Şükrü HÜSEYİNOĞLU
KÜRESEL NEVZAT TANDOĞAN: NATO
O fotoğrafı bugüne kadar gördünüz mü bilmiyorum… Libya’da Kaddafi’nin öldürülmesinin ardından başkent Trablus’ta kılınan ilk Cuma namazından bir enstantane yayınlanmıştı medyada. Rükuya varmış olan Libyalıların arkasında koskoca bir Amerikan bayrağı…
Evet, “Özgür Libya”dan dünyaya yansıyan ilk fotoğraflardan biri buydu. Ümmet bilincini, mü’minlerin birlik olarak zulme karşı koyuşunu, tağutlara başkaldırıyı, onlardan beraati ve buna karşılık yalnızca Âlemlerin Rabbi’ne kulluk ve itaati sembolize eden Cuma namazı, yeryüzünün büyük şeytanının bayrağının gölgesinde kılınıyordu.
Libya bilindiği gibi “Arap Baharı” sürecinin “devrim”le neticelenen üçüncü durağı. Libya’da kırk yıllık Kaddafi diktasına karşı Tunus’taki ayaklanmanın etkisiyle bir halk hareketi olarak başlayan isyan, çok geçmeden devreye ABD – Fransa - İngiltere üçlüsünün öncülüğünde Batının savaş ve işgal örgütü NATO’nun girmesiyle farklı bir hüviyet kazanmıştı.
Belli ki Batı açısından Kaddafi’nin son kullanma tarihi de geçmişti. Son yıllarda Kaddafi’yle sarmaş-dolaş pozlar vermekten kaçınmayan Batılı liderler, bir çırpıda Kaddafi’nin diktatörlüğünü keşfedivermiş ve Kaddafi’ye karşı ayaklanarak Bingazi’yi ele geçiren muhaliflere destek için savaş gemilerini ve uçaklarını Libya kıyı ve semalarına yığmaya karar vermişlerdi.
Peki Libya’nın “devrimci” muhalifleri nasıl karşılamışlardı, kendi yurtlarına bomba yağdırmaya hazırlanan Batılı işgalcilerin bu kararını? “Biz zalimlerden ve tağutlardan beriyiz, bir zalimden kaçıp hem de onun ağababaları küresel zalimlere sığınacak kadar onursuz, feraset yoksunu değiliz. Biz ancak adaletin ve hakkaniyetin yegâne kaynağı Âlemlerin Rabbi’ne sığınırız. O bize yeter. O ne güzel vekildir” şeklinde mü’mince bir duruşla mı çıkmışlardı dünya kamuoyunun önüne… Yoksa başta Fransa olmak üzere Batılı işgalcilerin bayraklarını Bingazi sokaklarında dalgalandırarak, İslam ve insanlık düşmanı NATO’yu alenen dâvet etmeyi mi tercih etmişlerdi?
Libyalı anlı – şanlı “devrimci”lerin mü’mince bir duruş yerine, işgalci Batılı güçlerin bayraklarını sallandırmayı ve onların bombardımanlarını sevinç çığlıklarıyla karşılamayı tercih ettiklerini biliyoruz. Neticede de NATO’nun kanatları altında “zafer”e ulaşıp “devrim”i gerçekleştirdiklerini de…
İçimizden birilerinin o süreçte, “Tayyip Erdoğan’ın, küresel güçleri Libya’ya “Petrol gözüyle değil, vicdan gözüyle” bakmaya çağırması Müslüman halklar nezdinde güzel bir söylemdi; ama şer güçleri için doğru bir beklenti değildi. Bu süreçte Türkiye, Libya konusunda BM kararlarını uygulamada Koalisyon Güçlerini komuta makamından uzaklaştırıp, denetimini hissettirdiği NATO gücünü insani yardım ve silah ambargosu konusunda araçsallaştırabilmelidir” şeklinde satırlar döktürebildiklerini bile gördük… O NATO’nun Libya’da nasıl “insani yardım”lar yaptığına tüm dünya tanıklık etti. Afganistan ve Pakistan’da yıllardır yaptığı gibi Libya’da da binlerce Libyalı NATO’nun “insani yardım” bombalarıyla paramparça edildi.
