06-11-2009 10:04

Pamak: Filistin Müslümanların ortak direniş sembolüdür

Özgür-Der Çorum Şubesi, İlke-Der ve İHH Çorum Şubesi tarafından düzenlenen Filistin`le Dayanışma Gecesi`nde konuşan Mehmet Pamak, Filistin mücadelesinin tüm Müslümanların ortak direniş sembolü olduğunu söyledi.

Pamak: Filistin Müslümanların ortak direniş sembolüdür

Özgür-Der Çorum Şubesi, İlke-Der ve İHH Çorum Şubesi tarafından düzenlenen Filistin'le Dayanışma Gecesi'nde konuşan Mehmet Pamak, Filistin mücadelesinin tüm Müslümanların ortak direniş sembolü olduğunu söyledi.

Tokat, Amasya ve Gümüşhacıköy'den gelen Müslümanlarla beraber yoğun bir katılım gözlemlendiği gece, Ömer Yankum'un okuduğu Kuran-ı Kerim ve meali ile başladı.

Filistin'de yaşananlar, Türkiye'de gerçekleştirilen eylemleri ve İHH yardımlarını içeren sinevizyon gösterisi ile devam gecede, programı düzenleyen kuruluşları temsilen Vedat Erkan kardeşimizin selamlama konuşmasından sonra panele geçildi.

İlk sözü alan Ahmet Varol "Gazze Saldırıları, Mescid-i Aksa Kuşatması ve Filistin'de Son Durum " konu başlığında sunumunu gerçekleştirdi. Varol; konuşmasında Gazze saldırıları ve sonrasında özellikle işbirlikçi Mahmut Abbas ve Hüsnü Mübarek'in sergilediği icraatlardan bahsetti. Gazze'ye yapılan yardımların ulaştırılması esnasında Mısır tarafında yaşanan sıkıntılara değindi.

Siyonist politikalarını alet olan işbirlikçi liderleri eleştirerek konuşmasına devam eden Varol,  uygulanan ambargo yüzünden zor şartlarda yaşamlarının devam ettirmeye çalışan Gazze'liler den bahsetti. Ancak; şartların Filistin'liler için Batı Yakasında da çok iç açıcı olmadığını vurgulayan Varol, Mahmut Abbas'ın bu bölgede yaptığı hukuksuz ve keyfi politikalarını, bunun sonucu olarak Mescid-i Aksa kuşatmasına değindi. İsrail'in İslam dünyasının tepkisini Mescid-i Aksa'ya düzenlediği saldırılarla ölçtüğünü, kayda değer tepkilerin olmamasından dolayı saldırıların şiddetini giderek arttırdığını belirtti. Kudüs'de yapılmaya çalışılan Yahudi mahallelerden de söz eden Varol, Mescid-i Aksa'nın yıkılarak Süleyman Mabedinin yeniden inşa edileceği söyleminin kesinlikle yalan olduğunu, asıl hedefin Kudüs'deki İslam Kimliği yok etmek olduğunu vurguladı ve Müslümanların Mescid-i Aksa için daha fazla duyarlılık göstermeleri gerektiğine değinerek sözlerini tamamladı.

İkinci konuşmacı olarak söz alan Hamza Türkmen " Siyonist Zihniyet ve Politikaları " konusunda dinleyicilerle paylaştığı konuşmasına Kuran'ı Kerim'den ayetler ışında başladı. Yahudilerin yaşadığı süreçlerden bahsederek konuşmasına devam eden Türkmen, Yahudilerinde kendi içlerinde farklılık arz ettiğini, Dindar Yahudilerin, Ateist Yahudilerin ve Liberal Yahudilerin olduğunu, şu anki dünyadaki ekonomik gücün bu liberal Yahudilerin elinde olduğunu belirtti. Yahudilerinin her zaman şehirlerin merkezinden çok, kenar mahallelerde kendilerine yer bulduğunu, Theodore Herzl ile Siyonizm doğuşuna ve Yahudilerin Avrupa'da yaşadıklarından da bahseden Türkmen, Yahudiler tarafında abartılsa da, Avrupa'da öldürülmüş, toprakların sürülmüş azımsanmayacak kadar Yahudi olduğunu, kalanların ise Filistin'e gönderildiğini belirtti.

Türkmen; Kuran-ı Kerim'de Yahudilerden bahseden ayetlerden söz ederek, yerilen ve uyarılan Yahudilerin üzerinden tüm insanlığa mesaj verildiğini, ikaz edilenin ise Yahudileşmiş mantıklar olduğunu belirtti. Siyonizmin bir ırkçılık olduğuna değinen, Türkmen; ırkçılık politikaları güden tüm yönetimleri de Siyonist olarak niteleyebileceğimizi, Çünkü; Siyonizminde bir mantık olduğunu sadece Yahudileri has bir zihniyet olmadığını örneklerle anlattı. Artık siyonizminde kendi içlerinde kırılmalar yaşadığında değinen Türkmen, özellikle liberal Yahudilerin uygulanan bu politikaların kendilerine zararını dile getirmeye başladıklarını ve BM Güvenlik Konseyinde görüşmesi onaylanan Goldstone raporundan bahsetti. Türkiye'nin de Siyonist İsrail'in müttefiki olduğunu hatırlatan Türkmen, son dönemlerde başbakanın Davos çıkışını ve " Anadolu Kartalı" tatbikatının iptal edilmesinin olumluluklar olduğunu, ancak; kesinlikle yeterli olmadığını belirterek konuşmasını sonlandırdı.

