23-12-2007 21:24

Kürt Kemalizmi

DTP Genel Başkanı Nurettin Demirtaş`ın cezaevinden partililere gönderdiği bayram mesajında, `hayvan hakları`na riayet edilmesi ve `kurban kesilmemesi`ni istediğine dair haberler var. Bu haber şayet doğru ise Kürt Kemalizmi ile kastettiğim şey tam olarak işte bu.

Kürt Kemalizmi

Mümtaz'er TÜRKÖNE / Zaman

Bugünün manzarasını bir "felaket tablosu" olarak sunan Ece Temelkuran'ın Milliyet'teki yazı dizisini "'şiddetin ölümü'ne ağıt yakmak" olarak nitelemiştim. Şiddet sönünce PKK'nın Kürtler üzerindeki demir yumruğu kalkıyor.
Kürt siyaseti, doğal bütün siyasî zeminler gibi "çoğul" hale geliyor. Karşımıza muhafazakâr, liberal, milliyetçi, sol siyasetler çıkıyor. AK Parti'nin bölgede aldığı oylar, PKK'nın karizmasını çizdi. Çoğullaşan Kürt siyaseti içinde PKK çizgisi "Kürt Kemalizmi"ne doğru evriliyor. Kemalizm'in bu versiyonu kadim (yani Tek Parti Kemalizmi) versiyonu ile doğal temas alanları buluyor. "Laikçilik" ortak paydasında Kürt ve Türk ulusalcıları arasında bir koalisyon ihtimali beliriyor. Ece Temelkuran'ın terör yıllarını bir "altın çağ" olarak tasvir etmesini ve "bağımsız ülke hayali"nin yok olmasına Kürt ulusalcıları ile birlikte hayıflanmasını ve tam karşıda AK Parti'de temsil edilen muhafazakâr siyaseti "İslâmcılığın yükselişi" olarak "devletin bekçileri"ne şikâyet etmesini bu "laikçi koalisyon" arayışının bir örneği olarak göstermiştim. Temelkuran'ın "Ne Kemalistliğimi gördünüz?" cevabı üzerine, bu "Kemalizm" meselesini biraz daha açmak gerekti.

Kürt ulusalcılarının kafasındaki "bağımsız devlet" modeli, aydın despotizmine dayalı, tepeden inmeci ve seçkinci bir modernleştirmeyi eksen alan tipik bir Kemalist model. Bu modelin gücünü belki biraz da resmî eğitimin Kürtler üzerindeki tortularına bağlamak lâzım. 1930'ların ideolojik kurgusunun aynısını şaşırtıcı bir benzerlikle bugünün Kürt seçkinlerinde görüyoruz. Hatta "Kuva-yı Milliye" edebiyatının, "Kürt ulusal kurtuluş savaşı" söylemini bile etkilediğini düşünüyorum. Kemalizm'in yansımaları şöyle: "Kürt halkı geri, dinî hurafelerin pençesinde, Aydınlanma'nın uzağındalar. Kendi hallerine bırakıldıkları zaman hemen "gerici" oluyorlar. Kürt halkının seçkinleri hem Kürt halkını bağımsızlığa giden yola ulaştıracak hem de bu gerilikten kurtararak modernleştirecekler." Öcalan'ın Kemalist modeli öven, laikliği bir ortak payda olarak vurgulayan sözlerinin, DTP'li siyasetçiler tarafından sık sık tekrarlanması bu yüzden tesadüf değil.

PKK, Stalinist yöntemlerle "iş" gören bir terör örgütü olarak kuruldu. Başlangıçta Öcalan'ın elindeki şiddet araçlarını diğer Kürt örgütlerini ortadan kaldırmaya hasrettiğini hatırlayalım. PKK, devlete savaş açmadan önce Kürtler üzerinde bir örgüt tekeli oluşturmayı başarmıştı. Aslında PKK'nın uyguladığı şiddet yöntemleri, sadece Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı değil, Kürt halkına yönelik modernleştirici yani Kemalist politikaların da aracı olarak kullanıldı. PKK, şiddet tekeli ile Kürtler arasında "laik ve jakoben bir Kürt Aydınlanması"na da öncülük etmeye çalıştı. Tek Parti döneminde devlet gücü ile sürdürülen Kemalist modernleşme projesinin benzerini PKK, Kürtler üzerinde kurduğu şiddet tekeli ile yürüttü.

DTP Genel Başkanı Nurettin Demirtaş'ın cezaevinden partililere gönderdiği bayram mesajında, "hayvan hakları"na riayet edilmesi ve "kurban kesilmemesi"ni istediğine dair haberler var. Bu haber şayet doğru ise Kürt Kemalizmi ile kastettiğim şey tam olarak işte bu. Halkın inançlarını ve dinî pratiklerini küçümsemek. Mehdi Zana'nın "İslâmiyet öncesi Kürt dini" olarak Zerdüştlüğü göstermesi ile, 1930'ların "5.000 yıllık Türk tarihi" tezi, aynı anlam dünyasından nemalanıyor. Karşımızda duran sorun ise şu: Arkasındaki şiddet tekeli kalktıktan sonra "Kürt Kemalizmi"nin yaşama şansı hiç yok. DTP hızla marjinalleşecek veya demokratik bir siyaset anlayışı ile evrilecek.

Ece Temelkuran'ın "ah vah" ettiği tablo, aslında "Kürt Kemalizmi"nin marjinalleşmesinden başka bir şey değil. O zaman karşımıza tıpkı Kürt jakobenleri gibi marjinal olan Türk ulusalcılarının, Kürt Kemalistleri ile buluşacakları "laikçi ortak payda", bir siyasî proje olarak çıkıyor. Güneydoğu'da muhafazakâr siyasetin yükselişini bir "rejim tehlikesi" olarak jurnalleyen, PKK'nın gücünü kaybetmesine de ağıtlar yakan her retoriğin bu projenin değirmenine su taşıdığını göreceğiz. Tıpkı Ece Temelkuran'ın Milliyet'teki yazı dizisi gibi.

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !