31-07-2007 17:15

Küresel kuşatma ve diyalog

İbrahimi dinler tabiri aslında doğru değil, din bir tanedir, bütün dinlerin adı İslam yani teslimiyettir. Bütün peygamberlerin getirdiği mesajların özünde Allah`a teslimiyet vardır, dolayısıyla tektir.

Küresel kuşatma ve diyalog

Günümüzde insanlığın karşı karşıya bulunduğu tehditlerin başında Yeni Dünya Düzeni'nin öngördüğü küreselleşme politikaları geliyor. Küreselleşme adı altında insanlığın sahip olduğu tüm değerler emperyalist güçlerce satın alınmaya ve iğdiş edilmeye çalışılıyor. Uluslararası güç odakları bu politikaları çerçevesinde dinlere de, oluşturulmak istenen küresel kültürle çatışmayacak bir yapı kazandırmak istiyorlar. Globalitenin, dinlere ve özellikle de Yeni Dünya Düzeni politikalarına altarnatif tek dinamik güç olarak görülen İslam'a yönelik politikaları bu çerçevede şekilleniyor. Son yıllarda yoğunlaşan "dinler arası diyalog" tartışmaları da küreselleşmenin din politikaları bünyesinde önemli bir yer tutuyor. Bu durum, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı tarafından düzenlenen Hz. İbrahim Sempozyumu'nun değerlendirilmesinde bu küresel bağlamın gözardı edilmemesi gereğini ortaya koyuyor. Konuyla ilgili görüştüğümüz Umran Dergisi yazarı Şemseddin Özdemir, mevcut diyalog arayışlarının uluslararası siyasal boyutlarına dikkat çekerek amacın, tasfiye edilemeyen dini yorumları hizaya getirmek olduğunu ifade ediyor.  

 

RÖPORTAJ: ŞÜKRÜ HÜSEYİNOĞLU

 

Dinlerarası diyalog tartışmalarını değerlendiren Yazar Şemseddin Özdemir:

 

Diyalog, tevhid akidesine davet eksenli olmalı

Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı tarafından düzenlenen "Hz. İbrahim Sempozyumu" çeşitli tartışmalara yolaçtı. Bu tür toplantıların bir takım uluslararası planlarla uyum arzettiği söyleniyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

 

Bu tür girişimlerin bir uluslararası siyasal boyutu bulunduğu kanaatindeyim. Zaten dünya çapında dinlerarası diyalog tartışmaları epey bir zamandır yapılageliyor. Türkiye'de de bu konu, iç ve dış şartlardan bağımsız değil. Buna kolaylık sağlanıyor. Hem yurtdışından hem de Türkiye içinden bir çok hıristiyan ve yahudi grubun temsilcisi bu toplantıya katıldı. Rastgele değil. Dünyada şöyle bir düşünce var; dinler bir gerçek, tasfiye edemezsiniz, hakkı batılını bir tarafa bırakın, tasfiye edemiyorsunuz. O zaman bu dinleri hizaya getirmek lazım. Avrpa, Hıristiyanlık'la uzun bir kavgadan sonra bunu başardı. Hıristiyanlık adına Kiliseyi bir yere mahkum etti ve kilise toplumla ilgili siyasal iddialarından vazgeçti. Tevrat veya İncil değil ama kilise bundan vazgeçti. Şimdi herkes şunu görüyor; dünyada en büyük güç din ve dini yorumlar. Bilhassa İslam olmak üzere diğer dini eğilimler de hiç ihmal edilemeyecek kadar güçlü eğilimler. O zaman ortadan kaldıramadığımız bu dinleri bir çizgiye sokmak lazım. Ciddi siyasal iddiası olan iki yorum var. Biri bir ırka has olarak kendini anlamlandırdığı için dar bir grupla sınırlı kalmış olan Yahudiliktir. Diğeri de İslamdır ki, evrensel anlamda herkesi kapsayan ve aynı zamanda sistem iddiası olan bir dindir.

 

Yani bu girişimlerde politik kaygılar belirleyici...

