Mustafa İslamoğlu örneği
Yeryüzünde tuğyanın en büyüğüne girişenlere Allah katında protokolden bir yer ayarlamaya çalışmak, adı ‘hoca’ya çıkmış bir kişinin işi olmamalıydı. Bu konuda bütün nebilerin muhteşem mücadeleleri aklımızı başımıza devşirmek, sekr halinden kurtulmak için yeterlidir.
Mustafa İslamoğlu’nun mealini yazıp, yıllarca tefsirini yaptığı Kitabımız Kur’an sakın ola ki Allah’a şirk koşma, şirk en büyük zulümdür diye sıkı sıkıya uyarmaktadır. İncil’de hem mammona hem Allah’a kulluk etmenin imkansızlığı açıklanmaktadır.
Mustafa İslamoğlu, mealini yazdığı Kitabın buyruğunu bugüne kadar nasıl anlamış, bilemiyorum ama bu Kitap izzetin sadece Allah katında aranabileceğini buyurmaktadır. İsmi geçen kişi ise artık tevili mümkün olmayacak biçimde izzeti Allah’a, Rasulüne ve müminlere savaş açanların katında arar olmuştur.
İslamoğlu ve benzerlerinin durumunu açığa kavuşturmak için Kur’an’da özellikle başvuracağımız kavram velayettir. Bir insan kimi veli ediniyorsa, onunla beraberdir, onun hizbinden, onun cinsinden, onun partisinden ve meşrebindendir. Müminlerin velisi bellidir: Allah ve Rasulü. Allah’ı ve Rasulünü veli edinen müminler de birbirlerinin velisidirler.
Bu bağlamda tâğût kavramını da bulunması gereken noktaya yerleştirmezsek konuyu yine anlayamayız. Allah Teala hiçbir tereddüde mahal bırakmayacak derecede tanımlamaktadır: Allah müminlerin velisidir, onları zulümattan nura çıkartır. Zulümat sözcük olarak ‘karanlıklar’ demekse de mecazen her türlü şirki, küfrü, iki yüzlülüğü ve adaletsizliği kapsar. Nûr ise Allah’ın bir ismi olarak bütün hayırları çağrıştırır. Kısaca İslam’dır diyebiliriz.
Kafirlere gelince, onların evliyası tağuttur. Tâğût da insanları Nurdan zulümata götürür. Allah’ın yolu ayrıdır, tağutun yolu ayrıdır. Allah’ın yolu ile tağutun yolunu anlamazdan gelmek, bir Yahudileşme temayülü olarak, Kitap üzerinde dilini eğip-bükmektir.
İslam sadece Allah’ın varlığını, ilah ve rab oluşunu tasdikten ibaret değildir. İslam aynı zamanda Allah’ın dışında bütün ilahları, hele de yeryüzünde emsaline az rastlanır tağutluk teşebbüsünde bulunmuşları -ta ki cehenneme varasıya kadar- reddetmekle gerçekleşir.
Yeryüzünde tuğyanın en büyüğüne girişenlere Allah katında protokolden bir yer ayarlamaya çalışmak, adı ‘hoca’ya çıkmış bir kişinin işi olmamalıydı. Bu konuda bütün nebilerin muhteşem mücadeleleri aklımızı başımıza devşirmek, sekr halinden kurtulmak için yeterlidir. Son Nebî Muhammed (sav)’in emsalsiz mücadelesi ise bulutsuz bir gecede tepemize dikilmiş dolunayın parlaklığı gibi aydınlatıcı bir örnektir. Bu örnekte tağutlara müzahir olmak yoktur. Mustafa İslamoğlu’nun dünyada edineceği ‘az bir meta’ Allah katında bir ‘hiç’tir.
Biz müminler kafamızı, kalbimizi, gözümüzü, kulağımızı, hele de vicdanımızı muhkem tutmalı, kafir sistemler karşısında eziklik tozu vb.nin kaçmasına izin vermemeliyiz. İman işi gevşekliğe gelmez.
Allah’ım, ayaklarımızı sabit kıl, kafir kavimlere karşı bize yardım eyle!
(Mehmed Durmuş / Venhar Haber)