Mazlum-Der Başkanı, Irak izlenimlerini yazdı
Mazlum-Der Genel Başlkanı Ömer Faruk Gergerlioğlu, Kurban organizasyonu vesilesiyle bulunduğu Irak`la izgili izlenimlerini kaleme aldı. İzlenimlerini internetteki kişisel sayfasında okuyucularla paylaşan Gergerlioğlu, Iraklılar`ın mevcut durumu, `Bir zalim gitti, bin zalim geldi` şeklinde tanımladığını anlatıyor.
Mazlum-Der Genel Başlkanı Ömer Faruk Gergerlioğlu, Kurban organizasyonu vesilesiyle bulunduğu Irak'la izgili izlenimlerini kaleme aldı. İzlenimlerini internetteki kişisel sayfasında okuyucularla paylaşan Gergerlioğlu, Iraklılar'ın mevcut durumu, "Bir zalim gitti, bin zalim geldi" şeklinde tanımladığını anlatıyor. Gergerlioğlu'nun izlenimlerini dikkatlerinize sunuyoruz:
Irak İzlenimleri
İnsani Yardım Vakfı İHH’nın davetlisi olarak 2008 Kurban organizasyonuna yardımcı olmak ve Irak’ın insan hakları alanındaki son durumunu gözlemlemek için 6 Aralık 2008 günü İstanbul’dan Bağdat’a gittik. 2.5 saatlik bir yolculuk sonrası uçağımız Bağdat semalarındaydı. Dicle nehrinin iki yakasına serpilmiş yapılarıyla Bağdat karşımızdaydı. Çevreye yayılan yerleşim birimlerinden sonra uzun derin bir çöl görüntüsü dikkat çekiyordu. Bağdat’ın uzaklarında görünen göl görüntüleri, ortasına kuyu açılmış daire şeklindeki tarla görüntüleri aslında emek verilse çölün bağa dönüşebileceğini ilham ettiriyordu.
Bağdat havaalanına indiğimiz zaman Atatürk havaalanına göre oldukça sade bir görünüm vardı .Bizi karşılamaya gelen Irak koordinasyon merkezinin üyeleri sıcak bir şekilde bize hoş geldin diyorlardı. Havaalanından çıkışta ise İlk Irak görüntüleri ile karşılaşıyorduk. Havaalanından çıkışta Amerikan askerleri sıkı bir kimlik sorgulaması yapıyor ve .Irak’a ilk girdiğimizde ve sonrasında artık alışmamız gereken bir görüntü karşımıza çıkıyordu. Kontrol noktalarında yolları daraltan dev beton bloklar vardı ve yollar daraltılmıştı. Kontrol noktaları eski tank paletlerinin yola serilmesiyle geçiş engellemesine uğratılmıştı. Kontrol noktalarına yapılan saldırıları önlemek için azami özen gösterildiği belli oluyordu. Irak yardım koordinasyon merkezine vardığımızda oranın sorumlusu Muhammet Halit bizi karşıladı. Hemen Bağdat ziyaretimiz hakkında projeksiyon ile sunulan bir sinevizyon sunumu ile bilgi verdi. Daha önceden Türkiye’de yaşamış babası Türkmen annesi Arap olan Hukuk 2. sınıf öğrencisi Selma hanım bize tercümanlık yapıyordu. Selma hanım tüm Bağdat gezimizde biran olsun bizi bırakmayan gönüllü bir kardeşimizdi. İlk görüntüler ciddi bir organizasyonla Irak’ta ziyaretler yapacağımızı ve hizmetlerin oldukça düzenli olduğunu düşündürüyordu.
