Modern kentlerde çocuklara yer yok
AVM’ler ile oluşan yeni hayat düzeninin kaybedeni ilk başta çocuklarımız. AVM kültürü ile birlikte çocuklarımızın hayallerinin azaldığını, oyun anlayışlarının değiştiği görmekteyiz. Çocuklarımızı alışveriş merkezine getirip bir kenara geçerek onlara bakıyoruz.
Ömer Kazdal / Dünya Bizim
Şehirlerin yapısında, tarihi binaların duruşu şehre nasıl anlam katıyorsa, içinde yaşayan insanların hal ve hareketleri, konuşmaları, saygısı ve sevgisi anlayışı da şehirlere anlam katar. İstanbul’da şehir yapısı bozuldukça insani yapı da şehrin yeni görüntüsüne göre değişmeye başlıyor. Yüksek binaların çoğalmasıyla birlikte insani duyguların azaldığını, çarpık yerleşim ile üslûpların bozulduğunu, yeşilin azalması ile sevginin aramızdan çekildiğini, trafiğin yoğunluğu ile saygının buharlaşıp uçtuğunu görüyoruz. Şehirlere insanlar değer katar ve şehirler insanlarla anlamlı olur. İstanbul’daki hızlı betonlaşmayla birlikte insanların birbirine bakışlarındaki tahammül de azalmış durumda. Yeşili, maviyi gören toplumların yaşadığı şehirlerde insanların huzurlu halleri hayatın akışı sırasında çok belirgin bir şekilde görünür.
Hızla büyüyen şehirlerin kaybedenleri çocuklar olur. Tarihe baktığımızda çocukların huzuru şehirlere anlam ve ifade katardı. Bu zaman diliminde büyüyen çocuklar masmavi gökyüzüne bakarak büyürdü. Masmavi denizin kıyısında kumdan kaleler yapar, yeşilin her rengini görebilirlerdi. Bu güzellikleri görerek büyüyen çocuklar topluma muhteşem güzellikler katardı. Bugün şehirlerimizde kadim değerlerimiz her geçen gün eksilmeye devam ediliyor. Komşuluğun bittiği, selamın azaldığı, sevginin, saygının hızlı bir şekilde bitmekte olduğunu görüyoruz.
AVM’ler ile oluşan yeni hayat düzeninin kaybedeni ilk başta çocuklarımız. AVM kültürü ile birlikte çocuklarımızın hayallerinin azaldığını, oyun anlayışlarının değiştiği görmekteyiz. Çocuklarımızı alışveriş merkezine getirip bir kenara geçerek onlara bakıyoruz.
Hızlıca yükselen binaların sokaklarında gökyüzüne hasret insanlar bir şekilde yaşam mücadelesi verirken bir yandan aman bir deprem olmasın korkusu ile uyuyor. Şehirlerin dili olsa ne olurdu? İstanbul razı olur muydu içinde oluşan anlamsız yapılaşmaya? Yeşilsiz kalmaya? Her yanının beton olmasına izin verir miydi? Ne acıdır ki her geçen gün bu duruma alışıyoruz. Bu oluşan durumu iyi anlamda güzellikleri çoğaltarak düzeltmek için mücadele vermemiz gerekiyor.
Çocuklarımıza ait oyun alanlarını çoğaltalım, her yere fidanlar dikelim. Çocuklarımız kafasını çevirdiği yerde yeşili görsün, ayakları toprağa değsin, uçurtmalar uçursunlar. Büyüdüklerinde kendi çocuklarına mahallesindeki elma ağacından, erik ağacından, çiçeklerden bahsetsinler.
İşte ben bunu yaşamış bir baba olarak yazıyorum bunları.
