14-05-2009 22:55

Protestoya davet

ABD, insansız uçaklarıyla Afgan köylerini bombalıyor; Pakistan yönetimi de Swat Vadisi’ni topa tutuyor. Özgür-Der, katliama karşı ses vermeye çağırdı. 15 Mayıs Cuma günü 11:30’da Pakistan Konsolosluğu önünde toplanalım; kardeşlerimizin yalnız olmadığını haykıralım!

Protestoya davet

ABD, insansız uçaklarıyla Afgan köylerini bombalıyor; Pakistan yönetimi de Swat Vadisi’ni topa tutuyor. Özgür-Der, katliama karşı ses vermeye çağırdı. 15 Mayıs Cuma günü 11:30’da Pakistan Konsolosluğu önünde toplanalım; kardeşlerimizin yalnız olmadığını haykıralım!

İşgalcilere ve İşbirlikçilere  Hayır!

Afganistanlı ve Pakistanlı Kardeşlerimizin Yanındayız!

ABD, yeni başkanı Obama ile Afganistan ve Pakistan'da daha fazla kan dökülmesini öngören yeni planını devreye soktu. İşgalci ABD, Afganistan'da köyleri bombalarken; işbirlikçi Pakistan yönetimi de bu planı, Swat Vadisi'nde hayata geçiriyor. Taliban direnişçilerine yönelik çok kapsamlı operasyonda ABD öncülüğündeki uluslararası işgal gücü çocuk-kadın demeden Afgan halkının üzerine bombalar yağdırırken; Swat Vadisi'nde ise yüz binlerce insan evlerini terk etmek zorunda bırakılıyor. Taliban'ın güçlü olduğu bölgeyi top yağmuruna tutan Pakistan ordusu, yüzlerce kişiyi katletti. Katliam devam ediyor.

Katliam karşısında sessiz kalmama çağrısında bulunan Özgür-Der, 15 Mayıs Cuma günü 11:30'da Pakistan Konsolosluğu önünde bir protesto eylemi düzenleyecek. Özgür-Der, duyarlı insanların Afganistan ve Pakistan'daki kardeşlerimizle dayanışmak üzere eyleme katılmaları çağrısında bulunuyor.

15 Mayıs Cuma 2009

Saat: 11.30

Yer: Pakistan Konsolosluğu Önü
(Güllü Sok. No: 20 - 3. Levent)

 

Pakistan Konsolosluğu adresi ile ilgili ayrıntılar:

Buraya 2 ayrı yoldan gidilebilir:

→ İsrail Konsolosluğuna giderken sağda Gültepe yol ayrımı var, o yola girip Gültepe'ye değil de, sağdan aşağıya Fatih Köprüsüne gider gibi devam edildiğinde yol ortasında Shell benzin istasyonu var. İstasyona yaklaşık 1 kilometre mesafede. İstasyonu  soluna alıp içeri doğru devam edilmesi gerekiyor.

Ya da Zincirlikuyu'dan Akatlara doğru devam edip, Koç Köprüsü üzerinden dönerek de gidilebilir. Koç Köprüsü üzerinden akatlar-Levent tabelası takip edilip, doğru gidilecek. BJK Koleji istikametine doğru devam edilecek. Terakki Vakfı okulu sağda kalacak. İlk ışıklara gelindiğinde solda 2. Çevreyolu – Levent tabelası istikametine doğru dönüldükten sonra dar sokaktan aşağı inilecek. Dilek Sabancı Parkı solda kalıyor. Konsolosluk parkın az ilerisinde.

(Kaynak: Haksöz Haber)

