Şükrü HÜSEYİNOĞLU

21 Mayıs 2010

MÜ'MİN ZİHNİN TEMEL KODLARI

Zihniyet kavramını, insanların, varlığı ve hayatı algılama tarzı, hayatı okuma, anlama ve anlamlandırma biçimi olarak özetlemek mümkün. Kavramın, “İslami zihniyet”, “Müslümanca zihniyet”, “Batı zihniyeti”, “Haçlı zihniyeti”, “Emperyalist zihniyet”, “Siyonist zihniyet”, “Batıcı zihniyet”, “Baskıcı zihniyet”, “Kemalist zihniyet”, “Irkçı zihniyet”, “Sosyalist zihniyet” gibi belli bir dünya görüşü veya tutumu ifade eden kullanımları olduğu gibi, “CHP zihniyeti”, “Ak Parti zihniyeti”, “MHP zihniyeti”, “Tüsiad zihniyeti”, “Müsiad zihniyeti” gibi belli bir örgütlenmenin yaklaşımlarını ifade eden kullanımları da söz konusudur.

 

Bu yazıda, İslam’ın nasıl bir zihniyet inşa etmek istediğini, “İslami zihniyet” ve “Müslümanca zihniyet” gibi nitelemelerle ifade olunan vahiy merkezli zihniyetin Rabbimiz tarafından hangi temeller üzerine oturtulduğunu Kur’an’ın konuyla ilgili mesajları çerçevesinde ele almaya çalışacağız.      

 

Vahyin inşa ettiği zihin ve zihniyetin temel özeliklerini maddeler halinde özetlemek gerekirse, şu hususları belirtebiliriz:

 

1- Bilgi ve belgeye dayanmayı temel şart bilen, insanı neye niçin inandığı ve neyi niçin yaptığının bilincinde olmaya çağıran ve buna karşılık körü körüne taklidi ve zanna tabi olmayı reddeden bir zihni yaklaşımı ifade eder.

 

Kur’an vahyinin ilk vurgusu “okumak”, ardından “kalemle yazmak” ve “öğrenmek” olmuştur. İlk inen ayetler bu hususlara vurgu içermektedir:

 

“Yaratan Rabbinin adıyla, oku!

O, insanı alaktan yarattı.

Oku! Rabbin, en büyük kerem sahibidir.

O Rab ki kalemle (yazmayı) öğretti.

İnsana bilmedikleri şeyi öğretti”. (Alak 1-5)

 

Yine ilk inzal olan Kur’an mesajları arasında bulunan Kalem Suresi’nin ilk ayetinde de kalem üzerinden bilgiye, yazıya vurgu yapılmaktadır.

 

Daha sonra inzal olan sûrelerde ise, Mü’minlere, kevnî ve kitabî ayetler üzerinde düşünmeleri, tedebbür ve tefekkür etmeleri çağrısı yapılmakta ve zanna uymaktan, kulaktan dolma bilgilerle hareket etmekten sakınılması öğütlenmektedir. Atalar kültüne tâbi olan ve bir delile dayanmayıp zanni bilgilerle hareket edenler eleştirilmektedir.

 

Medine’de İslam davetine muhatap kılınan ve fakat atalar kültüne sarılarak çoğunlukla yüz çevirmeyi tercih eden Yahudilerin söz konusu edildiği bir ayetler grubunda o insanlarla ilgili şu teşhisi görmekteyiz:

 

“İçlerinde bir takım ümmiler vardır ki, Kitab'ı (Tevrat'ı) bilmezler. Bütün bildikleri kulaktan dolma şeylerdir. Onlar sadece zan ve tahminde bulunuyorlar.” (Bakara 2/78)

 

Bu ayet-i kerime çerçevesinde bugünkü Müslüman toplumları bir değerlendirmeye tâbi tutmak ve benzer bir hal içerisinde bulunulduğunu söylemek herhalde zorlama bir yorum olmayacaktır. Evet, günümüzde kendisini İslam’a nisbet eden toplumların yaygın olarak Kitab’dan (Kur’an’dan) –Kur’an’ın içeriğinden ve mesajlarından- habersiz bulunmaktadır ve hakim kültür kulaktan dolma bilgiler, taklit ve zanni inanışlardır. Oysa Kur’an, bu tür bir din algısını kesin olarak reddetmektedir ve insanları bilmeye, delile dayanmaya, düşünmeye davet etmektedir:

 

“Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur.” (İsra 17/36)

 

“Halbuki onların bu hususta hiç bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Zan ise hiç şüphesiz hakikat bakımından bir şey ifade etmez.” (Necm 39/28)