IRAK BÜYÜK BİR TOPLUMSAL KAOS TEHDİDİ ALTINDA, MİLYONLARCA DUL,YETİM VE GÖÇMEN VAR
Irak’ta işgalden sonra birçok yardım kuruluşu kurulmuş. Bunların iyi hizmet vermesi için bir koordinasyon kuruluşu kurulmuş. Koordinasyon, yardımların daha düzenli, doğru ve emin bir şekilde dağıtımını sağlamış. Iraklılar işgal ve Saddam’ın devrilişine “ihtilal” diyorlar. “İhtilalden önce böyle kuruluşlarımız yoktu, Bizim zorluğumuz bu tür yardım, eğitim organizasyonlarını yaparken öğrenmemizdi. Bu işlerin içindeyken öğrendik ve profesyonelleştik . Büyük yıkımları gördük ve bunların yüzeysel ve geçici bir anlayışla değil, kalplerdeki acıları yok etmek için somut işler yapılması ile yok edilebileceğini anladık ve bunun için kolları sıvadık” diyorlar. İHH bu yardım kuruluşları kanalıyla yardımlarını ulaştırıyor.Yardım kuruluşlarında büyük fedakarlık gösteren gönüllü çalışanlar var. Irak büyük bir toplumsal kaos tehdidi altında.1.5 milyon kişi ölmüş. 5 milyon yetim, 3 milyon du,l 2 milyon iç göçmen, 2 milyon dış göçmen olmak üzere 4 milyon göçmen var. Bu rakamlar eğer önlem alınmazsa Irak’ı ileride çok daha büyük bir sosyal felaketin beklediğini gösteriyor. Acil yardım, eğitim, sağlık, geliştirme vb. hizmetlerin çok arttırılmasına ihtiyaç var. Türkiye’ye karşı büyük bir sempati var. İHH’ya karşı büyük bir sevgi ve taktir var. “En çok yardımı Türkiye’den aldık, başka bir çok ülkeye göre sizlerden büyük destek gördük, bunu hiç zaman unutamayız” diyorlar. Başkent Bağdat her grubun temsilcisinin olduğu ve herkesin hakim olmak istediği bu yüzden çok bunalmış bir şehir görüntüsünde.Şehrin her alanında büyük harabiyet var.Yardım kuruluşları ayırt etmeksizin herkese yardım yaptıklarını, herkesin büyük mağduriyet yaşadığını hatta yardım isteyen kiliselere de yardım ettiklerini belirtiyorlar. Bazı illerde yoğun bazı illerde daha az olmak üzere ayırt etmeksizin herkese yardım ediyoruz diyorlar. İlkönce farklı tepkiler aldık, saldırılara uğradık ama sonra her şey yoluna girdi diyorlar. 2009 da yapacaklarını tasarlamakla meşguller. Projeler hazırlıyorlar.
Hemen yardım kuruluşlarını gezmeye başlıyoruz. Bizi bekleyen yardım kuruluşlarına programlanan saatlerinde ulaşıyoruz. Onların teknik sunum donanımları ile bizi beklediklerini görüyoruz. Hemen kuruluşları ile ilgili bir sinevizyon sunumu yapıyorlar. İlk ziyaret ettiğimiz Muslim Hands ‘a bağlı bir hanım kuruluşu.Adı Cennet kuşları derneği. Klasik bir Bağdat evini kiralamışlar ve bir eğitim kuruluşuna çevirmişler orasını. Başkan hanım hacda olduğu için başkan yardımcısı Saba Elhalhatıp hanım bize sunum yapıyor.Ardından çeşitli komisyonlarda yer alan genç yaşlı hanımlar konuları ile ilgili sunumlar yapıyorlar. Yetimlere yönelik eğitim çalışmaları yapıyorlar.Çocukların ruhsal durumlarının çok kötü olduğunu Türkiye’den psikiyatrist desteğine ihtiyaç duyduklarını belirtiyorlar. Yetimlerin eğitimi ve rehabilitasyonu için spor,bilgisayar vb. eğitimleri veriyorlar. Bahçesine havuz yaptırdıkları okulda çocuklarla gönülden ilgilendikleri belli oluyor. “Amerikalılar müdahale ediyor mu?” diye soruyoruz. “Hayır kendilerine zarar olmadığını düşündükleri müddetçe bir müdahalede bulunmuyorlar” diyorlar. Ardından bir başka derneğe geçiyoruz. Onun adı Mutlu aile derneği. Daha çok Diale şehrinde faaliyet gösteriyorlar.Yetimlere destek ve eğitim çalışmaları yapıyorlar. “3461 yetim bize müracaat etti , bunların ancak 317 sine destek olabiliyoruz” dediklerinde tablo ortaya çıkıyor.Ama sadece Diale’de 10.000 civarında yetim olduğunu öğrenince daha da üzülüyoruz. “Kurbanla yardımcı olmaya çalışıyoruz ama Irakta bu sene kurban fiyatları %50 arttı” diyorlar. İHH’yı övgü ile anarak desteğin yarısını İHH’dan aldıklarını belirtiyorlar.