YORUMLAR
  • HUSEYIN SASMAZ   15-05-2009 13:12

    Ümmette İslam Adına Canlanmaya Yönelik İşaretler Gün geçmiyor ki birçok bölgede batı karşıtı gösteriler olmasın. Yine gün geçmiyor ki Müslümanların İslam adına yaptıkları gösteriler son bulsun. Kadınlı erkekli veya sadece kadınların yaptıkları gösteriler her ne kadar medya tarafından saklansa da bir gerçeği saklamakta başarılı olamayacaklardır. O da İslam ümmetindeki İslam adına çıkış ve yükseliştir. Batının bir merkezinde yapılan bir gösteride öğrenci bir genç şu ifadeyi kullanıyor: "Karma karışık fikirlerle donanmış batıyı, Avrupa'yı dinleme yerine Biz Allah'a güvenmeliyiz, O'na yönelmeli ve O'nu dinlemeliyiz." Batının göbeğinde, özgürlükler düşüncesinin fiilen pratikte uygulandığı yerlerde yaşayan Müslümanların çözüm olarak İslami çözümlere yönelmesi çok dikkat çekicidir. İnsan fıtratına uygun olmayan bu sistemin insanları sorunlarla boğması başka çözüm arayışlarına itmiştir. Bunu sadece Müslümanlar açısından ele alarak veya bakarak demiyoruz, batı kendi insanını da çözüm üretemediği yığınlarca meselenin altında ezmiş ve kaybetmeye başlamıştır. Batıda veya İslam beldelerindeki kukla rejimlerde ne kadar yasa çıkartırlarsa çıkartsınlar bunların hiçbir fayda sağlamadığı ortaya çıkmıştır. Özgürlükler, demokrasi çığırtkanlığı adı altında Afganistan'da, Irak'ta, Cezayir'de çıkartılan ve uygulanmak istenen yasaların nasıl geri teptiğini dünya kamuoyu müşahede etmiştir. Resulullah karşıtı karikatürler ve Kur'ana saldırı karşısında Müslümanların; "bu da özgürlüklerdenmiş" diyerek sineye çekmedikleri görüldüğü gibi canlılığın işaretlerinden olan sahiplenmeyi ve bu uğurda ölebileceklerini de bütün dünya gördü. Ümmet fikirlerini İslamileştirmeye başlamıştır. İslam'a döndüklerinin, İslami fikirlerle canlanmaya başladıklarının artık emarelerini hissedilir bir şekilde görüyoruz. Ümmet yüzünü yeniden İslam'a çevirmiştir. Afganistan olayında, Müslümanlar 20 yıl boyunca Sovyetlerin işgaline karşı direnmiştir. Şimdi de Amerika, NATO ve müttefik kuvvetlere karşı mücadele vermektedir. Bu meydan okumaları İslam'a olan bağlılık ve yönelmenin bir semeresidir. Batı kanun ve nizamlarını isteselerdi bu direnme yerine batılılaşmayı görecektik. Oysa ümmet Şeriat istiyor ve ona yöneliyor. Yüz binlerce insan Kur'an'a yapılan saldırıları kınamak için sokaklara dökülüyor. NATO'nun ve müttefiklerin gücü bunu durdurmaya muktedir değildir, olamazlarda... Çünkü bu güç meselesi değil fikre yani Müslümanların çözüm olarak akidelerinden neşet eden hükümlere dönme meselesidir. İslam beldelerinin her bir köşesinde, sömürgenin pençesinde yıllardır ezilen binlerce insan -Fas'tan Endonezya'ya, Türkiye'den Özbekistan'a... kadar- İslam Şeriatının geri getirilmesi için çalışıyor. Bu bağlamda yıllardır bu ümmete empoze edilen/dayatılan milliyetçiliğin artık işe yaramadığını görüyoruz. Milliyetçi bayrakların ve pankartların o pis görüntüleri artık tek tek inmeye, gözünmez hale gelmeye başlamış, toplayıcılık özelliğini yitirip sahipsizleşmeye başlamıştır. Sosyalist çağrılar, laik, demokrat, cumhuriyetçi partiler ümmet üzerinde prim yapamaz olmuşlardır. Bu partiler çirkin bir yüzle kara bir leke gibi sırıtıp kaldılar. Onlar dahi mizaç değişikliğine, vitrin yenilemeye yöneldi. Türkiye'de CHP'nin çarşaf çıkışı buna bir örnektir. Ümmet üzerinde batı kökenli diktatör partilerin etkilerini yitirdiğini, bunun yerine muhafazakâr diye adlandırılan İslam kimlikli insanlardan oluşan partilerin ve çalışmaların ümmetin önüne düşüp liderlik etmeye-ettirilmeye çalışılmasına gereksinim duyulmuştur. Ümmet İslam için bir şeyler yapacağına kanaat getirdiği partilere, cemaatlere kuruluşlara, kişilere yönelmiştir. 