12-08-2010 10:49

Rabbani terbiye okulu: Oruç

Mehmed Durmuş, geleneksel ve modern hurafelerin birlikte iğdiş ettiği Rabbani terbiye okulu Oruç ibadetinin gerçek mahiyetini kaleme aldı.

Rabbani terbiye okulu: Oruç

Oruç: Rabbani Bir Terbiye Okulu

 

Mehmed Durmuş

 

Eğer Kur'an tamamen tarihsel değilse (!), oruç "bizden öncekilere olduğu gibi" bize de "farz kılındı."1

 

Ramazan ayı oruç ayıdır; Ramazan ayı'na yetişen mü'minler oruç tutmalıdırlar. Çünkü Rabbimiz, "Sizden kim (Ramazan) ayına ulaşırsa oruç tutsun!" buyurmaktadır.2 Bu ayet, Ramazan ayına yolcu v.s. olmayarak giren mü'minleri oruç tutma görevi ile yükümlü kılmaktadır.3

 

Orucun illeti son derece yalın ve açıktır; herkesin anlayabileceği bir dille beyan edilmiştir: "[Oruç tutmakla] belki ittika edersiniz...!"4

 

Şu halde Orucun sebeb-i hikmeti takvadır. Korunmaktır. Bu sebebi, bir pozitif bilim sarahati misali açımlamamız mümkün değildir. Ama, mü'minler tecrübe ile, orucun hikmeti hakkında çok şeyler öğrenmektedirler. Okuma-yazma bilmeyen inanmışlar bile sayfalar dolusu hikmetler sayabilecek kadar doludurlar...

 

Oruç ayında mü'minlerin sevincini, kalplerinin huzurla ve itminanla dolduğunu görmemek için, kalbi mühürlenenlerden olmak gerekir! Tıpkı yüzlerinde bulunan secde izi gibi, orucun izi de mü'minlerin yüzlerinde okunabilir. Bu, onların Allah'ın emrine teslim olmalarından doğmaktadır. İlahi terbiye; Allah'ın Rububiyetinin tecellisi Ramazan ayında mü'minler üzerinde temaşa edilebilmektedir. Afrika'dan Çeçenistan'a; Hakkari'den İstanbul'a; Amerika'dan Almanya'ya kadar, dünyanın dört bucağındaki mü'minler, ortak bir çağrı ile ortak bir günde, ortak bir ibadete, aynı gayelerle bismillah demektedirler. Tıpkı namazda, bir tarağın dişleri gibi Allah'ın önünde baş eğen mü'minler, oruçta da Allah adına yeme-içme ve şehvetlerine gem vurmaktadırlar.

 

Oruç, İblis'in çağrısına kendini kaptırmamış mü'minlerin, Allah'a kul olduklarını gösterdikleri önemli bir şahitliktir. İblis'in şöyle veya böyle güdümüne aldıkları içinse, iyi bir muhasebe mevsimi, uyanışın start noktası olabilir.

 

Öyle zannediyorum ki, içinde sahtelik, yılışıklık, şeytanca dalkavuklukların -doğal olarak- yer almadığı, yegane değilse de en önemli bir ibadettir oruç. Bunun için, oruç tutanlar ittika etmiş olmaktadırlar.

 

Oruç, insanları reel dünyanın bunaltan sahteliklerinden, İslam karşıtı toplumsal hayatın kasvetli ortamından biraz ötelere, mavera'ya götüren bir manevi atmosfere sahiptir. Özellikle açların, susuzların, kimsesizlerin, bakımsızların teemmül edilmesi için iyi bir fırsattır Ramazan ayı...

 

Kur'an'da Oruç

 

Kur'an, her konuda olduğu gibi oruç ve oruca ilişkin hükümleri de, herkesin anlayabileceği, gayet açık ve yalın bir dille, sözü dolaştırmadan açıklamıştır. Bunları kısaca belirtmekte yarar vardır.

 

1. Oruç, Ramazan ayında tutulur. (Fıkıh literatürüyle konuşursak, "Ramazan orucu farzdır.") Dolayısıyla oruç "sayılı günlerdir", yani 29 ya da 30 gündür.5

 

2. Ancak, mü'minlerden kim hasta olur, ya da yolculukta bulunursa, o günlerde tutmaz. Diğer günlerde, yedikleri günler sayısınca tutarlar.6 Çünkü Allah bizim için kolaylık diler, zorluk çekmemizi dilemez. 7

 

3. Oruç tutacak takati olmayan, ihtiyarlık gibi, müzmin hastalık gibi ciddi mazereti olan mü'minler. tutamadıkları günler sayısı kadar fidye vereceklerdir. Fidye, bir miskini doyuracak kadar bir miktardır.8 Fidye ve sadaka-i fıtr miktarını arpa ya da buğday ile ta'yin etmek, utanılacak bir davranıştır. Çünkü artık toplumun kahir ekseriyetinin evinde arpa ya da buğday yer almamaktadır. Ve hiçbir müslüman, hiçbir öğünde arpa ya da buğdayla karnını doyurmamaktadır. Şu halde, fakire vereceğimiz fidye ya da fitrenin de, yaşanan gerçek hayata tekabül etmesi icab eder. Bu, ahlaki bir zorunluluktur. Bu da bir fidyenin, bir fakiri bir gün doyuracak bir miktar olması anlamına gelmektedir.

 

Oruç tutmaya gerçekten dayanamayan mü'minlere bu ruhsatın verildiği, ayetteki "yutiqune" lafzından anlaşılmaktadır. Bu lafız üzerinden çokça tartışma olmuşsa da. Elmalılı M.Hamdi Yazır'ın, en doğru yorumu özetlediğine inanıyoruz.9

 

4. Üçüncü maddede bahsedildiği üzere, oruç tutamadığı için fidye verecek olanlar, fidye miktarını diledikleri kadar artırabilirler. Bu tatavvu’ur ve kendileri için hayırlıdır.10

 

5. Bununla beraber, "oruç tutmaya dayanamıyorum" gerekçesiyle oruç tutmayan, ama gerçekte dayanabilen insanlar, sadece yalan söylüyor olabilirler. Bu gibi insanlara oruç tutturmanın, imandan başka herhangi bir yaptırımı olmadığı gibi, gereği de yoktur. Çünkü Allah oruç tutmayı mü'minlere emretmiştir. Mü'minler ise. Rableri'nin emirlerini, kulluk bilinci ile, huşu ve ihlasla yerine getirirler.

 

Mü'minler bilmelidirler ki, "Oruç tutmak sizin için daha hayırlıdır."11

 

6. Orucun başlangıcının nihai sınırı, gecenin karanlığından tanyerinin aydınlığının fark edildiği andır. Bir başka anlatımla, sahur vakti, "şafağın beyaz çizgisi [gecenin] siyah çizgi(sin)den ayırd edilinceye kadar",12 yani, sabahleyin şafak sökünceye, tan yeri iplik gibi ağarıncaya kadar", "sabahın bu beyaz ipliği doğacağı an"a kadar13 devam etmektedir.

 

7. Orucun bitimi, Kur'an'ın, "geceye kadar" tabir ettiği, gecenin çökmesi, yani akşamın olması, gündüzün bitmesidir.14

 

8. Oruç tutmak aynı zamanda, mü'min erkek ve kadınlara, karı-koca ilişkilerini yasak kılmaktadır. Oruç tutulan günün gecesinde bu ilişki helal kılınmıştır. Çünkü mü'min hanımlar, eşleri için; mü'min erkekler de hanımları için bir elbise gibidirler.

 

İşte Kur'an'ın, oruç ibadetiyle ilgili emirleri bu maddelerde özetlendiği kadardır. Görüldüğü kadar, herhangi bir karışıklık, muğlaklık içermemektedir.

 

Ama rivayetlerin ördüğü geleneğe ait hurafeler ağında oruç oruç olmaktan çıkmaktadır. İşbu hurafeler ağındaki oruç ile Allah'ın dini İslam'ın orucu arasındaki fark, Kur'an'la klasik bir ilmihal kitabı arasındaki fark kadar barizdir!