 

 

Şimdi amaçlanan şu, dini ortadan kaldıramayacağımıza göre bu din siyasal iddialarından vazgeçmeli. Tabii ki din soyut olarak bundan vazgeçemez. Yani yeni vahiy gelip de bunu birinin keyfi için kaldırmayacağına göre o zaman din adına konuşanlar bu iddiadan vazgeçmeli. Bu Türkiye'de zaman zaman gündeme gelen reform tartışmalarını çağrıştırır. Yani ahkam ayetlerinin uygulamadan kaldırılması, 230 ayet yerine modern hukuk hükümleri vardır, bunların uygulanmasını talep etmeyin iddası Türkiye'de yerel yöneticiler tarafından da seslendiriliyor. Bence uluslararası bağlamdaki bu kavganın  bizim bilemediğimiz daha bir çok siyasal arka planı var. Yani İsrail'in, Amerika'nın, Avrupa'nın başka hesapları olabilir. Ama dini anlamdaki hesabı bence İslam'ı da diğer dini yorumlar gibi hayat iddisının dışına çekerek, yalnız ahlakla uğraşan iddiasız bir din haline getirme istekleridir. Bu plan içinde bu düşünce muhtemel olarak vardır.

 

Diğer dinler bu anlamda hizaya getirilmişler denilebilir mi?

 

 

Görüldüğü kadarıyla tüm hiristiyan mezhepleri bu iddiayı kabul etmişler veya buna eklemlenmişlerdir. Biz şöyle bir hayat tarzı istiyoruz diyemiyorlar. Bunu kesin olarak kabul etmişler. Şimdi bu İslam'dan da isteniyor. Ama tabi İslam adına konuşacak meşru bir halifelik var olmadığı için bunu zorla, ikna ederek, kafaları karıştırarak, kavram kargaşası oluşturarak mümkün kılmak istiyorlar. Bence bu projenin uzun vadede böyle bir görünmeyen hedefi var.

 

Dinlerarası bir diyalog mümkün değil mi?

 

 

Diyalog her zaman mümkündür, diyalogdan çekinmenin bir anlamı yoktur. Herkesle her zeminde konuşabiliriz. Bu dinin kitabı, öyle bir kitaptır ki kendisini eleştiren, inkar eden o dönemin inkarcılarının sözlerini kendi ayetleri içine alarak insanlara aktarmıştır. Yani kendisine yöneltilen eleştirilerden çekinmeyen ve kaçmayan bir dinin müntesibiyiz ve böyle bir kitaba sahibiz. Ama burada sorun şudur; bu diyaloğu organize eden insanlar, gerçekten diğer dini yorumlar olarak kabul edilen Hıristiyanlığın ve Yahuduliğin ana kaynaklarını, Tevrat'ı İncil'i, diğer kaynakları çok doğru biliyorlar ve bu konuda gerçek anlamda bir diyalog arayışı içindeler mi. Kur'an-ı Kerim'in "Deki: Ey Ehl-i Kitap, gelin ortak kelimede birleşelim" esprisini çağrıştıran bir diyalog mu arıyorlar, yoksa tamamen siyasal hedeflere uygun bir bakış tarzı mı sergiliyorlar, doğrusu bunda şüphe taşıyorum.

 

Niçin?

 

 

Çünkü öteki anlamı çağrıştıracak çok ciddi okumaların, araştırmaların ve kitapların ortaya çıktığını görmüyorum. Yani bu konuda, bizim o topluluğa bakış tarzımızla ilgili çok ciddi çalışmalar yok. Bugüne kadar o dünya, İslam'la ilgili oryantalist anlayışlar başta olmak üzere 150-200 bine yakın kitap telif ederken, İslam dünyasının ise o kültür ve inançlarla ilgili çalışmaları çok daha zayıf kalmıştır. Dolayısıyla ortada diyaloğa müsait bir birikim ve zemin bulunmamaktadır. Olayı çok iyi bilirsiniz, diyaloğu nerede yaptığınızı görürsünüz, o zaman bir problem olmaz.

