15-04-2008 11:15

Mehmed Akif, milliyetçiliğin karşısında olmuş, ümmmetçiliği savunmuştur

Mehmed Akif’i sahiplenen bir diğer çevre de milliyetçi çevrelerdir. Halbuki M. Akif milliyetçi anlayışın tam karşısında duran ümmetçi bir insandır ve kavmiyeti ileri sürmenin “küfür” olacağını ifade eder.

Mehmed Akif, milliyetçiliğin karşısında olmuş, ümmmetçiliği savunmuştur

        TOKAD eğitim seminerleri Ahmet ÖRS’ün sunduğu “Öncü Şahsiyetler: Mehmed Akif” semineriyle devam etti. Mehmed Akif’in son yıllarda Müslümanların gündemine girmeye başladığını belirten ÖRS, geç kalınmış da olsa bu ilginin önemli olduğunu vurguladıktan sonra ana hatlarıyla M. Akif’le ilgili olarak aşağıdaki tespitleri yaptı: a- M. Akif birçok kesim tarafından sahiplenilen bir isim olmuştur. Bu durum bize ister istemez “Hangi M. Akif?” sorusunu sordurmaktadır. b- Resmi ideoloji, İstiklal Marşı zorunluluğundan dolayı M. Akif’i tanıtmak zorunda kalmakta, bunu da onun düşünce ve hayatına dönük büyük tırpanlamalarla yapmaktadır. Cumhuriyetin kurulmasından sonra değer yargıları ve yönelimleri itibariyle M. Akif’le yeni yönetimin yolları tamamen ayrılmış, yeni rejim hiçbir şekilde onun düşüncelerine müsamaha göstermemiş, M. Akif’i memleketi terk etmek zorunda bırakmıştır. c- Gelenekçi çevrelerin M. Akif’i savunma ve tanıtma anlayışları problemlidir. Onu sevdiğini iddia eden bu çevrelerle M. Akif arasındaki bağlar esasen zayıftır. Çünkü M. Akif Kur’an’a vurgu yapan bir şairdir:

 

Doğrudan doğruya Kur'an'dan alıp ilhamı,

Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm'ı.

***

Ya açar bakarız Nazm-ı Celil'in yaprağına,

Yü üfler geçeriz bir ölünün toprağına

***

İnmemiştir hele Kuran, bunu hakkıyla bilin;

Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için.

***

Ölüler dini değil, sen de bilirsin ki bu din

Diri doğmuş, duracak dipdiri, durdukça zemin!

 

Bu anlayışa sahip bir insanın gelenekçi çevrelerle irtibatının kurulması zor, hatta imkânsızdır. Daha da ileri bir durum da M. Akif’in Muhammed Abduh ve Cemaleddin Efgânî ile olan ilişkisi, düşünsel yakınlığıdır.

 

Mısır'ın en muhteşem üstadı Muhammed Abduh,

Konuşurken neye dairse Cemaleddin'le;

Der ki tilmizine Afganlı:

"Muhammed Dinle!

İnkılab istiyorum, başka değil, hem çabucak.

 

Herkesin malumudur ki bu isimler gelenekçi çevreler tarafından sapık, mezhepsiz, modernist gibi yaftalamalarla anılmaktadır. M. Akif’i sevdiğini iddia eden gelenekçi çevrelerin değerlendirmeleri resmi ideolojinin ürettiği milliyetçi reflekslerden bağımsız değildir. Bir şair olarak şiire bir Müslüman olarak da tasavvufa olan yaklaşımı da M. Akif’le gelenekçi çevreler arasındaki uçurumu gözler önüne sermektedir:

 

Şarap kokar bütün eslafın en temiz gazeli

***

Sürdüler Türk’e tasavvuf diye olgun şırayı

Muttasıl şimdi hakikat kusuyor Sıdkı dayı

 

            Mehmet Akif’in millet ve ümmet anlayışı

 

Gelenekçi çevreler yıllardır M. Akif’i sadece insani özellikleriyle yüceltmişler, onun İslami kimliğini büyük bir maharetle hasır altı etmişler ve milliyetçi muhafazakâr bir refleksle sadece istiklâl şairi olarak anmaktan imtinâ etmemişlerdir.

 

M. Akif’i sahiplenen bir diğer çevre de milliyetçi çevrelerdir. Halbuki M. Akif milliyetçi anlayışın tam karşısında duran ümmetçi bir insandır ve kavmiyeti ileri sürmenin “küfür” olacağını ifade eder:

 

“Arnavutluk” ne demek? Var mı şeriatta yeri?

Küfr olur başka değil kavmini sürmek ileri”

 

“Arabın Türke; Lazın Çerkeze yahut Kürde

Acemin Çinliye üstünlüğü mü varmış? Nerde!

 

Müslümanlık da “anasır” mı olurmuş ne gezer

Fikr-i kavmiyeti tel’in ediyor peygamber”

 

Arabın Türke; Lazın Çerkeze yahut Kürde

Acemin Çinliye üstünlüğü mü varmış? Nerde!

 

M. Akif’in düşünce dünyasının temelinde İslam birliği, ümmetin Kur’an temelli bir çalışmayla bütün olarak hareket etmesi anlayışı varken, her seferinde Müslüman milletlerin birbirleri için el-ayak olduklarını haykırdığı gerçeği karşımızdayken nasıl böyle bir iddiada bulunulabilir:

 

Artık ey millet-i merhume, sabah oldu uyan!

Sana az geldi ezanlar diye ötsün mü bu çan?

 

Ne Araplık, ne Türklük kalacak, aç gözünü!

Dinle peygamber-i Zişan’ın ilahi sözünü

 

Türk Arapsız yaşayamaz. Kim ki “yaşar” der, delidir!

Arabın, Türk ise hem sağ gözü, hem sağ elidir

 

            ***

            Değil mi ki cephemizin sinesinde iman bir

Sevinme bir, acı bir, gaye aynı, vicdan bir

 

Değil mi ki koşan Çerkez’in, Laz’ın, Türk’ün

Arap’la, Kürt ile bakidir ittihadı bugün

 

M. Akif’in bu değerlendirmesinden sonra onu hâlâ bir Türk ya da Arnavut milliyetçisi görmek art niyet kasdından başka nasıl izah edilebilir?

 

             Mehmet Akif’in din anlayışı Kur’an temellidir

 

-M. Akif’i değerlendirebilecek tek çerçeve tevhidi çizgidir. Onun bir ömür boyunca Kur’an’a yaptığı vurgu, Kur’an meali çalışmaları bu hususta değerlendirmeler yapmak için yeterlidir:

 

Doğrudan doğruya Kur'an'dan alıp ilhamı,

Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm'ı.

***

Ya açar bakarız Nazm-ı Celil'in yaprağına,

Yü üfler geçeriz bir ölünün toprağına

***

İnmemiştir hele Kuran, bunu hakkıyla bilin;

Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için.

***

Ölüler dini değil, sen de bilirsin ki bu din

Diri doğmuş, duracak dipdiri, durdukça zemin!

 

Bu ifadelerden de çok kolay bir şekilde anlaşılacağı gibi M. Akif’in din anlayışı Kur’an temellidir ve bu son derece açıktır. Akif, İslam dünyasının yaşadığı çürümenin Kur’an’dan uzak kalmaktan kaynaklandığını söyler.

 

Akif’in öncü olarak gördüğü isimler onun zaten çizgisini doğrudan belirlemektedir:

 

“-Şimdi Asım, edebiyatı bırak, bir tarafa;

Daha ciddî işimiz var, geçelim başka lafa.

 

Galiba söylediğim yoktu? Evet hiç yoktu:

Mısır'ın en muhteşem üstadı Muhammed Abduh,

 

Konuşurken neye dairse Cemaleddin'le;

Der ki tilmizine Afganlı:

"Muhammed Dinle!

 

İnkılab istiyorum, başka değil, hem çabucak.

Önce bizler düşüp İslam'ı da kaldırmazsak,

 

Nazariyyat ile bir şeyler olur zannetme!...

O berâhîni de artık yetişir, dinletme!

 

Çünkü muhtac-ı tezahür değil isti'dâdın...

"-Şüphe yok, hakk-ı semûhîleri var üstadın...

 

Gidelim bir yere, hatta şu bizim Sûdan'a;

Yeni bir medrese te'sis edelim Urbana.

