Resmî tarih yalanlarının sonu geldi
Resmî ideolojinin insanların toplumsal hafızasını yok etmek için resmî tarihi kullandığını belirten sosyolog Prof. Dr. Ahmet Özer, `Gelinen noktada tarihsel yalanların sonu geldi.` dedi.
İslam ve Hayat
Yeni Asya Gazetesi'nde Süleyman Demirel Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Genel Sosyoloji ve Metodoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Ahmet Özer ile Kürt sorununa ilişkin bir röportaj yayınlandı. Özer, sorunun ortaya çıkması ve gelişmesinde resmi ideolojinin rolüne ilişkin şu görüşleri dile getirdi: "Resmî ideoloji bu sorunda resmî tarihi kullanmıştır. Resmî tarih, hâkim sınıfların bilinmesini istediği tarihtir. Tarihin, geçmişte yaşanmış olan ve iktidar sahiplerinin ihtiyaçları doğrultusunda kurgulanmış versiyonudur. Bu amaçla toplumsal bellek yok edilmek, toplum hafıza kaybına uğratılmak istenmiştir. Fakat resmî tarih oluşturmak bir başına amaç değildir, asıl amaç “resmî ideoloji” oluşturmaktır. Resmî ideoloji oluşturmak için resmî tarihi oluşturmak gerekiyor. Resmî tarihi oluşturmak, toplumun hafıza kaybına uğratılması, toplumsal belleğin, kolektif hafızanın yok edilmesi, bozulması, tahrif edilmesi, egemenlerin ihtiyacına uygun bir bellek imâl edilmesiyle mümkün olur. Toplumsal hafıza toplumsal kimliğin en temel yapı unsurudur; bu yüzden olsa, “İktidar gizlemesini bilenindir” denmiştir. Çünkü hafıza kaybına uğramış, kim olduğunu, ne olduğunu, nereden geldiğini bilmeyen, kendi geçmişine yabancılaşmış birine hükmetmek çok daha kolaydır. İşte bu gün Kürt açılımıyla yitirilen bellek canlanıyor. Üstü örtülenlerin örtüsü kalkıyor. Bu ahlayıp ohlamak ya da öç almak için değil, çözüm için gerekli. Çünkü çözümün ilk koşulu sorunu özgürce konuşabilmek ve tarihsel gerçekleri çarpıtmadan ortaya koymaktır."
Özer, resmi tarihin yalanlarının sonuna gelindiği düşüncesini ise şöyle açkladı: "Alıştık tarihçilerin genellikle galiplerin tarihini yazmasına. Son yüzyıllar, resmî ideolojinin tarihçilerinin ulus devlet hizmetinde çalışmalarının tanığıdır. Kitlelerin tek tip elbise giymesi, herkesin aynı bilinçle şartlanması istendi. Bu gerçekten ziyade yansıtılmak istenen “gerçeğe” hizmet etti. Bu da işin seyrini değiştirdi. Çünkü tarihimizin ne olduğunu geçmişimizden neleri seçip günümüze taşıdığımız, neye, niçin, nasıl baktığımızı belirliyor. Şimdi gelinen nokta da hem maddî açıdan deniz bitti, hem de tarihsel yalanların sonu geldi. Bu iletişim ve küresel çağda gerçekleri daha fazla saklamak mümkün değil. O halde artık bilimle, akılla ve objektif gerçeklerle iş görme zamanı. Bu yolda ilk adım tarihte ne olduğu kadar, toplumların tarihlerini nasıl algıladığı, nasıl ele aldığı üzerine yoğunlaşmak olabilir. Bu da bilim adamına, özellikle de nesneliğin büyük önem taşıdığı sosyal bilim alanında çalışan bilimcilere büyük sorumluluk yüklüyor."