01-04-2010 13:00

NATO Afganistan`da yine katliam yaptı

Amerika savaş uçaklarının Helmand eyaletinin Greşk bölgesinde bir pazar yerine düzenlediği füze saldırısında savunmasız 40 Afganlı katledilirken 50 kişi de yaralandı.

NATO Afganistan`da yine katliam yaptı

Afganistan kaynaklarının bildirdiğine göre Amerika savaş uçaklarından fırlatılan kruz füzeleri, halkın yoğun olarak kullandığı Fakiran pazarına isabet etti. Kaynakların bildirdiğine göre dün gerçekleşen saldırıda 40 savunmasız insan katledilirken 50 kişi de yaşamını yitirdi.

İsra Haber'de yer alan habere göre saldırıyı kınayan Afganistan İslam Emirliği, savaşçıları karşısında ağır kayıplar veren Amerika'nın halktan, kadın ve çocuklardan intikam aldığını bildirdi. Emirlik, Amerika'nın bu saldırısının ne ilk olduğunu ne de son olacağını açıkladı.

Çatışmalar Sürüyor; 9 NATO Askeri Öldürüldü

Amerika'nın Afganistan'daki savunmasız insanlara karşı işlediği katliamlara eş zamanlı olarak Taliban ile NATO birlikleri arasındaki çatışmalar da aralıksız bir şekilde sürüyor.

Taliban sözcüsü Zebihullah Mücahid'in bildirdiğine göre dün saat 15:00 sularında Kapisa eyaletindeki bir Fransız tankı hedef alındı. Mücahid, saldırıda 4 Fransız askerin öldürüldüğünü ifade etti.

Taliban'ın bir diğer sözcüsü Yusuf Ahmedi ise Uruzgan eyaletinde çıkan çatışmada 5 NATO askerinin öldürüldüğü, 2 askerin de yaralandığını, Zabil eyaletinde ise bir NATO tankının imha edildiğini bildirdi.

Müşterek operasyonunun devam ettiği Leşker Geh'te ise NATO birliklerine ait iki askeri araç yine Taliban savaşçıları tarafından imha edildi.

Helmand'ın Marcah bölgesinde Amerika'ya ait iki tankı imha eden Taliban savaşçılarının Musa Kala bölgesinde de İngiliz birlikleriyle sıcak çatışmaya girdikleri öğrenildi.

(Kaynak: Haksöz Haber)