 

Daha üçbeş de faziletli mücahid bulalım,

Nesli tehzîb ile, i'lâ ile meşgul olalım,

 

Çıkarıp gönderelim, hâsılı, şeyhim, yer yer

Oradan alem-i İslama Cemaled-din'ler."

 

"-Bu, fakat, yirmiyıl ister ki kolay görmüyorum..

Yirmi günlük işe bak sen!" "-Kulunuz ma'zurum...”

 

M. Akif, İslam dünyası ve İslam düşünce tarihi için önemli bu iki isimle arasındaki düşünsel yakınlığı böyle ifade eder. Zaten çıkardığı dergilerde bu isimlerin yanı sıra Reşid Rıza’dan da çeviriler yapmaktadır. Şiirleri ve hayatındaki ümmetçi anlayışı onun İslami kimliği hakkında kendini hakikate kapatmamış kişiler için en açık kanaatleri vermektedir.

 

-Aslında M. Akif, Efgânî - Abduh çizgisinin bir uzantısı olarak ilhamını doğrudan Kur’an’dan alan, sadece ondan beslenen bir Kur’an nesli inşası bağlamında Seyyid Kutup’la birlikte anılmalı, onun öncülerinden biri olarak kabul edilmelidir.

 

-M. Akif, Muhammed Abduh’un uzun soluklu bir eğitim aşamasından sonra İslam öncülerini yetiştirmek tercihinden yana olmakla birlikte hayatını Cemaleddin Efgânî’nin ihtilâlci karakteriyle geçirmiştir. Yaşadığı çağın çığlığı olan Akif, tembelleşen, miskinleşen Müslümanları ağır bir şekilde eleştirir ve onları bir an önce harekete geçirmeye çalışır.

 

Mehmet Akif’e yönelik eleştiriler ve sorumluluğumuz

 

Akif’in eleştiriye açık tercihleri de vardır elbette. Cesur eleştirilerini Osmanlı saltanatçı anlayışına dönük övgüleri nedeniyle esirger. Sanırız ki bu yaşadığı dönemin ağır şartlarından kaynaklanmaktadır. Onun İttihat Terakki üyeliği de bu bağlamda değerlendirilebilir. Her an bir şeyler yapmak isteyen hareketli bir insanın tercihlerinin bazen sağlıklı olamayabileceği gerçeği karşımızda durmaktadır. Bu tercih Efgânî’nin aynı sâiklerle Mısır’da mason locasına üye olması tercihine benzerlik göstermektedir.

 

Çanakkale şiiri, her şeyi gerekçeleriyle değerlendiren, tartışan M. Akif için problemli bir anlayışı barındırır. I. Dünya savaşına giriş nedenimiz, İttihatçıların tercihleri tartışılmalı iken bu savaşı bağlamından koparıp İslam’ın kurtuluş mücadelesi gibi değerlendirmesi doğru değildir.

 

-Akif, İstiklâl Marşını yazdığı ülkesi tarafından sürgüne gönderilmesi bakımından sanırız ki dünyadaki tek örnektir. Cenazesi bile kimseye duyurulmak istenmeden kaldırılmak istenmiş ancak bir üniversite öğrencisi tarafından tesadüfen öğrenilmesi sonucu kalabalık bir üniversite öğrencisi topluluğu tarafından coşkulu bir şekilde kaldırılmıştır.

 

            -M. Akif’in mücadele ve düşünce mirası Müslümanlar tarafından lâyıkıyla değerlendirilmelidir. Tercihlerinin bugüne ulaşan taraflarından gerekli dersler çıkarılmalı, öğütler alınmalı, onun İslamcı karakterinin değerli örnekliği resmi ideolojiyle milliyetçi muhafazakâr değerlendirmelerin inisiyatifine terk edilmemelidir.

YORUMLAR
  • Beytullah Emrah   16-04-2008 22:02

    Ahmet hocamız güzel bir sunum yaparak, "Hangi Mehmet Akif?" sorusunun doğru cevabını verdi. Verimli bir seminerdi. Özellikle İstiklal marşı kampanyalarının had safhaya ulaştığı şu günlerde daha da anlamlıydı...