20 yıllık bir süreç içerisinde İslam'a yönelişin daha da canlandığını görmekteyiz. Cezayir'de ümmet İslam'ın hayatta yeniden uygulanabilmesi için aktif siyasette çaba sarfetti. Bu dönüşüm, düşüncelerdeki değişiklikleri ve toplumdaki duyguları yansıttı. Örneğin; 1970'lerde, hicabı bırakmak için kadınların uygarlaştırılması çerçevesinde Avrupa modası benimsendi ve düşüncesi yaygınlaştırıldı. 1990'lara gelindiğinde Müslümanlar sadece başörtüsü hakkında bilgi sahibi olmakla kalmadı bununla birlikte uygulamaya yöneldi. Geçmişte cahilce (bilgisizce) taktığı hicabın ne olduğunu anladı ve yerine getirirken artık bilinçli bir şekilde yapar oldu. Sadece hicabı kabul etmekle de kalmadı İslam'ın diğer emirlerini de yerine getirmek için harekete geçti. Bu çerçevede İslami istekleri yerine getireceğini ileri süren FİS partisi ortaya çıktı. FİS onlarda, İslami hayatı geri getirme umutlarını artırdı. Bu umutlarla Müslümanlar FIS partisine büyük destek verdi. 1992 seçim sürecinde binlerce insan İslam için onlara desteğini göstermek için stadyumları doldurdu. Türkiye'de ümmet bütün zorluklara rağmen kendisinde var olan İslami kalıntıları yorulmadan tutmaya çalıştı. Tarihin en büyük ihanetini Mustafa Kemal, İslam'ın uygulanmasında en büyük dayanağı olan hilafeti kaldırmakla yaptı. Bununla da kalmadı; Arapça harflerin yerine Latin alfabesini benimsedi, Şer'i mahkemeleri kaldırdı. Tesettüre büyük darbe vurdu. Orduyu da arkasına alarak ümmete batı sistemini, laikliği, demokrasiyi zoraki kabul ettirmeye çalıştı. Getirdiklerine karşı direnen binlerce insan ise katledildi. 86 yıldır İslam'a karşı uygulanan baskı bu ümmetin İslam'a olan meylini kıramadı. Ümmeti batının kucağına çeken laik, demokrat, cumhuriyetçi, sosyalist partiler kuruldu. Fakat; ümmet bunlarla daha çok problemlere müptela olduğunu, bunların hiç birinin meselelerini çözemediğini anladı. Başörtüsü meselesini ve diğer tüm meselelerini İslami noktalarda çözecek partiler aradı. Bu meselelerini çözeceğini vaat eden partilere daha çok yöneldiler. MN, MSP, RP, AKP'ye oy verdilerse sadece bunun için vermişlerdir. (Sistemin bu partileri kullanması ise ayrı bir konudur.) 2009'un Gazze katliamı esnasında yüz binlerce Müslüman kadınlı-erkekli kardeşlerine destekte bulundu. Ayrıca Türkiye'nin başbakanının Davos konferansında Yahudi varlığının temsilcisi Shimon Peres'e karşı sergilediği tavır sadece Türkiye'deki Müslümanların değil diğer bölgelerdeki Müslümanların da teveccühünü kazandı. Bunu yaparken İslam ön plana çıkmış İslami duygularından dolayı bunu sergilemişlerdir. Laik grupların veya batının göstermelik yaklaşımlarına ise ümmetin uzak durduğunu gördük. İşin en enteresan tarafı ise bu işgale ve Davos sonrası bu işgallerin son bulmasına yönelik tek yolun "Hilafetin tekrar kurulması" düşüncesini gündemlerine almaları idi. Ümmet bunları seslendirirken Filistin bölgesel kukla yönetimi Yahudi varlığı ile Filistin'in işgal edilmiş toprakları üzerinde iki devletli bir çözüm önerisine razı olacaklarını açıklıyorlardı. Bunlar ise yanlarında ümmet yerine sadece bu sinsi planları sunan Batıyı buldular. Ümmetin İslam'a meyletmede öne çıkan bölgelerden biri olan Pakistan'a gelelim. Pakistan'da ümmet ateşli bir şekilde İslam Şeriat'ının yerine getirilmesini istemektedir. Burada ümmet yıllarca Allah'ın nizamıyla yönetmeye söz veren siyasal partileri destekledi. Şer'i mahkemeler kurarak bölgelerinde İslam'ı uygulamak için