YORUMLAR
  • HUSEYIN SASMAZ   02-04-2010 12:48

    İSLAM ÜMMETİ YILLARDIR YERSİZ BEKLENTİLERİN PEŞİNDE SÜRÜKLENİP DURMAKTADIR Belirsizlikler içerisinde kıvranan insanlık gününü, hayatını, geleceğini keşfedememenin aczi içerisindedir. Belirsizliklerin kabullenilmesi ancak körelmiş, geri kalmış bir toplumun vasfı olarak ortaya çıkar. İnsan hayatına yön verecek fikirlerin varlığı benimsenmesi ile hayattaki belirsizlikleri ortadan kaldırır ve geleceğe insanı hazırlar. Fakat fikri yönü düşük olan toplumlarda ise hayatlarında ancak kargaşalar ve yersiz beklentiler vardır. Belirsiz beklentilere sığınan kişinin güçlü fikirlere sahip olmadıkları gözükür. Güçlü fikirlere sahip olmayanlar sürekli işlerini başkalarına havale etmek zorunda kalır. İnsan hayatı ilişkiler yumağı ile doludur. Sosyal yaşamın getirdikleri alakalar olmadan insan hayatını düzenlemede, yaşantısındaki zorlukları gidermede yetersiz kalır. Dolayısı ile bu yaşantının düzenlenmesi gerekir ki insan çeşitli meşakkatlerini yoluna koyabilsin. Fikren zayıf olan toplumlarda insan etrafındaki gelişmelere aydın veya derin bakış gerçekleştiremez. Ancak güç yetirebileceği birçok işlerini yüzeysel bakışlarla hareket ederek, acz içerisinde düzenlemeye çalışır. Yüzeysel bakış insanın meselelerini çözmede hiçbir zaman yeterli değildir. Yüzeysel bakışla hareket insanın ufkunu dondurur ve kendisini daima yetersiz ve zayıf görmeye sevk eder. Zayıflıksa insanı başkalarına sığınmaya, dışarıdan yardım almaya yönlendirir. Bu yöneliş aydın düşüncedeki gibi istikrarlı bir yöneliş değildir. Hayatta donuk bakışlarla zikzaklar çizmekten öte geçmez. Bu durum insanlar -özelde Müslümanlar- için çok tehlikelidir. Alenen işlenen cürümlerin arkasında iyilikler beklemek bu bakışın ürünüdür. Günümüzde Müslümanlar hayatlarını beklentilere havale etmiştir. Yaptıkları işlerin doğruluğuna ve yeterliliğine kendilerini inandırarak bir başkasına işlerini teslim etmişlerdir. Dini kafirlerin fikirlerine müptela olan devletlerinin anlayışına, onların mollalarına teslim etmeleri, siyaseti demokrat, laik, cumhuriyetçi, ateist, kapitalist, muhafazakar şahsiyetlere teslim etmeleri gibi. Beklentilerin kaynağında iki ana husus vardır: Ya karşıdaki kişi ve onun düşüncesi tam manası ile kavranmıştır veya karşıdaki kişiye yüzeysel bakışla yanaşılarak bir güven oluşturulmuştur. Eğer beklenti içerisinde olduğumuz mevzu tam manası ile idrak edilmiş ise beklentimizi emanet edeceğimiz kişilerde de aynı çizgiyi görmek isteriz. Ki emaneti koruma gücünü verdiğimizde ihanete uğramış olmayalım. Örneğin; imamlık şartları bizde berrak bir şekilde anlaşılıyor, hakkındaki hükümler detaylı olarak biliniyorsa bir ateistten imamlık beklentimiz ortaya çıkmaz. Fakat hükümler tam manası ile kişide yerleşik değilse bir ateist veya vatancı bir kişiden imamlık beklentisi ortaya çıkacaktır. Günümüzde devletler, kurumları ve adamları ümmetin bu zaafından faydalanıyorlar. Ümmete çok çeşitli vaatlerde bulunarak yaptıkları işlerin doğruluğunu ve ancak işlerin en güzelinin kendilerince yapılabileceğini empoze ediyorlar. Böylece insanların düşünce ve hareket alanlarını daraltarak kanalize etikleri çember içerisinde tutmaya çalışıyorlar. Müslümanlarda İslam şeriatının hâkimiyeti beklentisi seksen küsur yılı geçmiştir. Fakat bu vaatlerle ortaya çıkan onlarca kitle ve cemaat bu beklentilere cevap veremeyerek yok olup gitmişlerdir. Çünkü ümmet istediği şeyin ne olduğunu bilmekle beraber istedikleri şeyin detaylarına hakim değillerdi. Beklentilerin