24-01-2008 10:35

Mazeret arama hakkımız yok

İşgalci Siyonist devlet İslâm ülkelerinde üretilen petrolle beslenirken, aldığı bu petrolün Gazze’ye girmesini engelleyerek ondan elektrik üreten santrallerin durmasına sebep olabiliyor. Böylece bebeklerin dünyaya gözlerini açtığı hastaneler bile hizmet veremez hale geliyor.

Mazeret arama hakkımız yok

Ahmet VAROL / Vakit
 
Bugün Siyonist işgal devleti Gazze’ye yönelik insanlık dışı kuşatmayı ve vahşeti sürdürebiliyorsa bunda İslâm coğrafyasındaki yönetimlerin, özellikle de bölge ülkelerinin büyük payı var.  
İşgalci Siyonist devlet İslâm ülkelerinde üretilen petrolle beslenirken, aldığı bu petrolün Gazze’ye girmesini engelleyerek ondan elektrik üreten santrallerin durmasına sebep olabiliyor. Böylece bebeklerin dünyaya gözlerini açtığı hastaneler bile hizmet veremez hale geliyor. Bu durum karşısında Rafah sınır kapısını açmamakta ısrar eden Mısır’ın kesinlikle bir mazereti olamaz ve bu konuda kendini haklı göstermesi mümkün değildir.
Biz de Rafah sınır kapısıyla ilgili engellemelerin kalkması, Gazze ahalisinin dünyayla irtibatının yeniden sağlanması talebiyle dün muhtelif sivil toplum kuruluşları temsilcileriyle birlikte İstanbul’da Mısır Başkonsolosluğu’na gittik. Yapılan konuşmalardan ve basın açıklamasından sonra programı gerçekleştirenlerin adına Hukukçular Derneği Başkanı Kâmil Uğur Yaralı ile birlikte Mısır yönetimine yönelik taleplerimizi içeren mektubu Mısır Arap Cumhuriyeti’nin İstanbul Başkonsolosuna ilettik. Bu arada Başkonsolosun odasında bir süre oturup, konuyla ilgili görüşlerimizi şifahi olarak sunmaya çalıştık. Başkonsolos görüşlerimizi ve taleplerimizi haklı bulduğunu, Gazze halkını kendilerinden bir parça olarak gördüklerini ifade etmekle birlikte Mısır’a dışarıdan yoğun baskılar olduğunu dile getirdi.
Orada Başkonsolosa ilettiğimiz hususu burada da dile getirelim ki artık bu tür baskılar mazeret olmamalı. Eğer Mısır’a siyasî ve ekonomik baskılar yapılıyorsa Gazze’ye, bölgede tam anlamıyla bir drama yol açan baskılar yapılıyor. Bu drama seyirci kalmanın, hatta böylesi bir insanlık dramının sebeplerini oluşturan uygulamalarda ısrarlı davranmanın onaylanır bir gerekçesi ve mazereti kesinlikle olamaz.
İnsanlık dışı muhasaraya direnen kitlenin, Gazze’nin dünyayla irtibatını kesme amacıyla örülmüş duvarı yerle bir etmesinden sonra artık “baskılar”ın mazeret olarak gösterilmesi daha bir anlamsız hale gelmiştir. Tüm uluslar arası müstekbir güçler tarafından kuşatmaya alınan bu halk o duvarı çökertebiliyorsa, devlet yönettiklerini söyleyenlerin bundan güç ve cesaret almaları, baskı duvarlarını aşmaları gerekir. Biz onların etrafında da emperyalist duvarlar örüldüğünü ve bu duvarları aşmaktan korktuklarını, bu yüzden baskılara boyun eğme ihtiyacı duyduklarını biliyoruz. Ama artık Gazze ahalisinin gösterdiği kararlılıktan ve cesaretten güç almaları, emperyalist duvarları aşmaları, gerçek anlamda bağımsız ve özgür iradeyle hareket etmeleri gerekir. Aksi takdirde tüm insanlık önünde mahkum edileceklerdir ve gelecek nesiller onları kesinlikle hayırla yad etmeyecektir.
Bu arada işgal devletinin uygulamalarına tepki gösterirken bu tepkilerini “uluslar arası toplum” önünde haklı gösterebilmek için birtakım mazeretlere sığınma ihtiyacı duyanların tutumlarını da büyük bir esefle karşılıyoruz. Örneğin Başbakanın işgal devletine tepki yönüyle takdire değer olan açıklamasında bazı kişilerin yanlış eylemlerinden dolayı bütün bir halkın cezalandırılamayacağını söylemesi, işgale karşı verilen haklı ve meşru mücadeleyi “bazılarının yanlışları” gibi lanse etme anlamı taşıyor ve böyle bir mazeret oluşturma kaygısına dayanıyordu. Oysa yanlış olan işgalin kendisi, Filistin halkının haklarının gasp edilmesidir. İşgal edilmiş vatanın kurtarılması, gasp edilmiş hakların geri alınması için verilen mücadele bir yanlış değil, tam aksine meşru bir haktır.
Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın İsrail’in izlediği tutumun “aşırı uçlar”ın işine yaradığını söylemesi de tahmin ediyoruz benzer bir “mazeret” kaygısına dayanıyordu. Babacan, “aşırı uçlar” derken kimi kastediyordu? Filistin halkının meşru haklarına sahip çıkanları mı? Öncelikle şunu unutmamak gerekir ki bu halkın meşru haklarına sahip çıkmak için kararlılıkla mücadele edenler “uç” değil, o halkın üçte ikisinin desteğini kazanmış büyük bir kitlesel harekettir. “Aşırı” olanlar meşru haklarına sahip çıkanlar değil gayri meşru işgallerini sürdürebilmek için kundaktaki bebekleri katledenlerdir. Filistin topraklarındaki Siyonist işgalin sürüyor olması, tepki göstermemiz için yeterli bir sebeptir.

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !