27-05-2009 11:18

Pakistan`da onbinler felaketle karşı karşıya

Pakistan ordusunun, Svat Vadisi’nde İslam hukukunu uygulama kararı alan Taliban yanlılarına karşı başlattığı katliam operasyonundan kaçamayan 200 bin kişi, büyük bir felâketle karşı karşıya.

Pakistan`da onbinler felaketle karşı karşıya

Pakistan ordusunun, Svat Vadisi’nde İslam hukukunu uygulama kararı alan Taliban yanlılarına karşı başlattığı katliam operasyonundan kaçamayan 200 bin kişi, büyük bir felâketle karşı karşıya.

Pakistan hükümetini uyaran Küresel İnsan Hakları İzleme Örgütü, çatışmalardan kaçan 2.3 milyon kişinin terk ettiği Svat Vadisi’nde kaçamayan sivillere acilen yardım edilmesini istedi.

Pakistan'daki Svat Vadisi'nde şeriat ilan eden Taliban yanlılarına karşı hükümet güçlerinin başlattığı katliam operasyonu sebebiyle 2.3 milyon kişinin bölgeden ayrıldığı; ancak kaçmayı başaramayan 200 bin sivilin "büyük bir felâketle karşı karşıya olduğu" bildirildi. Human Rights Watch’ın (Uluslararası İnsan Hakları İzleme Örgütü) açıklamasına göre, siviller şiddetli gıda, su ve ilaç sıkıntısı çekiyor. Açıklamada, bu sivillerin oluşturulacak bir koridor üzerinden çıkışının sağlanması için Pakistan ordusunun, 20 gündür sürdürdüğü saldırılarına acilen ara vermesi gerektiği belirtildi.

Örgütün bildirisinde, "Pakistan hükümeti yerel halkın gıda, temiz su ve ilaçsız olarak sıkışıp kalmış olmasını, Taliban'ın yenilgiye uğratılması yolunda bir taktik olarak kullanılmasına göz yumamaz. Hükümet güçleri bölgeye havadan gıda, su ve ilaç ulaştırma dahil, gerekli tüm önlemleri almalı" denildi. Pakistan Ordusu Sözcüsü Tümgeneral Athar Abbas ise, "Orada savaş hâlâ sürüyor. Vadide sivillerin serbestçe hareket etmesi çok tehlikeli. Sokağa çıkma yasağını nasıl kaldıralım?" dedi. Abbas, hükümet karşıtı gruplardan temizlenen bölgelere gıda ve diğer yardım kamyonlarının ulaştırıldığını ekledi.

(Kaynak: Vakit)

