19-12-2008 18:48

Mazlum-Der Başkanı, Irak izlenimlerini yazdı

Mazlum-Der Genel Başlkanı Ömer Faruk Gergerlioğlu, Kurban organizasyonu vesilesiyle bulunduğu Irak`la izgili izlenimlerini kaleme aldı. İzlenimlerini internetteki kişisel sayfasında okuyucularla paylaşan Gergerlioğlu, Iraklılar`ın mevcut durumu, `Bir zalim gitti, bin zalim geldi` şeklinde tanımladığını anlatıyor.

Mazlum-Der Başkanı, Irak izlenimlerini yazdı

Mazlum-Der Genel Başlkanı Ömer Faruk Gergerlioğlu, Kurban organizasyonu vesilesiyle bulunduğu Irak'la izgili izlenimlerini kaleme aldı. İzlenimlerini internetteki kişisel sayfasında okuyucularla paylaşan Gergerlioğlu, Iraklılar'ın mevcut durumu, "Bir zalim gitti, bin zalim geldi" şeklinde tanımladığını anlatıyor. Gergerlioğlu'nun izlenimlerini dikkatlerinize sunuyoruz:    

Irak İzlenimleri

İnsani  Yardım  Vakfı  İHH’nın  davetlisi  olarak  2008  Kurban  organizasyonuna yardımcı olmak    ve   Irak’ın  insan  hakları  alanındaki  son  durumunu  gözlemlemek  için   6 Aralık  2008  günü  İstanbul’dan  Bağdat’a  gittik. 2.5  saatlik  bir  yolculuk  sonrası   uçağımız    Bağdat  semalarındaydı. Dicle  nehrinin  iki  yakasına  serpilmiş  yapılarıyla     Bağdat  karşımızdaydı. Çevreye  yayılan  yerleşim  birimlerinden  sonra  uzun  derin  bir  çöl  görüntüsü  dikkat  çekiyordu. Bağdat’ın  uzaklarında  görünen  göl  görüntüleri,  ortasına  kuyu  açılmış  daire  şeklindeki  tarla  görüntüleri  aslında  emek verilse  çölün  bağa  dönüşebileceğini  ilham  ettiriyordu.

Bağdat  havaalanına indiğimiz  zaman  Atatürk  havaalanına  göre  oldukça sade  bir  görünüm vardı .Bizi  karşılamaya  gelen  Irak  koordinasyon merkezinin  üyeleri  sıcak  bir  şekilde  bize  hoş geldin diyorlardı. Havaalanından  çıkışta ise  İlk  Irak  görüntüleri  ile  karşılaşıyorduk. Havaalanından  çıkışta  Amerikan  askerleri sıkı  bir   kimlik  sorgulaması  yapıyor  ve .Irak’a  ilk  girdiğimizde  ve  sonrasında artık  alışmamız  gereken bir  görüntü karşımıza  çıkıyordu. Kontrol noktalarında  yolları  daraltan  dev beton  bloklar  vardı  ve yollar  daraltılmıştı. Kontrol  noktaları eski tank  paletlerinin yola  serilmesiyle  geçiş  engellemesine uğratılmıştı. Kontrol  noktalarına  yapılan  saldırıları  önlemek  için  azami  özen gösterildiği belli oluyordu. Irak  yardım koordinasyon  merkezine  vardığımızda  oranın  sorumlusu   Muhammet  Halit   bizi karşıladı. Hemen  Bağdat  ziyaretimiz  hakkında projeksiyon  ile  sunulan  bir  sinevizyon  sunumu  ile  bilgi  verdi. Daha  önceden  Türkiye’de  yaşamış babası  Türkmen  annesi  Arap  olan  Hukuk  2. sınıf  öğrencisi  Selma  hanım  bize  tercümanlık  yapıyordu. Selma  hanım  tüm  Bağdat  gezimizde  biran  olsun  bizi  bırakmayan  gönüllü  bir  kardeşimizdi. İlk görüntüler ciddi bir  organizasyonla Irak’ta  ziyaretler  yapacağımızı  ve  hizmetlerin  oldukça   düzenli  olduğunu  düşündürüyordu.

