayetlere göre, Resulullah her yıl Ramazan ayında, o güne kadar inen ayetleri Vahiy Meleği'ne arz etmiş, okumuştur. Son okumada ise, kalabalık bir sahabe topluluğu buna şahit olmuştur.2 İslam ümmeti arasında, özellikle Ramazan'da bu kadar yaygınlaşan hatim ve mukabele geleneğinin kökleri ve dayanağı işte bu 'arz'a dayanmaktadır.
3. Ramazan'da Hatim-Mukabele Geleneğimizin Islaha Muhtaç Yönleri
Günümüzde hatim ve mukabele deyince, maalesef "güzel sesli hafızlardan anlamını düşünmeden müzik gibi dinlemek" akla gelmektedir. Bu şekilde dinlemekten umulan sevap, anlamak için yapılan okumalardan beklenmemektedir.
Bir dönem lafızlarını dahi okumanın yasaklanmasına tepki olarak ülkemizde Kur'an okumak öğrenilmektedir. Oysa öğrenmek için okumaya da ihtiyacımız vardır.
İslam ümmeti arasında yaygın olan ve Ramazan'da daha da önem verilen hatim ve mukabele geleneğinin şüphesiz duyarlılık aşılaması bağlamında, kalplere şekil vermesi, gönüllere çekidüzen vermesi bağlamında bazı faydaları vardır.
Kur'an'ın Yüce Allah'a ait olan manası Arapça'da şekillenmiştir. Bu nedenle Kur'an'ın Arapça olduğu gerçeği değiştirilemez bir hakikattir ve hiçbir zaman unutulmamalıdır. Mukabele ve hatimler için de geçerli olan bu tespitten hareketle şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Kur'an'ın Arapça orijinal lafızlarını okumanın gönüllerde meydana getireceği esintileri, hiçbir dilin mealinin başarması mümkün değildir. Öte yandan bilincin temeli olan doğru bilgi, sahih itikad ve salih amellerin en sağlam dayanağı Kur'an'dır. Bu nedenle Kur'an'ın, anlama çabasından tamamıyla yoksun olarak, bir an önce bitirme telaşı içinde okunması doğru değildir.
Ramazan'da camilerde, evlerde yapılan hatim ve mukabele geleneğinin üstten bakan değerlendirmelerle geçiştirilmesi doğru değildir. Faydadan âri olmayan bu örfün tezyine, ıslaha ihtiyacı vardır.
Hatim ve mukabele geleneğimizi ıslah etmek için aşağıdaki hususları göz önünde bulundurmalıyız:
Birincisi; diller Kur'an'ın lafızlarını söylerken, kalpler de onun manasını tefekkür, tezekkür etmekle meşgul olmalıdır. Bunun için bir sayfa Arapça aslını okuduktan sonra, düzgün bir mealden bir sayfa da meali okunabilir.
Kasıtlı olarak Kur'an'ı tefekkür etmeyenleri, Rabbimiz şöyle kınamakta ve ayıplamaktadır:
"…Bu insanlara ne oluyor da kendilerine bildirilen hakikati kavramaya çalışmıyorlar?" (Nisa, 4/78)3
Mü'minin gerçek felaha kavuşması, ebedî kurtuluş imkanlarını elde etmesi, şu hayat yolunda Rabbimizin gösterdiği doğrultuda yürümesi için Kur'an'ın ilahî hikmetten neşet eden öğütlerini uygulamak maksadıyla onu sürekli olarak derinlemesine okuması gerekir:
"Onu düşünüp kavrayabilmeniz için Arapça bir hitabe yaptık." (Zuhruf, 43/3)
İkincisi; Kur'an'da cennetten, ilahi rahmet esintilerinden, nimetlerden söz eden ayetler gelince kalpler sevinçle dolmalı, Allah'tan kesintisiz rahmet temenni eden dualar edilmeli, Allah'a hamd ve şükr edilmelidir; şöyle ki: Ey Rabbimiz! Bize bu dünyada verdiğin nimetlerin asılları olan cennettekileri de ver; bizi öte dünyada melül-mahzun eyleme!
Üçüncüsü; azap ve cehennem, musibet ve ikab ayetlerine rastlayınca da, mü'minler ateşten Allah'a sığınan ifadelerle dua etmeli, Ahiret'e imanla ilgili bilinçlerini tazelemelidirler.
Dördüncüsü; Kur'an'ı gereğince okumanın bir yöntemi de, bizi muhatap alan ve bize emirler veren ayetlerde durup düşünmektir: Mesela, hatimde ve mukabelede okuduğumuz ayetlerin muhtevası Allah'ın vahiy nimetinden ve uyarılarından, öğütlerinden söz ediyorsa şöyle dua edebiliriz:
Rabbim! İlmimi artır!
Ey Rabbimiz! Seni layıkıyla anmamız, Sana gereğince şükretmemiz, ibadet etmemiz için bize yardım eyle!
Beşincisi; insani kusurlarımızdan, beşeri zaaflarımızdan söz eden ayetlerin pasajını kıraat ettiğimizde, bizi tevbe-i nasuha davet eden Rabbimizden istiğfar dilemeliyiz:
"Ey iman edenler! Gönülden tevbe ederek Allah'a yönelin: Umulur ki, Rabbiniz kötü fiillerinizi yok eder…" (Tahrim, 66/8)
Altıncısı; eğer kıssaların, mesellerin hikmet dolu öğütlerini, Rabbimizin nasihatlerini okuyorsak, onları hayatımıza hakim kılacağımıza ilişkin murakabe ve muhasebe yapmalıyız.
Yedincisi; hayatta kafamızı karıştıran sorunlardan kurtulup aklımıza onu kılavuz kılmak amacıyla okumalıyız: "...Allah mesajlarını size işte böyle açıklıyor ki, belki aklınızı kullanmayı (öğrenirsiniz.)" (Nur, 24/61)
Kur'an, aklı karışıklar için bir kılavuz; insanlığı hidayete ve felaha götürecek yegane rehberdir. Kur'an'ın ince hikmetlerini anlamaya çalışarak tilavet etmek daha faziletli, daha erdemli ve Allah katında makbul bir ibadettir. Çünkü Kur'an'ı okumanın sevabı, onun manası üzerinde kafa yorarak elde edilir. Öte yandan, elbette ki, içtenlikle onu Levh-i Mahfuz'dan indirildiği şekilde okumak da gönüllerimize tesir eden duyarlılıklar kazandıracaktır.
4. Mü'minlerin Övülen Kıraat ve Tilaveti
Bir rivayette Peygamberimizin Kur'an okuyan, fakat uygulamayan kimseyi "kokusu hoş, tadı acı olan fesleğen"e benzettiği ifade edilmiştir; buna göre iki tür mü'min okuyuşu, iki tür de münafık okuyuşu vardır:
Enes b. Malik'in Ebu Musa tarikiyle aktardığına göre Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:
"Kur'an okuyan, gereğini olduğu gibi uygulayan mü'min, kokusu hoş tadı güzel turunç meyvesi gibidir.
Kur'an okumayan, fakat gereği gibi uygulayan mü'min, tadı güzel olan fakat kokusu olmayan hurma gibidir.
Kur'an okuyan, fakat gereğini uygulamayan münafık, kokusu hoş tadı acı olan fesleğen gibidir.
Kur'an okumayan münafık ise, tadı da kokusu da acı ve kötü olan Ebu Cehil karpuzuna benzer. " (Buhari, Sahih, Fedail, 35; Müslim, Sahih, Müsâfirîn, 243. )
Resulullah (s)'den gelen "Sizin en hayırlınız, Kur'an'ı öğrenen ve öğreteninizdir." (Buhari, Fadâil, 21. ) hadisi sadece yüzünden, yüzeysel okumayla sınırlandırılamaz. Hiç şüphesiz onun mesajını ve öğütlerini de muhtevidir. Öte yandan körü körüne bir şeyin anlamını bilmeden ezberlemek, kişiye yük olmaktan başka bir manaya gelmez. Hele Kur'an söz konusu edildiğinde, onun anlamını, hikmetlerini, illetlerini, hükümlerini anlamaya çalışmadan okumakla onu hayatımızın rehberi kılamayız.