YORUMLAR
  • HUSEYIN SASMAZ   13-06-2009 22:18

    Hizb-ut Tahrir, Svat Vadisi'ndeki Askerî Operasyonları Protesto Etmek İçin İslamabad Karaçi ve Lahor'da Yürüyüşler Düzenlemektedir Hizb-ut Tahrir, Svat Vadisi'ndeki askerî operasyonlara karşı İslamabad, Karaçi ve Lahor'da kalabalık yürüyüşler düzenledi. Göstericiler, tek yakıtı asker ve sivil Müslümanların kanları olan Amerikan savaşını kınadılar ve Müslümanın, Müslüman kardeşini öldürmesini protesto ettiler. İslamabad'daki yürüyüşte Hizb'in üyesi Cüneyt Hân ve Lahor'daki yürüyüşte, Basın Kulübü önünde Hizb'in üyesi Muhammed Alî birer konuşma yaparlarken Hizb'in üyesi Muhammed Harem de Karaçi'deki yürüyüşe liderlik yaptı. Yürüyüşlerdeki konuşmacılar, Hükümetin Lal mescidi katliamına benzer şekilde Amerikan liderliğinde daha kapsamlı mücrim saldırılar gerçekleştirdiğini ve katliamlar işlediğini dile getirdiler. Dolayısıyla sırf şeriatın tatbik edilmesini istemelerinden dolayı art arda köyleri yerle bir etmiş ve sakinleri toplu bir şekilde cezalandırmıştır. Yine konuşmacılar, İslâm'a ve şeriatın tatbikinin talep edilmesine karşı halkı kışkırtmak için medyayı kullandığı Lal Mescidi katliamından ders çıkarmış olmalı ki Hükümet'in, şeriatın tatbikini talep eden herkese Lal Mescidi katliamı yöntemini kullandığını dile getirdiler. Şimdi de fakirlerin evlerini, iş yerlerini ve pazarlarını hedef alarak sivilleri bombardımana tutmak için, ağır silahlar, öldürücü patlayıcılar ve savaş uçakları kullanmaya yönelmiştir. Hakeza Hükümet, Müslümanların Afganistan'daki cihada olan ilgisini, Müslümanların birbirlerini öldürmesine döndürmeyi başarmıştır. Konuşmacılar, 1.2 milyondan fazla vatandaşın bombardımandan kaçarak ikamet yerlerinden göç ettiklerini ve böylece Zerdari, Geylani ve Keyani'nin, mavi gözlü Amerikalıların hatırı için bir insanlık faciası ortaya çıkardıklarını vurguladılar! Ümmetin kendisini Amerikan savaşından kurtarması ve sadece kâfirlerle savaşabilmesi için partileri, âlimleri, öğretmenleri, medya mensuplarını, hukukçuları, sivil toplum kuruluşlarını ve evlerinde oturan ev hanımlarını; işte bunların hepsini, bu Hükümetin hıyaneti ve cürümleri karşısında durmaya davet ettiler. Göstericiler bu yürüyüşlerin ardından barışçıl bir şekilde dağıldılar. İmrân Yûsufzây حزب التحرير Hizb-ut Tahrir Resmi Sözcü Yardımcısı Pakistan Vilâyeti