 IRAK  BÜYÜK BİR  TOPLUMSAL  KAOS  TEHDİDİ  ALTINDA, MİLYONLARCA DUL,YETİM  VE  GÖÇMEN  VAR

Irak’ta  işgalden  sonra  birçok  yardım kuruluşu  kurulmuş. Bunların iyi hizmet vermesi için  bir koordinasyon kuruluşu kurulmuş. Koordinasyon,  yardımların daha    düzenli, doğru ve  emin  bir  şekilde  dağıtımını  sağlamış.  Iraklılar  işgal  ve Saddam’ın  devrilişine “ihtilal”  diyorlar. “İhtilalden önce  böyle  kuruluşlarımız  yoktu,  Bizim  zorluğumuz bu  tür  yardım, eğitim organizasyonlarını  yaparken öğrenmemizdi. Bu  işlerin  içindeyken  öğrendik ve  profesyonelleştik . Büyük  yıkımları  gördük ve bunların  yüzeysel   ve  geçici  bir  anlayışla   değil,  kalplerdeki acıları  yok  etmek  için  somut işler  yapılması ile  yok edilebileceğini  anladık  ve  bunun için    kolları  sıvadık”  diyorlar. İHH  bu  yardım kuruluşları kanalıyla yardımlarını  ulaştırıyor.Yardım kuruluşlarında  büyük  fedakarlık  gösteren  gönüllü  çalışanlar  var. Irak  büyük bir  toplumsal  kaos  tehdidi  altında.1.5 milyon  kişi  ölmüş. 5  milyon  yetim,  3  milyon  du,l  2  milyon    göçmen, 2  milyon  dış göçmen olmak  üzere  4 milyon  göçmen  var. Bu  rakamlar  eğer  önlem  alınmazsa  Irak’ı  ileride  çok  daha  büyük  bir  sosyal  felaketin  beklediğini  gösteriyor.  Acil  yardım, eğitim,  sağlık,  geliştirme  vb.  hizmetlerin  çok  arttırılmasına  ihtiyaç var. Türkiye’ye karşı büyük bir  sempati  var. İHH’ya  karşı    büyük  bir sevgi  ve  taktir  var. “En  çok yardımı  Türkiye’den  aldık,  başka  bir  çok   ülkeye  göre sizlerden  büyük  destek  gördük,   bunu  hiç  zaman     unutamayız”  diyorlar.  Başkent  Bağdat  her  grubun  temsilcisinin  olduğu  ve  herkesin  hakim olmak  istediği  bu yüzden  çok  bunalmış  bir  şehir  görüntüsünde.Şehrin  her   alanında    büyük harabiyet  var.Yardım kuruluşları  ayırt  etmeksizin  herkese  yardım  yaptıklarını,  herkesin  büyük  mağduriyet  yaşadığını    hatta  yardım  isteyen  kiliselere de  yardım  ettiklerini  belirtiyorlar. Bazı  illerde  yoğun  bazı  illerde daha  az  olmak  üzere  ayırt  etmeksizin herkese yardım  ediyoruz  diyorlar. İlkönce  farklı  tepkiler aldık,  saldırılara uğradık  ama  sonra  her şey  yoluna  girdi  diyorlar. 2009 da  yapacaklarını tasarlamakla  meşguller. Projeler  hazırlıyorlar.

Hemen  yardım  kuruluşlarını  gezmeye  başlıyoruz. Bizi  bekleyen  yardım kuruluşlarına  programlanan  saatlerinde  ulaşıyoruz. Onların  teknik  sunum  donanımları  ile  bizi  beklediklerini  görüyoruz. Hemen  kuruluşları  ile  ilgili  bir  sinevizyon  sunumu yapıyorlar. İlk ziyaret  ettiğimiz  Muslim Hands ‘a  bağlı  bir  hanım  kuruluşu.Adı  Cennet  kuşları  derneği. Klasik  bir  Bağdat  evini kiralamışlar   ve  bir  eğitim  kuruluşuna  çevirmişler  orasını. Başkan  hanım  hacda  olduğu için  başkan  yardımcısı Saba  Elhalhatıp   hanım  bize  sunum  yapıyor.Ardından  çeşitli  komisyonlarda  yer  alan  genç  yaşlı  hanımlar  konuları  ile  ilgili  sunumlar  yapıyorlar. Yetimlere  yönelik  eğitim  çalışmaları  yapıyorlar.Çocukların ruhsal  durumlarının  çok  kötü olduğunu  Türkiye’den  psikiyatrist  desteğine  ihtiyaç  duyduklarını  belirtiyorlar. Yetimlerin  eğitimi  ve  rehabilitasyonu  için    spor,bilgisayar vb.  eğitimleri  veriyorlar. Bahçesine havuz  yaptırdıkları  okulda  çocuklarla  gönülden  ilgilendikleri  belli  oluyor. “Amerikalılar müdahale  ediyor mu?” diye  soruyoruz. “Hayır  kendilerine  zarar  olmadığını  düşündükleri müddetçe    bir  müdahalede  bulunmuyorlar” diyorlar. Ardından  bir  başka  derneğe  geçiyoruz. Onun  adı Mutlu  aile  derneği. Daha  çok  Diale  şehrinde faaliyet  gösteriyorlar.Yetimlere  destek  ve  eğitim çalışmaları  yapıyorlar. “3461  yetim  bize  müracaat etti , bunların  ancak  317 sine  destek olabiliyoruz” dediklerinde  tablo  ortaya  çıkıyor.Ama sadece  Diale’de   10.000  civarında  yetim  olduğunu öğrenince  daha da  üzülüyoruz. “Kurbanla  yardımcı  olmaya  çalışıyoruz  ama  Irakta bu  sene  kurban fiyatları  %50  arttı” diyorlar. İHH’yı övgü ile  anarak  desteğin  yarısını İHH’dan  aldıklarını  belirtiyorlar.

Irak’ta  maalesef  mezhep  ve  ırk  grupları  arasında  çekişme  var. Sünniler  ayrımcılığa  uğradıklarını  düşünüyorlar. İlk  seçimi  boykot  etmelerinden  dolayı  pişmanlar. İşgal  olduğu  için  seçimin  işgali  kabul  anlamına  geleceği  için  seçimi  katılmayarak  protesto  etmişler. Şiilerin  tüm  kadroları  ellerine  geçirdiklerini  ve  dışlandıklarını  düşünüyorlar. İşgal  öncesi  olmayan ayrımcılığın  sonrasında  ortaya  çıktığını  düşünüyorlar.  Şiiler  ve  Kürtler  nüfus  dağılımına  göre   uygun    bir  yönetim  şekli  olduğunu  düşünüyorlar.  Irak’ta  direniş  kelimesi  pek  geçmiyor . Çeşitli  gruplarda  daha  çok milletvekili  sayıları ile  ilgili  hayıflanmalar  olduğunu  anlıyoruz. Farklı  dini ve  etnik gruplar  bundan sonrasında  nasıl  daha etkin olabileceklerinin  hesabı ile meşgul.

“GÜLÜYORUM, ÇÜNKÜ  BURASI  BENİM  TOPRAKLARIM,  BENİM  ÜLKEM”

Daha  sonra  insan  hakları  alanında  Irak’ın  son  durumu  hakkında  bilgi  almak  üzere  meclis insan  hakları komisyonu  üyesi    Seza  Manzuri El-Abusi  le  görüşmek  üzere  kaldığı  otele  gidiyoruz. Otele,  çünkü  meclis  sonrası  evlerine  gidemiyor  milletvekilleri. Ölüm tehdidi  altındalar. Aileleri  ile  Amerikalıların da  kaldığı  Yeşil  alan  içindeki  büyük  bir  otelde  kalıyorlar.  Bu bölgede  ancak   koordinasyon  yetkililerinin  mihmandarlığında     dolaşabiliyoruz. Yeşil  alan genelde  Amerikalıların  kaldığı ve  önemli  merkezlerin  olduğu bir  alan .Bu  alana  giriş,  yüksek  derecede güvenlik  önlemleri nedeniyle  ancak  özel izne  bağlı. Otele  girişte  tek  kimlik  yeterli  olmuyor. Tercümanımızda  ikinci kimlik olmadığı için Amerikan  askerleri  zorluk çıkarıyor. Tercümanımız  Selma  hanım mütebessim birisi. Askerle  İngilizce  konuşuyor. Asker  ona  çok  kötü  bir  ortamda  olduğunu,  Bağdatta  nasıl  gülebildiğini  soruyor. Hakikaten  elektriklerin  olmadığı,  dev  beton bloklar  arasında  kale  gibi korunan  bir  yerdeki  somurtkan  suratlı  A.B.D askerlerine karşı  cevap  verirken  neşeli olmak  çok  zor. Selma  hanım,  nasıl  olup da gülebildiğini  soran A.B.D.  askerine    “Niye gülmeyeyim  burası  benim  topraklarım, benim  ülkem  burası  benim”  diyor.

MİLLETVEKİLİ: “ONLAR  AMERİKAN ASKERİ,  İÇERİ ALMIYORLARSA  NE  YAPABİLİRİM?

Askerlerin  çıkarttığı  zorluk  üzerine  Selma  hanım  milletvekilini tel ile  arayarak  girişimiz  konusunda  yardımcı  olmasını  talep  ediyor. Cevap,  Irak’ın  kimin  elinde olduğunu gösteriyor. “Onlar  Amerikan  askeri  içeri  almıyorlarsa  ne  yapabilirim,  onlara sözümü geçiremem”  diyor  milletvekili. Irak’ta  meclis  var. Ama  meclisin  durumu ile  ilgili  halkın  anlattığı  bir  başka  olay  yöneticinin  kim olduğunu  gösteriyor. Meclis  girişlerinde  arama  yapan  köpekler  bir  nedenden  dolayı  2  gün  meclise  getirilememişler. Bu  yüzden  milletvekillerini  arayan askerler  boşuna  meclise  gelmeyin sizi  meclise  alamayacağız  demişler. Bunu  anlatanlar  meclis  için  “köpeklerin  insafına  kalmış  meclis”  ifadesini  kullanıyorlar.