mücadeleye giriştiler. Partiler ve devlet tarafından aldatıldıklarının farkına varınca da devlete karşı tavır koymaya başladılar. Pakistan devletinin ABD eşliğindeki bugünkü saldırıları ümmetin İslami isteğini ve meylini bastırmak içindir. Receb 1428'de (2007 Ağustos'ta) dünyanın dört bir yanında binlerce Müslüman Hilafet yükümlülüğünün hatırlanması için bir araya geldi. Gösteriler düzenlendi, konferanslar yapıldı. Endonezya'da, 100,000'nin üzerinde Müslüman Hilafetin tekrar kurulması ve İslam'ın kamilen uygulanması istemiyle büyük bir konferansta buluştu. Bütün bunlar ve burada sıralayamadığımız daha nice ümmetin sergilediği ameller gösteriyor ki bu bir dönüm noktasıdır. İslâm'a dönüş; yolunu şaşıran, sıkıntı ve çıkmazlarda olan, hasta olan için kendisinde çözüm ve devanın olduğu sığınak ve güven kaynağıdır. Bu gün insanların "İslam'a dönüş" hakkında konuşmaları, nefislerindeki bu gizli hislerden kaynaklanmaktadır. Çünkü her Müslüman (velev ki günahkar da olsa) İslâm'dan başkasında problemleri için çözüm, dertleri için çare görememektedir. İslam ümmeti İslam'ı arar hale geldi. 86 yıldır İslamsız -İslami uygulamadan uzak- geçen tarihinin en karanlık anlarının bir kısmına tanıklık etti. Ümmet şuna inandı: Allah'ın izni ile bu karanlık dönemi bitecektir. Çünkü, bunun biteceğini ve yeniden Raşidi Hilafetin kurulacağını Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem haber vermiştir: İmam Ahmet rivayet ediyor ki; Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Selem şöyle dedi: "Nübüvvet Allah'ın dilediğince aranızda kalacaktır. Allah onu kaldırmayı dilediği zaman kaldırır. Sonra nübüvvet yolu üzerinde bulunan hilâfet olur. Allah'ın bulunmasını dilediği kadar kalır. Sonra ısırıcı melikler dönemi gelir. Allah'ın bulunmasını dilediği kadar bulunur. Allah kaldırmayı dilediği zaman onu kaldırır. sonra zorba iktidarlar gelir. Allah'ın dilediği kadar kalırlar. Allah dilediği zaman onu da kaldırır. Sonra nübüvvet yolu üzere hilâfet gelir. Sonra sustu." (Ahmet b. Hanbel) Hilafet kaldırıldıktan sonra ümmet laik, kapitalizm, sosyalizm düşüncelerden etkilenmişti. Ayrıca, işgal sürecinde sömürgeci güçler tarafından yerleştirilen milliyetçilik tohumları bir dönem ümmet arasında kökleşmişti. Oysa son gelişmelere ve vakıaya baktığımızda ümmetin yabancı ideolojilerden ve düşüncelerden uzaklaşmaya başladığını görüyoruz. Allah'ın izni ile Allah'ın dinine olan güvenin yerleşmekte olduğu ve bu yönde canlılığın doğduğu günleri yaşıyoruz. Ümmet canlanma yolundadır. Hilafet; cahiliyetten kurtulup İslam Şeriatının yaşanmasına giden tek yoldur. Ümmet bu canlılığını Raşidi hilafeti kurmak için harcamalıdır. Çünkü İslam'ın tatbiki, Ku'an ve Sünnetin uygulanması Raşidi Hilafetle mümkündür. Hilafet, dünyada bütün Müslümanların üzerinde tek bir liderliktir. Onun sorumluluğu, İslam'ın yasalarını yerine getirmektir ve dünyanın kalanına İslami mesajı taşımaktır. Hilafet, ümmetin bütün meselelerine bakan İslami sistemdir. Hilafet, İslam'ın sosyal hayatta alakalarının, ekonomik, eğitim, yabancı devletlerle ilişkilerin ve cezalarla ilgili hükümlerinin tatbiki demektir. Hilafet tebaasını koruduğu gibi onun kaynaklarını da korur. Hilafet olsa idi sömürgecilerin Irak'ı, Afganistan'ı işgal etmeleri o kadar da kolay olmayacaktı. Onları birleştirecek, tek devlet (hilafet Devleti) altında toplayacak, koruyacak ve sömürgecilerin saldırılarını ümmetle engelleyeceklerdi. Değişimde İslam tek yoldur. Herhangi bir sistemden ödünç almaya ihtiyaç duymayan bir sistemdir. Ümmeti bu sistemi yeniden ikameye davet ediyoruz...