Şükrü HÜSEYİNOĞLU
LAİSİZMİN MERCAYUN'U, İSLAM'IN BİNT CİBEYL'İ
LAİSİZMİN MERCAYUN'U, İSLAM'IN BİNT CİBEYL'İ
Her on yılda bir onuncu yıl marşıyla birlikte geliveren klasik, modern, postmodern darbelerin ve son olarak gecenin onbirinde internet üzerinden arz-ı endam eden muhtıra nitelikli müdahalenin temel vurgusu hep laiklik oldu.
"Cumhuriyet tehlikede", "laiklik elden gidiyor" gibi gerekçelerle siyasi ve sosyal süreçlere müdahale edildi, askeri yönetimlerle ülkenin on yılları heba edildi. Balans ayarları ve toplum mühendisliği projeleriyle tam cumhuriyet rejimi ve laiklik garanti altına alındı derken her darbeden bir on yıl sonra benzer gerekçelerle siyasete ve topluma bir kere daha haki renk giydirilmeye çalışıldı.
"Türkiye Cumhuriyeti devletinin, başta laiklik olmak üzere, temel değerlerini aşındırmak için bitmez tükenmez bir çaba içinde olan bir kısım çevrelerin, bu gayretlerini son dönemde artırdıkları müşahede edilmektedir" cümlesiyle başlayan gece yarısı bildirisinde konu edilen "tehdit ve tehlikeler"e bakınca, bu metni kaleme alanların içinde bulundukları halin "laik duyarlılık"tan ziyade, Yasin Aktayın isabetli tesbitiyle tam bir "İslamofobia" olduğunu görmek zor değil ne yazık ki.
Eski Cumhuriyet Savcısı Gültekin Avcının "Türkiyedeki laiklik, resmi dinsizlik dogmasıdır" tesbitini de hatırlatan söz konusu bildiride, Ankarada "23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı" kutlamaları ile aynı günde tertiplendiği belirtilen ancak medya ve kamuoyu baskıları sonucu iptal edildiği memnuniyetle zikredilen "Kuran okuma yarışması", "22 Nisan 2007 tarihinde Şanlıurfada düzenlenen "Kutlu Doğum" etkinliği ve Denizlide İl Müftülüğü ile bir siyasi partinin ortaklaşa düzenlediği belirtilen etkinlikte "ilköğretim okulu öğrencilerinin başları kapalı olarak ilahiler söylemesi" gibi, halkın İslami hassasiyetlerinden neşet eden hususlar bir tehdit ve tehlike olarak zikredilebilmiş ve bu yargılar üzerine siyasi ve sosyal süreçlere müdahale tehditi yapılabilmiştir.
Geceyarısı bildirisinin ve bazı "ulusalcı" çevrelerce tertiplenen "Cumhuriyet Mitingleri"nin temel gaye ve mesajının da "Köşkte başörtüye hayır!" olduğu göz önüne alındığında, karşımızda duran manzaranın, bizatihi İslamdan, İslamın şiar ve sembollerinden duyulan rahatsızlık olduğu aşikardır.
Söz konusu mitinglerin baş aktörlerinden Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı Türkan Saylan nisan ayı içerisinde İTÜde yaptığı konuşmada ne demişti: "Çocuklarımızın sıra üstünde namaz kılmasını değil, bale yapmasını istiyoruz. İnancın insanların iç dünyasında saklı olmasını istiyoruz."
Çocuklarımız namaz kılmasın bale yapsın, alemlerin Rabbi yüce Allahı ve alemlere rahmet olan Hz. Peygamberi değil, batılı popçuları, rockçuları filan tanısın, kendilerine model olarak "usvetun hasene" olan Hz. Peygamberi değil, Tarkanları, Petek Dinçözleri alsın (İnsanlığın iftihar tablosu o büyük insanla (s.a.v.), heva ve hevesini ilah edinmiş bu kimseleri aynı cümlede anmaktan rahatsız olduğumu söylemeliyim), çocuklarımız Kuranı değil, Türkan Saylanın derneğinin okullara dağıttığı ahlaktan yoksun kitapları okusun…
İşte "laiklik elden gidiyor!" yaygarası koparanlar, hayallerindeki bu manzara gerçeğe dönüşmediği, toplumun önemli bir kısmı tüm dayatmalara karşı çocuğuna namaz kılmayı öğretmeye, eksik ve aksak da olsa Peygamberini tanıtmaya çalıştığı için rahatsızlar.