Son konuşmacı Mehmet Pamak, "Filistin Mücadelesinin Dünya Müslümanları açısından Önemi ve Sorumluluklarımız " başlıklı sunumu gerçekleştirdi.

Pamak; İslam ümmetinin vahiyden koparak, cahiliye karanlığına sürüklendiğinin altını çizerek başladığı konuşmasında, Filistin mücadelesinin sadece bir toprak meselesi olmadığını; Filistin mücadelesinin tüm Müslümanların ortak direniş sembolü olduğunu, ayrıca; emperyalist kuşatmalara, işbirlikçi her türlü dayatmalara karşı ümmet olma zorunluluğu hissettiren bilinç ve direnişi öğrettiğini belirtti. Konuşmasında sık sık Kuran'a vurgular yapan Pamak; konuşması süresince Mescid-i Aksa'nın önemini vurgulamaya çalıştı ve dünya Müslümanlarının yeterli tepkiyi göstermediklerinden yakındı. Müslümanların duyarlılıkların olduğunu ancak; bilinç konusunda sorunların yaşandığını belirterek, Gazze sürecinde " Mehmetçik Gazze'ye " sloganını hatırlatarak Ordu ve yaptığı icraatlara değinerek çelişkileri gözler önüne sermeye çalıştı. Esaretin, Yılgınlığın ve işgalin önce zihinlerde başladığını ve Mescid-i Aksa'nın fiziksel olarak işgal altında olduğuna değinen Pamak; camilere asılan mahyaları hatırlatarak, Mescid-i Aksa'daki Müslümanlar mı daha özgür yoksa Sülaymaniye de namaz kılanlar mı? diye sordu.

Müslümanlara düşen sorumlulukları da hatırlatan Pamak; Filistinli kardeşlerimizin yanında yer alarak, hepimizin adına en zor şartlarda sürdürdükleri onurlu direnişlerine destek vermemizi, diğer yandan da, aslında ümmetin de Kudüs'ün de kurtuluşuna vesile olacak Kur'an nesli projesiyle ümmeti vahiyle yeniden inşa etme hedefimize kilitlenmemiz gerektiğini hatırlatarak sözlerini tamamladı.