 

Geleneğin Orucu

 

Hemen hemen bütün konularda olduğu gibi. Oruç konusunda, tıpkı İsrailoğulları'nın, kesmeleri emredilen inek konusunda, tıynetlerinin gereği sordukları sorularla işi sarpa sardırmaları; emr-i İlahi'yi sabote etmeye yeltenmeleri gibi, işi sarpa sardırmanın, orucu tutulmaz hale getirmenin bir anlamı olmasa gerektir. Bütün mesele, gündüzün başlangıcından, akşama kadar, Allah rızası için, sırf Allah buyurduğu için yeme içmeden ve cinsel arzularından ferağat ederek, ortak ilahi terbiye sistemine katılmaktan ibarettir. Tıpkı namazda, Hacc'da v.b. olduğu gibi, oruçta da ibadetin özünü kaçıran zihniyet, onu "karmaşalar harikasına dönüştürmeyi başarabilmektedir. Kesilmesi gereken ineğin rengi, tüyleri v.s. önemsiz olması gibi; oruca ilişkin, ilmihal kitaplarının büyüttüğü teferruatın da önemi yoktur ki, Kur'an üzerinde durmamıştır.

 

1. Oruç konusunda ilk sapma, üç aylar adı altında, Ramazan orucuna mukarin iki ay (Receb ve Şa'ban) daha ilave etmeleridir. Üstelik bu ayları da, "Şa'ban benim ayım, Ramazan Allah'ın ayıdır,"15 gibi, sözde Peygamberî bir taksim ve tayinle, Peygamber'e ve Allah'a ait olmak üzere ikiye ayırmışlardır. Bilahare bu taksimde bir tadilata ve açık artırmaya gidilmiştir:

 

"Receb Allah'ın ayı, Şa'ban benim ayım, Ramazan ise ümmetimin ayıdır."16 Böyle bir taksimi Kur'an'a rağmen yapanları, Allah'a havale etmekten başka çıkar bir yol bulunmamaktadır.

 

2. Kadir gecesi gibi kandiller ihdas ederek, bu gecenin, silahını hiç çıkarmadan bir ay boyunca Hak düşmanlarıyla bin ay savaşan bir adamın amelinden daha hayırlı olduğunu iddia etmek;17 bu gecelerde Allah adına halka cennet dağıtmak. Kur'an dışı bir inanıştır.

 

3. Oruca ilişkin oldukça mübalağalı sevap bahşeden rivayetler, İslam'ın orucundan bahsetmemektedir. Bunlardan birine göre, Allah Ramazan'ın her bir gecesinde altıyüz bin kişiyi cehennemden azad etmektedir. Ramazan'ın son gününde ise, cehennemden azad edilmedik kimse kalmamaktadır...18

 

4. Orucu farz, vacib, nafile, mekruh; muayyen farz, gayr-ı muayyen farz; muayyen vacib, gayr-ı muayyen vacib; sünnet, müstehab, mendup; eyyam-ı bıyz oruçları; mekruh, tahrimen mekruh, tenzihen mekruh; savm-i visal, savm-ı Davudi, savm-ı tdehr, mesnun19 gibi nevilere ayırmak da Kur'an'la karşılaştırma yapılamayacak kadar karmaşık ve alakasızdır.

 

5. Oruç için dil ile niyet edilmesi gerekmemektedir. Çünkü önemli olan, kişinin ne yaptığının farkında olması, kalbindeki niyetidir. İnsanlar daha Ramazan ayı gelmeden önce zaten oruca hazırlanmaktalar; oruca başlamak toplumsal bir eyleme dönüşmektedir. Üstelik sahur yemeğine kalkan kişinin bu hali, oruca niyet değil de nedir? Nitekim ilmihal kitaplarında da, Ramazan orucunda niyet gerekmediği tasrih edilmektedir.20 Bununla beraber, aynı kitapların, niyet konusunda sayfalarca teferruata girmeleri kafaları karıştırmaktadır.

 

6. Kur'an-ı Kerim'de orucunu -mazeretsiz olarak- bozan kişinin altmış gün keffaret orucu tutacağına ilişkin bir emir yoktur. Kur'an'da, mü'minlerle aralarında antlaşma bulunan bir topluluktan mü'min bir kişiyi öldüren birine, -eğer köle azadı ve diyet görevini yapamıyorsa- 60 gün oruç tutması emredilir.21 Yahut, karısına zıhar yapıp da, bir köleyi de azad edemeyenler de (peşpeşe) altmış gün oruç tutacaklardır.22

 

"Altmış gün oruç keffareti" Kur'an'da işte bu bağlamda sözkonusu edilmektedir. Buna rağmen, gelenek, "ramazan-ı şerifte, bir özrü bulunmaksızın muayyen şartlar dahilinde orucunu bozan bir mükellefe, köle azadı, (buna kadir değilse) iki ay muttasıl oruç, (buna da kadir değilse) altmış fakire yemek yedirmek gibi bir ceza faturası çıkartmıştır. Üstelik de "bu tertibe riayet bizce ve Şafiilerce lazımdır" derken,23 bu tertibi hangi Kur'an ayetine dayandırdığını açıklamak gereği duymamaktadır.