İyi ki de Türkan Saylanın rüyası gerçeğe dönüşmüyor. Çünkü o rüya, bir kabus aslında. Saylanın gördüğü o rüya, bir toplumun hem dünya, hem ahiret hayatını ziyana uğratmaya ayarlı bir kabus senaryosu. Toplum mühendisliği yöntemleriyle bir asırdan fazla zamandır bu topraklarda laiklik adına yürütülen dinsizleştirme projelerinin tutmaması, topyekün bir toplumun dünya ve ahiret saadetine kastedenlerin bu habis hedeflerine ulaşamamış olmaları, Türkan Saylan ve kafadarlarını üzüyor muhakkak, ama olsun, aslında bu durum onlar için de bir rahmet, bunun böyle olduğunu bilmeseler de. Meydanlarda, bir tarafta "kahrolsun şeriat" naralarıyla, kendilerini yoktan var eden, doyuran, yaşatan alemlerin Rabbinin ölçülerine cahilce dil uzatan, diğer yandan da "tam bağımsız Türkiye"den söz edenler ne büyük bir cehalet, ne büyük bir çelişki içinde olduklarını bilmedikleri için yapıyorlar tüm bunları.
Laisizmin kendisinin de, İslam dünyasında laisizmin hakim kılınmasının da tamamen batı menşeili bir toplum mühendisliği projesi olduğunu ve İslam dünyasını kültürel, ekonomik, siyasal tüm boyutlarıyla emperyalizme açmayı hedeflediğini bilmiyorlar mı bu cahilce sloganları atanlar?
Belki tarih okumuyorlar, geçmişi çok fazla irdelemiyorlar, peki Mercayundan da mı haberleri yok, mülkün yegane sahibi yüce Allahın dinine cahilce dil uzatan, sonra da "tam bağımsız Türkiye"den söz edenlerin.
Mercayun; hani emperyalizmin tetikçisi Siyonist işgalcinin geçen yılki Lübnan saldırısı sırasında istila ettiği, buna karşılık "laik" Lübnan ordusunun kasabayı savunmakla görevli bin kişilik biriminin, tek kurşun atmadan teslim etmeyi yeğlediği Lübnan kasabası. İşgale direnmek, kurşun atmak filan ne kelime, Tuğgeneral Adnan Davudun komutasındaki Lübnan askerleri üstüne üstlük kendi elleriyle işgalci İsrail askerlerine çay servisi yapmış, güle oynaya sohbet etmişlerdi. Dünya televizyonları da bunu döndüre döndüre yayınlamış, özellikle İsrail bu durumu tam bir propaganda malzemesine dönüştürmüştü.
Ta ki Hizbullahın şanlı Bint Cibeyl ve diğer cephelerdeki direnişiyle tarihinin en büyük bozgununa uğrayıncaya kadar. Bint Cibeylde ve diğer söz sahibi olduğu Lübnan kasaba ve şehirlerinde şanlı direnişiyle İsrail tanklarına geçit vermeyen Hizbullah, böylece Lübnan halkının Mercayunda zedelenen onurunu da tamir etmiş, izzetin, batı kaynaklı batıl ideolojilerde değil, yalnızca ve yalnızca İslamda, Allah ve Rasulüne sadakatte olduğunu tarihe bir kere daha nakşetmişti.
"Çocuklarımızın sıra üstünde namaz kılmasını değil bale yapmasını istiyoruz" diyenler, Hz. Peygamberin veladet yıldönümü vesilesiyle düzenlenen programlardan rahatsız olanlar, Lübnana yönelik İsrail saldırısını ve bu saldırıda Mercayun ve Bint Cibeylde yaşananları göz önüne alıp tekrar tekrar düşünmeliler, muhasebe yapmalılar. Mercayunda ortaya çıkan zilletin kaynağıyla, Bint Cibeylde şahlanan izzetin kaynağını iyice irdelemeliler.
Dünya ve ahiret saadetinin, onurun, izzetin yegane kaynağı olan İslama, onun şiar ve sembollerine cephe almanın, aslında topyekün bir toplumun dünya ve ahiret saadetine cephe almak demek olduğu, emperyalizme, kapitalizme, globalizme ve her türlü yıkıcılığa karşı toplumun yegane direnç kaynağını devre dışı bırakmaya çalışmaktan başka bir anlam taşımadığı bilinmelidir.
"Çocuklarımızın sıra üstünde namaz kılmasını değil bale yapmasını istiyoruz" demenin, Bint Cibeyl izzetine karşı, Mercayun zilletine talip olmak anlamına geldiğini anlamak, bazıları için güzel bir başlangıç olabilir. Dua ediyoruz.