  • HUSEYIN SASMAZ   28-05-2009 17:26

    Ey Pakistan'daki Müslümanlar! Geçmişte Diktatörlüğü Kaldırıp Attığınız Gibi Demokrasi Komedyasını da Kaldırıp Atınız ve Pakistan'ın Yegâne İstikrar Garantörü Hilâfet Devleti'ni Kurunuz Yüksek Mahkeme, geçen 25 Şubat'ta, Nawâz Şerîf ile kardeşinin herhangi siyasî bir göreve gelmelerini yasakladı. Bu karar, kimilerini hükümetin olağanüstü hal ilan etmesi beklentisine sevk edecek derecede ülkeyi felç eden kaos ve şiddet halini beraberinde getirdi. Pakistan'daki siyasî kombinasyonu inceleyen bir kimse bunun, Pervez Müşerref'in Amerika'nın gözü ve kulağı önünde devrilmesinden sonra organize edildiğini görür. Mevcut hükümetin oluşturulması öncesinde Amerikalılar ve İngilizler, aralarında Nawâz Şerîf'in liderliğindeki Pakistan Müslüman Birliği Partisi ve Pakistan Halk Partisi'nin de olduğu laik ve İslâmî partilerin hepsi ile sürekli temas halindeydiler. Her parti, oynayacağı rolü belledikten sonra Amerikan iradesi doğrultusunda bir hükümet oluştu. O zamandan bu yana kadar bu partilerin liderleri, Amerika'nın kendilerine biçtiği rolü oynamaktan geri kalmadılar. Hatta şu anda yaşanan siyasî komedya bile Amerikan çizgisinden bir sapma değildir. Zira Amerika, bölgeye ilişkin önceki yönetimden miras aldığı politikayı icra edebilmek için Pakistan siyasî ortamında "yaratıcı kaos" doktrinini oluşturmayı amaçlamaktadır. Böylece Amerika, saldırılarına devam ederken insanların kabileler bölgesi, Afganistan ve bölgeye yönelik Amerika politikaları üzerindeki dikkatleri başka bir yöne çekilmiş olacaktır. Bunun içindir ki ister Nawâz Şerîf, isterse Pakistan Halk partisi olsun hükümet içerisindeki grupların hepsinin Amerikalılar ile görüşmeye devam etmelerine ve onlardan direktif almalarına şahit olmamız şaşırtıcı değildir. Hem Pakistan Halk Partisi'nin hem de Pakistan Müslüman Birliği Partisi'nin liderleri, daha ilk günden beri Amerika çıkarlarına hizmet etmekte ittifak etmişlerdir. Ancak Pakistan Müslüman Birliği Partisi, sürekli olarak insanlara Amerika ile işbirliği yapmadığı ve onun talimatlarına göre hareket etmediği intibası vermeye çalışsa da kabileler ve Svat Vadisi'nde yüzlerce Müslüman katledildiği zaman partinin liderleri kıllarını dahi kıpırdatmamış, bu cürümlere karşı çıkmamışlar ve mahkemenin kararına karşı şu anda yaptıkları gibi partinin üyelerini sokaklara dökmemişlerdir. İster kabileler bölgesindeki katliam, ister Gazze'de yaşanan katliam, ister Amerika'nın Pakistan'da yaptığı askerî operasyonlar karşısındaki tutumları olsun her iki partinin de gidişatı utanç vericidir. Nitekim "terörizme karşı savaş" kılıfı altında Amerika'nın İslâm'a açtığı savaşın ele alınması için parlamentonun düzenlediği oturumda her iki partinin de bu haçlı savaşında hükümetin Amerika'nın yanında yer almaya devam etmesini onaylamaları bu ifadeyi teyit etmektedir. Oysa onlar için asıl olan Pakistan üzerindeki Amerikan hegemonyasına son vermeleridir. Ancak bunun yerine onlar, sanki büyük farzlardanmış gibi birbirlerinin nüfuzunu sınırlamak için çalışmaktadırlar! Onlar, kuşların hayallerini gerçekleştirmek için Ümmettin hayatî meselelerini unutarak birbirleri ile çatışmakla meşgul oldular ve tökezleyince de bu rüyalarını gerçekleştirmek için insanlardan kendilerini desteklemeleri talebinde bulundular! Bu partilerin içerisinde bulundukları vakıaları hiç değişmeyecektir. Zira geçen asrın doksanlarında iktidardalarken Amerika'nın ülkedeki nüfuzu herkes tarafından hissedilmekteydi. Bu partiler de gerek Amerika'nın kapitalist ekonomik politikaları, gerek IMF ile Dünya Bankası'nın