Lübnan`da kimler, niçin çatışıyor?
Lübnan’da neler oluyor? Hizbullah taraftarları ile hükümet yanlıları niçin çatışıyor? Ortadoğu uzmanı Ahmet Emin Dağ yazdı.
Lübnan son 4 gündür ciddi bir tırmanma politikasına ve yer yer çatışmalara sahne oluyor. Hizbullah’ın genel grev çağrısı ardından başlayan son gerilim, muhalefet ile hükümet yandaşları arasındaki çatışmalara dönüşürken, olaylarda çoğu sivil olmak üzere 10 kişi hayatını kaybetti.
Ortadoğu’nun dini açıdan en bölünmüş, siyasi açıdan en karmaşık ülkesi durumundaki Lübnan’da, resmi olarak 18 din ve mezhep; iktidarı çok hassas ve güvensizlik üzerine bina edilmiş bir sistemle paylaşıyor. 3,5 milyonluk ülkenin yüzde 50’sini oluşturan Müslüman kesimler kendi arasında bölünmüşlük oluştururken, maddi bağımlılıklarından dolayı Arap ülkeleri ve İran’ın bölgesel nüfuzunda birer mızrak ucu rolü oynuyorlar. Ülkenin Hıristiyan kesimleri ise, Batılı ülkelerden ve kısmen İsrail’den destek alıyor.
Ülkenin İsrail’e yakın olması ve topraklarında 12 Filistin mülteci kampı bulunması (400 bini aşkın mülteci yaşıyor) Ortadoğu ve Filistin barışında da Lübnan’ın merkezi aktörlerden biri haline ve çatışma sahasına dönüşmesine neden oluyor. Nitekim geçen yıl kuzeydeki Nehrü’l-Barid mülteci kampının yerle bir edilmesine neden olan olaylar ve bu yılın başlarında Sayda’daki Ayni’l-Hilve kampındaki çatışmalar, Lübnan’ın kendi iç dinamikleri olmaksızın Filistin meselesi sebebiyle dahi kolayca karışabileceğini ortaya koydu.
1975-90 arasında hemen tüm grupların birbirleriyle savaştığı kanlı bir iç savaş yaşayan Lübnan’daki bu çatışma ortamı aslında çoğunlukla ülke içi aktörlerden daha fazla, bölgesel bir savaşın uzantısı olarak yaşanıyor. Tıpkı bugün olduğu gibi.
Ülke siyaseti şu an Suriye yanlısı ve karşıtı olarak ikiye bölünmüş durumda:
Suriye yanlıları: Hizbullah, Emel (ve kısmen Mişel Avn grubu)
Karşıtları: Sünniler (Cemaati İslami), Dürziler (Velid Canbolat), Hıristiyanlar (Semir Caca), ve Müstakbel Hareketi
Ülkede 2005 yılında eski Başbakan Refik Hariri’nin öldürülmesinden bu yana yaşanan gerilim ve BM tarafından yürütülen soruşturmalara ilaveten bir de geçen yıl Temmuz ayında İsrail saldırıları gerilimi arttırdı. Son olayların fitilini ateşleyen ise bunların bir uzantısı olarak Hükümetin geçen hafta aldığı stratejik kararla yakından ilgili. Hükümet, Beyrut havalimanındaki Vip salonu ile uçak pistini sürekli gözetleyen ve bu görüntüleri gizli bir kamera sistemi ile Hizbullah’a ulaştıran bir düzeneğin ortaya çıkarılması ardından, bunda ihmali görüldüğü için Hizbullah sempatizanı olduğu gerekçesiyle hava alanı sorumlusu General Vefik Şukeyr görevde aldı. Hükümet iddiasında, kamera muhtemel bir uçak saldırısı ya da siyasi suikastlar için uçakların iniş çıkışlarını izlemek üzere yerleştirilmişti. Hizbullah iddiaları reddedip hükümeti, Amerika’nın oyununa gelmekle suçladı. Böyle bir gerilim ardından gelen Hizbullah iletişim sistemini yasaklama kararı ve buna karşılık Hizbullah’ın yaptığı genel grev çağrısı gerilimi zirveye taşıdı.
Son olaylar aslında son 3 yıldır birikmiş olan tüm bölgesel ve yerel hesaplaşmaların yaşanacağı büyük çatışma öncesi bir nabız yoklama denilebilir. Suudi Arabistan ve körfez ülkelerinin, Hükümet ve Sünniler arkasında; diğer yandan İran ve Suriye’nin Hizbullah ve muhalefet arkasında olduğu bu bölgesel hesaplaşmanın dış halkasında Amerika ve rakiplerinin küresel çekişmelerinin izini görmek mümkün. Geçen yıl Hizbullah’a karşı hükümete 7 gemi dolusu askeri yardım yapan Amerikan yönetiminin, 2007 Kasım ayından beri Cumhurbaşkanı bulunmayan ülkeyi İsrail’e güvenlik zaafı oluşturmayacak bir dizayna sokmak istediği sır değil. Bu amaçla Hizbullah’ın silahsızlandırılması için 1559 ve 1701 sayılı kararları BM’den çıkartan Batılılar, dikiş tutmayan Yeni Ortadoğu dizaynını zorla dayatmak için Lübnan’da kan dökülmesini teşvik etmekten çekinmeyeceklerdir.
Son olaylarda tarafların geri adım atma niyetinde olmadığı göz önünde bulundurulursa, herkesin kartlarını yeniden açmak için zaman kazanmak istediği görülecek. Ne Hizbullah ne de hükümet tarafı çatışmanın büyümesini istiyor. Olayı bu aşamada tutup, krizin meyvelerini toplamak için diplomatik çabalara ve kendilerini perde gerisinde yöneten bölgesel ağabeylerine danışacaklar. Ancak bu aşamaya gelene kadar gerilimin biraz daha tırmanacağı söylenebilir. Bu tırmanma da, Lübnan ordusu caydırıcı olarak caddelerde bulunsa da, orta ve uzun vadede İran ve Suudi Arabistan’ın bir prensip anlaşmasına varmaları kaçınılmaz.
(Ahmet Emin Dağ / Timetürk)