 

Kur'an, orucu mü'minlere emretmektedir. Kafirler ya da münafıklar veya fasıkların oruç tutması diye bir bahis sözkonusu değildir. Müşriklerin Beyt yanındaki namazları nasıl ki "ıslık çalmak ve el çırpmak"24 mesabesinde ise, oruçları da tıpkı bunun gibidir! Yani müşrikler zaten oruçlu değiller ki, orucu bozmalarına ilişkin bir hukuk bulunsun! Eğer orucunu bozan, bir mü'min ise, ona da hakettiği ceza -her ne ise- Rabbi verecektir. İki ay muttasıl oruç tutturmak polisiye tedbirlerle olamayacağına göre, tamamen kişinin inisiyatifine kalmıştır. Altmış gün oruç tutma cezasını kabul edip de, Ramazan'da birkaç gün tutmamak gibi bir hamakati bir mü'minden beklemek çirkin bir iştir.

 

7. Geleneğe göre orucu bozan şeyler bozanlardan çok fazladır dense yeridir ve bunlar bazen trajikomik bir manzara arzetmektedir. Aynı zamanda çelişik olan bunlardan bazılarını hatırlamak gerekirse;

 

• Unutarak bir şey yiyip içmekle oruç bozulmaz; fakat uykuda iken ve hataen bir şey yiyip içmekle bozulur!25

• Dişlerin arasından çıkan kan, birtakım vaziyetlere göre, orucu bozmaktadır.26

• Gözyaşı veya ter bir iki katreden fazla ise orucu bozar!27

• Uçan bir sineğin boğaza gitmesi orucu bozmadığı gibi, dişe konulan bir karanfilin tadı tükrükle boğaza giderse o da orucu bozmaz; fakat karanfilin kendisi giderse bozulur!28

• Bile bile kusmak, -eğer ağız dolusu ise- orucu bozar!29

• Ölüye mukarenet (cinsel temas)dan dolayı da galiba, inzal vaki olursa bozuluyor, olmazsa bozulmuyor!30 Acaba "ölüye tecavüz eden bir adamın orucu", İslam'ın neresinde ki, fakihlerimiz buna dair hüküm ihdas ediyorlar?! Böyle bir fetva ile, ölüye tecavüze meşruiyet kazandırdıklarının acaba idrakinde midirler?!

 

Şimdi çok daha traji-komik bir hüküm geliyor:

• İstinca ederken nefes almamak gerekir; çünkü içeriye su girerse oruç bozulur!31

• Vücudun herhangi bir yerinden mesela, bir odun parçası girdirilir de, tamamen kaybolursa orucu bozar; eğer bir kısmı açıkta kalırsa bozmaz!32

Daha bazı fetvaları, edebimiz elvermediği için anmaktan imtina ediyoruz.

 

8. Bir kimse Ramazan ayı boyunca baygın kalırda (nasıl oluyorsa?!) daha sonra ayılırsa kaza ile mükellef olur. Fakat Ramazan ayı boyunca cinnet halinde olan kimse, iyileşince kaza etmez!33

 

9. Geleneğe göre, 10 yaşındaki çocuklar, oruç tutmakla emrolunur; tutmazlarsa hafifçe dövülür!34

 

Görüldüğü gibi. abesle iştigal cinsinden geleneksel hurafeler Rabbimiz Allah'ın kullarını terbiye için emrettiği orucu, bambaşka bir hale sokmuştur. Hurafeler ağında oruç, adeta bir labirente, bir muammaya dönüşmüştür. Böyle bir oruç, mü'minleri terbiye etmekten ziyade dinden uzaklaştırabilir.