Irak’ta maalesef mezhep ve ırk grupları arasında çekişme var. Sünniler ayrımcılığa uğradıklarını düşünüyorlar. İlk seçimi boykot etmelerinden dolayı pişmanlar. İşgal olduğu için seçimin işgali kabul anlamına geleceği için seçimi katılmayarak protesto etmişler. Şiilerin tüm kadroları ellerine geçirdiklerini ve dışlandıklarını düşünüyorlar. İşgal öncesi olmayan ayrımcılığın sonrasında ortaya çıktığını düşünüyorlar. Şiiler ve Kürtler nüfus dağılımına göre uygun bir yönetim şekli olduğunu düşünüyorlar. Irak’ta direniş kelimesi pek geçmiyor . Çeşitli gruplarda daha çok milletvekili sayıları ile ilgili hayıflanmalar olduğunu anlıyoruz. Farklı dini ve etnik gruplar bundan sonrasında nasıl daha etkin olabileceklerinin hesabı ile meşgul.
“GÜLÜYORUM, ÇÜNKÜ BURASI BENİM TOPRAKLARIM, BENİM ÜLKEM”
Daha sonra insan hakları alanında Irak’ın son durumu hakkında bilgi almak üzere meclis insan hakları komisyonu üyesi Seza Manzuri El-Abusi le görüşmek üzere kaldığı otele gidiyoruz. Otele, çünkü meclis sonrası evlerine gidemiyor milletvekilleri. Ölüm tehdidi altındalar. Aileleri ile Amerikalıların da kaldığı Yeşil alan içindeki büyük bir otelde kalıyorlar. Bu bölgede ancak koordinasyon yetkililerinin mihmandarlığında dolaşabiliyoruz. Yeşil alan genelde Amerikalıların kaldığı ve önemli merkezlerin olduğu bir alan .Bu alana giriş, yüksek derecede güvenlik önlemleri nedeniyle ancak özel izne bağlı. Otele girişte tek kimlik yeterli olmuyor. Tercümanımızda ikinci kimlik olmadığı için Amerikan askerleri zorluk çıkarıyor. Tercümanımız Selma hanım mütebessim birisi. Askerle İngilizce konuşuyor. Asker ona çok kötü bir ortamda olduğunu, Bağdatta nasıl gülebildiğini soruyor. Hakikaten elektriklerin olmadığı, dev beton bloklar arasında kale gibi korunan bir yerdeki somurtkan suratlı A.B.D askerlerine karşı cevap verirken neşeli olmak çok zor. Selma hanım, nasıl olup da gülebildiğini soran A.B.D. askerine “Niye gülmeyeyim burası benim topraklarım, benim ülkem burası benim” diyor.
MİLLETVEKİLİ: “ONLAR AMERİKAN ASKERİ, İÇERİ ALMIYORLARSA NE YAPABİLİRİM?
Askerlerin çıkarttığı zorluk üzerine Selma hanım milletvekilini tel ile arayarak girişimiz konusunda yardımcı olmasını talep ediyor. Cevap, Irak’ın kimin elinde olduğunu gösteriyor. “Onlar Amerikan askeri içeri almıyorlarsa ne yapabilirim, onlara sözümü geçiremem” diyor milletvekili. Irak’ta meclis var. Ama meclisin durumu ile ilgili halkın anlattığı bir başka olay yöneticinin kim olduğunu gösteriyor. Meclis girişlerinde arama yapan köpekler bir nedenden dolayı 2 gün meclise getirilememişler. Bu yüzden milletvekillerini arayan askerler boşuna meclise gelmeyin sizi meclise alamayacağız demişler. Bunu anlatanlar meclis için “köpeklerin insafına kalmış meclis” ifadesini kullanıyorlar.
