Orucun İslami bağlamından ve kulluk bütünlüğünden koparılması sorunu
Tüm bunlar, İslâm`la bağı koparılmış, tamamen kültürel bir Ramazan algı ve pratiği demektir ki bunun ne dünyada ne de âhirette kimseye faydası olmayacağı açıktır. Dâvetçi mü’minler olarak, Ramazan’ın toplum nezdinde halihazırdaki gibi eğlence-festival, ziyafet gibi cahilî kültürlerle kuşatılmış mahkûm bir ritüel ayı değil, Kur’ânî/Nebevî saflık ve sahihlikte hâkim bir İslâmî inşâ ayı olarak algılanıp yaşanması için bu konuları yaygın şekilde gündemleştirmekle mükellefiz.
Orucun İslami Bağlamından ve Kulluk Bütünlüğünden Koparılması Sorunu
“Ramazan ayı, insanlar için hidayet rehberi olan, doğru yolu gösteren açık belgeleri içeren ve hak ile bâtılı birbirinden ayıran Kur'an'ın indirilmiş olduğu aydır…” (Bakara, 185)
Allah Rasulü (a.s.) ve beraberindeki ilk neslin yaşadığı Ramazan, bugünkü cahiliye ortamlarındaki gibi mahkûm değil hâkim bir Ramazan’dı, Belirlenen değil belirleyen, cahiliyenin eğlence-festival ve ziyafet kültürüyle kuşatılan değil hayatı Rabbânî ölçülerle kuşatan ve inşâ eden bir Ramazan’dı.
Bugün olduğu gibi hak ile bâtılın birbirine bulandığı değil, âyette bildirildiği üzere hak ile bâtılı kesin hatlarla ayrıştıran Kur’an’ın inkılâbî mesajlarının gündem edildiği, Allah’tan başka herhangi bir mercinin yol göstericilik / hidayet iddiasının tuğyan olarak bilinip reddedildiği Ve yalnız Rabbânî yol göstericiliğin / hidayetin benimsendiği bir tevhid ayı idi.
Tevhid; hayatı/kulluğu Allah’a has kılmak ve hayatla ilgili ölçüleri bir bütün olarak Allah’ın dininden almak, Şirk ise; hayatı ve hayatla ilgili ölçüleri kompartımanlara ayırmak, bazı ölçüleri Allah’ın dininden, bazılarını ise hevâya dayalı beşerî ideolojilerden almak demektir.
Ne yazık ki ta Emevî sultasından bugüne kadar tarihsel süreçte, İslâm’ın bütüncül bir hayat nizamı olmak yerine, bir mabed dini (religion) olarak anlaşılmasına ve ibadetiyle siyasetiyle bütüncül bir kulluk öğretisi olan İslâm’ın belli bir vakit ve forma sahip olan namaz, oruç, hac gibi dar anlamdaki ibadetlerinin (menasik), hayatı Allah için yaşamayı ifade eden geniş anlamdaki
İbadet / kulluk bütünlüğünden koparılıp ritüelleştirilmesine yol açan saptırıcı çabalar olagelmiştir. İslam’ın namaz, oruç, hac gibi menasikinin birbirleriyle ve tüm bunların hayatı Allah için yaşamak ve
Allah’ın ölçülerini yeryüzünde hâkim kılma çabası demek olan kulluk bütünlüğüyle irtibatının koparılmasıyla İslâm’ın diriltici, inşâ edici bu ibadetleri maalesef ritüelleştirilmiş, hayattan bağı koparılan hâkim değil mahkûm eylemler haline getirilmiştir.
Bizler, İslâm’ın menasikinin ve özelde konumuz olan orucun, Rabbimizin Kitabında öğretildiği üzere hayatı ibadete dönüştürmek ve Rabbânî ölçüler çerçevesinde inşâ etmek gayesine matuf sembolik değerleri yüksek birer hayat öğretim ve eğitimi olduğunu insanlara anlatmalıyız.
Hayatla, hayatı Allah’a has kılmak demek olan kulluk bilinciyle bağları koparılan ibadetlerimizin hayatla tevhîdî bağlarını yeniden inşâ etmeli ve böylece onları aslî hüviyetleriyle ihyâ etmeliyiz.
Ramazan ve oruç, hayatı Allah’a has kılmak demek olan ibadet bütünlüğünden koparıldığı gibi, anlamı da altüst edilmiş durumda maalesef.
Bir Fırsat Ayıdır Ramazan
Her Ramazan öncesi ve sırasında "Ramazan Fırsatçıları" diye haberler yayınlanır medyada. İnsanlar, bir kanaat öğretisi olan orucu, sahur ve iftardaki kuş sütü eksik sofralarla ziyafete çevirdiği için, kıtlıktan çıkmış gibi marketlere üşüşünce, fırsatçıların peydahlanması kaçınılmaz olmaktadır. Arz-talep meselesi kısaca.
Oysa evet ‘Ramazan fırsatçıları’ diye bir gündemimiz olmalı, fakat mevcut köşe dönmeciler ve onların habis ve müfsid fırsatçılığı değil tabi. Kur'an'la, namazla, zekat-infakla, dâvet çalışmalarıyla, i'tikafla bu ayı hem fert olarak Rabbimize yakınlaşma, hem de toplumsal açıdan dayanışma ve İslam'ın yeryüzüne hâkim kılınması mücadelesini yükseltme noktasında bir fırsata dönüştürmeliyiz.
Birkaç yıl önce Ramazan’da yapılan bir alan araştırması, Ramazan ve orucun maruz kaldığı altüst oluşu maalesef çok acı şekilde gözler önüne sermektedir. Üç büyükşehirde yapılan araştırmaya göre, yüzde 33’lük bir kesimin zihninde Ramazan ayıyla, en çok bütünleşen marka Amerikan emperyalizminin kanlı siyah sütü Coca Cola olarak tesbit edilmiş.
Bu durum, İslâm’ın namazının, orucunun, haccının insanlarda inşa etmek istediği siyâsî bilinç ile bu ibadetler arasındaki bağın koparılmış olmasının neticesi olduğu gibi, bu toplumun geneli açısından Ramazan'ın, nefislerin azgınlığını gemleyen değil daha da besleyen ziyafet eksenli bir sofra kültürü olarak algılanıp yaşandığının da acı göstergelerindendir.
Tüm bunlar, İslâm'la bağı koparılmış, tamamen kültürel bir Ramazan algı ve pratiği demektir ki bunun ne dünyada ne de âhirette kimseye faydası olmayacağı açıktır. Dâvetçi mü’minler olarak, Ramazan’ın toplum nezdinde halihazırdaki gibi eğlence-festival, ziyafet gibi cahilî kültürlerle kuşatılmış mahkûm bir ritüel ayı değil, Kur’ânî/Nebevî saflık ve sahihlikte hâkim bir İslâmî inşâ ayı olarak algılanıp yaşanması için bu konuları yaygın şekilde gündemleştirmekle mükellefiz.
(Şükrü Hüseyinoğlu / İslam ve Hayat)