YORUMLAR
  • HUSEYİN SASMAZ   06-11-2009 22:13

    Yahudiler Mescid il-Aksa'ya Zorla Girip Gazze'yi Bombalarken Otorite, Uluslararası Toplantılarda Onları Korumakta ve Onların Çıkarlarını Gözetmektedir İşgalci Yahudi varlığı; kazı çalışması, baskın, kirletme, katletme, ziyaretçilerini yaralama, özellikle Refah'taki tünelleri sık sık bombalama ve direnişçi aktivistlere suikast düzenleme yoluyla hem Mescid-i Aksa ve ehline hem de Gazze Şeridi sakinlerine karşı cürümlerini sürdürdüğü bir sırada Filistin'deki politikacılar, avaz avaz bağırmaktalar, karşılıklı suçlamalarda bulunmaktalar ve Filistin otoritesinin isteği doğrultusunda, Birleşmiş Milletlere bağlı İnsan Hakları Konseyinin geçen Cuma günü Cenevre'deki oturumunda (Birleşmiş Milletler tarafından Gazze savaşını araştırmakla görevlendirilen) Goldstone raporunu ele almasının ertelemesini talep etmektedirler. Ayrıca Otoriteden de ""İsrail" veya Filistin otoritelerinin her ikisinin de bu suçlara zanlıları araştırmamaya ve altı ay içerisinde yargı önüne çıkarmamaları durumunda Güvenlik Konseyinin bu iddiaları Lahey'deki Uluslararası Ceza Mahkemesine taşımasına" teşvik eden karar tasarısına ilişkin desteğini geri çekmesini talep etmektedirler. Bizler Hizb-ut Tahrir olarak bu olaylar bağlamında deriz ki: Caydırıcı bir güç olmadığı için sorgusuz sualsiz güç kullanmayı alışkanlık getiren işgalci Yahudi devleti, kendisine yöneltilen hiçbir suçlamayı kabul etmemekte ve -Amerika'nın desteğiyle- kendisini her yasanın üzerinde görmektedir. Dolayısıyla Yahudi devleti, kendisini "Ulusalcı Filistin" olarak gören Otoriteye raporu reddeden Yahudilerin tutumunu desteklemesini emretmiş ve o da her zaman olduğu üzere işgalcinin çıkarlarını ve güvenliğini korumak adına utanmadan ve sıkılmadan bunu yapmıştır. Bu ise geçen Perşembe günü Amerikan Başkonsolosu'nun Otoritenin Devlet Başkanı'nı ziyaret etmesinin ardından olmuştur. Nitekim el-Cezire Net, Filistin Telekomünikasyon Şirketinin yeni çalışmasına ve gerekli frekanslarının sağlanmasına izin verilmesi karşılığında Otorite tarafından bu tutumu içeren bir anlaşmanın yapıldığı haberlerini yayınlamıştır. Bu tutum medyada gün yüzüne çıkıp işgalci Yahudi'nin çıkarlarını koruma ve siyasi tutumlarını peşkeş çekme hususunda Otoritenin aşağılık seviyesi ifşa olunca Amerika ve Yahudi devletinin bir işaretiyle tutumlarını değiştiren kodamanların ve efendilerin yüzsuyunu korumak için bir günah keçisinin seçilmesi kaçınılmaz oldu. Böylece soruşturma komisyonunun oluşturulması kararı çıktı. Soruşturma komisyonunun oluşturulması bayağı bir iş olup insanların akıllarını hafife almak ve onlara ihanet etmektir. Madem Devlet Başkanı ve Başbakanıyla Otorite, söz konusu raporun ele alınmasının ertelenmesini talep etme kararı aldı o halde soruşturma kimin hakkında ve ne için olacak? Yoksa orada soruşturmanın ortaya çıkarmasını bekleyen gizli kapaklı bir şey mi var? Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz?! Doğrusu Gazze'deki tünel bölgelerine yönelik Yahudi bombardımanın devam ettiği, Yahudilerin askerlerin gözetimi altında sık sık Mescid-i Aksa'yı kirletmeye çalıştıkları, askerlerinin Mescid-i Aksa'nın giriş kapıları önündeki insanları zorbaca yakaladıkları, içeri zorla girmek üzere kapılarında toplanmış olan Yahudileri engellemek için kendilerini oraya kapatanların çığlıklarının yükseldiği bir sırada bu ertelemenin talep edilmesi Otorite ve adamlarının utancına bir utanç daha katmıştır. İşte tüm bunlar gerçekleşirken Otorite ve onun arkasında olan İslami alemdeki tüm rejimler, Yahudilerin tüm bu vahşi işleri karşısında sessiz sedasız beklemektedirler. İslami ümmet kendi maslahatlarını gözetecek Hilafet Devleti'nin gölgesinde İslam'ın geri getirilmesi gayesini gerçekleştirdiğinde kendilerini bu meselenin temsilcileri olarak dayattıkları günden beri Filistin meselesini uçurumdan uçuruma sürükleyen bu liderlerden ve liderliklerden hesap soracak ve onlardan intikam alacaktır. Diğer taraftan hem altmış yıldan beri Filistin'in bölünmesine dair kararlar çıkaranın bizzat Birleşmiş Milletler olduğunu hem de Gazze'ye yönelik vahşi katliamı ve bombardımanı iki taraf arasında bir savaş olarak tanımlamasının yanı sıra her zaman olduğu gibi kasap Yahudi ile kurban edilen Müslümanı aynı kefeye koyanın bizzat Güvenlik Konseyi olduğunu unutarak kendilerine savaş suçu işledikleri töhmetinde bulunan ve saldırgan ile saldırıya uğrayanı eşit tutan bir raporun istenilmesine dair Gazze ve Şam'da siyasi seslerin yükselmesi şaşırtıcı değil midir?. Otoritenin uluslararası toplantılarda işgal varlığının çıkarlarına boyun eğmesi ve onun çıkarlarını gözetmesi, alçaltıcı siyasi anlaşmalar uyarınca hareket eden ve işgale karşı çıkıp ona direnen insanları takip ettiği bir sırada güvenlik birimlerini işgal varlığının güvenliğini korumaya mobilize eden bir Otorite açısından hiç de şaşırtıcı değildir. Doğrusu Gazze'deki halkının evlatlarının bombalanmasını izlediği, Mescid-i Aksa'ya zorla girmeleri ve kirletmeleri için Yahudileri koruduğu bir sırada işgal liderleriyle koordinasyon kurarak onlarla doğrudan ve "aracılar" vasıtasıyla anlaşmalar imzalayan bir Otorite'nin bu tür gizli anlaşmalar yapması ve komplolar kurması hiç de olasılık dışı değildir. Oysa bu işgal varlığı, Otoritenin yüzsuyunu korumayacak ve bu zavallı tutumundan dolayı daha fazla aşağılanma ve zilletle ödüllendirecek, bombalama ve kirletme zamanlamasında bile onu hiç önemsemeyecektir. Artık Filistin halkının, bu kıytırık Otorite karşısında katletmeyi ve savaşı meşru görürken kendilerinin işgal varlığının güvenlik projesini koruduklarını bir kez daha göstermelerinden sonra bu Otorite ile adamlarını çekirdek çitler gibi kaldırıp atmalarının zamanı gelmiştir. Artık Filistin halkının, Filistin meselesinin çözümünün ancak kurtarma misyonunun bunu eda etmeye muktedir yegane cihet olan Müslümanların ordularına tevdi edilmesiyle olacağını anlamalarının zamanı gelmiştir. يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ "Ey iman edenler! Allah ve resulü sizi, size hayat verene çağırdığında icabet edin." [el-Enfâl 24]