 

Modern Hurafeler

 

Geleneksel hurafelerin yanısıra, modern hurafeler de onlardan beter derecede, İslam'ın oruç ibadetini tahrif ve tağyir etmiştir.

 

Herşeyden önce, Ramazan ayı, İslam düşmanı laik medyanın müslüman mahallesinde salyangoz satışına tanıklık etmektedir. 12 ay boyunca İslam'a küfreden medya, Ramazan ayında birden İslam dostu(!) kesiliveriyor. Hemen hemen hepsi mutlaka ya Kur'an meali ya dini bir kitabı; ya da üzerinde lafzatullah bulunan bir kolye, tesbih, takke, seccade gibi, fetiş yerine koydukları bir eşyayı eşantiyon olarak veriyor. Çünkü müslümanları en hafif deyimle, iyi bir pazar olarak görmektedirler. Bütün yıl boyunca takunya'ya ve 'takunyacular'a küfreden bu iki yüzlüler, bir ay boyunca takunyacı kesiliyorlar.

 

Diğer yandan Ramazan ayı, son yıllarda ihya edilen bir "neo-putperest adeti" olarak, fahişelerden lezbiyenlere; kart laiklerden, hoşgörü vaizi hocaefendilere; Cumhurbaşkanlarından İlahiyat Fakültesi hocalarına; hırsız müteahhitlerden, tarikat şeyhlerine varıncaya kadar, modern devasa plazalarda verilen iftar yemeklerine tanıklık etmektedir. Yani din, sadece siyasete değil, her türlü şarlatanlığa alet edilmektedir. İftar yemeği, müminlerin Rableri'nin rızası için tuttukları orucun akşamında yedikleri yemektir. (Ki o mü'minlerin Peygamberi, bazen sadece birkaç hurma ile, ya da arpa ekmeği ve tuzla orucunu açmış idi.) İftar sofrasında da, orucun feyzi, manevi muhasebesi devam etmeli iken, sözkonusu muhteşem salon iftarlarında sadece ve sadece daha fazla laik kalmaya daha fazla Kemalist, daha fazla ulusçu, daha fazla -ve gerçek- demokrat olmaya yemin edilmekte; İslam'ın siyasetle hiçbir ilişkisinin, alakasının olmadığı, dinle siyasetin ayrı ayrı şeyler olduğuna dair yeminler tazelenmektedir.

 

Hoşgörü adına iftar yemekleri düzenleyip, oraya, Allah'ın yasakladığı ne kadar cürüm varsa onların faillerini -ve de mef'ullerini- çağırıp, vizyonda nakısa bulunmasın için dindarlara yer vermeyen keramet-füruş hocaefendiler, anlatmaya çalıştığımız modern hurafelerin tipik örnekleridir. O toplantılara, andığımız biyolojik insanlardan ziyade, mesela tinerci çocukları çağırsalar, çok daha inandırıcı olma şansını yakalarlardı. .

 

Her demde laikleri rahatlatma gayretinde olan din baronları da Ramazan ayında olağanüstü atak olmak durumundadırlar...

 

Bu arada, müslümanların da kendilerini hesaba çekmeleri, geleneksel ya da modern sapmaların rüzgarına kapılmamak için azami ihlas ve takvayı kuşanmaları gerekmektedir. Kimi zamanlar, müslürnanlar arasında da Ramazan ayı sırf kendi gettolarında kendilerini ağırladıkları; izzet-i ikramı kendileri için ardına kadar yaydıkları bir şölene dönüşebilmektedir. Yani kokteyllerde yapılan israf ve savurganlığın yeşil olanı evlerde yapılabilmektedir.

 

Halbuki Kur'an'ın infak emirleri Ramazan'da. her zamankinden daha fazla alakadar etmelidir müslümanları. Peygamberlerinin, suffe ashabına olan ilgisini hatırdan çıkarmamalılar.