direktifleri, gerek Pakistan'a ve Hindistan ile ilişkilerin normalizasyonuna ve Müşerref'in iktidarı boyunca yaptığı gibi Pakistanlı vatandaşların Amerika'ya teslim edilmesine ilişkin Amerikan politikaları olsun bölgede Amerika'nın politikalarını uyguluyorlardı. Nawâz Şerîf ve Zerdarî gibi diktatör ve demokratik yöneticiler, birbirinin aynısıdır. Zira her ikisi de tabiatlarında aynı inancı taşımaktadırlar. O da her zaman ve her koşulda laiklik ile küfür nizamını Pakistan'ın bir nizamı olarak ve Amerikan çıkarlarını korumak için çalışmayı huy edinmeleridir. Ülke ve insanlar yok olsa dahi onlar için önemli olan otoritedeki bekalarıdır! Nitekim el-Mustafâ [SallAllahu Aleyhi ve Sellem], bu yöneticileri tanımlarken ne kadar da doğru söylemiştir. Zira o şöyle buyurmuştur: أَعَاذَكَ اللَّهُ مِنْ إِمَارَةِ السُّفَهَاءِ قَالَ وَمَا إِمَارَةُ السُّفَهَاءِ قَالَ أُمَرَاءُ يَكُونُونَ بَعْدِي لاَ يَقْتَدُونَ بِهَدْيِي وَلاَ يَسْتَنُّونَ بِسُنَّتِي فَمَنْ صَدَّقَهُمْ بِكَذِبِهِمْ وَأَعَانَهُمْ عَلَى ظُلْمِهِمْ فَأُولَئِكَ لَيْسُوا مِنِّي وَلَسْتُ مِنْهُمْ وَلاَ يَرِدُوا عَلَيَّ حَوْضِي وَمَنْ لَمْ يُصَدِّقْهُمْ بِكَذِبِهِمْ وَلَمْ يُعِنْهُمْ عَلَى ظُلْمِهِمْ فَأُولَئِكَ مِنِّي وَأَنَا مِنْهُمْ وَسَيَرِدُوا عَلَيَّ حَوْضِي "Allah seni sefihlerin yönetiminden korusun." Dedi ki: ‘Sefihlerin yönetimi de nedir?' Dedi ki: "Benden sonra yöneticiler olur. Onlar Hidâyetime uymazlar ve Sünnetimi de tâkip etmezler. Her kim onların yalanlarını doğrular ve zulümlerinde onlara yardım ederse, işte onlar Benden değildir ve Ben de onlardan değilim! Onlar (Cennetteki) Havzıma gelemezler. Her kim de onların yalanlarını doğrulamaz ve zulümlerine de yardım etmezse, işte onlar Bendendir ve Ben de onlardanım! Havzıma gelecek olanlar işte bunlardır." [Ahmed rivayet etti] Bu liderlikler, muhlis değildir; zira ne Allah'ın şeriatını tatbik etmekteler, ne de Müslümanları kafirlerden korumaktalar. Ayrıca insanların temel ihtiyaçlarını sağlama ve günlük sorunlarını çözmede de samimi değillerdir. Ancak insanlar, gözlere kum serpmek amacıyla bu liderliklerden bir takım göstermelik tasarruflar görebilirler. Buna rağmen bu tasarrufların, fakirlik, açlık, fiyatların artması, işsizlik, sağlık ve eğitim hizmetlerinin yetersizliği gibi ülkedeki kötüleşen sorunların çözümüne hiçbir faydası dokunmayacaktır. Bilakis bu trajediler, bazı insanları intihara sevk edecek derecede berbat bir hayat oluşturmuştur! Pakistan'daki Müslümanların sorunlarını çözmesi noktasında bu liderlikte ümit yoktur. Bu da ajandasının, sömürgecilerin izin verdiği göstermelik rötuşlar dışında her türlü gerçek çözümden yoksun olmasından dolayıdır. Dolayısıyla onlara göre nizamın değişmesi, otoritenin kendi ellerinde kalmasıdır. Bazı idarî kanunların değişmesinde, kendileri için çalışanların atanmasında, kendilerine karşı koyanların uzaklaştırılmasında, kişisel çıkarları için görevlilerin yerlerinin değiştirilmesinde, bazı devlet kurumlarının güçlendirilmesinde ve bazılarının zayıflatılmasında bir mâni yoktur! Müşerref'in yönetici olduğu dönemde insanlar, kâfirler tarafından harici hakaretlerin ve fiyatların yükselmesi sıkıntısını çekerlerken, mevcut liderlik bu sorunların sebebini diktatör Müşerref'in iktidarına bağlıyordu. İşte Müşerref gitti, onların demokratları geldi ve daha önce pek çok kez başarısız olduğu gibi bu sorunların çözümünde daha önceki liderlik gibi başarısız oldu. O halde bu liderliğin, diktatörlük ile demokrasinin bir paranın iki yüzü olduğunu ve Pakistan'daki Müslümanların sorunlarını çözmede başarısız olacağını itiraf etmeleri elzem değil midir?! Fakat