Milletvekilini ziyaret edemeden dönüyoruz. Yarın parti merkezinde buluşmak üzere gerisin geri dönüyoruz. Saat 19.00dan sonra dışarıda olmamızın mahzurlu olacağını belirtiyor rehberlerimiz. Acele ile otelimize dönüyoruz. Her sokak başında Irak askerleri tarafından denetlenen kontrol noktalarında durmak zorunda kalıyoruz. Otomatik silahlarını üzerinize çevirmiş zırhlı araçlar ve her an bir aksilik çıkaracak gibi duran Irak askerleri var bu kontrol noktalarında. Binlerce dev beton bloklarla kapatılmış kontrol noktalarında sıkı bir denetim var. Ama ırak halkı buna alışmış artık. Biz de baştan çok garipsiyoruz. Ama sonra biz de alışıyoruz. Ayrıca el kaide’ye karşı Amerikan ve hükümet güçlerince eğitilerek maaşlı bir şekilde çalışan ve mahalleleri koruyan her ara sokak başında denetim yapan Sahva ordusu denen güçler de var. Bunların El Kaide’nin zayıflatılmasında çok etkili olduğunu anlatıyorlar. Amerikan ordusunun Irak ordusu tam yapılanana kadar çıkmayacağı söyleniyor.Amerikan askerlerinin çok gergin olduğu ve hemen ateş açtığı belirtiliyor. Arabadan dışarı oyuncak silahını çıkarmış bir çocuktan ürken amerikan askerinin hemen ateş ederek çocuğu öldürdüğünü anlatıyorlar.
TOPLUMSAL ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK
Irak’ta yaşam çok zor. Bağdat’ta bazen 15-16 saati bulan elektrik kesintileri oluyormuş. Akşam elektriklerin birçok kez kesildiğine şahit oluyoruz. Herkesde jeneratör var. Başkent Bağdat tam bir perişanlığı yansıtıyor. Caddelerden geçerken bir çok yerin kullanılamaz durumda olduğunu görüyoruz. Sorunca bazılarının bombalandığından dolayı kullanılamaz durumda olduğunu anlıyoruz. Bazı caddeler ise hepten karanlık ve terkedilmişlik görüntüsü içinde. Sorunca buralarda yoğun çatışma yaşandığını ve artık kullanılamaz durumda olduğunu belirtiyorlar. Caddelerde yeni ve çok katlı yapı göremedik. Hepsi son derece pejmürde halde. Adeta ancak temel ihtiyaçları gidermekle yetinilinen bir hayat var. İşçi memurlar oldukça düşük ücretler alıyor. Üretim denen bir şeyin olmadığını anlıyorsunuz. Bağdat sokaklarında trafik düzeni ise tam bir azap.Trafik ışıkları ya yok, yada olsa bile çalışmıyor. Araçların çoğu çarpılmış ve eski model Trafik tam bir keşmekeşlik içinde ve kuralsızlık hakim. Herkes buna alışmış. Kimse birbiri ile tartışmıyor. Adeta toplumsal bir öğrenilmiş çaresizlik var.
Ertesi gün bir kadın derneğine gidiyoruz. Diktatör Saddam döneminde olamayan sivil toplum kuruluşu yapılanması işgalden sonra başlamış. İyi ki başlamış. Büyük karışıklılar olsa da Saddam sonrası demokrasinin gelişini tüm kesimler olumlu buluyor. Bu sayede faydalı dernekler kurulmuş ve perişan olan topluma el uzatılmış. 2003 de kurulan kadın derneğinde işgalden sonra perişan olmuş kadınlara yardım eli uzatılmış. Dullara yardım, okuma yazma öğretimi (işgalden sonra kızların çoğu okula gönderilmediği için) ,sağlık, anne eğitimi, vb konularda kurslar açmışlar, bekar gençleri evlendirmişler. Toplantıda bulunan komisyon başkanı kadınlar ayakta durmak isteyen, aktif bir kadın katılımı sağlamak isteyen ve tüm Irak kadınları için umut vaad eden hanımlar. Kadınların durumunun çok zor olduğunu anlatıyorlar. Boşanma oranlarında büyük artış varmış.Fakirlik, iç karışıklığın getirdiği zorluklar %54 artışı bulan boşanma oranları oluşturmuş. Amerikalı askerlerin tecavüz ettiği birçok kadın babası tarafından öldürülmüş. Fakirlik kimsesizlik yüzünden fuhşa düşen kadınlardan bazıları geçenlerde yüzlerini kapatarak bir tv kanalına çıkarak “yaşlı babamın ve yetim kalmış çocuklarımın ölmemesi için bu yola başvurdum” demişler. Dul kalan milyonlarca kimsesiz kadına el uzatmak çok büyük bir ihtiyaç. Onlara iş öğretmek düştükleri çöküntüden kurtarmak için el uzatmak büyük bir insani vecibe.Psikiatrik hastalıklarda büyük artış olduğu kaydediliyor.Uyuşturucu kullanımında da maalesef artış varmış.
