Mescidler, tefrika aracı haline getirilmemeli
Müslümanların mescidleri, ihtiyaca binaen farklı mekanlarda ve birden fazla olsa bile `bir dine mensup ve tamamı birbirinin kardeşi olan ümmet fertlerinin tamamına ait bir bütün teşkil ederler`. Mescidler bir grubun tekelinde olamaz, bütün müminlere açıktır, ümmetin birlik ve bütünlüğünü temsil eder.
Mescidler Kadar Farklı Mescidler Kadar Bütün
Hayrettin Karaman / Yeni Şafak
Peygamberimiz (s.a.) Medine'ye hicret edince ilk iş olarak Mescid'i inşa etti. Evler de hemen Mescid'in yanından başlıyor, mümkün olduğu kadar ona yakın bulunuyordu. Mescid İslam dininin eğitim ve öğretiminin yapıldığı, İslam kültür ve medeniyetinin de mayalandığı mekan idi.
Mescid tek idi, Cuma ve Bayram namazları için yine uzunca bir zaman tek kaldı, vakit namazları için evleri uzakta olan Müslümanlara küçük mescidler yapma izni verildi. İhtiyacı bahane ederek 'Mescidlerin bütünlüğünü bozmak isteyen' kötü niyetlilere izin ve imkan verilmediği gibi yaptıkları mescid de yok edildi. Müctehidler bir yerleşim merekezinde Cuma namazının birden fazla camide kılınması halinde sahih olup olmayacağını bile tartıştılar.
Bu uygulamadan iki sonuca ulaşmak mümkün görünüyor:
1.Müslümanların mescidleri, ihtiyaca binaen farklı mekanlarda ve birden fazla olsa bile 'bir dine mensup ve tamamı birbirinin kardeşi olan ümmet fertlerinin tamamına ait bir bütün teşkil ederler'. Mescidler bir grubun tekelinde olamaz, bütün müminlere açıktır, ümmetin birlik ve bütünlüğünü temsil eder.
2. Mescidleri ümmeti bölmeye, grupları dışında kalanları dışlamaya, grupçuluğun aracı ve ocağı haline geteirmeye kalkışanlar engellenir.
Müslümanların ilk zamanlarda eğitim, öğretim, ibadet, danışma, zikir, fikir, itikâf… için başka mekanları yoktu; yani mescid, tekke, medrese veya başka isimlerle kurulmuş/yapılmış mekanları yoktu. Diyelim ki, ihtiyaca binaen zaman içinde bunlar oldu; ama meşruiyetlerinin, islâmî olmalarının vazgeçilmez şartı 'tamamının, ümmetin tamamına açık, ortak kural ve esaslara bağlı, ümmetin tamamını bağlayan bağın önüne grup bağını çıkarmayan, değer ve derece dağıtımını grup bağına ve değerine değil, İslam bağına ve islâmî değerlendirmeye tabi kılan' yapılar olmaları idi.
Şimdi bakalım, tarih boyunca bu tartışmasız tespitlere uyuldu mu, 'islâmî' denilen kurum ve kuruluşlar 'ümmetin tamamını kucaklayan, aynı amaca yönelmiş, yine umuma ait fayda ve zarurete binaen farklı mekanlarda ve şekillerde hizmet sunan' yapılar mı olmuş, yoksa çoğu, 'ayrı bir dinin, ayrı bir ümmetin kurum ve kuruluşları' haline mi gelmiş.
Bu sorunun doğru cevabını bulmak için sondan bir önceki paragrafta ortaya koyduğum 'meşruiyet ve islâmîlik' ölçütlerini kullanmak gerekiyor. Bu ölçütlere uyanlar 'ümmetin kurum ve kuruluşları, ilk Mescid'in yavruları'dır, uymayanlar ise Peygamberimiz'in yıkılmasını emrettiği 'zırar' mescidi örnekleridir.
Bu yazının hedef kitlesi, İslam dünyasındaki bütün gruplardır.