 

Diyaloğa yönelen insanların güçlü bir donanıma sahip olması gereği çıkıyor ortaya...

 

 

Kur'an-ı Kerim'i çok iyi bilen, çok iyi özümleyen ve ondaki gerçekleri eğip bükmeyen insanların başka din mensuplarıyla kuracağı diyalogdan biz bir zarar görmeyiz. Şu şartlarla ki, bu diyaloğu kuranların gerçek anlamıyla Kur'ani bilgiye vakıf olmaları ve karşıdaki dini yorumların kutsal kitaplarını ve beğenirsiniz beğenmezsiniz dini bakış açılarını çok iyi bilmeleri gerekir. O zaman bilgi düzeyinde bir diyalog ortaya çıkar. Ve siz insanları ortak bir şeye çağırırsınız. En önemli hususlardan biri de diyaloğun sonuç elde etmeye yönelik olması gereğidir. Eğer biz o dinlere ortak  kelime anlamında hoşgörüyle bakacaksak, onların da İslam'ın Peygamberine ve Kur'an'a önyargısız bakmaya önce alışmaları gerekiyor. Önce bu adımı atmaları gerekir. Çünkü yalnız İslamdır ki kendisinden önce gelen tüm Peygamberleri onaylıyor, tüm Kitapları tasdik ediyor, birbirinden ayrı tutmuyor. Kendisinden önceki Peygamberleri tasdik eden bir Peygamber'e ve O'nun getirdiği Kitab'a o insanları  önce asgari iman babında çağırmamız gerekir. Çünkü Kur'an-ı Kerim onları hem eleştirmiştir, hem de takdir edilen yönlerini ortaya koymuştur, ama ortak hareket etmek isteyince, "Gelin ortak bir kelimede anlaşalım, birbirimizi ilah edinmeyilim, yalnız Allah'a kulluk edelim" şeklinde ortak bir kelimeye davet etmiştir. Bu espiriye davet edecek bir diyalog sözkonusu olursa bundan çekinmiye lüzum yok, bu çerçevede bir diyalogdan zayıf düşünce sahipleri korkar. Böyle bir bakış açısı yoksa, bizim onlara hiç bir şey diyeceğimiz yoksa, amaç başka hesaplara alet olmaksa, bu oluşum başka hesapları içinde taşıyorsa bence o zaman meseleyi daha iyi düşünmek gerekir.

 

Sizce diyalog hangi çerçeveye oturmalı?

 

 

Ne onlar ne biz birbirimizi tanımadan ulu orta birbirimize kürfetmeyelim, birbirimize kılıç çekmeyelim, birbirimizi anlamaya tanımaya çalışalım. Ama bu çabalarımızda açık olalım. Mesela hıristiyan olan insanlara soralım; niçin Hz. İsa'yı ve İncil'i tasdik eden Muhammed(a.s)'a asgari iman etmiyorsunuz, bırakın uygulamayı, iman etmiyorsunuz. Veya yahudi olan insanlara soralım; niçin İsa(a.s)'ı reddediyorsunuz, ki o da sizin kavminizden çıkmıştır, sizin Kitabınızı tasdik etmek üzere gelmiştir. Niçin daha sonrakini reddediyorsunuz. Dinler diyalog kursun, ama bu dinler siyasetle uğraşmasın, devlet iddiası, toplumsal iddiası olmasın, asla birbirlerine birşey söylemesin, birbirlerini idare etsinler mantığı doğru değildir. Adım adım, böyle bir diyalog çağrısı, böyle bir diyalog anlayışı olursa bunu bir müslüman her zaman herkesle kurar, Kur'an-ı Kerim'i iyi tanıyan şuurlu bir mümin hiç kimseyle diyalog içerisine girmekten çekinmez ve korkmaz. Çünkü sağlam bir inanca sahiptir, bir şey kaybederiz diye çekinmesi sözkonusu olmaz. Ama bu diyalog projeleri ve bu çerçevedeki çalışmalar başka büyük siyasal hesaplar için yapılıyorsa, bu entrikaların niçin yapıldığını tespit etmek, öğrenmek mecburiyetindedir. Gücü yetiyorsa, bu hesabı bozar. Yani bu işi Amerika, Avrupa veya başkası planlıyorsa ve ilk başta ifade ettiğim gibi dinlere başka bir şekil vermek isteniyorsa bu oyuna gelmez, başta Kur'an-ı Kerim olmak üzere, gerekirse İncil'in ve Tevrat'ın ortaya koyduğu tüm doğruları da açıkça ifade eder ve der ki; din bunları iddia ediyor bunları gizlemeyelim. Din, Tevrat'ta da zulme karşı çıkmayı, hırsızlık edene ceza vermeyi öngörüyor, haksızlık yapmayı engelliyor. İncil'de de hakeza aynı şeyleri söylüyor. Diyalog, önce bu herkesin kabul ettiği kutsal kitaplar babında olmalıdır. Bundan çekinilmemelidir, müslüman insanlara düşen görev de bu konuda hiç bir şeyi eğip bükmeden, temel ilkeler etrafında bir diyaloğa kapı açacak tarzda olmalıdır. Sözkonusu sempozyuma bakıldığında, ilkeler etrafında olmayan, siyasal hedefi dinlerin yamultulması ve siyasal-toplumsal iddialarından vazgeçmesi gibi bir arka plan hedefi güden, tabir caizse müslümanlığı da protestanlık gibi hayat dışında bir din haline getirmeyi çağrıştıran bir büyük projenin uzantısı izlenimi veriyor.