bu liderlik bunu itiraf etmektense, fesat ve nizamın çökmesi yolu ile dilediği gibi kendi çıkarlarına hizmet etsin diye insanların seçeneğinin demokrasi olduğunu iddia ederek demokratik girişimde bulunmaktadır! Pakistan, geçen on yıllar boyunca sistematik şekilde kişisel politikaların belirlenmesi salgını ve insanların yalan vaatlerle saptırılması yüzünden sıkıntı çekti. Hatta bazı insanlar, onlara aldanarak onların peşinden gittiklerinde dahi otoriteye ulaşıp kişisel çıkarlarını gerçekleştirmeleri ile onlara sırt döndüler ve onları yüz üstü bıraktılar. Böylece onlara aldananlar pişman olduysalar da pişmanlık fayda vermedi. Bunun yanı sıra iktidara ulaşan bu kimseler, birbirlerini itham ettiler, ülkede kaos durumu oluşturdular ve gerçek sorunun kökleri hususunda insanları saptırmak için yoğun uğraş verdiler. O da tatbik edilen ve sömürgeci kâfir tarafından desteklenen laiklik ile küfür nizamıdır. Oysa bu, daha önceki diktatör liderliğin tatbik ettiği aynı nizamdır. Dolayısıyla iktidar koltuğu ister demokratik ellerde, isterse diktatör ellerde olsun bu nizam baki kaldığı sürece Pakistan'ın sorunları daha, daha çok kötüleşecektir. Ey Pakistan'daki Müslümanlar! Şahit olduğunuz üzere sömürgeci nizam ile fasit liderlik, sorunlarınızın çözümünde ve İslâm ile Müslümanların himaye edilmesinde samimiyetsizliklerini ortaya koymuşlardır. Sorunlarınızı çözmeye muktedir yegâne nizam, Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'nın tüm insanlığa gönderdiği hak nizamdır, Hilâfet Devleti'nin tatbik ettiği nizamdır. Zira o, insanları neyin ıslah ve neyin ifsat edeceğini bilen insanlığın yaratıcısının gönderdiği nizamdır. Nitekim Subhânehu ve Te'alâ şöyle buyurmuştur: أَلاَ يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَ وَهُوَ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ "Hiç yaratan bilmez mi? O, Latîf'tir, Habîr'dir." [el-Mulk 14] Önünüzde Hilâfet Devleti'ni kurarak İslâmî hayatı yeniden başlatmak için kurulmuş olan Hizb-ut Tahrir vardır. Ve Hizb-ut Tahrir, sizleri sözde demokratik komedyasını kaldırıp atmaya ve Hilâfet Devleti'nin kurmak için kendisine katılmaya davet etmektedir. Zira sizlere, İslâm ile Müslümanların maslahatlarını tüm maslahatların önüne geçirerek muhlis bir liderlik getirecek olan ancak Hilâfet'tir. O liderlik ki iktisadî, hukukî, içtimaî, eğitimsel sorunlarınızı, dahilî ve haricî sorunları hanîf şeriatın hükümlerini tatbik ederek çözecektir. Ey Güç ve Kuvvet Ehli! Mevcut nizamın tekerrür eden yozlaşmaları ile geçmişteki nizamın yozlaşmaları, azmedip halkınızı bu kaostan kurtarmak ve Pakistan'daki Müslümanları siyasî kaostan kurtaracak olan Hilâfet Devleti'nin kurulması için Hizb-ut Tahir'e nusret vermek üzere harekete geçmeniz için yetmez mi? Fasit yöneticilerin enkazı üzerine Hilâfet Devleti'nin kurulması, Allahu [Subhânehu ve Te'alâ]'nın bir vaadidir. O halde sizden kim bu şerefe nail olmak isteyecektir? El-Hak Taberake ve Te'alâ şöyle buyurmuştur: وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِيـنَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَن كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُون "Allah, sizlerden îmân edip sâlih amel işleyenleri, kendilerinden öncekileri yeryüzünde Halîfe kıldığı gibi onları da yeryüzünde Halîfe kılacağını, onlar için seçtiği dinlerini (İslam'ı) yeryüzünde hâkim kılacağını, (geçirdikleri) bu korkularını güvene çevireceğini vaâdetti. Zira onlar yalnız Bana kulluk ederler ve hiçbir şeyi Bana ortak koşmazlar. Artık her kim de bundan sonra inkâr ederse işte onlar fâsıkların ta kendileridir." [Nur 55]