01-05-2007 10:50

Muhtırayı kaleme alan kişi Hasan Ünal mı?

Bugün Gazetesi yazarı Nuh Gönültaş`ın isim vermeden bazı tasvirlerle yetindiği, `Muhtıra zanlısının kimliği açıklandı` başlıklı yazısının verdiği tarif, bize Milli Gazete`de de yazan Hasan Ünal ismini hatırlattı.

Muhtırayı kaleme alan kişi Hasan Ünal mı?

Muhtırayı kaleme alan kişi Hasan Ünal mı?

İslam ve Hayat Haber Servisi 

Bugün Gazetesi yazarı Nuh Gönültaş'ın isim vermeden bazı tasvirlerle yetindiği, "Muhtıra zanlısının kimliği açıklandı" başlıklı yazısının verdiği tarif, bize Milli Gazete'de ve Yeniçağ adlı ırkçı-ulusçu gazetede yazan Hasan Ünal ismini hatırlattı.

Eğer öyleyse, Milli Gazete derhal kovmalı, kutlu doğum kutlamalarından rahatsız olan bu sözde akademisyeni. İşte Nuh Gönültaş'ın tarifi:

"...

O asker değil, bir sivil...

Öğretim üyesi, bazı gazetelerde yazılar yazıyor...

Ve ulusalcı takılıyor.

Ve ilginçtir, "dinci" bir gazetede yazıyor!

Ve sanırım Dışişleri Bakanı olmayı umut ediyor bir kaos ortamında!"

İşte Nuh Gönültaş'ın yazısından ayrıntılar:

Muhtırasında falan değilim...

Düşünüyorum da şu "Tekno-muhtıra" nın içeriğine ilişkin ciddi ciddi matrak bir yazı yazılabilir. Vallahi Türk ordusunun komuta kademesinin nasıl oluyor da böylesine "acayip ve zayıf" içeriğe sahip bir metni kendi adlarına yayınlayabiliyorlar.

Güzel bir gün geçirmiş, tam da yatmaya hazırlanırken o da ne...
İyi de nasıl oluyor da böyle bir metin Türk Silahlı Kuvvetleri adına kamuoyuna açıklanabiliyor. GerçektenÖ Muhtırasında falan değilim. İnanın ülkenin gidişatına yeni bir müdahale olması bile o kadar önemli değil. Ama nadir o muhteva Allah aşkına... Okur okumaz ilk verdiğim tepki bu... TSK'nın Kutlu Doğum'dan rahatsız olması mümkün mü? Olmamalı..

Oluyorlar ama... Öyle görünüyor. Niçin, neden? 23 Nisan'da Kuran yarışması düzenlenmiş... Ne olmuş yani, 23 Nisan'da Kuran yarışması düzenlemek yasak mı? Kaldı ki 23 Nisan'ın Kuran yarışması yapılması ile bir zıtlığı bir karşıtlığı, bir düşmanlığı mı belirliyor, böyle bir şey olabilir mi? Yoksa, askerlik hizmetimizi bir "vatani görev olarak" yerine getirirken "Kuran'dan rahatsız olanların yönettiği bir kuruma mı hizmet etmişiz" diye düşünmüyor değil insan. Şimdi birilerinin çıkıp "TSK'nın Kuran ile hiçbir sorunu yoktur, olamaz da" demesi gerekmiyor mu?

Düşünmek bile istemiyorum. Ama beynimin kıvrımlarında bu "tekno-muhtıra"nın içeriği ile ilgili çok ciddi, çok rahatsız edici, çok tahrik edici, çok acayip bir biçimde itici, ayıran, bölen, kategorize eden düşünceler dolaşıyor. Düşünmek bile istemiyorum. Ama beyin bu, istemsiz çalışıyor! Yani bizi beğenmiyor musunuz? Sen anladın onu! Bu bir dram mı bir komedi mi? Biz de üniversite mezunuyuz. Biz de Nişantaşılıyız. Bizi de alın içinize... Biz de insanız. Bizim de yaşadığımız hayattır be kardeşim. Biz de yaşamaktayız, biz de sevmekteyiz ve nefret etmekteyiz her insan gibi. Biz de soluk alıp vermedeyiz. Kalbim ağrıyorsa kardeşim. Gönlüm bulanıyorsa da Tedirginsem, kuşkuluysam Kalın kitapların yazdığına bakarsan suçluysam.

Havada ihanet, dışarıda sıcak, kalbimizde acılar varsa da Bizim de yaşadığımız hayattır kardeşim. Gülemiyorum ki. Şaka değil bu. Koskoca Genelkurmay, mantık sınırlarını zorlayan bir kısım gerekçelerle açıklama yapıyor. Kutlu Doğum haftası etkinlikleri irticayı hortlatıyormuş! Böyle saçma sapan gerekçelerle milletin karşısına çıkmayı hangi akil adamlar akıl etmişler ki?

Lütfen cumhuriyete, demokrasiye inanalım. Kimse yıkamaz bizim ülkemizi. Halkımızı laikliğin elden gittiğine dair inandırmak için daha ciddi gerekçeler olmalı değil mi? Mesela Özbekistan'ın Fergana Vadisi, Gürcistan'ın Pankisi Vadisi gibi kurtarılmış radikal İslam bölgeleri girişimleri ülkemizde olsa, anlarım endişenizi...

Bu ülkenin bağımsız savcıları armut toplamıyor. Halkımız ülkesini ve askerini sever, vatanındaki düşman öğeleri içinden atar. İslam'ın şiarı sayılanlara düşman olmak ve kitabını, peygamberini övmeye karşı çıkmak kimsenin haddine olmamalı... Ve bildiğimi sanıyorum bu metni hazırlayanı...

O asker değil, bir sivil...

Öğretim üyesi, bazı gazetelerde yazılar yazıyor...

Ve ulusalcı takılıyor.

Ve ilginçtir, "dinci" bir gazetede yazıyor!

Ve sanırım Dışişleri Bakanı olmayı umut ediyor bir kaos ortamında!

YORUMLAR
  • Bünyamin   24-06-2007 23:47

    Hasan Ünal telefonun öbür ucunda Kulis Ankara [email protected] 03.05.2007 Genel Kurmay Bildirisi’nden sonra birden bire gündemin en tartışılan ismi oldu. Önce Zaman Gazetesi’nden Ekrem Dumanlı ardından yine Zaman kökenli gazetecilerden Tamer Korkmaz ve Nuh Gönültaş isim vermeden “Bildiriyi kaleme alan kişi olarak!” O’nu ima etti. Dün de Hürriyet’ten Ahmet Hakan, bir “dedektiflik öyküsü!” olarak verdiği yazısında bu “Hasan Ünal”dır dedi. Telefonun öbür ucunda Hasan Ünal var. Öyle ya kaynağından bilgilenmek lazım. Konuşmayı yorumsuz veriyoruz: -Nasılsınız Hasan Hocam? -Ne olsun uğraşıyorum. -Ne ile uğraşıyorsunuz? -Ne ile olacak. Yeni bir muhtıra metni hazırlıyorum. (kahkahalar…) -Nedir Hasan Hocam… Siz mi yazdınız bu bildiriyi? Kahkahanın yerini bu sefer öfke alıyor. -Olur mu böyle bir şey ya. Böyle bir iğrenç uydurma olabilir mi.. -Ama şu ana kadar bir yalanlama yapmadınız? -Çünkü isim vermemişlerdi? Şimdi isim verdiler. Bugün hem tekzip metnini göndereceğim. Hem de hepsine dava açacağım. -Peki neden sizin isminiz gündeme geldi? -Açıklamalarımdan, gayri milli icraatları eleştirmemden rahatsız olanlar beni hedef göstermek istiyorlar. Şimdi hem yurtiçinden hem de yurtdışından organize olduğu belli olan onlarca tehdit alıyorum. - Ama niye bi başkası değil de siz? Sizin isminiz? - İki şey yapmak istiyorlar. Bir benim değerlendirmelerimden rahatsız oluyorlar. İkincisi Genel Kurmay’ı bir bildiriyi bile kaleme alamayacak kadar aciz göstermeye çalışıyorlar. Genel Kurmay 50 tane bildiri yazmış bugüne kadar. Her bildiri için bir akademisyen mi buluyor. -Peki Genel Kurmay’a gidip geliyor musunuz? - Elbette. Ama bu konuyla ilgili değil. Ben bir akademisyenim. Uzmanlık alanımla ilgili fikirlerimi, dış politika ile ilgili düşüncelerimi elbette paylaşırım. Ama bu bildiriyi benim yazdığım iddiası iğrenç bir uydurma. Yani Ahmet Hakan’ın ki kötü bir dedetekliflik öyküsü olmuş. Adı konulamayan tedirginliğin nedeni ne? Dün akşama kadar AKP kulislerinde dolaştık. Milletvekillerini rahatlamış gördük. Hepsi bu süreç bizim işimize yarar havasında. Mağdur’a oynayacaklar. Ama yinede kelimelerin arkasında sıkışmış bir tedirginlik gözden kaçmıyor. AKP’nin entelektüel yönüyle tanınan isimlerden birine sorduk; “Dile getirilemeyen bir tedirginlik var sanki?” diye. Dört madde saydı: “Bir: 367 tartışmalarını baştan hiç kimse ciddiye almadı ama gelinen nokta ortada. İki: 27 Nisan Bildirisi birinci tur oylamadan yani sürecin geri dönülmez noktaya girmesinden sonra geldi. Üç: Bunlar gösteriyor ki bu süreci planlayanlar erken seçime zorlamak için bu zamanlamaya dikkat ettiler. Dört: Bu süreç bizim dışımızda geliştiğine göre bunu planlayanların erken seçim konusunda da bir bildikleri var gibi geliyor.” Yani? “Yani sanki yine bir şeyler olacak endişesi var” * AKP Kulislerinden çıkıp sizi bir başka yere götürelim. 27 Nisan bildirisinin hemen ertesinde bir dostumuzun ofisindeydik. Kamuoyunun yakından tanıdığı emekli istihbaratçılardan biri daha vardı. Daha ne Anayasa Mahkemesi’nin 367 kararı ne de erken seçim açıklanmıştı. Net bir dille “Bundan sonraki süreç erken değil, en erken seçimdir. Ancak seçim sürecinde de ilginç gelişmeler olabilir” dedi. O’na da “Ne gibi gelişmeler?” diye sormuştuk. O biraz daha somuttu: “Benim duyduğum üzerinde çalışılan 11 ayrı dosya var. Bu dosyaların içinden ne çıkacak, seçim sathı mahallini nasıl etkileyecek hep birlikte göreceğiz” diye cevap verdi. Anayasa Mahkemesi, 2’ye karşı 9 oyla Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk oylamasını iptal etmiş, kararı da Başkan Vekili Kılıç açıklamıştı.