DÜĞÜN GECESİ GELEN FELAKET: “DUR OĞLUM, YOKSA BANA İŞKENCE YAPARLAR”
Faize hanım isimli dernek komisyon başkanlarından yaşlı bir hanım anlatıyor. “İşgal sonrası kendimizi zor bela toparlayıp büyük oğlumu evlendirdim. Mahallemdeki Şii, Sünni, Hristiyan vb her kesimden insan düğünümüze geldi.Çok mutluydum. Nereden bilebilirdimki o gün en mutsuz günüm olacak. Oğlumu ve gelinimi balayına gönderdik ve sonra uyuduk.Gece yarısı uyandığımda evimizin üstünde Amerikan helikopteri ışıklarını üstümüze yöneltmiş ve askerler evimizin etrafını kuşatmıştı. Evde arama yapacaklarını oğlumun terörist olduğunu, nereye gittiğini ve konuşmamız gerektiğini söylüyorlardı. Her tarafı darmadağın ederek bağırıyorlardı. Neye uğradığımızı şaşırmıştık.Yaşlı beyimi diğer odaya alarak elektrikli işkenceye tabi tuttular. Eşimin çığlıkları, inlemeleri geliyordu.Yanımdaki küçük oğlum bunun üzerine feryat ediyor ve yerinde duramıyordu. Ben ona ne olur dur oğlum daha kötüsünü yaparlar, baban yerine bana işkence ederler” diyerek onu durdurmaya çalışıyordum. Eşimi ve oğlumu alıp götürdüler. 4 gün sonra askerler “oğlun ve eşin suçsuzmuş” dediler.Ama 1 sene 7 ay cezaevinde kaldı onlar. Bir kere cezaevine düşmeye gör. Ne arayan ne hesap veren oluyor. Cezaevine giderek onları ziyaret ederken ne kadar zorluk çektiğimi anlatamam. Uzak bir yerde olan cezaevine ancak 40 günde bir ziyarete izin veriliyordu. Sonunda hiçbir açıklama getirmeden onları serbest bıraktılar.100.000 den fazla tutuklu var ve hükümet genel af çıkaracağını söylediği halde halen bir şey yok.”. Yaşlı hanımı dinlerken gözlerimiz doluyor. İslam aleminin hali ne acı, ne kadar çok gayret sarfedilmesi gerekiyor...Bunları düşünüyor ve buralara gelip sorunları dinlemenin önemini anlıyoruz.
Eğitimden sorumlu Esma hanım ise 2007 yılında merkezlerinin bombalandığını 2008 mart ayında yine açtıklarını belirtti. Ev kiraları yüksek olduğu için çocukların anne baba evine taşındığını, emniyet açısından akrabaların aynı sokakta yaşamaya çalıştıklarını mahalleler arasındaki dini ve etnik bölünmelerin keskinleştiğini anlattı.
Ertesi gün, önceki gün görüşemediğimiz insan hakları komisyonu üyesi milletvekili Seza Manzuri El-Abusi ile parti merkezinde görüşüyoruz. El-Abusi Sünni Irak İslam partisi üyesi.126 bin tutuklunun olduğunu bunların 16 bininin Amerikan cezaevlerinde olduğunu anlatıyor. Sünnilerin çok mağdur olduğunu, tutukluların %80’inin Sünni olduğunu, göç edenlerin % 90’ının Sünni olduğunu belirtiyor.(Bu iddiaları bağımsız kaynaklardan doğrulatma şansımız olmuyor). BM’nin ıraktaki insan hakları ihlalleri ile ilgili raporunu hükümetin reddetmeye çalıştığını ama raporun doğru olduğunu söylüyor. BM'nin Irak raporu, intihar eylemleri ve şiddet olaylarının sayısında düşüş gözlenmesine rağmen, daha az görülen ama eşit oranda ciddiyet taşıyan insan hakları ihlallerinin devam etmekte olduğuna dikkat çekiyor. İnsan hakları komisyonu 10 Şii, 3 Kürt, 2 Sünni üyeden oluşuyormuş ve ayrımcılığın burada da olduğunu belirtiyor. Türkiye’deki gelişmeler hakkında bizden bilgi istiyor, anlatıyoruz. İnsan hakları kavramını yeni tanıdıklarını MAZLUMDER’in bu konuda kendilerine eğitim programları düzenlemesini istiyor.