 

“Dediler ki: Hayat ancak bu dünyada yaşadığımızdır. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman helak eder. Bu hususta onların hiçbir bilgisi de yoktur. Onlar sadece zanna göre hüküm veriyorlar.” (Casiye 45/24)

 

“Bunlar (putlar), sizin ve atalarınızın taktığı isimlerden başka bir şey değildir. Allah onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Onlar ancak zanna ve nefislerinin arzusuna uyuyorlar. Halbuki kendilerine Rableri tarafından yol gösterici gelmiştir.” (Necm 39/23)

 

“Onlara, ‘Allah'ın indirdiğine ve Resul'e gelin’ denildiği vakit, ‘Babalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol) bize yeter’ derler. Ataları hiçbir şey bilmiyor ve doğru yol üzerinde bulunmuyor iseler de mi?” (Maide 5/104)

 

“Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, sizin ve atalarınızın taktığı birtakım isimlerden başka bir şey değildir. Allah onlar hakkında herhangi bir delil indirmemiştir. Hüküm sadece Allah'a aittir. O size kendisinden başkasına ibadet etmemenizi emretmiştir. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (Yusuf 12/40)

 

Tüm bu Rabbani beyanlar, vahyin inşa etmek istediği zihin ve zihniyetin, bilgi ve belgeye dayanan, neye niçin inandığını ve neyi niçin yaptının bilincinde bir dünya görüşü ve hayat algısını ifade ettiğini göstermektedir.   

 

2- Kula kulluğun her çeşidini reddeden ve mutlak tabiiyet ve itaati yalnızca âlemlerin Rabbi yüce Allah’a has kılmayı öngören tevhid eksenli bir zihniyet.

 

Zannı, taklidi, bilgisizliği ve bilinçsizliği mahkûm eden ve Mü’minleri okuma, yazma ve öğrenmenin, kısacası bilgi ve bilincin aydınlığına sevk eden Kur’an vahyinin temel uyarılarından biri de, insanların birbirlerini rab ve ilah edinmeleri konusundaki ikaz ve bu sapmalara karşı getirdiği önlemlerdir.

 

Bu konuda Rabbimiz, mutlak olarak kendisine tâbi ve teslim olunacak tek merciin kendisi olduğunu bildirmekte, kendisine karşı tuğyan edip yeryüzünde ilahlık taslayan tağutların reddini imanın ilk şartı olarak beyan buyurmaktadır. Rabbimiz ayrıca tarih içerisinde insanların içine düştüğü bir başka sapma olarak, peygamberler ve din bilginlerinin rableştirilmeleri/ilahlaştırılmaları konusunda da son vahyin tâbilerine teyakkuz çağrısı yapmaktadır:

 

“Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah'a inanırsa, o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir.

 

Allah, iman edenlerin velisi (dostu ve destekçisi)dir. Onları karanlıklardan nura çıkarır; inkâr edenlerin velileri ise tağut'tur. Onları nurdan karanlıklara çıkarırlar. İşte onlar, ateşin halkıdırlar, onda süresiz kalacaklardır.” (Bakara 2/256-257)

 

“(Yahudiler) Allah'ı bırakıp bilginlerini (hahamlarını); (hıristiyanlar) da rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih'i (İsa'yı) rabler edindiler. Halbuki onlara ancak tek ilaha kulluk etmeleri emrolundu. O'ndan başka tanrı yoktur. O, bunların ortak koştukları şeylerden uzaktır.” (Tevbe 9/31)

 

“De ki: 'Ey Kitap Ehli, bizimle sizin aranızda ortak (olan) bir kelimeye (tevhide) gelin. Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiç bir şeyi ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp bir kısmımız (diğer) bir kısmımızı Rabler edinmeyelim.' Eğer yine yüz çevirirlerse, deyin ki: 'Şahid olun, biz gerçekten müslümanlarız.'” (Al-i İmran 3/64)

 

“Muhammed, yalnızca bir elçidir. Ondan önce nice elçiler gelip-geçmiştir. Şimdi o ölürse ya da öldürülürse, siz topuklarınız üzerinde gerisin geriye mi döneceksiniz? İki topuğu üzerinde gerisin geri dönen kimse, Allah'a kesinlikle zarar veremez. Allah, şükredenleri pek yakında ödüllendirecektir.” (Ali İmran 3/144)

 

Bu konuda, yukarıda mealini verdiğimiz Tevbe 31. ayet hakkında, Rasulullah (a. s.) ile Hıristiyanlığı terk edip İslam’ı benimseyen Adiy b. Hatem arasında geçtiği kaynaklarda aktarılan konuşma önemli mesajlar içermektedir. Adiy b. Hatem, Hıristiyanların rahiplerine secde ve rüku etmediklerini, dolayısıyla ayetteki “rahiplerini rabler edindiler”

 hükmünü anlayamamış, ancak Rasulullah, rahiplere körü körüne tabi olarak onların helal dediğini helal, haram dediğini de haram kabul etmelerinin onları rableştirmek olduğunu belirterek konuyu izah etmiştir.

 

3- Vahyin inşa ettiği zihniyetin ilgi alanı gayb alemi değil, insanın imtihan alanı olan hayattır.  

 

Kur’an vahyi, Mü’minlere gaybe iman etmeyi emreder, fakat Mü’minleri gaybi bilginin peşine düşmekten, bu konuda haddi aşmaktan, kısacası gaybı taşlamaktan men eder. Gaybın anahtarlarının ancak yüce Allah’ın elinde olduğu ve O’nun gaybından ancak dilediği elçisini haberdar edeceğini bildirir.

 

İman eden insanlara düşen, gaybe iman etmek ve bu imanın gereği olarak hayat alanlarında kendilerine yüklenen sorumluluklarıyla ilgilenmektir. Vahiy bu konuda da Müslümanlara kılavuzluk etmektedir.

 

Vahyin inşa ettiği zihnin ilgi alanı, kıyametin ne zaman kopacağı, cennet ve cehennemin nerede olduğu, meleklerin mahiyetleri gibi gaybi konular değil, ahiretin tarlası olan dünya hayatını nasıl ihya edebileceği, yeryüzündeki şirk, zulüm, sömürü, fısk ve fücura karşı tevhid ve adalet mücadelesinin nasıl sürdürüleceği, bu konuda Mü’minlerin üzerine düşen vazifelerin ne olduğu gibi hayat alanlarıyla ilgili konulardır. Kısacası, Mü'min bir zihnin ilgi alanı gayb âlemi değil, Rabbani imtihanın gerçekleştiği hayat alanlarıdır.

 

Bu konuda vahiy merkezli zihniyetten uzaklaşıp gaybı taşlamaya yönelen, ebced-cifirle hem kendi zihinlerini, hem de toplumun zihinlerini zehirleyen çevreler malumdur.

 

Bu konuda Kur’an’ın apaçık ölçülerini bildiren birkaç ayeti hatırlayalım:

 

"Gaybı taşlayıp, -Onlar üç kişi idiler, dördüncüleri köpekleriydi, diyecekler. Beş kişi idiler altıncıları köpekleriydi, diyecekler. Ya da yedi kişiydiler, sekizincileri köpekleriydi, diyecekler. De ki: -Onların sayısını en iyi Rabbim bilir. Onları çok az kimseden başkası bilmez. O halde, onlar hakkında açık olarak ortaya konandan başka bir şeyi tartışma. Onlar hakkında kimseye bir şey sorma." (Kehf 18/22)

 

“Gaybın anahtarları Allah'ın yanındadır; onları O'ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; O'nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O yerin karanlıkları içindeki tek bir taneyi dahi bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.” (En’am 6/59)

 

“Gaybı bilen O'dur. Gaybını (görülmez bilgi hazinesini) kimseye açık tutmaz (ona muttali kılmaz.) Ancak elçileri içinde razı olduğu (seçtikleri kimseler) başka. Çünkü O, elçisinin önüne ve arkasına izleyici (gözetleyici)ler koyar.” (Cin 71/26-27)

 

“De ki: ‘Size Allah'ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum. Gaybı da bilmiyorum. Ve size, ben bir meleğim de demiyorum. Ben sadece bana vahyolunana uyuyorum.’ De ki: "Kör ile gören bir olur mu? Hiç düşünmez misiniz?" (En'am 6/50)

 

“De ki, ben kendi kendime Allah'ın dilediğinden başka ne bir menfaat elde etmeye, ne de bir zararı önlemeye malik değilim. Ben eğer gaybı bilseydim daha çok hayır yapardım ve kötülük denilen şey yanıma uğramazdı. Ben iman edecek bir kavme müjde veren ve uyaran bir peygamberden başka biri değilim.” (A'raf 7/188)

 

4- Vahyin inşa ettiği zihniyet, hayata bütüncül yaklaşan, hayatın tüm alanlarıyla ilgi ve irtibat sahibi olan bir zihniyettir.

 

Hayat; ticaretiyle, siyasetiyle, koşturmacası, dinlenmesi, evi, işyeri, camisi, çarşısı, parlamentosuyla bir bütündür. İslam hayatın bütününe hitap etmek ve hayatın bütününe nizam vermek için vaz olunmuştur. İslam muharref Hıristiyanlık gibi bir mabed ve ruhban dini değildir. Hayatın her alanına hitap eden Rabbani ölçüler manzumesidir. Onu mabedlere hapsetmeye kalkışmak, mülkün sahibine ihanet etmek anlamına gelir. Yaratmak da, hükmetmek de âlemlerin Rabbi yüce Allah’a mahsustur. (Bkz. A’raf 7/54)

 

Şu ayet-i kerime, Müslümanın hayata nasıl bakması gerektiğini özetleyici mahiyettedir:

“De ki: Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi Allah içindir.” (En’am 162)

 

5- Vahyin inşa ettiği zihniyetin bir diğer özelliği de, çevresine ve tüm yeryüzünde ve evrende yaşananlara, sorunlara, gelişmelere duyarlı olmasıdır.

 

Kur’an vahyi, inzal olmaya başladığı ilk dönemden itibaren kendisine tâbi olanları yaşanan hayatla ve hayat alanlarıyla irtibatlandırmış, yaşanan mazlumiyet ve mahrumiyetlere karşı duyarlı kılmıştır. Tâbilerine bir yandan topyekün tevhid-şirk çatışması perspektifi kazandıran ve tağutların reddi, zulmün önderlerine itaat edilmemesi ve ancak Allah’ın tekbir edilmesi bilinci aşılayan Kur’an, diğer yandan mevcut şirk sistemi içerisinde yaşanan mazlumiyet ve mahrumiyetlere karşı da iman edenleri duyarlılığa ve harekete geçmeye davet etmektedir. İlk elde davete muhatap kılınan yakın çevrenin yanı sıra dalga dalga tüm yeryüzü vahyin inşa ettiği Mü’min zihnin ilgi alanına girmektedir. Nitekim Rasulullah’ın dönemin iktidar merekzlerine davet mektupları göndermesi, hicret için Habeşistan’ı işaret etmesi ve Rum-Sasani savaşlarına Mü’minlerin ilgisi (Bkz. Rum 30/1-5) bu cihanşümul yaklaşımın işaretlerindendir.     

 

Tüm bu bilgiler, vahyin müntesiplerinde inşa etmek istediği zihniyetin, “yeryüzünün halifeliği” misyonu gereğince çevreye ve tüm yeryüzünde yaşanan olaylara, sorunlara ve gelişmelere duyarlı bir zihniyet olduğunu göstermektedir.

 

6- Vahyin inşa ettiği zihniyet, Allah merkezli düşünen ve hayatı Allah merkezli algılayıp yaşamayı temel gaye bilen zihniyettir.

 

Vahyin inşa ettiği zihniyet, mutlak olarak itaat edilecek, kendisine boyun eğilecek, kendisinden mutlak olarak korkulacak, her şeye kadir, her şeyi işiten, gören ve bilen yegane kudretin ve otoritenin âlemlerin Rabbi yüce Allah olduğu bilincine sahip bir zihniyettir. Tarih boyu olduğu gibi, bugün de zalim otoritelerin kendilerini her şeye kadir, her şeyi görüp işiten birer sahte ilah olarak propaganda ettikleri bilinmektedir. Bugün birçok insanın zihni, ABD her şeyi bilir, her şeyi görür ve her şeye kadirdir şeklinde sakatlanmış bir zihniyete sahiptir ve hayatı ve dünyayı bu yanlış zihniyetle algılamaktadır. Dolayısıyla Allah’tan çok ABD’den korkmakta, hesaplarını buna göre yapmaktadır. İşte vahyin inşa ettiği zihniyet, insanı bu zilletten alıkor, insanı yalnızca Allah’a kul kılar, kula kulluk zilletinden muhafaza eder. Rabbimiz henüz Mekke döneminin başlarında Rasulullah ve onun şahsında tüm iman edenlere şu öğüdü veriyordu:

 

“Hayır; o(yalanlayan)a boyun eğme, (Rabbine) secde et ve yaklaş.” (Alak 96/19)

 

Bu maddelerde özetlemeye çalıştığımız vahiy merkezli zihniyetin oluşmasında Kur’an’ın akideye dair, ibadetlere ve muamelata dair beyanlarının yanı sıra Kur’an kıssalarının da büyük bir işlevi vardır.