26-04-2007 12:58

Müslüman alimler `ılımlı İslam`ı tartıştı

İslam dünyasının tanınmış birçok ünlü düşünürü, Rand tarafından yayımlanan “Building Moderate Muslim Networks” (Ilımlı Müslüman Ağı Oluşturmak) adlı raporu değerlendirdi.

Müslüman alimler `ılımlı İslam`ı tartıştı

Müslüman alimler 'ılımlı İslam'ı tartıştı

İslam dünyasının tanınmış birçok ünlü düşünürü, Rand tarafından yayımlanan “Building Moderate Muslim Networks” (Ilımlı Müslüman Ağı Oluşturmak) adlı raporu değerlendirdi.

ABD"nin etkin think-tank kuruluşu Rand Corporatinon"ın Mart ayı sonunda yayımladığı 217 sayfalık “Building Moderate Muslim Networks” (Ilımlı Müslüman Ağı Oluşturmak) adlı rapor Müslüman alim ve düşünürler tarafından masaya yatırıldı. Rand tarafından hazırlanan bu raporda, İslâm dünyasının içinde, “ılımlı İslâmî” yapılanmalara temel oluşturacak bir takım kriterler belirledi. Her Müslümanın, kendisinin ılımlı mı, yoksa aşırı mı olduğunu test etmesi için ortaya bazı sorular attı.

Söz konusu kriterler İslâm’ın içeriği ile bağlantılı olduğundan, meselenin İslâm dünyasındaki ileri gelen âlimlere ve fakihlere de arz edilmesi gerekiyor. Böylece bu rapor hakkındaki doğru İslâmi görüş ortaya çıksın ve bu raporun İslâm dünyası için ne derece önem arz ettiği belirlenebilsin. Aşağıda İslam dünyasının tanınmış Müslüman alim, düşünür ve aydınlarının raporla ilgili açıklamalarını okuyacaksınız:

Alvani: Ilımlı ve aşırıları bu rapor mu belirleyecek?

Taha Cabir el-Alvani:

Amerika’daki İslâmi ve Sosyal Bilimler Üniversitesi’nin rektörü ve aynı zamanda Kuzey Amerika Fıkıh Konseyi’nin önceki başkanı olan Dr. Tâhâ Cabir el-Alvânî, raporu mutlak bir şekilde reddettiğini açıkladı. Reddedişinin sebebiyle ilgili şunları söylüyor: “Mutedilliğin (Ilımlılığın) anlamını bilip ona inanan ve aşırılığın anlamını bilip onu reddeden birinin, bu iki mefhumun tabiatını belirleyen bir referansa sahip olması gerekir… Acaba kimin mutedil (ılımlı), kimin aşırı olduğunu belirleme hakkına kim sahip; bir şahıs, toplum veya komisyon mu? RAND’ın söylediklerinde bununla ilgili hiçbir açıklık yok.”

Şankıtî: Batı literatürünün bizi tanımlama acizliği


Muhammed Muhtar eş-Şankiti:

Teksas İslâm Merkezi’nin imamı ve müdürü olan ve aynı zamanda bir internet dergisi olan “el-Fıkhu’s-Siyâsî”de de yazan Üstad Muhammed Muhtar eş-Şankıtî ise şunları söylüyor: “Rapor ciddi bir şekilde, Batı’nın eski tarafgirliğini ve İslâm’ı kendi literatürüyle anlamadaki temel acizliğini yansıtıyor. Nitekim hem Batı, hem de İslâm düşüncesinde, “adalet” “eşitlik”ten daha önemli kabul edilir. Zaten Batı liberalizminin, komünizmden farklılığı da bu düşünce üzerine kuruludur. Bununla birlikte, bu raporu hazırlayanlar, İslâm şeriatinde belirli konularda kadın ve erkek arasındaki farklılıkları eleştirirken, eleştirdikleri bu hükümlerin de aslında adalet ilkesine dayandıklarını düşünmezler.”

