Şükrü HÜSEYİNOĞLU
MÜLK KAVRAMINI DOĞRU ANLAMAK
Hep dile getirdiğimiz gibi, Kur'ani kavramlar İslam binasının temel yapıtaşlarıdır. Bu yapıtaşları, Rabbani ölçüler içerisinde biraraya gelerek İslam nizamının temellerini ederler. Bununla birlikte, gerek tarihsel süreçte gerekse günümüzde Kur'ani kavramları bu bütünlük içerisinden kopararak onların kimi üzerinden farklı yapıların temellerini atma girişimleri hep yaşanmıştır ve yaşanmaktadır. Bugün, bambaşka bir binanın temelinde kullanılmak üzere İslam binasının temelinden aşırılmak istenen kavramlardan biri de mülk kavramıdır.
Kur'ani kavramların iki boyutlu bir tahrifata maruz kaldığı bilinmektedir. Birincisi, tarrihsel süreçte uğratıldıkları anlam daraltılmaları ve onun da ötesinde anlam saptırmaları; ikincisi ise modern dönemin değer yargıları çerçevesinde maruz bırakıldıkları anlam daraltmaları ve saptırmalarıdır. Tarihsel süreçte nasıl ki veli, şefaat, zikir, alim gibi birçok Kur'ani kavram, muharref kültürlerin inanış ve ritüellerini toplumların İslam anlayışına sızdırmak gayesiyle araçsallaştırılmışsa, modern dönemlerde ve günümüzde de çeşitli Kur'ani kavramlar modern dönemlere ait ideolojilere İslami açıdan meşruiyet sağlamanın, İslam'ın bu ideolojilere payanda kılınmasının aracı olarak kullanılmak istenmektedir.
Bu çerçevede son zamanlarda istismarına ve tahrifine sıkça tanıklık ettiğimiz kavramların başında "Mülk" kavramı gelmektedir. Her nasıl oluyorsa "İslami sol" terkibiyle ifade olunan eklektik anlayış sahiplerince son dönemlerde üretilen argüman ve söylemlerin merkezinde yer alan "Mülk" kavramının, sosyalizm ideolojisinin farklı bir formatta yeniden üretilmesinde pervasızca araçsallaştırıldığını görmekteyiz. Bunun için de kavramın Kur'ani bütünlüğünden koparılarak hayati bir anlam daraltılmasına maruz bırakıldığı ve mal ve sermaye mefhumlarıyla sınırlı bir kullanıma mahkum edildiği müşahade edilmektedir.
Söz konusu çevreler, Kur'an'da tevhid akidesinin temeli olarak beyan olunan "Lehul mülk / Mülk Allah'ındır" öğretisini tevhidi bağlamından kopararak, parçacı ve indirgemeci bir yaklaşımla mâli mülkiyetle sınırladırılmakta ve bununla da kalınmayıp, buradan mâli mülkiyet konusunda İslam'ın öğretisiyle asla telif edilemeyecek sosyalizm temelli bir sınıf ideolojisi üretilmektedir. Kısacası "Mülk" kavramı, Kur'ani bütünlüğü içerisinde inşa edici, hakla bâtılı ayrıştırıcı niteliğiyle güncele müdahil kılınacak yerde, bu temel Kur'ani kavram bâtıl bir ideolojiye dayanak kılınmaya çalışılmaktadır.
Bu noktada "mülk" kavramı, Rabbimizin Kur'an'la bize bildirdiği tevhid akidesini anlama ve bu akideyle kuşanma noktasında doğru anlaşılması gereken temel yapıtaşlarından birini teşkil etmektedir.
M-L-K kökünden gelen "mülk" kelimesi, lügat karşılığı olarak, insanlar / toplumlar üzerinde hâkimiyet, tasarruf salahiyetini ifade etmektedir.[1]Tüm mevcut kavram kitaplarının kaynağını teşkil eden Müfredât'ta Rağıb El-Isfahani, "mülk"ün "Kendisinde tasarruf edilebilecek şeyleri güç ile ele geçirmek" demek olduğunu ifade etmekte,[2]"mülk sahibi" demek olan "melik"in karşılığı olarak da, "Halk üzerinde emretme ve yasak koyma yetkisine sahip olan kişidir. Bu da insan siyasetine mahsus bir durumdur. Bundan dolayı 'İnsanların hükümdarı' denir, 'Eşyanın hükümdarı' denmez" açıklamasını yapmaktadır.[3]
Kelimenin Kur'an'daki ıstılahi / kavramsal karşılığının da bu sözlük anlamı üzerine bina edildiği görülmektedir. Bir Kur'an kavramı olarak "mülk"ün, hâkimiyet ve egemenlik ilişkileri bağlamında temelde siyasal bir karşılığa sahip olduğu görülmektedir. Kur'an'ın "Lehûl mülk / Mülk Allah'ındır" çağrısı Mekke meydanalrında yankılanırken bundan anlaşılan "Hükümranlık Allah'ındır" hakikatıydı.
Evet, "Mülk" kavramı; gerek lügavi, gerekse ıstılahi anlamıyla doğrudan doğruya hâkimiyet ve siyasi otorite hakkı mefhumlarını ifade eden temel bir Kur'ani kavramdır. Kur'an'ın ilgili âyetlerinde bu gerçek apaçık şekilde ortaya konulmaktadır. Günümüzde bu kavramı farklı ideolojik çerçeveler içerisinde istismar edenlerce sıkıştırılmaya çalışıldığı "eşya üzerindeki tasarruf hakkı" karşılığının, neticede Kur'an'ın "mülk" kavramı konusunda çizdiği çerçevenin dışında yer almamakla birlikte, kavramla asıl vurgulananın, hükümranlık ve otorite alanlarındaki tasarruf hakkı olduğu görülmektedir.
Kur'an'da "mülk" kavramının yer aldığı âyetler bu gerçeği çok açık şekilde bize göstermektedir. Kur'an'da yer alan "Mülk Allah'ındır" beyanlarının, yine Kur'an'da yer alan "Hüküm Allah'ındır" beyanlarıyla aynı temel anlamı ifade ettiklerini görmekteyiz. Yeryüzünde, tüm evrende ve hesap gününde mülkün Allah'a ait olduğunu vurgulayan Kur'an âyetleri, bu temel anlamda buluşmaktadır. Örnek olarak şu iki âyeti okuyabiliriz:
"Bilmez misin ki, göklerin ve yerin mülkü yalnızca Allah'ındır. Sizin için Allah'tan başka ne bir veli, ne de bir yardımcı vardır." (Bakara, 2/107)
"İşte o gün, mülk çok merhametli olan Allah'ındır. Kafirler için de pek çetin bir gündür o." (Furkan, 25/26)
Kur'an, bu kavramı ilk muhataplarının gündemine tüm evrende olduğu gibi, insanlar arası ilişkilerde, toplumsal, siyasal ve ekonomik ilişki biçimlerinde de, söz ve hüküm hakkının ancak Âlemlerin Rabbi'ne ait olduğunu vurgulamak üzere kullanmıştır. Mülkün Allah'a ait olduğu söylemi Hz. Peygamber ve arkadaşalrı tarafından Mekke'de dile getirildiğinde, herkes bunun ne anlama geldiğini doğru şekilde anlıyor, kabul eden de, reddeden de sözün sahibinin neyi kastettiğini bilerek kabul veya reddediyordu. Mekke oligarşisinin ana yönetim mekanizmasını teşkil eden Darun Nedve'nin üyelerini rahatsız edip İslam dâvetine karşı ayağa kaldıran da bu sözü doğru anlamış olmalarıydı! İslam dâvetinin kaynağı Kur'an vahyinin, "Mülk / Hâkimiyet Allah'ındır!" öğretisi, onların aristokrat mustağniliğe dayalı toplumsal - siyasal düzenlerine açık bir meydan okumaydı.
Yukarıda ifade etmeye çalıştığımız gibi, Kur'an'la birlikte kazandığı ıstılahi anlamın yanı sıra, sözlük anlamıyla da kavramın öncelikli olarak siyasal bir karşılığa sahip olduğu görülmektedir. Günümüzde "mülk" kavramını Kur'ani bütünlüğünden soyutlayıp eklektik söylemlerine payanda kılanların sloganlaştırdığı ve sınıfsal argümanlar eşliğinde adeta silah gibi kullandıkları "Lehul mülk" Rabbani beyanı; hâkimiyet Allah'ındır, O'ndan başka, insanlar için yol-yordam belirleme hakkına sahip bir otorite yoktur,demektir. İnsanlar ve onların teşkil ettiği toplumlar üzerinde nihai anlamda söz söyleme hak ve yetkisi ancak âlemlerin Rabbi yüce Allah'a aittir, demektir.
Günümüzde, her nasıl oluyorsa "İslami sol" şeklinde nitelenen neo-sosyalist kimi çevreler, Kur'an'da tevhid akidesinin temeli olarak beyan olunan "Lehul mülk / Mülk Allah'ındır" öğretisini tevhidi bağlamından kopararak, parçacı ve indirgemeci bir yaklaşımla bu öğretiyi mâli mülkiyetle sınırladırmakta ve bununla da kalınmayıp, buradan mâli mülkiyet konusunda İslam'ın öğretisiyle asla telif edilemeyecek sosyalizm temelli bir sınıf ideolojisi üretmeye çalışakatdırlar. "Mülk" kavramı, Kur'ani bütünlüğü içerisinde inşa edici, hakla bâtılı ayrıştırıcı niteliğiyle güncele müdahil kılınacak yerde, bu temel Kur'ani kavram bâtıl bir ideolojiye dayanak kılınmaya çalışılmaktadır.
Kur'an'ın, özel mâli mülkiyeti temelde meşru gören ve bununla birlikte onu belli ölçülerle sınırlayan, her özel mülkiyette toplumun payı olduğunu belirterek onun yığılmasına ve tekelleştirilmesine karşı çıkıp, buna mukabil paylaşımı ve zenginliğin tabana yayılmasını öngören hükümleri ters yüz edilerek, özel mâli mülkiyeti baştan mahkûm eden, yüce Allah'ın helal kıldığını haram ilan eden bir anlayış geliştirilmektedir. Öyle ki, Rabbimizin Kalem Sûresi'nde beyan buyurduğu ve "bahçe sahipliği"ni değil, o bahçenin ürünleri üzerinde toplumun hakkı olduğu hakikatini unutup paylaşımdan kaçınma tutumunu eleştiren "Bahçe Sahipleri" kıssası dahi, özel mâli mülkiyet düşmanlığına dayanak kılınmaya çalışılmaktadır.
İşte Kur'an'ın anlam dünyasında esas olarak "hâkimiyet / egemenlik ilişkileri" bağlamında kullanılan "mülk" kavramı, bu bağlamından ve temel anlamından uzaklaştırılarak, böylesine zehirli bir sınıf ideolojisine dayanak kılınmaya çalışılmakta, bu Kur'ani kavram araçsallaştırılarak yüce Allah'a rağmen toplumlar için yol-yordam belirlemenin bir dayanağı haline getirilmek istenmektedir. Böylece bir Kur'an kavramı, neo-sosyalist bir sınıf ideolojisinin payandası haline getirilmiş olmaktadır. Hz. Ali'nin "Hüküm yalnız Allah'ındır" Kur'ani hakikatini yanlış bir yaklaşıma gerekçe kılanlar için yaptığı yerinde tesbite uyan şekilde, hak sözle bâtıl kastedilmekte, Kur'an'ın beyanları Kur'an dışı ideolojilere hayat vermek için bayraklaştırılmaktadır.
Tabii ki "Mülk Allah'ındır" Rabbani hakikati, hâkimiyet merkezli temel anlamının yanı sıra salt "mâli mülkiyet" için de geçerlidir. İnsanların elinde avucunda her ne varsa, nihai anlamda onların gerçek sahibi yüce Allah'tır. İnsanlar dünya imtihanı içerisinde neticede birer emanetçi mesabesindedirler ve sahip kılındıkları nimetler üzerinde diledikleri şekilde tasarruf hakkına sahip değillerdir. Sahip kılındıklarının tasarrufu konusunda Rabbimizin bildirdiği ölçüler içerisinde kalmakla mükelleftirler. İman edenlerin sahip kılındıkları mallarda muhtaç ve yoksullar için hak bulunduğunu kaydeden Rabbimiz (Bkz. Zâriyat, 51/19),“Onlar (Mü’minler) harcadıkları zaman ne israf ederler ne de cimrilik ederler. İkisi arasında bir yol tutarlar." (Furkan, 25/67), “Elini boynuna bağlayıp cimri olma. Büsbütün de açıp tutumsuz olma. Yoksa pişman olur açıkta kalırsın.” (İsra, 17/29) gibi âyet-i kerimelerle Mü'minlerin nimetler üzerinde tasarrufta bulunurken dikkat etmesi gereken ölçüleri bildirmiştir.
Netice olarak, Kur'an'da "Mülk" kavramının yaygın kullanımı itibariyle hâkimiyet / hükümranlık alanlarıyla ilgili bir kavram olduğunu ve dolayısıyla temelde siyasal bir muhtevaya sahip bulunduğunu söylemek gerekmektedir.
"De ki: Mülkün sahibi olan Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden geri alırsın. Dilediğini yüceltir, dilediğini de alçaltırsın. Hayır senin elindedir. Sen her şeye kadirsin."(Al-i İmran, 3/26)
"Her şeyin mülkü kendi elinde olan Allah'ın şanı ne kadar yücedir. Siz de O'na döneceksiniz." (Yasin, 36/83)
[1]Dini Kavramlar Sözlüğü, "Mülk" maddesi, Sh, 493, DİB Yayınları
[2]Rağıb el-Isfahani, Müfredât (Kur'an Kavramları Sözlüğü), Sh. 1010-1011, Çev: Prof. Dr. Abdulbaki Güneş, Doç. Dr. Mehmet Yolcu, Çıra Yayınları
[3]Rağıb el-Isfahani, A. g. e. Sh. 1010
(Not: Bir haftadır, Umre ibâdeti için Mekke'de bulunuyorum. Bir hafta sonra ilk defa internete girme imkânım oldu. Bu imkândan faydalanarak geçtiğimiz ay kaleme aldığım bu yazıyı paylaşmak istedim. Birbirimize dua edelim inşaallah.)