Hulasa-i Kelam
Kur'an'ı hatmetmek hemen hemen bütün mü'minlerin özellikle Ramazan'da vazgeçemediği salih amellerdendir. Takdire şayan olan bu erdemli davranıştan, Müslümanlar ve Müslüman toplumlar şereflerine şeref katacak şekilde yararlanamamaktadırlar. Çünkü parmak hesabıyla her harfinden matematiksel sevap ummakla, Kur'an'ın anlaşılması, kalpleri tatmin eden, gönüllere huzur ve dinginlik aşılaması gereken lafızlarının vücudumuzdaki tüm hücrelere tesir eden manevi bereketinin açığa çıkması yeterince mümkün olamamaktadır. Çünkü Kur'an'ı kalbin manevi hislerini, gönüllerdeki duyarlılıkları güçlendirmek ya da anlayıp yaşamak kaygısı taşımaksızın, gelişigüzel bir tilavetle okuyup bitirmekle, ondan gereken fayda elde edilmiş olmaz.
Sadece bilgi elde etmeye ayarlı entelektüel çaba da tilavet değildir. Çünkü Kur'an onu doğru anlayıp yaşamakla doğru anlaşılabilir; gerçek tilavet de budur. Muttakiler için hidayet garantisi verilmiştir; o halde kalbinde takvanın tesirlerini taşımaksızın yapılan bir okuma, gerçek bir kıraat ve tilavet sayılmaz. Gerçek bir kıraat ve tilavet kalbinde takva tohumları taşıyan erdemliler tarafından yapılabilir. Bu bağlamda okuyucunun ahlaki, manevi tutumu çok önemlidir. Konuyla ilgili Kur'an'da şöyle buyrulmaktadır:
"Elif, Lâm, Mîm. Üzerinde hiçbir şüpheye yer olmayan bu ilahi kelam Allah'a karşı sorumluluklarının bilincinde olanlara bir rehber olarak indirilmiştir." (Bakara, 2/1-2)
"Bu, bütün insanlara açık bir ders ve Allah'a karşı sorumluluklarının bilincinde olanlar için bir rehber ve bir öğüttür." (Ali İmran, 3/138)
Müslümanlar olarak vahiy nimetinin kadir kıymetini bilmeli, Kur'an'ı elden ve dilden bırakmadan, gece gündüz bir ibadet şevki ile okumalıyız.
Ramazan ve Ramazan'ın son on günü içinde yer alan Kadir Gecesi'ni, Rabbimizin insanlığa rahmet taşıyan buyruklarını yeniden ve asli unsurlarıyla gündeme getirebileceğimiz fırsat günleri olarak değerlendirmeliyiz.
Kur'an'ın gerçek bir hidayet vesilesi olması için onun düşünerek okunması gerekir. İlahi vahyin nimetlerinin ve imkanlarının hayatımıza çekidüzen vermesi ve sadra şifa olabilmesi için...
Kur'an'ı şuurlu bir şekilde okumak gerekir. Bilinçli okumada kârî en temelde iki amaçla tilavette bulunabilir: Manevi donanımını geliştirmek için; manasını anlayıp yaşamak için…
Bu türden ahlaki çabalardan yoksun bir okuma, vahiy nimetinin kenarında dolaşmaktır; ki bu durumda kişi, farkında olmadan büyük bir hazinenin üzerinde oturan, ama ondan faydalanamayan kimselerin durumuna düşmüş olur.
Dipnotlar:
1- Resulullah'ın kalbindeki korumaya dair diğer ayetlerden bazıları için bkz. Tâhâ, 20/114; Şuara, 26/192-195; Şura, 42/24; Necm, 53/1-5; Cin, 72/26-28; Beyyine, 98/1-4.
2- "Resulullah hayır hususunda insanların en cömerdi idi. En cömert olduğu zaman ise, ramazan ayı idi. Cibrîl her sene onunla Ramazan'da karşılaşır, bu Ramazan bitinceye kadar sürerdi. Ona Resulullah Kur'an'ı arz ederdi. Cibrîl'le karşılaşınca Resulullah hayır hususunda esen rüzgardan daha cömert olurdu. " (Müslim, Kitabu'l-Fedail, 50. hadis, Ahmet Davutoğlu, Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi, İstanbul, 1993, 10. cilt, Sayfa, 86-87)