Ferid Vâsıl: Hiçbir güç bu inancı değiştiremez


Nasr Ferid Vâsıl:

Mısır’ın eski müftüsü Dr. Nasr Ferid Vâsıl ise keskin bir üslupla şu hususları vurguluyor: “Hiç kimsenin bize kendi görüşünü dayatması mümkün değildir. Bu ve bunun gibi Amerika menşeli diğer bütün raporlarda yer alan İslâm inancı ve şeriatiyle çakışan her türlü kriterin reddedilmesi gerekir.” Sonra daha da sertleşerek sözlerini şöyle sürdürüyor: Hiçbir gücün, inancımızı ve şeriatimizi değiştirme ve Yüce Allah’ın şu sözünü uygulamaktan vazgeçme noktasında bize  zorlama yapmasının mümkün olamayacağını ilan etmemiz gerekir: “De ki: Hakk Rabbinizdendir; artık dileyen iman etsin, dileyen inkar etsin.” (Kehf suresi: 29)

Sonra şu hususa dikkat çekiyor: “Amerika, tarafsız bir konuma sahip değildir ki, adil bir rapor veya karar ortaya koyabilsin. Bütün dünyanın Amerika’yı insan haklarına ve diğer dinlere düşman olarak değerlendirmesi de, bu gerçeği gözler önüne sermek için yeterlidir.”

Râfet Osman: Müslümanlar demokrasi karşıtı değildir


Muhammed Râfet Osman:

Raporda, demokrasi konusuna büyük bir yer ayrıldığından, İslâmî Araştırmalar Kurumu üyesi Dr. Muhammed Râfet Osman’da, Raporun bu konudaki iddialarının tutarsızlığı üzerinde yoğunlaşıyor ve şöyle diyor: “Rapor, demokrasiye vurgu yapıyor ve ılımlı Müslümanların demokrasiyi teşvik ettiği ve onayladığı değerlendirmesinde bulunuyor. Oysa Müslümanların, kendileri için, birilerinin bu durumu belirlemesine ihtiyaçları yoktur. İslâm sisteminde, demokrasinin güzellikleri ve demokrasideki eksiklik ve kusurları telâfi edecek unsurlar mevcuttur. Aynı şekilde –şu andaki yaygın anlamıyla- halk yönetimi olan demokrasi, İslâm siyasi düşüncesinde mevcuttur.”

Dr. Osman, Batı anlayışındaki demokrasi ile İslâm’ın demokrasi anlayışı arasında bir karşılaştırma yaparak şöyle diyor: “Batı’daki anlamıyla demokratik sistemde halk, asırlar ve nesiller boyunca tevârüs ettiği sabitlerini (değerlerini) kaldırıp atabilir; ahlâka, ideallere ve değerlere aykırı olsa bile, sistemini değiştirebilir. İslâm siyasi sisteminde ise böyle bir şey yoktur; halkın tamamının kaldırıp atamayacağı ahlâkî ve ideal sabitler vardır.” Dr. Osman, bu duruma, bazı Batı kanunlarının, aynı cinsten iki kişinin evlenebilmelerine izin vermesini ve eşcinsellere tanınan hakları örnek gösteriyor.

Halâve: Rapor tezatlarla dolu

Hüseyin Halâve

Avrupa Fetva ve Araştırma Meclisi Genel Sekreteri Üstad Hüseyin Halâve ise raporla ilgili şu keskin yargıyı dile getiriyor: “Bu raporu hazırlayanların, gerekli bilgileri almak için gerçek İslâmî kaynaklara başvurmadıkları açıktır. Muhtemelen bilgiler için bazı laik kişilere veya İslâm’a kin duyanlara ya da İslâm konusunda cahil olan kimselere başvurmuşlardır.”

Üstad Halâve, İslâm ülkeleri içindeki azınlıklar meselesinin kabulüne büyük bir öncelik veren ve azınlıklara haklarının verilmediğini iddia eden Rapor’a cevap olarak şunları soruyor: “Acaba zırhla ilgili bir anlaşmazlıkta, halife olan Hz. Ali’ye karşı, Yahudi’nin lehine hüküm veren kimdir? Üstelik zırh Hz. Ali’nindir; ancak bunu ispatlayacak delili yoktur. Söz konusu Yahudi, Kadı Şurehy’in (halifenin aleyhine) verdiği bu hükme son derece şaşırmış ve bu durum onun Müslüman olmasına vesile olmuştur… Acaba “analarından özgür olarak doğan insanları ne zamandan beri köleleştiriyorsunuz?” sözünü kim söylemiştir? Bu söz, Mısır valisi Amr bin As’ın oğlunun bir Kıptî’yi dövmesi üzerine, Mü’minlerin Emiri Hz. Ömer tarafındın söylenmemiş midir? Hz. Ömer bu sözü söylemiş ve Kıptî’nin (kısas olarak) hem Amr bin As’ın oğluna, hem de bizzat Amr bin As’a vurmasına hükmetmiştir.”

Üstad Halâve, Raporda dile getirilen, İslâm’ın, özellikle de miras konusunda, kadınla erkek arasında eşitliği sağlamadığı ile ilgili eleştirilere ise şu cevabı veriyor: “Ben bu kişileri konuşmadan önce, miras fıkhını okumaya çağırıyorum; çünkü bu konuda son derece cahil oldukları bellidir. Acaba, bu kişiler bir bayanın mirastan erkeğin aldığının üç katını almasıyla ilgili duruma ne diyorlar? Evet, geride bir eş ve bir kız çocuk bırakarak ölen bir bayanın bıraktığı mirasın –İslâm felsefesine göre- %75’ini kızı, %25’ini ise eşi (kocası) alır. Ve İslâm’dan önce hiç kimse bu hükme sahip olmamıştır.”

Halâve Rapor’u hazırlayanlara soruyor –aynı şekilde biz de soruyoruz-: “Demokrasi ve seçim sandıkları hakkındaki düşünceniz nedir? Sizin için bunlar tam olarak ne anlam ifade ediyor? Çünkü Cezayir halkının bu sandıklar yoluyla temsilcilerini seçmesinden sonra meydana gelen olaylardan dolayı insanlar tam bir şaşkınlık içindedir. Ayın şekilde Filistin halkı da, tam bir özgürlük ve şeffaflık içinde hükümetini seçtikten sonra, ambargo ve ilişkilerin kesilmesi kararı ile karşılaştı. Onun için bu raporu hazırlayanlardan, bu kavramların ne anlama geldiklerini bize anlatmalarını istiyoruz. Anlatsınlar ki, biz de bunları öğrenelim ve düşünerek kendimizi yormayalım.”

Bunlar Müslümanlara dayatılacak mı?

Birçok kurum ve yapılanmanın, kararlarını oluştururken, bu tür raporlara gittikçe artan oranda itimat ettikleri ve yine bu tür araştırma kurumlarının söz konusu devletlerin kurumlarıyla kuvvetli bir ilişki içinde oldukları bir ortamda, RAND’ın raporunun hafife alınması mümkün değildir.

Şüphesiz RAND’ın ılımlı Müslümanlık ile ilgili kriterleri yanlış ve geçersizdir… Alimlerimiz de bunu vurguluyorlar… Ancak şu soru halen cevap beklemeye devam ediyor: Acaba bu kriterler, hep yazıldıkları sayfaların üzerindeki yerlerinde kalmaya devam mı edecek? Yoksa bir gün bir kanun olarak bizlere dayatılacak mı? Çünkü kanunlarımızın çoğu, bir zamanlar bazı merkezlerin raporları veya bazı kongrelerin kararları durumundaydı… Ancak daha sonra gücü yetenler tarafından kanun haline dönüştürüldüler!!

Kaynak: Dünya Bülteni

 

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !