Şahitlik nedir, ne değildir?
Müslümanlar açıklıkla insanları Allah’ın dinine çağırır, İslam’dan başka hiçbir düzen, sistem, ideoloji ve yaşama biçiminin yeryüzüne hayır, bereket, kardeşlik, saygı ve sevgi getiremeyeceğini, avazları çıktığı kadar söyleyebilirlerse, o zaman bir şahitlikten bahsedilebilir. Yoksa mevcut siyasi partilerden birine eklemlenip, rejimin ‘güvenlikli’ mekanlarını siper edinerek, sisteme göz kırpan aktivitelerle şahitlik yapmak pek sahici görünmemektedir.
Bir şahitlikten dem vuruluyor zaman zaman.
Müslümanın, kendi zamanında yaşanan olaylara seyirci kalmaması, gerekli duruşu göstermesi, uyarı görevini yapması, önermesi gerekeni, zamanı ve mekânı ıskalamadan önermesi gibi anlamlar içeriyor şahitlik söylemi. Kur’an’îdir ve Müslümanı ifade eden bir kavramdır şahitlik.
Fakat şahitlikten herkes aynı şeyi mi anlamaktadır? Şahitlik deyince aklımıza, nebevi bir bilinçle hakikati söylemek, hatır-gönül tanımadan doğrunun peşinde olmak, kınayanın kınamasından korkmamak gibi sağlam duruşlar gelmektedir. Daha da açarsak, insanların Allah’ı bırakıp, sahte tanrılara, putlara, ilahlık rolüne soyunanlara karşı durmak, İlah’ın ve Rabb’in sadece Allah olduğunu söylemek ve insanları Allah’ın ilahlığını ve rububiyetini kabule çağırmaktır.
Bu yazıda lafı hızla yaklaşan seçimlere getirmeyeceğiz. Buna gerek de yok.
Müslümanlar olarak neye şahitlik yapmaktayız? Şahitlikten, olaylara seyirci olmayı mı anlıyoruz acaba? Allah’a karşı derin bir isyan içerisinde olan kavmimizi uyarır, inzar edersek şahitlik olur diye biliyoruz. İslam dışı yaşam biçimlerine, İslam dışı yaşam biçimlerini yayma, yaşatma, geliştirme, ileriye götürme niyet ve çabalarına karşı bir uyarı, ikaz ve reddettiğimiz çabalara karşı kendi önerimizi açıklıkla ortaya koymaktır şahitlik. Ey kavmimiz, bir tek Allah ve O bir tek Allah’ın koyduğu emsalsiz hükümler, değer yargıları ve yaşam biçimi mi daha iyidir, yoksa birden çok tanrıya dayandırılan felsefi sistemlerin belirlediği sözde hükümler, değer yargıları gayrı meşru yaşam biçimi mi? Allah’ın hidayet dediği mi hidayettir, yoksa beşerî düzenlerin muasır medeniyet seviyesi mi? Böyle seslenmeliyiz halkımıza.
Müslümanlar açıklıkla insanları Allah’ın dinine çağırır, İslam’dan başka hiçbir düzen, sistem, ideoloji ve yaşama biçiminin yeryüzüne hayır, bereket, kardeşlik, saygı ve sevgi getiremeyeceğini, avazları çıktığı kadar söyleyebilirlerse, o zaman bir şahitlikten bahsedilebilir. Yoksa mevcut siyasi partilerden birine eklemlenip, rejimin ‘güvenlikli’ mekanlarını siper edinerek, sisteme göz kırpan aktivitelerle şahitlik yapmak pek sahici görünmemektedir.
Biz Müslümanların nebîlerin/rasûllerin ahlakına uygun tarzda şahitlik yapmamıza önce kendimizin, sonra da kavmimizin çok ihtiyacı vardır. Kıyamet gününde kavmimizden birileri bizi Allah’a, “ya Rabbi, bunlar bazı şeyleri biliyorlarmış ama bizi uyarmadılar, ilimlerini kendilerine saklamışlar!” diye şikâyet ederlerse, şahitliğimiz güme gidebilir, bizler de utançtan başımızı yere eğebiliriz.
Kısacası biz müminler sadece İslam’ı istediğimizi, sadece İslam’dan razı olduğumuzu, İslam’dan başka hiçbir dini kabul etmeyeceğimizi en etkili yollarla söylemeli, duyurmalıyız. Kavmimizin İslam dışı düşünce ve faaliyetlerine methiyeler düzmek şahitlik değildir. Şahitlik, kurulu düzenin bâtıl olduğunu söyleyebilmektir. İnsanlığın bu şahitliğe çok ihtiyacı var.
(VENHAR)