Milletvekilini  ziyaret  edemeden dönüyoruz. Yarın  parti  merkezinde  buluşmak  üzere  gerisin  geri  dönüyoruz. Saat  19.00dan sonra  dışarıda  olmamızın  mahzurlu  olacağını belirtiyor  rehberlerimiz. Acele  ile  otelimize dönüyoruz. Her  sokak  başında  Irak  askerleri  tarafından  denetlenen  kontrol  noktalarında  durmak  zorunda  kalıyoruz. Otomatik silahlarını  üzerinize  çevirmiş  zırhlı  araçlar  ve  her  an  bir  aksilik  çıkaracak  gibi  duran  Irak  askerleri  var bu  kontrol  noktalarında. Binlerce  dev  beton  bloklarla  kapatılmış kontrol noktalarında  sıkı  bir  denetim  var. Ama  ırak  halkı  buna  alışmış  artık. Biz de  baştan  çok  garipsiyoruz. Ama  sonra  biz de  alışıyoruz. Ayrıca  el kaide’ye  karşı  Amerikan ve  hükümet  güçlerince  eğitilerek  maaşlı bir  şekilde  çalışan  ve  mahalleleri  koruyan  her  ara sokak  başında  denetim  yapan   Sahva  ordusu  denen  güçler de  var. Bunların   El Kaide’nin  zayıflatılmasında  çok  etkili  olduğunu  anlatıyorlar. Amerikan ordusunun Irak ordusu tam yapılanana kadar çıkmayacağı söyleniyor.Amerikan  askerlerinin çok  gergin  olduğu  ve hemen ateş açtığı  belirtiliyor. Arabadan dışarı   oyuncak  silahını  çıkarmış  bir çocuktan  ürken  amerikan  askerinin  hemen  ateş  ederek  çocuğu öldürdüğünü  anlatıyorlar.

TOPLUMSAL    ÖĞRENİLMİŞ  ÇARESİZLİK 

Irak’ta  yaşam  çok zor. Bağdat’ta  bazen 15-16  saati bulan  elektrik  kesintileri  oluyormuş. Akşam  elektriklerin  birçok kez  kesildiğine  şahit  oluyoruz. Herkesde  jeneratör  var. Başkent  Bağdat  tam  bir  perişanlığı  yansıtıyor. Caddelerden geçerken bir  çok yerin  kullanılamaz  durumda olduğunu  görüyoruz. Sorunca   bazılarının  bombalandığından  dolayı  kullanılamaz durumda  olduğunu  anlıyoruz. Bazı  caddeler  ise  hepten  karanlık  ve  terkedilmişlik  görüntüsü içinde. Sorunca  buralarda  yoğun  çatışma  yaşandığını  ve  artık  kullanılamaz  durumda  olduğunu belirtiyorlar. Caddelerde  yeni ve  çok katlı yapı  göremedik. Hepsi  son  derece  pejmürde halde. Adeta  ancak  temel  ihtiyaçları gidermekle  yetinilinen bir  hayat  var. İşçi  memurlar oldukça   düşük  ücretler  alıyor. Üretim denen  bir şeyin olmadığını  anlıyorsunuz. Bağdat  sokaklarında trafik  düzeni ise  tam bir  azap.Trafik  ışıkları  ya  yok,  yada  olsa  bile  çalışmıyor. Araçların  çoğu  çarpılmış  ve  eski  model Trafik  tam  bir  keşmekeşlik  içinde  ve  kuralsızlık  hakim. Herkes  buna  alışmış. Kimse  birbiri  ile  tartışmıyor. Adeta  toplumsal bir  öğrenilmiş  çaresizlik  var.

Ertesi  gün  bir kadın  derneğine  gidiyoruz. Diktatör Saddam  döneminde olamayan sivil toplum kuruluşu  yapılanması  işgalden  sonra  başlamış. İyi ki başlamış. Büyük karışıklılar olsa da  Saddam sonrası demokrasinin  gelişini  tüm  kesimler olumlu  buluyor. Bu  sayede  faydalı  dernekler  kurulmuş  ve  perişan  olan  topluma  el  uzatılmış. 2003 de kurulan  kadın derneğinde  işgalden  sonra perişan  olmuş kadınlara  yardım eli uzatılmış. Dullara yardım, okuma  yazma  öğretimi (işgalden  sonra kızların  çoğu   okula  gönderilmediği  için) ,sağlık, anne eğitimi,  vb konularda  kurslar  açmışlar,  bekar  gençleri  evlendirmişler. Toplantıda bulunan  komisyon başkanı kadınlar ayakta  durmak isteyen, aktif  bir  kadın  katılımı  sağlamak  isteyen  ve tüm  Irak  kadınları  için  umut  vaad  eden  hanımlar. Kadınların  durumunun  çok  zor  olduğunu  anlatıyorlar. Boşanma  oranlarında  büyük  artış varmış.Fakirlik,    karışıklığın  getirdiği  zorluklar  %54  artışı   bulan  boşanma  oranları  oluşturmuş. Amerikalı  askerlerin  tecavüz  ettiği  birçok  kadın  babası  tarafından  öldürülmüş. Fakirlik  kimsesizlik  yüzünden fuhşa  düşen kadınlardan  bazıları  geçenlerde  yüzlerini  kapatarak  bir  tv  kanalına  çıkarak  “yaşlı  babamın  ve  yetim  kalmış  çocuklarımın  ölmemesi  için  bu  yola  başvurdum”  demişler. Dul kalan  milyonlarca  kimsesiz  kadına  el  uzatmak  çok  büyük  bir  ihtiyaç. Onlara    öğretmek  düştükleri çöküntüden  kurtarmak  için  el  uzatmak  büyük bir insani vecibe.Psikiatrik  hastalıklarda  büyük  artış  olduğu  kaydediliyor.Uyuşturucu  kullanımında da  maalesef  artış  varmış.