Oğlum ile sokakta yürürken oğlum bana; "Baba sen küçükken nerede oyun oynardın?" diye sordu. Ona çocukken oynadığım yerleri gösterdim. Ben, "Bu binalar yoktu, burada büyük bir bahçe vardı, ağaçlarına çıkardık, elma yerdik, erik yerdik. Biraz ileride büyük arsa vardı, orda maç yapardık. Çok büyük çocuk parkımız vardı. O zamanlar çok araba yoktu sokaklarda saklambaç oyunu ve diğer oyunları oynardık." deyince oğlum bana, "Baba sen şanslısın oyun yerleriniz varmış” dedi ve eli ile sokakta oynayan üç-dört çocuğu göstererek “Bak bu çocukların oyun yerleri yok. Arabaların aralarında oyun oynuyorlar, maç yapacakları yer yok. Sokaklardan çok araba geçiyor, bisiklete binemiyorlar çünkü araba kullananlar çocuklara hiç dikkat etmiyor. Geçen gün gösterdiğin park çok küçük bu kadar çocuğa yetmez ki” deyince, ona “İstanbul’da yaşamak ister misin?” diye sordum. Oğlum, "İstemem burada her yer bina görmüyorsun?" dedi. On yaşımdaki oğlum bana çok güzel bir şekilde hayatı anlatmış oldu bu cevabıyla.
Herkes bir ağaç diksin
Çocuklarımız için mücadele ediyoruz deriz sohbetlerimizde. İyi bir şekilde eğitim alsınlar, iyi insan olsunlar, vatanını milletini sevsinler, insanlığa faydalı işler içinde olsunlar isteriz. Ama çocuklarımıza ait alanların çoğalması işine pek kafa yormayız. Bir kanun yapılmalı yeni doğan her çocuk için ailesi bir ağaç dikmeli. Bir kampanya başlatılsın. Herkes bir ağaç diksin, yemyeşil şehirler oluşsun, riski bulunan yerleri yıkıp onların yerine çocuklar için oyun alanları yapılsın.
Bugün betonlaşan şehirleri yeşillendirmek çok zor değil. Bugünün çocukları için ağaç dikilirse sonraki kuşaklar yeşil içinde büyür. Ülke olarak Türkiye Büyük Millet Meclis’ini bir haftalığına çocuklara verelim. İstediklerini kanunlaştırsınlar bakalım çocuklarımız nelere imza atacaklar? Gazetelerde, dergilerde çocuklarımız yazsın; radyo ve televizyon programlarını bir hafta çocuklar belirlesin. İnanıyorum ki çocuklarımız, toplumumuzda oluşan sevgisizliği bitirecekler. Saygıyı, sevgiyi çoğaltacaklar. Bölüşmenin mutluluğunu bizlere tekrar öğretecekler.
Çocuklarımıza soralım bakalım büyük şehirlerde yaşamaktan mutlular mı? Onların cevapları belki bizi kendimize getirir.
Gelişen dünyanın bizlere sunduğu şehir hayatı modernleşme anlamında çokça imkân sunuyor. Bize sunulan bu yaşam tarzına hızlı bir şekilde alışıyoruz. Yeni şehirlerde çocuklarıma oyun alanları yok. Küçük balkonlardan betonlaşmış şehrin manzarasına bakan çocuklarımızın hayalinde yeşilin, ağaçların, çiçeklerin, bisiklete bindikleri yerler yerine, gökyüzüne doğru yükselen binalar kalacak olması ne acı. Bir gün onlar da anne-baba olduğunda kendi çocuklarına ne anlatacaklar?
Orhan Veli’den:
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
Önce hafiften bir rüzgâr esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar, ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda,
Sucuların hiç durmayan çıngırakları
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.
Necip Fazıl Kısakürek’ten:
Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar,
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.
İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim,
O benim, zaman, mekân aşıp geçmiş sevgilim.
Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur,
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.
Yahya Kemal Beyatlı’dan:
Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!
Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.
Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul!
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.
Nice revnaklı şehirler görülür dünyada,
Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan.
Yaşamıştır derim, en hoş ve uzun rüyada
Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan.
Büyük şairlerimizin İstanbul’a yazılmış bu şiirlerini okuyunca ne hissedecek dersiniz çocuklarımız?