El Mürteka kurumunda ise çocuklara, gençlere, yaşlılara, göç mağdurlarına yönelik etkin çalışmalar anlatıldı. Artık eğitim çalışmalarına, hazırladıkları projelere destek bekliyorlar. “2003’den sonra 3-4 yıl şok zamanıydı ve acil yardımlar gerekliydi ve iyi oldu. Ama 2006’dan sonra artık eğitim ve geliştirme çalışmaları olması lazımdı ve buna ağırlık verdik. Yoksa insanlar hazıra alışır” diyorlardı ve haklıydılar. Şimdi Irak’ta eğitim, sağlık, meslek edindirme kursları vb. gibi yetiştirme faaliyetlerine ağırlık verilmelidir. Önemli bir başka kuruluş olan En-Nehreyn eğitim kurumu ise iyi ahlakı öğütleyen çalışmalara ağırlık veren etkin kuruluşlardan biri.
Irak’ta başka yardım kuruluşları da var. Avrupa’dan gelen kuruluşların din propagandası yaptığından ve sahipsiz bırakılmamaları gerektiğinden bahsediyorlar. Başka islami kuruluşlar da var. İngiltere’den Muslim Hands bunlardan biriydi. Göz doldurucu etkin çalışmalar yapan bir kuruluş. Dul,yetim bakımı geliştirme ve yardım aktivasyonları için büyük destek vermiş bir kuruluş.Yarınların yıldızı genç kızlar, hayat kaynakları gibi yeni kuruluşlar kısa zamanda büyük hizmetler yapmışlar. Hizmet etmek isteyen için çok önemli bir potansiyel var. Zira büyük bir mağdur kitlesi var. Hasta olup tedavi bekleyen pek çok çocuk olduğunu ve özel okul açmak için yardım edilmesinin elzem olduğunu hep belirtiyorlar.
ÇATIŞMALAR ALTINDA YARDIM FAALİYETLERİ!..
Yardım kuruluşları büyük fedakarlıkla çalışıyor. 2 çocuğu A.B.D tarafından öldürülmüş Kanada kaynaklı islami yardım kuruluşu Kanada Hayat derneği sorumlusu yaşlı amca
“ bulunduğumuz sokakta çatışmalar oluyor ve cesetler günlerce yerden kaldırılamıyordu, tehditler alıyorduk ama o şartlarda bile yılmadık dernek faaliyetlerine devam ettik ve sonunda çok başarılı işler yaptık” diyordu.
Ertesi gün Bayram.Bayram Namazını Abdülkadir Geylani camisinde kılıyoruz. Rehberlerimiz, o camiye gitmeye çekiniyor. Ama yine de gidiyoruz. Silahlı gönüllülerin sıkı bir aramasından geçerek camiye girebiliyoruz ancak.Toplu bulunulan yerler Irak’ta canlı bomba saldırısı tehdidi altında. Füze saldırısı ile yıkılmış cami minaresi hala tahrip edilmiş bir durumda. Buraya yapılan saldırıya Sünnilerin Şii Kazimiye camisine saldırarak karşılık verdiği söyleniyor. Toplu bulunulan cami vb. merkezler çok sıkı bir şekilde korunuyor. İmamı Azam camisini ziyaret ediyoruz. Burası da son derece stresli bir yer. Kapıda sivil, silahlı bir çok görevli var.