“Devrim”in ardından “Özgür Libya”yı ilk ziyaret edenler Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy ile İngiltere Başbakanı Cameron olmuştu. Sarkozy ve Cameron’un ziyareti öncesinde Libya’nın kurtuluşunu resmen ilan etmek için kameralar önüne geçip ülkede İslami hukukun geçerli olacağını, faizin kesinlikle yasaklanacağını açıklamış olan Geçiş Konseyi Başkanı Mustafa Abdulcelil, el ele tutuştuğu Sarkozy ve Cameron’un kollarını havaya kaldırarak halkı selamlamakta bir beis görmüyordu.
Asırlardır insanlığın kanını emen insanlık ve İslam düşmanı Fransa ve İngiltere’nin öncülüğünde, onların da ağababası ABD ve NATO himayesinde ilan edilen bir “İslami yönetim”… Tabii yersek!
İslami yönetim lâzımsa…
Az biraz tarih ve siyaset bilinci olanlar için aslında bu yaşananları anlamak ve anlamlandırmak zor değil. Olup bitenin özeti, Batının ortak işgal ve sömürü iradesini temsil eden NATO’nun “Küresel Nevzat Tandoğan” rolü üstlenmesinden ibaret. Durdurmanız gereken bir ırmağa engel olamıyorsanız tek çözüm onun yönünü değiştirmektir.
Bu yaklaşımın en veciz biçimini, Ankara’nın eski valilerinden Nevzat Tandoğan’ın, Osman Yüksel Serdengeçti’ye hitaben dile getirdiği şu cümlede buluruz: "Ulan öküz Anadolulu! Sizin milliyetçilikle, komünizm ile ne işiniz var? Milliyetçilik lâzımsa bunu biz yaparız. Komünizm gerekirse onu da biz getiririz."
Şimdilerde NATO’nun yaptığı bundan farklı değil. İslam coğrafyasındaki İslami uyanışın engellenemezliğini gören Batı, esmesi kaçınılmaz olan İslamlaşma rüzgârını kendi kontrolüne alarak yönünü saptırmak peşinde. Batının bu tür stratejiler geliştirmesi şüphesiz ki olağandır, İslam’ın düşmanları her çağda İslam’a ve Müslümanlara karşı çeşit çeşit stratejiler geliştirmişlerdir. Burada önemli olan, kendilerini İslam’a nisbet eden, İslami kuralları hakim kılma gayretinde olduğunu söyleyen, haramlara geçit vermeyeceğini dile getiren insanların tutumudur. Bu insanlar emperyalistlerin bayraklarını sallandırıyor, emperyalist katillerle el ele pozlar verip zafer gösterileri yapıyorsa bu strateji Batılılar açısından amacına ulaşmış demektir.
İşte bugün Libya’da olup bitenin özeti budur. Kaddafi sonrası ilk Cuma namazında saf tutan Libyalıların arkasında asılı şekilde objektiflere yansıyan ve dünya kamuoyuna servis edilen Amerikan bayrağı, “Küresel Nevzat Tandoğan” NATO’nun bu stratejisinin hedefe ulaştığının sembolik görüntülerinden biri olmuştur.
Oysa bizler devrim denilince dünya istikbarının önderi Amerika’nın bayrağı ve diğer sembollerinin yerle bir edilmesini hayal ederdik bugüne kadar. Bu nasıl bir “devrim”dir ki yeryüzünde tuğyanın başı olan ABD’nin bayrağını yüceltmektedir? Bu nasıl bir “devrim”dir ki gün aşırı İslam coğrafyasında cinayetler işleyen NATO’ya kucak açmakta, zalimlerle sarmaş-dolaş pozlar vermektedir?
Yaşananlara yanlış ve aşırı anlamlar yükleyerek “Arap Baharı” ve “devrim” şarkıları söylemeyi sürdüren refiklerimizin bu konularda söyleyecek bir sözü mutlaka vardır…
(Not: Bu yazı İktibas'ın Aralık sayısında yayınlanmıştır.)