havale edildiği cemaatlerde aynı şekilde bu işin nasıl yapılacağı noktasında derin veya aydın düşünmüyorlardı. Böylece her iki türlü güç kaybına uğranılmıştır. Maalesef günümüzde de Müslümanlar arasında büyük bir kesim hala aynı beklentiler içerisinde, yanlışları görmeden veya uğranılan hezimetleri tevil ederek aynı tuzağa tekrar tekrar düşmektedir. Beklentileri belli bir çizgiye oturtabilmemiz için belli ölçüler çerçevesinde muhasebe yapabilme yeteneğine sahip olmamız gerekir. Kapitalizm ve ondan kaynaklanan her düşünce ve fikir insanların asli beklentilerini boşa çıkartmaya mahkûmdur. Çünkü insanın fıtratına uygun olmayan bir sistemdir. Uygun olmadığı için çelişkilerle doludur. Çelişkiler adaletsizliği ve güvensizliği doğuracaktır. Dolayısı ile sistemden kaynaklanan menfaat insanlar arasında öne çıkacak, insanlar arasındaki ilişkiler onun üzerine bina edilecek, alakalar ona göre düzenlenecektir. Beklentilerde adil zemin üzerinde değil, menfaatlerin havada uçuştuğu gidişata göre şekillenecektir. Bu noktada yönetici halkı aldatırken, aldatılanlar gelecek için adil kişiler aramakla kendilerini avutmuş olacaktır. Günümüze kadar ümmet bu şekilde aldatıla gelmiştir. Ümmetin duyguları istismar edilerek, yalancı vaatlerle kandırılarak onların beklentileri sürekli boşa harcanmıştır. Oysa İslam, gerçeği ortaya koyarak, nasıl bir beklenti içerisinde olunması gerektiğinin yolunu çizmiştir. İnsanların hangi noktada, hangi ölçüler içerisinde, nasıl bir beklenti içerisinde olabileceklerine dair açıklamalarda bulunmuştur. Allahu Telanın açıklamış olduğu şu ayeti kerimedeki gibi: الْمَالُ وَالْبَنُونَ زِينَةُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِندَ رَبِّكَ ثَوَابًا وَخَيْرٌ أَمَلًا "Mal ve oğullar, şu iğreti dünya hayatının süsüdür. Barışa ve hayra yönelik kalıcı amellerse, Rabbin katında sevapça da üstündür, beklenti bakımından da." (Kehf: 46) Menfaat veya geçici ameller yerine kalıcı amellerin varlığını gösterirken kazanımında burada olduğu beyan edilmektedir. Şu bir gerçek ki aslı olmayan beklentiler içerisine çekilerek menfaatlenmek isteyenler menfaat sağlayıcı vasfı ortadan kalktığında, ittifakı da hemen bozuverirler. Çünkü kurulan bu ittifak sadece bir güç birliğinden ve menfaat beklentisinden kaynaklanmıştır. Dolayısıyla da beklentiler yok olduğunda bu beraberliğin bozulması da doğaldır. Orada güven kaybolmuştur. İslam'ın yaşanmadığı bir toplumda insanlar karşılarındaki kişilerin muhakkak bir menfaat gözettikleri için kendilerine yaklaştığını düşünürler. Onların mutlaka bir karşılık beklediklerini, maddi menfaat sağlamak, toplumda itibar kazanıp lider olmak gibi gizli amaçları olduğunu düşünürler ve sürekli bir güvensizliği yaşarlar. Hayattaki beklentiler gerçek esaslar üzerine oturtulamadığından Müslümanlar arasındaki birliktelikler maalesef kısa süreli olmaktadır. Bir müddet sonra dağılan gruplar, yerine yeşeren yeni umut ve beklentiler içerisinde tekrar doğmaktadırlar. Diğer tarafta da beklentilerine kavuşamamış insanların sarsılan güvenleri neticesinde, her şeyi bir kenara iterek, Şar'inin yapılmasını istediği amellerden sıyrılarak köşelerine çekildiğini görürüz. Bozuk ittifaklardan doğan ve bozuk ittifakların ürünü olan yersiz beklentiler kurtuluşun yolu değildir. Dünyada insanlar arasında beklentileri doyuma ulaştıracak yegâne nizam İslam'ın kendisidir. Temelinde Allah rızasına dayalı, Allahu Teala'nın istediği şekilde ve Allah korkusuna dayalı olarak işleri yerine getirip sabırla beklemek