CAMİ ÖNLERİNDEKİ MANİALAR CANLI BOMBALARA KARŞI…
Kurban dağıtımı ise belirlenen saatte özenle yapılıyor. Titizlikle işini yapıyor görevliler. Dağıtım yaparken utanan ve yüzünü kapatarak etlerini almak için sıraya giren kadın ve çocuk görüntüleri yüreğimizi burkuyor. Çok daha fazla yardım yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Irak’ta camilere çok saldırı yapıldığı için camilerin önünde büyük manialar oluşturulmuş. Hurma ağaçları cami önlerindeki yollara devrilerek olası intihar saldırıları önlenmeye çalışılmış.
“1 ZALİM GİTTİ 1000 ZALİM GELDİ IRAK’A”
Bağdat’tan Kerkük’e doğru yola çıkıyoruz. Bizi Kerkük’ten gelerek alan Türkmen Adalet partisi yetkilisi ile yolda Irak’ın son durumunu konuşuyoruz. Cevdet bey “1 zalim gitti 1000 zalim geldi Irak’a” diyor.”Gruplar şikayetçi, ama herkes birbirine karşı haksızlık yapıyor bunu açıkça söyliyeyim” diyor. Grupların birbirine düşmesinin bir Amerikan taktiği olduğunu, Amerika’nın “bakın işte ben olmasam birbirinizi yersiniz” demeye çalıştığını anlatıyor. Amerika buraya petrol ve İsrail’in güvenliği için geldi bunu biliyoruz diyor. Son 1 yılda asayişin biraz daha iyi olduğunu hükümetin genel durumu iyileştirici ataklar yaptığını belirtiyor. 1 yıl önce buradan gündüz bile geçemezdiniz diyor. Yolda El kaide’nin eski lideri Zarkavi’nin öldürüldüğü yeri gösteriyor. Ev füze ile tahrip edilmiş ve o halde bırakılmış durumda. Bağdat Kerkük yolunun son 1 yıldır ancak biraz emniyetli olduğunu, öncesinde çok kötü olduğunu anlatıyor.Yol boyunca yakılmış ve enkazı duran, Amerikalılara malzeme taşıdıkları için vurulmuş tırlar görüyoruz. Ana yolda çoğu tamir edilmiş yol kenarında patlatılmış mayınların açtığı çukurlar var. Çoğu asfaltla kapatılmış. El-Kaide’nin saldırarak tamamen tahrip ettiği askeri üslerin güçlü ve hakim bir durumda denetim yaptığını gözlemliyoruz. El-Kaide’nin yıktığı köprülerin çoğu onarılmış genel bir güvenliğin nisben sağlandığını gözlemliyoruz. Irak’ta tüm gruplar yeni durumdan azami bir şekilde karlı çıkmaya çalışıyor. El-Kaide ise tüm grupları direnişi bıraktıkları ve Amerika ile işbirliği yaptıkları gerekçesi ile tekfir ediyor ve hepsine karşı savaş açmış. Ama son 1 yılda El-Kaide’nin genel bir güç kaybına uğradığı ve Musul, Diale gibi bazı seyrek bölgelerde tutunmaya çalıştığını söylüyorlar.
AMERİKAN ZIRHLISINI GÖRÜNCE DURMANIZ GEREKİYOR!..
Şoförümüz karşıdan gelen bir zırhlı aracı görünce ne yapacağını şaşırıyor, şarampole sürerek durmaya çalışıyor. Nedenini sorduğumuzda Amerikan zırhlısının yanından geçerken arabaların durmasının istendiğini anlatıyor. Hatta geçenlerde hiçbir suçu yokken Amerikan askerinin keyfi olarak durdurduğu arabasına yaklaşarak ön camı kırıp gittiğini gösteriyor kırık camını göstererek.