DÜĞÜN GECESİ GELEN FELAKET: “DUR OĞLUM, YOKSA BANA İŞKENCE YAPARLAR”

Faize  hanım  isimli  dernek komisyon  başkanlarından  yaşlı bir  hanım  anlatıyor. “İşgal sonrası  kendimizi  zor  bela  toparlayıp  büyük  oğlumu  evlendirdim. Mahallemdeki Şii, Sünni,  Hristiyan  vb  her  kesimden  insan  düğünümüze  geldi.Çok  mutluydum. Nereden  bilebilirdimki o  gün  en  mutsuz  günüm  olacak. Oğlumu  ve  gelinimi  balayına  gönderdik ve  sonra  uyuduk.Gece  yarısı  uyandığımda evimizin  üstünde  Amerikan  helikopteri  ışıklarını  üstümüze  yöneltmiş ve  askerler  evimizin  etrafını  kuşatmıştı. Evde  arama  yapacaklarını  oğlumun  terörist olduğunu, nereye  gittiğini    ve  konuşmamız gerektiğini söylüyorlardı. Her  tarafı  darmadağın  ederek  bağırıyorlardı. Neye uğradığımızı  şaşırmıştık.Yaşlı  beyimi  diğer  odaya alarak  elektrikli işkenceye  tabi  tuttular. Eşimin  çığlıkları, inlemeleri  geliyordu.Yanımdaki  küçük oğlum  bunun  üzerine  feryat  ediyor ve yerinde  duramıyordu. Ben ona  ne olur  dur  oğlum  daha  kötüsünü  yaparlar, baban  yerine bana işkence  ederler”  diyerek  onu  durdurmaya  çalışıyordum. Eşimi  ve  oğlumu  alıp  götürdüler. 4  gün sonra  askerler “oğlun  ve eşin  suçsuzmuş”  dediler.Ama  1  sene 7  ay  cezaevinde kaldı  onlar. Bir  kere  cezaevine  düşmeye  gör. Ne arayan    ne  hesap  veren  oluyor. Cezaevine  giderek  onları ziyaret  ederken  ne  kadar  zorluk  çektiğimi  anlatamam. Uzak  bir yerde  olan  cezaevine  ancak 40  günde  bir ziyarete  izin  veriliyordu. Sonunda hiçbir açıklama getirmeden  onları  serbest  bıraktılar.100.000 den  fazla  tutuklu  var  ve  hükümet  genel  af  çıkaracağını söylediği  halde  halen bir  şey  yok.”. Yaşlı hanımı dinlerken  gözlerimiz  doluyor. İslam  aleminin  hali  ne  acı, ne kadar  çok  gayret  sarfedilmesi  gerekiyor...Bunları  düşünüyor  ve  buralara gelip  sorunları dinlemenin  önemini anlıyoruz.

Eğitimden  sorumlu  Esma  hanım  ise 2007  yılında merkezlerinin  bombalandığını  2008 mart  ayında  yine  açtıklarını  belirtti. Ev kiraları  yüksek  olduğu  için   çocukların  anne  baba  evine  taşındığını,  emniyet  açısından  akrabaların  aynı  sokakta  yaşamaya  çalıştıklarını mahalleler  arasındaki  dini  ve  etnik  bölünmelerin  keskinleştiğini  anlattı.

Ertesi gün,  önceki  gün  görüşemediğimiz   insan hakları  komisyonu  üyesi milletvekili    Seza  Manzuri El-Abusi  ile parti  merkezinde  görüşüyoruz. El-Abusi  Sünni  Irak  İslam  partisi  üyesi.126 bin tutuklunun  olduğunu  bunların 16  bininin  Amerikan cezaevlerinde  olduğunu anlatıyor.  Sünnilerin  çok  mağdur  olduğunu,   tutukluların %80’inin    Sünni  olduğunu,  göç  edenlerin  % 90’ının    Sünni  olduğunu  belirtiyor.(Bu  iddiaları bağımsız kaynaklardan  doğrulatma  şansımız  olmuyor). BM’nin  ıraktaki  insan  hakları  ihlalleri  ile  ilgili raporunu hükümetin reddetmeye  çalıştığını  ama  raporun  doğru  olduğunu  söylüyor. BM'nin Irak raporu, intihar eylemleri ve şiddet olaylarının sayısında düşüş gözlenmesine rağmen, daha az görülen ama eşit oranda ciddiyet taşıyan insan hakları ihlallerinin devam etmekte olduğuna dikkat çekiyor.  İnsan  hakları  komisyonu  10  Şii,  3  Kürt, 2  Sünni   üyeden oluşuyormuş  ve  ayrımcılığın  burada da olduğunu  belirtiyor. Türkiye’deki  gelişmeler  hakkında  bizden  bilgi istiyor, anlatıyoruz. İnsan hakları  kavramını  yeni  tanıdıklarını  MAZLUMDER’in  bu  konuda  kendilerine  eğitim  programları düzenlemesini  istiyor.

 El Mürteka  kurumunda  ise  çocuklara,  gençlere, yaşlılara,  göç  mağdurlarına    yönelik etkin  çalışmalar  anlatıldı. Artık  eğitim  çalışmalarına,  hazırladıkları  projelere  destek  bekliyorlar. “2003’den  sonra  3-4  yıl şok  zamanıydı  ve  acil  yardımlar  gerekliydi  ve  iyi  oldu. Ama  2006’dan  sonra  artık  eğitim  ve  geliştirme  çalışmaları  olması  lazımdı ve  buna  ağırlık  verdik. Yoksa  insanlar  hazıra  alışır”  diyorlardı  ve  haklıydılar. Şimdi  Irak’ta  eğitim,  sağlık, meslek  edindirme  kursları  vb.  gibi  yetiştirme  faaliyetlerine  ağırlık  verilmelidir. Önemli bir  başka  kuruluş  olan  En-Nehreyn  eğitim  kurumu  ise  iyi  ahlakı  öğütleyen  çalışmalara  ağırlık  veren  etkin  kuruluşlardan  biri.

Irak’ta  başka  yardım  kuruluşları da var. Avrupa’dan  gelen  kuruluşların  din  propagandası  yaptığından  ve  sahipsiz  bırakılmamaları  gerektiğinden  bahsediyorlar. Başka  islami  kuruluşlar da  var. İngiltere’den  Muslim  Hands bunlardan  biriydi. Göz  doldurucu  etkin  çalışmalar  yapan  bir  kuruluş. Dul,yetim  bakımı  geliştirme  ve  yardım  aktivasyonları  için  büyük  destek  vermiş  bir  kuruluş.Yarınların  yıldızı  genç  kızlar,  hayat  kaynakları  gibi  yeni  kuruluşlar  kısa  zamanda  büyük  hizmetler  yapmışlar. Hizmet  etmek  isteyen   için  çok  önemli  bir  potansiyel  var. Zira  büyük  bir  mağdur  kitlesi  var. Hasta  olup  tedavi  bekleyen  pek  çok  çocuk  olduğunu  ve  özel  okul  açmak  için  yardım  edilmesinin  elzem olduğunu  hep   belirtiyorlar.

ÇATIŞMALAR  ALTINDA  YARDIM  FAALİYETLERİ!..

Yardım  kuruluşları  büyük  fedakarlıkla çalışıyor. 2  çocuğu  A.B.D tarafından  öldürülmüş  Kanada  kaynaklı  islami yardım  kuruluşu  Kanada  Hayat  derneği sorumlusu  yaşlı  amca

 “ bulunduğumuz  sokakta  çatışmalar  oluyor  ve  cesetler  günlerce  yerden kaldırılamıyordu, tehditler  alıyorduk   ama   o  şartlarda  bile  yılmadık  dernek  faaliyetlerine  devam  ettik ve  sonunda  çok başarılı işler  yaptık”  diyordu.

Ertesi  gün Bayram.Bayram  Namazını  Abdülkadir  Geylani  camisinde  kılıyoruz. Rehberlerimiz,  o  camiye gitmeye  çekiniyor. Ama  yine de  gidiyoruz. Silahlı  gönüllülerin  sıkı  bir  aramasından  geçerek    camiye  girebiliyoruz  ancak.Toplu  bulunulan yerler  Irak’ta  canlı  bomba  saldırısı tehdidi altında.  Füze  saldırısı  ile  yıkılmış  cami  minaresi  hala  tahrip  edilmiş bir  durumda. Buraya  yapılan  saldırıya  Sünnilerin  Şii  Kazimiye  camisine  saldırarak  karşılık  verdiği  söyleniyor. Toplu  bulunulan  cami vb.  merkezler  çok  sıkı  bir  şekilde  korunuyor. İmamı  Azam  camisini  ziyaret  ediyoruz. Burası da  son  derece  stresli  bir  yer. Kapıda  sivil, silahlı bir  çok   görevli  var.

CAMİ ÖNLERİNDEKİ MANİALAR CANLI BOMBALARA  KARŞI…

Kurban  dağıtımı  ise  belirlenen  saatte  özenle  yapılıyor. Titizlikle  işini  yapıyor görevliler. Dağıtım  yaparken  utanan  ve  yüzünü  kapatarak  etlerini  almak  için  sıraya  giren  kadın  ve  çocuk  görüntüleri  yüreğimizi  burkuyor. Çok  daha  fazla  yardım  yapılması  gerektiğini  düşünüyoruz. Irak’ta  camilere  çok  saldırı  yapıldığı  için  camilerin önünde büyük  manialar oluşturulmuş. Hurma  ağaçları cami  önlerindeki   yollara  devrilerek  olası  intihar  saldırıları  önlenmeye çalışılmış.

“1  ZALİM  GİTTİ  1000  ZALİM GELDİ  IRAK’A” 

Bağdat’tan  Kerkük’e  doğru  yola  çıkıyoruz. Bizi  Kerkük’ten  gelerek  alan  Türkmen  Adalet  partisi  yetkilisi  ile yolda Irak’ın  son durumunu  konuşuyoruz. Cevdet  bey  “1  zalim  gitti  1000  zalim geldi  Irak’a”  diyor.”Gruplar şikayetçi,  ama  herkes  birbirine  karşı  haksızlık  yapıyor  bunu  açıkça söyliyeyim” diyor. Grupların  birbirine  düşmesinin bir  Amerikan  taktiği  olduğunu,  Amerika’nın  “bakın işte  ben  olmasam  birbirinizi  yersiniz”  demeye  çalıştığını  anlatıyor. Amerika  buraya  petrol  ve  İsrail’in  güvenliği  için  geldi  bunu  biliyoruz  diyor. Son  1  yılda  asayişin biraz  daha  iyi  olduğunu hükümetin  genel  durumu  iyileştirici  ataklar  yaptığını  belirtiyor. 1  yıl  önce  buradan  gündüz  bile geçemezdiniz  diyor. Yolda  El kaide’nin  eski  lideri  Zarkavi’nin  öldürüldüğü    yeri  gösteriyor. Ev  füze  ile  tahrip  edilmiş  ve  o  halde  bırakılmış  durumda. Bağdat  Kerkük yolunun  son  1  yıldır  ancak biraz  emniyetli  olduğunu,  öncesinde çok  kötü  olduğunu  anlatıyor.Yol  boyunca  yakılmış  ve  enkazı  duran,  Amerikalılara  malzeme  taşıdıkları  için  vurulmuş  tırlar  görüyoruz. Ana yolda  çoğu  tamir  edilmiş  yol  kenarında patlatılmış  mayınların açtığı  çukurlar  var. Çoğu asfaltla  kapatılmış. El-Kaide’nin saldırarak  tamamen  tahrip  ettiği askeri üslerin    güçlü  ve  hakim   bir  durumda  denetim  yaptığını  gözlemliyoruz. El-Kaide’nin  yıktığı  köprülerin  çoğu  onarılmış  genel  bir  güvenliğin  nisben   sağlandığını  gözlemliyoruz. Irak’ta  tüm gruplar  yeni  durumdan  azami  bir  şekilde  karlı  çıkmaya  çalışıyor. El-Kaide  ise  tüm  grupları  direnişi  bıraktıkları  ve  Amerika  ile  işbirliği  yaptıkları  gerekçesi  ile  tekfir  ediyor  ve  hepsine  karşı savaş  açmış. Ama  son  1 yılda  El-Kaide’nin genel  bir  güç  kaybına uğradığı  ve Musul,   Diale gibi  bazı  seyrek  bölgelerde  tutunmaya  çalıştığını  söylüyorlar.

 AMERİKAN ZIRHLISINI GÖRÜNCE  DURMANIZ GEREKİYOR!..

Şoförümüz  karşıdan  gelen  bir  zırhlı  aracı  görünce  ne  yapacağını  şaşırıyor, şarampole  sürerek durmaya  çalışıyor. Nedenini  sorduğumuzda  Amerikan  zırhlısının yanından  geçerken  arabaların  durmasının istendiğini anlatıyor. Hatta  geçenlerde  hiçbir  suçu  yokken  Amerikan  askerinin  keyfi  olarak  durdurduğu  arabasına  yaklaşarak  ön  camı  kırıp  gittiğini  gösteriyor  kırık  camını  göstererek.

KERKÜK’TE 23.00’DEN SONRA SOKAĞA ÇIKMAK YASAK

Kerkükte  Türkmen  Adalet  partisi il  meclis  üyesi  Hasan  Turan  bey  bizi  konuk  ediyor. Çok  misafirperver  ve  cana  yakın insanlar. Türkçe  anlaşabiliyoruz. Türkiye’den  daha  yakın  ilgi bekliyorlar. Türkiye’nin  buraya Türk  milliyetçiliği  iç güdüsü  ile  değil,   adalet  duygusu  ile  yaklaşarak   yardım  etmesi  gerektiğini  söylüyor. Bizi evine  davet  ediyor  ve  genel durum konusunda  etraflı bir şekilde  konuşuyoruz. Ama  23.00 ‘den  önce ayrılmamız  gerekiyor.Zira  Kerkük’te  23.00’de  sokağa  çıkma yasağı  başlıyor. Ardından  Erbil’e  geçiyoruz. Ama  bizi  almak  için  Erbil’den  gelen  kişiler  Kerkük’e  girmeye  çekindiği  için  bizi  Türkmen  partisinin  şoförü  götürüyor. Yolda  bize yol  kenarındaki yerler  hakkında bilgi  veriyor.Oradan  geçtikten  2  gün   sonra  bir canlı bombanın  kendini  patlatmasıyla  60  kişinin  öldüğü Abdullah  Rest’i  gösteriyor. “Zengin bir  kürt  işadamına  ait  ve genelde  bürokratlar  buraya  gelir” diyor. Hakikaten şık ve  lüks  görünümlü  bir  lokanta  görünümünde. 2 gün  sonra  tv’de lokantanın    paramparça olmuş  halini  ve  hastanedeki  yaralıları  izliyoruz  üzüntü  ile.

Erbil’e  varınca  farklı  bir  Irak  tablosu  ile  karşılaşıyoruz. Artık  Kürdistan’dayız. Irak’ın  3.  büyük kenti  ve  Kürdistan’ın  başkenti   Erbil  oldukça  bakımlı.  Bağdat  ve   Kerkük’e  göre  çok daha  sakin  ve  rahat  bir  kent  görünümünde. Kürdistan  yönetimi  burada  kendi  yönetimi  ve bayrağı  ile  özerk  bir  yapı  olduğunu  gösteriyor. Kürdistan    Parlementosu  bölge  hakkındaki  kararları  kendisi  alıyor,  dış  dünyanın  itiraz  ettiği  kararlar için  Irak genel  idaresine  danışıyormuş ancak. Erbil  Amerika  tarafından  hiç  bombalanmamış. Kürdistan  ittihadi  İslam  partisini ziyaret  ediyoruz  ve  yetkililerle görüşüyoruz. Barzani, Talabani’den sonra  bölgenin  3. partisi olduklarını  ve  sürekli  ilerlediklerini eğitim  çalışmaları  yaptıklarını  14  radyo  14 tv’lerinin  olduğunu    anlatıyor. Barzani  ve  Talabani  arasında  olan  çatışmalarda ölen  30 bin kişinin  12- 13  bin civarında  olan  yetimlerinin  çoğuna kendilerinin  baktıklarını, eğitim  verdiklerini    anlatıyor.

 Ardından  Musul’a  gitmemiz  gerekiyor. Fakat  Musul’un  emniyetsiz  ve  karışık  olduğu  bildirilince   güzergahımızı  Duhok  kenti  olarak  değiştiriyoruz. Hakikaten de  Musul’da  ziyaret  edeceğimiz  Irak  İslam  partisinin  bombalandığını  ve  7  kişinin  öldüğünü  ertesi   gün duyuyoruz. Irak  halen  son  derece  emniyetsiz  bir  bölge. Mihmandarlarımız  bunun  için  bizi  biran  olsun  yalnız  bırakmıyor.

Duhok’a  vardığımız  zaman  Kürdistan  İttihadi  İslam Partisi  başkan  yardımcısı  Gazi  Said  ile  görüşüyoruz. Duhok’ta 2.  parti  olduklarını ,   Saddam’ın  zulmünden  sonra oluşan  demokrasi  ortamının  büyük  imkanlar  getirdiğini  eğitim  hizmetlerine  ağırlık  verdiklerini  ve  her  geçen  gün  daha da  etkili  bir  güç  haline  geldiklerini  anlatıyor. Duhok’ta  2. parti  olduklarını ifade  ediyor.

Irak  halkı  son derce  konuksever  ve  sıcakkanlı  insanlar.Ayrılırken  defalarca  sarılıyor  ve  kucaklaşıyoruz. Irak’ın  genel    görüntüsü   hazin  bir  tablo  arz  ediyor.  Dünyanın  2. büyük  petrol çıkartan  ülkesi  büyük bir  felaketi  yaşıyor. Ülke  100  yıl geriye  gitmiş. Yaralarını  sarmaya  çalışıyor. Eğitim, sağlık, üretim  vb.  alanlarda  büyük  yardımlara  ihtiyacı  var. Dini  ve  etnik  çekişmeler  2003  öncesi  yokmuş  işgalle  beraber  artmış. Ama    farklı  kesimler  birbirlerine  daha  hoşgörülü , önyargısız  yaklaşırsa  bu  sorunu da  aşmaları  çok  zor  değil.Dini  ve  etnik  ayrımcılığı  yenerlerse  Irak  kazanacak, kendileri  kazanacak. Yeterki  yardım  ve desteği  elden  bırakmayalım. Irak’lılar açısından  bakarsanız  birliği sağlamak  zor  ama önceki  ve şimdiki  durumu  kuşbakışı  değerlendirdiğinizde  sorunlarını yenebileceklerine kanaat getiriyorsunuz. Tüm  Dünyanın  sevgisini  kazanmış  İHH  ve  benzeri  yardım  kuruluşlarımızla  ne  kadar  gurur  duysak  azdır. Irak’ın   daha  çok  desteğe  ve  katkıya  ihtiyaç duyulduğu  unutulmamalıdır.

 

Ömer  Faruk  Gergerlioğlu / Mazlum-Der Genel Başkanı

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !