İbrahim PUTKIRAN

02 Mayıs 2007

MÜNAFIK AHMET HAKAN!

Biliyorum, bir kimseye münafık demenin ne büyük bir iddia olduğunu. Bunun sorumluluğunun da farkındayım. Hele de münafıklıkla suçladığımız kişinin öyle olmaması halinde ne büyük bir vebal yükleneceğimizin de farkındayım. Fakat açıkça söylüyorum işte: Ahmet Hakan tam bir münafıktır! Zira bu konuda kesin belgeler var elimde. İşte Ahmet Hakan’ın münafıklığını belgeleyen “tavşana kaç, tazıya tut” mahiyetindeki ikiyüzlü, provokatif iki yazısı:

İlki miladi 8 Nisan 2007 tarihinde yayınlandı Hürriyet nam, postalcı holding gazetesinde. Bazı haber siteleri tarafından da “Tayip Erdoğan’a Ahmet Hakan gazı” şeklinde alıntılandı “Artık çıkman şart olmuştur” başlıklı bu yazı. Ahmet Hakan bu yazıda şöyle sesleniyordu Başbakan Erdoğan’a:

"BAŞBAKAN olabilirsin ama cumhurbaşkanı olamazsın" diye seni küçük düşürecekler...
"Hele bir ol da görelim" diye sana tehditler savurup gözdağı verecekler.
Miting yapıp "Atam! Bu adam Çankaya'ya çıkacak ve bizim felaketimiz olacak" diye seni Anıtkabir'e şikáyet edecekler...
Mahcup karakterli olanlar "darbe iması" yaparak, arsız tabiatlı olanlar alenen "darbe çağrısı" yaparak seni korkutup püskürtmeye çalışacaklar...
Kendilerine "Rektörler Komitesi" adını veren bir grup, bilgiç ve küstah alkışlarla seni ifrit edecek...
Alenen tarafgirlik yapan YÖK Başkanı, senin "tarafsız" olmayacağın üzerine hüküm bina edecek...
Yargıtay'ın onursal başkanları ve savcıları, seçimi tartışmalı kılacak savlarla senin önüne kanundan barikatlar kuracaklar...
Eski defterleri karıştıran "Cinliğin doruğundakiler", senin sabıka kaydına dört elle sarılıp ortamı bulandıracaklar.
Eski konuşmalarını piyasaya sürüp senin ne yaman bir "irticacı" olduğunu kanıtlamaya çalışacaklar...
Kendi seçiminde cumhurbaşkanını halkın seçmesi gerekliliği aklının ucundan bile geçmeyen eski Cumhurbaşkanı, "Cumhurbaşkanını benim halkım seçmeli" diye feryat edecek...
Ve sen bütün bu olup bitenlerden sonra...
"Tamam ağalar, tamam beyler... Ne diyorsanız öyle olsun" diyerek geri adım atacaksın, öyle mi?
* * *
Ey Tayyip Erdoğan...

Eğer geri adım atarsan...
Bil ki:
"Karizma", "delikanlılık", "racon adamlığı", "korkusuzluk", "Kasımpaşalılık", "ödünsüzlük" falan üzerine kurulan o muazzam imajın, fos diye çöker.
Zoru görünce çark eden Mesut Yılmaz'dan ya da sıkıştırılınca imzayı basan Erbakan'dan bir farkın kalmaz.
İmajın kokar, gökyüzünü kokutur.
Bu dakikadan sonra oraya çıkmak boynunun borcudur.
Görmüyor musun?
Adamlar senin oraya çıkmanı farz hale getirecek ne kadar atraksiyon varsa hepsini çekiyorlar.
Çıkmanı kaçınılmaz hale getiriyorlarsa senin kaçınman mümkün müdür?
Hem unuttun mu?
Bunlar senin için "Muhtar bile olamaz" demişlerdi. "Partinin başına geçemez" demişlerdi. "Başbakanlık mı? Aman Tanrım olamaz" demişlerdi. "Geriliyoruz, dayanamıyoruz" demişlerdi.
Ne oldu?
Sonunda tüm o öcü masallarının nasıl da içi boş olduğu anlaşılmadı mı?
O halde...
Şimdi tıknefes bir koşucu gibi Çankaya tepesinin önünden gerisin geri kaçacak mısın?
* * *
Ey Tayyip Erdoğan...
Ben de bir ara "uzlaşma"dan falan söz ediyordum.
Ama şimdi görüyorum ki:
"Uzlaşı" sözcüğü bir paroladan ibaretmiş.
Meğer...
"Uzlaşı" sözcüğü, "Tayyip Erdoğan'ı Çankaya'ya çıkarmamaya yeminli" olanların parolası imiş.

Öyle olmasa...
Sana "uzlaş" diyenler, uzlaşmaya bu kadar kapalı olurlar mıydı?
Değil mi ki...
Senin seçilmeni "meşru" bulmuyorlar...
O halde sen de meşruiyetini kanıtlamalısın.
Değil mi ki...
"Herkes olabilir ama Tayyip Erdoğan asla" diyerek meseleyi alabildiğine kişiselleştiriyorlar...
O halde sen de meseleyi kişisel almalı ve aday olmalısın!
Ayrıca...
"Yasal olarak önünde hiçbir engel bulunmayan birinin, bir makama gelmesini imkánsız kılan bu çarpık anlayış" daha ne kadar sürecek ki?
Bugün sorun olan sensin, yarın bir başkası.
O halde gör resti, koy postayı.
Bırak nereden koparsa kopsun.
Çünkü...
Bu memleketin başka türlü normalleşmesi mümkün olmayacak.”

Sonra…

Sonrası malum. Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), Ahmet Hakan’ın da sözünü ettiği dayatmalar karşısında geri adım atmayıp eşi başörtülü Abdullah Gül’ü aday gösterince ve militer oligarşi buna karşı muhtıra yayınlayınca, düne kadar “tavşana kaç” diyen bay Ahmet Hakan hemen çark ediverdi, ikiyüzlülüğünü utanmadan meydana seriverdi: “Keşke Vecdi Gönül aday gösterilseydi. AKP ve özellikle de Bülent Arınç inatlaşarak yanlış yapmıştır. Vecdi Gönül’ü aday gösterseydi böyle olmazdı…”

Dün akşam, yani Anayasa Mahkemesi’nin malum kararı açıklandıktan sonra, CNNTürk adlı kanaldaki programında da aynı teraneleri tekrar ediverdi. İşte Ahmet Hakan’a “münafık” payesini kazandıran 29 Nisan 2007 tarihli “Darbeci mi oldum?” başlıklı o ikinci yazısı:

BİR gece ansızın "muhtıra" geldi.
Ve ben değerlendirme yapmaya başladım.

Dedim ki:
Keşke Bülent Arınç, Milli Görüş kökeninin etkisiyle dayatma yapmasaydı...
Keşke iktidar, uzlaşmacı davransaydı...
Keşke Vecdi Gönül aday gösterilseydi...
Keşke Erdoğan, Baykal’a gitseydi...
Keşke Meclis’te yapılan çocukça oyunlara başvurulmasaydı...
Keşke muhalefet partilerinin Meclis’e gelmesini sağlayacak bir politika izlenseydi...
Ben "Keşke" dedikçe...
Yani ben bu cümleleri sıraladıkça...
"Eski dostlar", bütün tepkilerini bana yöneltmesin mi?
Diyorlar ki:
"Vay! Biz seni böyle bilmezdik Ahmet Hakan! Sen de mi darbeci oldun? Muhtırayı mı meşrulaştırıyorsun?"
* * *
Hayır kardeşim!
"Muhtıra"yı meşrulaştırıyor falan değilim.
İsterseniz bir kez daha gür sesle haykırayım:
Her makul ve normal insan gibi ben de "muhtıra"ya karşıyım!
Ama unutmayın ki:
"Darbe" ya da "muhtıra" devreye girdiğinde sözün gücü biter…”
Bu nedenle...
Sözün gücünün geçerli olduğu dönemde, "sözünün gücü olanlar" ne yapmıştır meselesi önemlidir.
"Muhtıra karşıtıyız" diye bu meseleyi gündeme getiremeyecek miyiz?
Ne yani?
Sivil siyaset sorumlu davranmayacak, iktidarıyla muhalefetiyle ülkeyi darboğaza sokacak, oluşan zemin üzerine "muhtıra" gelecek...
Ve bize de sadece ve sadece "Muhtıraya karşıyız" demek mi düşecek?
"Muhtıraya karşıyız" diyeceğiz ve ötesini söyleyemeyecek miyiz?

* *
Ben ötesini de söylerim arkadaş!
Mesela şunu söylerim:
Tamam, Abdullah Gül’ü seviyor, beğeniyorduk. Mutedil kişiliğinden, mütebbessim halinden memnunduk. Ancak... Tayyip Erdoğan da gulyabani değildi ki. Ona neden itiraz ediliyorsa Gül’e de aynı noktadan itiraz edileceği fark edilmeliydi.
Mesela şunu söylerim:
"Cumhurbaşkanı / Başbakan / Meclis Başkanı"nın, aynı siyasi sembollere ve çizgiye sahip kişilerden oluşması, Türkiye’nin gerçek fotoğrafını yansıtmayacaktı. Bu duruma dikkat edilmeliydi…”

İşte, gazetesinin arka sayfasında ahlaksızlığın bir nişanesi olarak hergün yayınlanan çıplak kadın fotoğraflarını bizzat kendisinin seçtiğini bir röportajında söyleyen Aydın Doğan’ın yazarlığını yapan Ahmet Hakan’ın münafıklık belgeleri.

Önce “Artık çıkman şart olmuştur”, "Ey Tayyip Erdoğan... Eğer geri adım atarsan... Bil ki: "Karizma", "delikanlılık", "racon adamlığı", "korkusuzluk", "Kasımpaşalılık", "ödünsüzlük" falan üzerine kurulan o muazzam imajın, fos diye çöker. Zoru görünce çark eden Mesut Yılmaz'dan ya da sıkıştırılınca imzayı basan Erbakan'dan bir farkın kalmaz. İmajın kokar, gökyüzünü kokutur. Bu dakikadan sonra oraya çıkmak boynunun borcudur"
diye gaz ver, ardından oligarşi muhtıra verince, “Keşke Vecdi Gönül’ü aday gösterseydiniz”,
"Cumhurbaşkanı / Başbakan / Meclis Başkanı"nın, aynı siyasi sembollere ve çizgiye sahip kişilerden oluşması, Türkiye’nin gerçek fotoğrafını yansıtmayacaktı. Bu duruma dikkat edilmeliydi…” diye kıvır ve Bülent Arınç'ı hedef tahtasına oturt...

Eee, ne demişler: Körle yatan şaşı kalkar…

Onca İslam düşmanıyla bir arada buluna buluna, Ahmet Hakan da işte böyle münafık olup çıkıverdi maalesef.

Tabii, tevbe ve ıslah kapısı açıktır, yeter ki İslam düşmanlarını dost edinmekten vaz geçip, Allah’a yaklaşmak istesin insan..