Şükrü HÜSEYİNOĞLU

20 Haziran 2008

PROVOKATÖR İTHAMI ÜZERİNE

Tarih boyu hep böyle olmuştur. Statükodan iktisadi veya siyasi olarak nemalanan kişi ve kesimler, statükoya ve statükonun sembollerine yönelik herhangi bir eleştirel çıkış söz konusu olduğunda ilk iş olarak çıkış sahibini/sahiplerini çeşitli klişe yaftalarla itham etmeye koyulmuşlardır. Mevcut paradigmayı sarsıp toplum katmanlarında sorgulanır hale getirebilecek çıkışların bu yolla mahkum edilip etkisizleştirilmesi hedeflenmiştir/hedeflenmektedir.

 

Kur’an’da anlatılan Peygamber kıssaları, putçu, hurafeci, atacı bir cahili anlayışın hakim olduğu hemen her dönemde yerleşik paradigmaya yöneltilen eleştirilerin statüko taraftarlarınca yukarıda ifade ettiğimiz tarzda mahkum edilmeye çalışıldığını ortaya koymaktadır.

 

Miladi 610 yılında, Hira mağarasında bulunduğu bir gece vakti kendisine inzal olunan ilk Rabbani mesajlarla birlikte putçuluğun hüküm sürdüğü Mekke’ye yönelen Hz. Peygamber de, farklı bir tutumla karşılaşmamıştı. Mekke’deki putçu statükodan iktisadi ve siyasi anlamda nemalanan, dolayısıyla bu statükonun devamında fayda görenler, İslam’ın tevhid ve adalet eksenli mesajına karşı anında karalama kampanyası başlatmıştı.

 

Başta Darun Nedve merkezli oligarşinin liderleri olmak üzere statükodan nemalanan kişi ve gruplar, İslam’ın güçlü mesajının Mekke’de taraftar bulmasını engellemek için bir taraftan kaba gürültü çıkarmak ve İslam davetine kulak verenleri tehdit edip cezalandırmak gibi yollarla mesajın kitlelere ulaşmaması için çaba göstermeye koyulmuş, diğer taraftan da mesajın elçisi ve temsilcisi olan Hz. Peygamber’e yönelik çeşitli ithamlarla mesajın etkisini kırmaya çalışmışlardır. Hz. Peygamber’e, büyülenmiş olduğu, söylediklerinin bir sihirden ibaret olduğu, söylediği sözlerin kendisine şeytan tarafından öğretildiği, mecnun (cinlenmiş), meftun (fitnelenmiş) olduğu gibi çeşitli ithamlar yöneltilmiştir. Diğer Peygamberlerin de, dillendirdikleri tevhidi mesajlardan rahatsız olan statüko taraftarlarınca benzeri ithamlara muhatap kılındığı Kur’an’ın haberlerinde bildirilmiştir.

 

Dünden bugüne tevhid-şirk mücadelesi bağlamında değişen hiçbir şey olmadığının kanıtlarından biri de, insanlık tarihinin sair dönemlerinde olduğu gibi bugün de, kendi elleriyle oydukları taştan sembollere tazimde bulunan, onlardan medet uman koyu bir cahiliye mensubiyetinin varlığı ve bu akıl ve izan dışı mensubiyetler karşısındaki insani/İslami çıkışların çeşitli ithamlarla karşılanıp mahkum edilmeye çalışılmasıdır. Hatırlayalım; birkaç yıl önce Ankara’da devlet erkanının karşısına çıkıp “Taşlardan medet ummayın. Onlar sizi işitmez!” hakikatini dillendiren bir Müslüman, cahiliye medyası tarafından nasıl yaftalanmıştı? Sözün doğruluğu ve ağırlığı karşısında söyleyecek söz bulamayanlar, söz sahibini “meczup” olarak yaftalayıp mesajın etkisini kırmaya çalışmışlardı.

 

Statükonun sahiplerinin bu tür bir yola başvurmasında şaşılacak bir taraf da yoktu açıkçası. İnsanların kendi elleriyle yonttukları taştan semboller karşısında eğilmeleri, tazim gösterilerinde bulunmaları, onların karşısına geçip şikayette bulunmaları ve onlardan medet ummaları, savunulacak bir yanı bulunmayan, akla, izana sığması mümkün olmayan ilkel bir hurafe. Dolayısıyla fikren bunu savunmak imkan dahilinde değil. O halde ne yapmak lazım? İthamlarla, klişe yaftalarla bu hakikatlerin toplumca işitilmesini engellemek, gürültü çıkararak insani/İslami değerleri boğmak… Lakin şaşılacak olan şu: Günümüzde, yaşadığımız coğrafyada hüküm süren ve İslam öncesi dönemin Mekkesindeki paganist işleyişi aratmayan bir niteliğe sahip bulunan mevcut cahiliyeye karşı çıkıp, insani/İslami değerleri savunan muvahhidler, statükonun sesi cahiliye medyasının yanı sıra bir cemaatin yayın organları tarafından da klişe yaftalarla ithamlara muhatap kılınmaktadır. Hatta söz konusu yayın organları bazen kraldan çok kralcı kesilerek putçu işleyişe karşı çıkan muvahhidleri karalamada öncülük rolüne bile soyunabilmektedir maalesef.

