Ortaya bir buçuk karışık provokatör!
Provokatörün görüntüsü üzerinden kendisini ve olayı tanımlamamızı, böylelikle provokasyonun amacına hizmet edecek kutuplaşma tuzağına düşmemizi bekliyorlar!
Tamer Korkmaz / Yeni Şafak
Yeşilçam'ın vurdulu kırdılı filmlerinde kadrolu kötü adam olarak istihdam edilen figüranları andıran 'Son Provokatör' tam seksen güvenlik görevlisine takılmadan Akdeniz Üniversitesi kampusuna girdi ve “solcu gençlere” ateş etti!
“Gayrı Nizami Saksı”da yetiştirilmiş…
“Her tür provokasyon yapılır” levhası asmış gibi duran saldırganda…
Darp, tehdit, uyuşturucu ve silah bulundurmaktan beş suç kaydı; yani “her yol” var…
Buna mukabil, bambaşka bir görüntü verecek şekilde tasarlanmış:
Sakallı; alnında Zülfikar dövmesi; MHP teşkilatının düzenlediği değişik programlarda “senaryoya uygun düşecek şekilde” fotoğraf vermişliği de cabası…
“Ortaya bir buçuk karışık provokatör” demem bundan…
Alacakaranlık kuşağı senaryosunda bu sakil karaktere rol verenler…
Provokatörün görüntüsü üzerinden kendisini ve olayı tanımlamamızı, böylelikle provokasyonun amacına hizmet edecek kutuplaşma tuzağına düşmemizi bekliyorlar!
Kimi sol kuruluşlar, sendikalar vesaire hadiseye 12 Eylül öncesinde yaşadıklarımızdan hiç ders almamışçasına, fevkalade konforlu bir biçimde “faşist saldırı” etiketi yapıştırıverdiler…
Akdeniz Üniversitesi yerleşkesinde toplanıp yürüyüş yapan solcu öğrenciler, “sakallı provokatör”ün basında yer alan ateş eden fotoğrafını kesip yapıştırdıkları pankartlarına “Ülkeyi yobaz ve gericilere bırakmayacağız” diye yazmışlardı…
Bugüne kadar Ergenekon çetesi aleyhine tek kelime olumsuz laf etmemiş olan kimi Hürriyet yazarları ise “kadrolu tahrikçi”den “O asla provokatör değildir” diye bahsediyorlardı…
Bu tür “gözleri tamamen kapalı” tavırlar netice itibarıyla gözlerimizi bağlamaya yarar; provokasyonları imal edenlerin işlerini kolaylaştırır!
Ne tesadüf: Ergenekon'a “hayali örgüt” muamelesi yapanlarla Akdeniz Üniversitesi'ndeki silahlı saldırganı provokatör olarak görmek ve göstermek istemeyenler aynı kişiler…
Provokatörü istihdam edenler onu nasıl tanımlamamızı istiyorlarsa; “provokatör falan yok kardeşim, gidin işinize” diyenler de bu tanımlamaya balıklama atlıyorlar…
12 Eylül öncesinde atladıkları gibi…
O kanlı kâbus yıllarında bütün olup biteni “faşistler-devrimciler” ya da “sağ-sol” karşıtlıkları üzerinden tanımladıkları için perde arkasında yaşananların anlamını çözememişlerdi…
Tam da bu yüzden “Mister Kontrgerilla” eliyle icra edilen kurgusal kutuplaşmanın tuzağına düşmüştü, bütün bir ülke…
“Akdeniz Üniversitesi'ndeki olayı provokasyon olarak görmek doğru değil” ya da “Gerçeği bir türlü görmemek, siyasileri kurtarmak için biz o tiplere provokatör deriz” diye yazarak kamuoyunu açıkça yanıltan eski tüfek kalemler ve onlarla aynı çizgideki “provokasyonların dolmuşuna gönüllü olarak binenler” tayfası sadece şu iki sorunun malum cevabı ile dahi yüzleşemezler:
İpekçi Suikastı'nın kadrosunda yer alan “Sağcı” Yalçın Özbey ile Sabancı Suikastı'nın tetikçilerinden “Solcu” Mustafa Duyar'ı Almanya'da bir süre aynı evin sakini yapan kimin gizli eliydi, acep?
Ya da “Sağcı” Abdullah Çatlı'nın 1982'de Paris'te cezaevine düştüğünde yardım istemek için ilk aradığı kişinin 12 Mart öncesinin önde gelen sol liderlerinden Sarp Kuray oluşu bir tür kamera şakası mıydı?