Müslüman'ın yapması gerekli işlerin esasını teşkil eder. Bizler, Allahu Teala'nın istediği şekilde işlerimizi yaparak neticesini Allah'a tevekkül ederek bekleriz. İslam'ın yeniden hakimiyeti (İslam Devleti Hilafetin tekrar kurulması) için emredilen şekilde çalışır ve sabırla nusretin gelmesini bekleriz. Çizilen yön budur. İnsanlar kendi keyiflerine göre yön çizerek beklentilerde bulunurlarsa, bu hem haram olan bir yola sapmaktır hem de boş beklentiler içerisine girmektir. Müşriklerin peygamberlik hususundaki beklentileri buna açık bir örnek teşkil eder. Peygamberliğin vakıasını tam olarak bilemeyen müşrikler Peygamberin kendi aralarından ve zengin birilerine gelmesi beklentisi içerisinde idiler. Cahiliye zihniyetindeki peygamberlik anlayışında, normal bir beşerin peygamber olamayacağı, peygamber olan şahsın beşer üstü, melek gibi bir varlık olması yatıyordu. Bu hususta Allahu Teala şöyle buyurdu: "Dediler ki: "Yerden bize bir pınar fışkırtmadıkça; yahut senin hurmalardan, üzümlerden oluşan bir bahçen olup, aralarından şarıl şarıl ırmaklar akıtmadıkça; yahut iddia ettiğin gibi, gökyüzünü üzerimize parça parça düşürmedikçe; yahut Allah'ı ve melekleri karşımıza getirmedikçe; yahut altından bir evin olmadıkça; ya da göğe çıkmadıkça sana asla inanmayacağız. Bize gökten okuyacağımız bir kitap indirmedikçe göğe çıktığına da inanacak değiliz." De ki: "Rabbimi tenzih ederim. Ben ancak resûl olarak gönderilen bir beşerim." (İsra: 90-93) Zanni kanaatler üzerine bina ettikleri beklentilerini Allahu Teala boşa çıkartmıştır. Onlar kendilerince ölçü koyarak o ölçüler çerçevesinde bir peygamberliğin olacağı beklentisi içerisinde idiler. Aynen günümüzde de insanlar kendilerine göre bir devlet şekli çiziyorlar ve o doğrultuda bir devletin olması beklentisi içerisine giriyorlar. Veya hayatla alakalı, insanların alakaları konusunda kendilerince ortaya koydukları esaslar çerçevesinde bir hayat tarzı belirleyerek onun oluşması için çalışmalara giriyorlar. Oysa onların bu beklentileri boşunadır. Allahu Teala şöyle buyurdu: الَّذِينَ ضَلَّ سَعْيُهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَهُمْ يَحْسَبُونَ أَنَّهُمْ يُحْسِنُونَ صُنْعًا قُلْ هَلْ نُنَبِّئُكُمْ بِالْأَخْسَرِينَ أَعْمَالًا "Size, (yaptıkları) işler bakımından en çok ziyana uğrayanları bildirelim mi? (Bunlar;) iyi işler yaptıklarını sandıkları halde, dünya hayatında çabaları boşa giden kimselerdir. " (Kehf: 103-104) İslam adına iş yaptıklarını sandıkları halde gerçekte Kuran'da, Sünnette tarif edilenden farklı bir dini modeli benimseyen ve dolayısıyla yanlışa düşen insanlar boş bir ümit ve beklenti içindedirler. Oysa Allah ve Resulünün emrettiğinin dışında hiçbir dini anlayış ve uygulamanın Allah katında değeri yoktur. Çünkü Allah'ın bildirdiği din İslam bütün sadeliği ile ortadadır. Bunun dışında İslam adına benimsenen modellerin hiçbiri Allah katında geçerli değildir. İslam'a muhalif çarpık anlayışları, demokrasiyi, ılımlı İslam'ı, İslam cumhuriyetleri, Birleşmiş İslam devletleri vb. düşünceleri benimseyenlerin beklentileri, umutları boştur. Beklentilerimizi boşa çıkartmayalım! Bunun için de yaptığımız her amelin İslam'daki yerini mutlaka gözetelim. Ki; hem dünyada hem de ahirette beklentilerine kavuşanlardan olarak Allah'ın huzuruna çıkalım. Tahir Şanlı

  • HUSEYIN SASMAZ   01-04-2010 13:05

    EDİTÖRÜN NOTU: Sayın okurumuz, yorumunuzu konuyla ilgili habere http://www.islamvehayat.com/3787_Mardin-Konsili:-ABD-icin-torpulenmis-bir-Islam!.html yaparsanız onaylanacaktır.