 

Ramazan ayının sonunda Ramazan bayramı da, ne acı ki, İslami edimlerle paganist geleneklerin kaynaştığı üç günlük bir festivale dönüşebilmektedir

 

Sonuç

 

Oruç ayı Ramazan, biz mü'minlerin de iç muhasebesinin yoğun olduğu günler olmalıdır. Ramazan, imanımız ve İslamımız üzerine hangi tuğlayı koyduğumuzun; geride bıraktığımız bir yılda, bizden sonra hayırla yad edilecek ne gibi icraatta bulunduğumuzun: önümüzdeki yılda bunların ne olacağının bir hesabını sadece ve sadece kendi indimize verdiğimiz bir mevsim olsun varsın. Bu şekilde, çok önemli bir enfüsi inkılâp gerçekleştirmiş oluruz. Afaktaki inkılâplar bundan sonra düşünülebilir ancak.

 

 

Dipnotlar

 

1. 2/Bakara, 183.

2. 2/Bakara, 185.

3. Zemahşeri, Keşşaf, I/227-228; Beyzavi, Envaru't-Tenzil, (Mecmua. 1/260-261); Esed, Kur'an Mesajı, 1/51.

4. 2/Bakara, 183.

5. 2/Bakara, 184-185

6. 2/Bakara, 184-185

7. 2/Bakara, 185

8. 2/Bakara, 184

9. Elmalılı, Hak Dini, I/498-505

10. 2/Bakara, 184.

11. 2/Bakara, 184.

12. 2/Bakara. 187. ayetin yorumu için bkz. Esed, Kur'an Mesajı, I/53. "haytu'l-ebyad". "haytu'l-esved" tabiri için ayrıca bkz. er-Ragıb el-Isfehani, el-Müfredat, 232.

13. Elmalılı, Hak Dini, I/530. "Fecrin hakikati, gerçek sabahtır. Yalancı sabaha ancak yalancı kaydıyla fecir denilir. Bunun için, gündüzün başlangıcının ve imsakin vacib oluşunun, fecr-i sadık başlangıcından başladığına icma vardır." "...Çünkü yemenin haramlığını gösterecek olan beyazlık miktarı, gerçek sabahın başlangıcı ve ilk anıdır." Elmalılı, aynı yer.

14. 2/Bakara, 187. Elmalılı, I/531.

15. el-Münavi, Feyzu'l-Kadir, IV/162; el-Acluni, Keşfu'l-Hafa. II/9.

16. Suyuti, el-Leali'l-Masnua, II/114. Ayrıca bu konuda Abdulkadir Geylani'ye atfen yayınlanmış (Üç aylar ve Faziletleri. 3. bsk. Nur Dağıtım, Ankara, Tarihsiz) bir kitapçık var Bkz. s. 25.

17. Hazin, Lübabü't-Te'vil, (Mecmuatun Mine't-Tefasir içinde). VI/548: Abdulkadir Geylani, Üç Aylar ve Faziletleri, s. 108.

18. Suyuti, el-Leali'l-Masnua. II/102.

19. Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, İst., Tarihsiz, s. 271-274; el-Miftah Şerhu Nuri'l İzah, Mısır-1958, s. 126-128,

20. Bilmen, Büyük İslam İlmihali, s. 285; Nuru'l-Izah, s. 128.

21. 4/Nisa, 92.

22. 58/Mücadele, 3-4.

23. Bilmen, Büyük İslam İlmihali, s. 304.

24. 8/Enfal, 35.

25. Bilmen, Büyük İslam İlmihali, s. 289.

26. Bilmen, Büyük İslam İlmihali, s. 289-290.

27. Bilmen, Büyük İslam İlmihali, s. 290.

28. Bilmen, Büyük İslam İlmihali, s. 290.

29. Bilmen, Büyük İslam İlmihali, s. 290.

30. Bilmen, Büyük İslam İlmihali, s. 291.

31. Bilmen, Büyük İslam İlmihali, s. 292.

32. Bilmen, Büyük İslam İlmihali, s. 293.

33. Bilmen. Büyük İslam İlmihali, s. 295.

34. Bilmen, Büyük İslam İlmihali, s. 295. Bu hükümler için ayrıca el-Miftah Şerhu Nuri'l-lzah'ın 131-136. sayfalarına; İbrahim Halebi, Mülteka Tercümesi. İst-1980, I/350-356. sayfalarına bakılabilir.

 

(İktibas Dergisi - Kasım 1999)

YORUMLAR
  • Ziyahan ALBENİZ   13-08-2010 16:18

    Allah razı olsun. Çok güzel bir yazı. Geleneksel ve modern bütün hurafelerin temellerini yıkan, Tevhidi bir hamle..