 

Statükonun kendilerine sağladığı birtakım imkanları kaybetmemek adına, kraldan çok kralcı kesilen söz konusu grubun yayın organları, zulme karşı seslerini yükseltip insani/İslami haklarını savunan, İslami hakikatleri eğip bükmeden dile getiren insanları kaç defa provokatörlükle, meczup olmakla vs itham ettiler, çetelesini çıkarmak zor.

 

Son olarak, bir TV programında gündeme gelen “sevme-sevmeme” meselesinde, kimi sevip kimi sevmediklerini iki yüzlülüğe tevessül etmeden, açık yüreklilikle dile getirip fincancı katırlarını ürküten (fincancı katırları en çok da Rabbani hakikatleri çok net dillendiren Peygamberlerden ürkmüştü) iki kardeşimiz, statüko sahipleri ve statükodan nemalanan cahiliye medyası tarafından hedef alınıp lince tabi tutulmak istendiğinde söz konusu yayın organları da bu linç korosuna katılmakta beis görmediler.

 

Başörtüsü sorunundan ötürü ağır sıkıntılar yaşamış olan bu iki kardeşimiz, düşüncelerini açıkça dile getirdikleri için cahiliye medyasının hakaretleri yanında söz konusu yayın organlarının da “provokatör” ve “Fadime Şahin” gibi ithamlarına muhatap oldular. Söz konusu programa katılmanın yanlış olması, programın formatının başörtüsü sorununu aşıp bu tür mevzulara saptırılmasına karşı durulmamış olması tabii ki eleştiri konusu edilebilir ve edilmelidir de. Fakat o yaştaki insanların kimi sevip sevmediklerini beyan etmiş olmasından yola çıkılarak statüko adına başlatılan linç kampanyasına katılmak ve “provokatör”, “Fadime Şahin” gibi son derece çirkin ithamlarla iki Müslümanı hedef almak, hesabı kolay verilemeyecek yanlışlardır.

 

Düşünüyorum da, statükoyu rahatsız eden her türlü çıkışı “provokasyon” olarak mahkum etmeyi alışkanlık haline getirmiş olan söz konusu grubun yayın organları, putçuluğun hüküm sürdüğü toplumlara apaçık Rabbani mesajlarla hitap eden ve söylemleri ve eylemleriyle fincancı katırlarını ürkütüp cahili statükoları büyük sarsıntılara uğratan Peygamberlerin zamanında yayınlanıyor olsaydı bu tür durumlarda nasıl başlıklar atar, nasıl yayınlar yaparlardı? Örneğin Hz. İbrahim ve beraberindekiler, elleriyle yonttukları taştan sembollere tazimde bulunan müşrik topluma şu şekilde hitap ettiğinde ne yazardı önüne geleni provokatör ilan eden bu yayın organları:

 

"Biz sizden ve sizin Allah'tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi(n taptıklarınızı) tanımıyoruz. Siz, yalnızca Allah'a iman edinceye kadar sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve nefret belirmiştir.” (Bkz.: Mümtehine 60/4)

 

Hz. İbrahim’in baltayla putların ötesinde putçu düşünceyi yerle bir ettiği o hikmet dolu inkılabi eylemi karşısında nasıl başlıklar atılacağını, neler yazılacağını düşünmek bile istemiyorum!

 

Yahut, Hz. Peygamber Mekkeli müşriklere hitaben “Sizin taptıklarınıza tapmam, siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz. O halde sizin dininiz size, benim dinim banadır” şeklinde açık tavır aldığında veya “Tazimde bulunup medet umduğunuz bu putlar sizi işitmezler. Bunların kendilerine bile faydası yok. Bunları terk edip yalnız Allah’a yönelin ki kurtuluşa erebilesiniz” şeklinde hitap ettiğinde atılacak başlıklar tahmin etmek zor değil.

 

Kur’an’daki peygamber kıssalarını masal gibi okuyup anlatmak yerine, bu kıssalarla verilmek istenen Rabbani mesajlar üzerine yoğunlaşan her Müslüman, yeryüzündeki tevhid ve adalet mücadelesinin seçilmiş önderleri olan peygamberlerin putçulukla amansız bir şekilde mücadele ettiğini ve bu uğurda fincancı katırlarını ürkütmekten asla çekinmediğini bilir. Tabii şunu da: Peygamber kıssaları sadece Rabbani hakikatler bilinsin diye anlatılmış değildir. Peygamberler ve beraberlerinde bulunan muvahhidleri mücadeleleri, tavır ve tutumları her çağ ve coğrafyada muvahhidlerce örnek alınsın ve pratize edilsin diye anlatılmıştır. (Bkz.: Mümtehine 60/ 4; Ahzab 33/21)

 

Bütün bunları, Peygamberlerin kıssalarını okuyup anlatıp da, bu çağda bir Müslüman tıpkı peygamberlerin yaptığı gibi putçuluğa karşı çıktığında, taşlara tazimde bulunup onlardan medet ummanın akıl ve izan dışı olduğunu söylediğinde, fincancı katırlarının ürkmesinden rahatsız olup ve kraldan çok kralcı kesilip “provokatör”, “meczup” gibi ithamlarla o Müslümanı hedef almanın çok büyük bir çelişki olduğunu ifade etmek için hatırlatıyorum.

 

Zira bu tür bir tutumla yola çıkıldığında  Peygamberler de kolaylıkla “provokatör” ilan edilebilir! Ne de olsa her biri (selam olsun onlara ve onlara tabi olanlara) putları deviren öncü muvahhidler olarak tarihe geçmiştir ve fincancı katırları en çok da onlardan ürkmüştür.