Namazı olduğu gibi siyaseti de Rasulullah`tan öğrenmeliyiz
Ercümend Özkan`ın İktibas Dergisi için 1983`te kaleme aldığı BİRLEŞMEK (BİR’LEŞMEK) Kavramından bir bölümü, İlyas Metin İslam ve Hayat için derledi...
Biz Müslümanlar önce neyin üzerinde birleşeceğimizi belirlemeliyiz. Hemen herkesin söyleyip kabullendiği Kitab ve Sünnet üzerinde birleşmek nazari olarak reddi mümkün olmayan bir gerçektir. Lakin nedir bu Kitab ve nedir o Sünnet ki onu esas aldığını söyleyenlerin herbiri bir fırka halindedir. Bu takdirde Kitab’ın neye delalet ettiği ve Sünnet-i Resulullah’ın (Allah’ın Kitabını nasıl anlayıp uyguladığı) ne olduğu konusunda bilgi, düşünce ve eylem beraberliği bulunmuyor demektir.
Namazı Peygamberden öğrenmekliğimiz gerekir de neden siyasi tavırlarımızı Resulullah’tan öğrenmemiz gerekmez! Aile fertleriyle hukukumuzu Kur’an ve Resulullah’ın Sünnetinden öğrenmemiz gerekir de neden mevcut otorite ile ilişkilerimizi belirlemeyi Ondan öğrenmemiz gerekmez? Olabilir mi böyle davranma, İslamca düşünmek ve amel etmekle kabil-i te’lif midir? Kanaatımız odur ki kesinlikle mümkün değildir. Zira Peygamberimiz İslamı kabul edenlere bir bütün olarak hayatı İslamca nasıl yaşamaları gerektiğini öğretmeye gönderilmiştir. Bu bütünün içinde neye, nasıl inanacağımızdan, neyin yenilip, yenilmeyeceğine, insanlarla aramızdaki hukuka, fert veya devlet olarak Müslim gayr-i Müslim komşularımızla hukukumuza, devlet düzenine, bu düzenin nasıl işleyeceğine, itaat kavramına, bozuklukların hangi şartlarda nasıl düzeltileceğine, düzgünlüğün nasıl sürdürüleceğine, yıkılmaktan nasıl korunacağımızdan, düzenimizin bozulup yok olduğunda ona yeniden nasıl kavuşacağımıza kadar her şeyin esasları vardır. Kıyamete kadar insanların bütün müşkillerinin çarelerinin bulunduğu bir dinde bunların bulunmaması garib olurdu zaten.
İslam Kur’an’la ve ona bağlı olarak da sahih sünnetle yeniden ve iyice anlaşılmalı, bütün Resulullah’la gönderildiği biçimiyle kavranılmaya çalışılmalıdır. Bütün, ayrılmaz rükünleriyle bilinmediği, haram ve farz mesafesindeki esasları eksiksiz ve kendine ait sıra ile kavranmadığı ve uygulamaya konulmadığı takdirde ne dünyada ne de ahrette bir sonuca ulaşabilmek kabil değildir. Eşya ve olaylar tabiatlarına uygun olarak tanınmalı, Kitab ve Sünnetin nassları taşıdıkları delalet itibariyle eşya ve olaylara intibak ettirilmelidir ki elle tutulur, ciddiye alınacak sonuçlara ulaşmak mümkün olsun.
Pek kısa ve özetle Resulullah Kur’an’ı nasıl anlamış ve uygulamıştır: Bir destan ya da iç geçirilerek okunan bir acıklı hikaye gibi değil, hayata uygulanacak, her birimizin yaşamının esas ve füruunu belirleyen kaideler olarak algılanmalıdır. Bilgilerimiz yeniden gözden geçirilmeli, yanlışları düzeltilmeli, atlanılanlar ait oldukları yerlere yerleştirilmeli, fazla ve gereksiz, esassız bilgilerden arındırılmalı ve İslam esprisini kavrayarak hareket etmeliyiz. Müslümanım diyenler Namazın nasıl kılınacağını, Orucun nasıl tutulacağını O’ndan öğrenmek ve O’nun yaptığı gibi yapmanın gereğine inandığı kadar siyasi tavırlarının da nasıl olacağını O’ndan öğrenme ve O’nun yaptığı gibi yapma gereği duymadıkça gereği gibi iman etmiş olamazlar. Zira Resulullah bize yalnız namazı ve orucu öğretmek için gönderilmiş bir Peygamber değildir. O, hayatı bütünüyle nasıl İslamca yaşayabileceğimizi öğretmek üzere gönderilmiş bir Peygamberdir ve getirdiği din (İslam) tamamlanmış bir dindir.
Müslümanlar olarak önce bu anlayış ve kavrayışta birleşmemiş, daha ileri düzeydeki birleşmelerin temelini oluşturacaktır. Kim ki bize Resulullah yalnız orucun, namazın resulü idi, hayatımızı tümü ile düzenlemeye gönderilmiş değildi diyebiliyorsa delilini de getirmelidir. Getiremediği sürece ve Müslümanım dediği müddetçe yukarıda söylediklerimizde birleşmek kendisi için vacib olmaktadır. Prensiplerde birleşerek, bu prensiplere bağlı furu’da birleşilebilir. Başka türlüsü mümkün değildir.
(Ercümend Özkan / İktibas Dergisi: Kavramlar Sayı 69 - 1983)