 

İbrahimi dinler tabirini nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

 

İbrahimi dinler tabiri aslında doğru değil, din bir tanedir, bütün dinlerin adı İslam yani teslimiyettir. Bütün peygamberlerin getirdiği mesajların özünde Allah'a teslimiyet vardır, dolayısıyla tektir. Şura Suresi 13. ayette de ifade edildiği gibi, bütün peygamberlere vahyedilen dinin özü, Allaha şirk koşmama ve onda ihtilafa düşmemedir. Bu da Allah'a teslimiyetin diğer adıdır. Dolayısıyla dinler farklı üç ayrı İbrahimi din değildir, Allah üç ayrı din göndermemiştir. Allah'ın dini tektir, hepsi Allah'a teslimiyet ve kulluktan geçer. O bakımdan bu tabir çok isabetli bir tabir değildir. Ayrıca bu kavramı kullanan hıristiyanlar muhtemelen buna başka bir anlam veriyorlar, muhtemelen yahudilerde başka bir anlam veriyor. Yani İbrahimi dinler denildiği zaman, hırıstiyan ve yahudiler acaba İbrahimi din olarak İslam'ı da kabul ediyorlar mı. Bu onların bir sorunu. Bunu sormak lazım, İbrahimi dinler diyaloğu varsa bir yahudi için İsevilik ve Hz. Muhammed'in getirdiği çizgi İbrahimi çizgi midir. Çünkü bir çok yahudi Hz. İsa'yı reddeder. Sapık addeder. Bir yahudi "bunlar İbrahimi çizgidir" diyorsa bu büyük bir gelişmedir. Yani onlar Hz. İsa'yla Hz. Muhammed'i İbrahimi çizgi kabul ediyorlarsa, bir yahudi için bu ileri bir iddiadır, eğer politika yapmıyorsa. Diğer yandan hıristiyanlar Hz. Musa'yı İbrahimi çizgi olarak kabul ediyor, ama aynı hıristiyanlar acaba Hz. Muhamed'e tabi olan müslümanları İbrahimi çizgi olarak kabul ediyor mu etmiyor mu? Burada acaba ikiyüzlü davranma, takiyye denilen bir tavır veya politik bir manevra var mı buna da dikkat etmek lazım. Diyalog bunları sağlamıyorsa, politik bir diyalogtur. Başka büyük hesaplar için kullanılır ve bu da hiç bir yarar sağlamaz.

 

Not: Bu röportaj 2000 yılında gerçekleştirilmiş ve Selam Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !