Şükrü HÜSEYİNOĞLU

21 Nisan 2010

MÜSLÜMANLAR VE "SİSTEMİN YENİDEN İNŞASI"

Akabe Vakfı, Akdav, AKV, Mazlum-Der, İnsan ve Medeniyet Hareketi ve Özgür-Der gibi kuruluşlar dün bir araya gelerek TBMM'de görüşmeleri devam eden anayasa değişikliği paketi konusundaki yakaşımlarını içeren bir bildiri yayınladılar. "İslami kuruluşlardan ortak çağrı: Anayasa ideolojik dayatmalardan arındırılmalı" başlığıyla çeşitli yayın organlarında yer verilen bildiride dile getirilen söylemler ve ortaya konulan perspektif, çeşitli tartışmaları da beraberinde getirdi.

Aslında bildiride imzası bulunan çoğu kuruluş açısından ortaya konulan perspektif yadırgatıcı görünmüyor. Tevhidî perspektifini çoktan yitirmiş ve Ak Parti'nin sivil toplum kuruluşu gibi çalışmaya başlamış kuruluşların "Anayasayı yapan iradenin halka düşman ve İslam'ı toplumsal hayattan silmeye kararlı bir sistem olduğu gerçeğinin altını bir kez daha çiziyoruz", "Mevcut anayasa farklı dini, ideolojik, etnik kimlikleri yok saymakta ve laik-Kemalist Türk ulusal kimliğini tüm topluma dayatmaktadır" gibi ifadelere yer verilen bu tür bir bildiriye imza atmış olmaları kendileri açısından ileri bir adım olarak bile görülebilir.

Fakat tevhidî perspektifi diri tutma iddiasında olan ve "cahiliyeden ayrışma" söylemine sahip bulunan kuruluşlar açısından baktığımızda, söz konusu bildirinin ciddi bir makas değişimi ve kırılma noktası olduğunu söylememiz gerekir.

Her şeyden önce söz konusu bildiri, metnin 11. paragrafında da bizzat vurgulandığı gibi "sistemin yeniden inşası" perspektifi ve talebini içermektedir. Dile getirilen eleştiriler ve ortaya konulan talepler, hep bu perspektif çerçevesinde şekillenmiş görünmektedir. Eskiden hayatın inşasından söz eden Müslümanların, şimdilerde "sistemin inşası"ndan söz etmeye başlaması tartışmasız olarak büyük bir kırılmadır.

Müslümanların sosyal ve siyasal süreçlere ilgisi tabii ki gereklidir. Fakat bu ilginin İslami konum ve perspektif muhafaza edilerek pratize edilmesi tevhid akidesinin olmazsa olmaz gereğidir. İşte söz konusu bildirideki temel sorun bu noktada belirginleşmektedir.

Sistemin İslami değerlere düşmanlığı ifade olunmakla birlikte, bu sorunun "anayasadaki ideolojik dayatlamaların ortadan kaldırılması" gibi düzenlemelerle ortadan kaldırılabileceği öngörülmekte, İslami ölçülere göre mevcut sistemin bizatihi varoluş felsefesi zulmün kendisi olduğu ve bu felsefenin hiçbir zaman ve hiçbir şekilde İslami dünya görüşüyle uyuşamayacağı es geçilerek, sistemin yeniden inşası için önerilerde bulunulmaktadır. Bu çerçevede sistem partilerinin baraj sorunları gibi meseleler de gündemleştirilmektedir.

Putların hakkının ıslah olmak değil, devirilmek olduğunu en iyi bilmesi gereken kuruluşların, böylesi bir yaklaşımla toplumun karşısına çıkmaları doğru olmamıştır. Bu bildiride küresel sistemin ve liberal keismlerin bir süredir zorladığı "İdeolojik dayatmaların terki ve liberal çoğulculuğun inşası" talep ve söylemlerinin ötesinde, sisteme dair birkaç eleştiri cümlesinin dışında fazla bir şey yok maalesef.

Evet, bu bildiri çoktandır tevhidi duruşunu kaybetmiş olan imzacı bazı kuruluşlar için ileri adım sayılabilir, fakat mesela bir Özgür-Der için bana göre bir geri adım, bir kırılma noktasıdır. Çünkü Özgür-Der "cahiliyeden ayrışma" perpektifini bu coğrafyanın gündemine taşıyan tevhidî perspektif sahibi bir kuruluş olarak bilinmektedir ve dolayısıyla anayasa tartışmalarındaki duruşu "sistemin yeniden inşası" çerçevesinde olmamalıydı.

Sosyal ve siyasal sorunlarla ilgilenmek, güncel sorunlara, mahrumiyet ve mazlumiyetlere müdahil olmak bizim boynumuzun borcudur, fakat bunu kendi perspektifimizle ve kendi yerimizde kalarak başarmak zorunluluğumuz vardır.