KERKÜK’TE 23.00’DEN SONRA SOKAĞA ÇIKMAK YASAK
Kerkükte Türkmen Adalet partisi il meclis üyesi Hasan Turan bey bizi konuk ediyor. Çok misafirperver ve cana yakın insanlar. Türkçe anlaşabiliyoruz. Türkiye’den daha yakın ilgi bekliyorlar. Türkiye’nin buraya Türk milliyetçiliği iç güdüsü ile değil, adalet duygusu ile yaklaşarak yardım etmesi gerektiğini söylüyor. Bizi evine davet ediyor ve genel durum konusunda etraflı bir şekilde konuşuyoruz. Ama 23.00 ‘den önce ayrılmamız gerekiyor.Zira Kerkük’te 23.00’de sokağa çıkma yasağı başlıyor. Ardından Erbil’e geçiyoruz. Ama bizi almak için Erbil’den gelen kişiler Kerkük’e girmeye çekindiği için bizi Türkmen partisinin şoförü götürüyor. Yolda bize yol kenarındaki yerler hakkında bilgi veriyor.Oradan geçtikten 2 gün sonra bir canlı bombanın kendini patlatmasıyla 60 kişinin öldüğü Abdullah Rest’i gösteriyor. “Zengin bir kürt işadamına ait ve genelde bürokratlar buraya gelir” diyor. Hakikaten şık ve lüks görünümlü bir lokanta görünümünde. 2 gün sonra tv’de lokantanın paramparça olmuş halini ve hastanedeki yaralıları izliyoruz üzüntü ile.
Erbil’e varınca farklı bir Irak tablosu ile karşılaşıyoruz. Artık Kürdistan’dayız. Irak’ın 3. büyük kenti ve Kürdistan’ın başkenti Erbil oldukça bakımlı. Bağdat ve Kerkük’e göre çok daha sakin ve rahat bir kent görünümünde. Kürdistan yönetimi burada kendi yönetimi ve bayrağı ile özerk bir yapı olduğunu gösteriyor. Kürdistan Parlementosu bölge hakkındaki kararları kendisi alıyor, dış dünyanın itiraz ettiği kararlar için Irak genel idaresine danışıyormuş ancak. Erbil Amerika tarafından hiç bombalanmamış. Kürdistan ittihadi İslam partisini ziyaret ediyoruz ve yetkililerle görüşüyoruz. Barzani, Talabani’den sonra bölgenin 3. partisi olduklarını ve sürekli ilerlediklerini eğitim çalışmaları yaptıklarını 14 radyo 14 tv’lerinin olduğunu anlatıyor. Barzani ve Talabani arasında olan çatışmalarda ölen 30 bin kişinin 12- 13 bin civarında olan yetimlerinin çoğuna kendilerinin baktıklarını, eğitim verdiklerini anlatıyor.
Duhok’a vardığımız zaman Kürdistan İttihadi İslam Partisi başkan yardımcısı Gazi Said ile görüşüyoruz. Duhok’ta 2. parti olduklarını , Saddam’ın zulmünden sonra oluşan demokrasi ortamının büyük imkanlar getirdiğini eğitim hizmetlerine ağırlık verdiklerini ve her geçen gün daha da etkili bir güç haline geldiklerini anlatıyor. Duhok’ta 2. parti olduklarını ifade ediyor.
Irak halkı son derce konuksever ve sıcakkanlı insanlar.Ayrılırken defalarca sarılıyor ve kucaklaşıyoruz. Irak’ın genel görüntüsü hazin bir tablo arz ediyor. Dünyanın 2. büyük petrol çıkartan ülkesi büyük bir felaketi yaşıyor. Ülke 100 yıl geriye gitmiş. Yaralarını sarmaya çalışıyor. Eğitim, sağlık, üretim vb. alanlarda büyük yardımlara ihtiyacı var. Dini ve etnik çekişmeler 2003 öncesi yokmuş işgalle beraber artmış. Ama farklı kesimler birbirlerine daha hoşgörülü , önyargısız yaklaşırsa bu sorunu da aşmaları çok zor değil.Dini ve etnik ayrımcılığı yenerlerse Irak kazanacak, kendileri kazanacak. Yeterki yardım ve desteği elden bırakmayalım. Irak’lılar açısından bakarsanız birliği sağlamak zor ama önceki ve şimdiki durumu kuşbakışı değerlendirdiğinizde sorunlarını yenebileceklerine kanaat getiriyorsunuz. Tüm Dünyanın sevgisini kazanmış İHH ve benzeri yardım kuruluşlarımızla ne kadar gurur duysak azdır. Irak’ın daha çok desteğe ve katkıya ihtiyaç duyulduğu unutulmamalıdır.
Ömer Faruk Gergerlioğlu / Mazlum-Der Genel Başkanı